KCK davaları ve yargı Bu yazının ana konusu ise KCK davaları hakkında bilgi verilmesi, hukuki durumunun tespiti ve anlaşılabilir olmasına yardımcı olabilmektir. Bu yazının amacı Kürt sorunu nasıl çözülebilir, sorusunun yanıtını aramak değildir. Ama açılan, devam eden KCK davalarını ve ceza adalet sistemini bu davaları açan iddianamelerde öne sürülen suçlamalarla birlikte düşünmektir.
İnsanlığa karşı işlenen suçlar ve zulüm politikalarına karşı ısrarlı direniş Bu coğrafyanın egemen muktedirleri zulmü sonuna kadar uygulamakla birlikte, politikalarında unutturmayı, belleksizleştirmeyi tercih etmiş. Halbuki bir insanın, kendisi için anlamlı olan tek bir gün dahi unutturulmaya çalışılırsa, ruhu yaralanır. Muktedirler insan ruhunun yaralanması pahasına unutturma politikasını seçer ama sonuç olarak tarih, yaşanmışlıklar unutulmuyor, unutulduğu sanılıyor ama o ruhumuzun derinlerinde yaşanmışlıklarımızın derin düş uykusundadır, sağaltılmadığı sürece sadece patlak vereceği zamanı, kendi zamanını bekliyor.
‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ ve 2012’de Türkiye’nin Sağlık Panoraması Aile hekimliği uygulaması kağıt üzerinde ülkenin tamamında başlamış, ancak ‘en düşük gelirli’ kesimin yararlandığı bir ‘tanı ve tedavi hizmet birimi’ olmanın ötesine gidememiştir. Tümüyle ‘yoksul’ olanlar, ‘sürekli hizmet gereksinimi bulunanlar’, ‘yaşlılar’, ‘engelliler’ hizmetleri sık ile yoğun kullandığı ‘işsizler’, ‘göçmenler’, ‘kaçaklar’ vb. dezavantajlı gruplar ise SGK kapsamında olmadığı ve ekonomik olanakları olmadığı için aile hekimlerine de başvur(a)mamaktadır.
Türkiye’de sanatta ifade özgürlüğü ve sansürün bugünkü hali Devlet, kendine bağlı çalışan tiyatroların içerik, organizasyon sorunlarının tespiti ve iyileştirilmesi yerine, çözüm sürecine ana aktörleri dahil etmeden aniden yürürlüğe koyduğu bir yönetmelikle organizasyon yapısını değiştirmiş, repertuvar oluşturma görevini sanat yönetmeninden alıp, kendi atadığı bir bürokrata vermiştir. Bu süreç, tiyatroların halkla ilişkisinin kopuk olması ve izleyici sayısının düşüklüğü gibi spekülatif nedenlerle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.
Dink cinayeti ve devlet yalanları Dink cinayeti siyasi cinayetler tarihimizin son halkasıdır ve her siyasi cinayet gibi katillerin, sorumluların ve devletin gerçekten yargılandığı yer toplumun vicdanıdır. Toplumun vicdanında kimin suçlu olduğu da çoktan karara bağlanmıştır. Mahkemelerin karanının vicdanlardaki karara uygun olması beklenirdi. Siyasi cinayet davalarının doğası da budur; vicdanlara uygun karar verilmesi.
Ergenekon davası bir olanak mı, bir handikap mı? Ümraniye operasyonu ile başlatılan soruşturmaların ilki 25 Temmuz 2008 tarihinde tamamlanıyor ve İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından 86 sanık hakkında İstanbul Özel Yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘Birinci Ergenekon Davası’ açılıyor. 2 bin 500 küsur sayfalık bir iddianame ve 440 delil klasöründen oluşan bu ilk davanın ilk duruşması 20 Ekim 2008 tarihinde İstanbul Silivri Ceza İnfaz Kampüsü içerisinde oluşturulan duruşma salonunda yapıldı.
Devletleşen kontrgerilla, kontrgerillalaşan devlet Avrupa’da Soğuk Savaş’ın ardından tasfiye edilen Gladio örgütlenmesinin benzeri olan kontrgerillanın Türkiye’de de tarihe gömülebilmesi için 2007 yılında başlayan Ergenekon soruşturmaları yeni bir fırsat doğurdu. Öyle ki, Susurluk soruşturmaları sırasında kontrgerilla ile ilişkili olduğu belirlenen ama dokunulamayan derin devlet örgütü Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Birimi’nin (JİTEM) kurucuları Veli Küçük, Arif Doğan gibi isimler tutuklandı. Ne ki bu fırsat, Arif Doğan’dan çıkan JİTEM’in arşivinin Ergenekon davasının 2. iddianamesinin ek belgelerine sansürlenerek konulmasıyla kaçırıldı.
AKP-Gülen hareketi ekseninde Türkiye'nin yakın geleceği 2012 yılının Şubat ayında İstanbul’da özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya’nın başta Müsteşar Hakan Fidan olmak üzere beş MİT yöneticisini ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadeye çağırmasıyla patlak veren ve MİT krizi de üçüncü büyük kırılma noktası oldu. Bu krizin en belirgin farklarından biri, Gülen cemaatinin devlet içinde örgütlendiği iddialarının iktidardaki AKP tarafından yalanlanmaması, hatta bazen örtük, bazen aleni bir şekilde Gülen hareketinin devlet içindeki unsurları aracılığıyla hükümete politika dayatmak istediğinden şikayet edilmesidir.
Demokratikleşme mi, rövanşizm mi, ya da... Ekonomide, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ve sonrasında devlet desteği ile yaratılan sanayi ve ticaret burjuvazisi artık rakipsiz değil. Kimilerinin ‘yeşil sermaye’ diye nitelediği, çoğunluğu Anadolu kentlerinde doğup büyüyen yeni kapitalistler sanayi, ticaret, finans sektöründe geleneksel sermaye kesimi ile kıyasıya çatışıyor ve artık başa güreşiyor.
Bir demokratikleşme illüzyonu olarak Ergenekon Dehşet verici kanlı olaylara imza atan, ‘derin devlet’ diye anılan yarı resmi bu paramiliter örgüt, Türkiye’de yaşayanların hiç de yabancısı olmadığı bir kavram. Kimi zaman ‘kontrgerilla’ ya da dünyadaki yaygın ismiyle ‘Gladyo’ olarak da anılsa, Türkiye’deki her kanlı ve karanlık olayda, neye tekabül ettiğini bilmeden de olsa, herkes derin devletten şüphelenir. Ancak ‘devlet’ denen iktidarın merkezine kadar taşınan siyasi ilişkiler ağı nedeniyle derin devletin illegal faaliyetleri siyasal konjonktüre göre birbirinden farklı biçimlerde açıklanmaya çalışılır.