İklim değişikliği yangınlar, su taşkınları, kuraklıklar, uç sıcaklıklar ile etkisini her geçen gün daha çok hissettirmekte, doğrudan ve dolaylı etkileri nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Bu durum iklim değişikliği konusunda farkındalığı arttırarak iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden korunma stratejilerinin geliştirilmesi açısından önemlidir.
Bu kapsamda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 23.Taraflar Konferansı 6-17 Kasım 2017 tarihlerinde Fiji’nin başkanlığında Almanya’nın ev sahipliğinde Bonn’da 350’ye yakın politik lider, 1000’den fazla delege ve önemli ismin katılımına ek 100’ün üzerinde farklı tipte etkinlikle yapıldı. Ben de Konferansa 10-14 Kasım 2017 tarihleri arasında katılarak COP 23 Türkiye Delegasyonu olarak ilk COP deneyimimi gerçekleştirdim. Bu süre zarfında Konferansın bilimsel, mesleki ve sosyal anlamda bilgilerin eşitlenmeye ve müzakerelerin yönetilmeye çalışıldığı; ülke, kurum ve kuruluşların deneyim paylaşmaya, yeni pazarlar ve çalışma ortakları bulmaya çabaladığı çok disiplinli ve geniş katılımlı bir ortamda gerçekleştiğini gözlemleme fırsatım oldu. Ayrıca Konferans’ta iklim değişikliğinin çevre, biyoçeşitlilik, tarım, üretim, ekonomi üzerindeki etkilerinin çokça incelendiğini; buna karşın, doğrudan sağlık etkilerinin incelendiği oturum sayısının az sayıda ve dar kapsamlı olduğunu belirtmek de yanlış olmaz.
Konferans’taki az sayıdaki sağlık oturumlarından ikisi 11 Kasım tarihinde gerçekleştirildi. Bu iki oturumdan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Sağlık ve Çevre Birliği (Health and Environmental Alliance, HEAL) tarafından düzenlenen “İklim ve Sağlık” zirvesine dinleyici; yine aynı gün Türkiye Pavillonunda Sağlık ve Çevre Birliği tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’de enerji politikaları ve halk sağlığı” başlıklı diğer oturumda da konuşmacı olarak yer aldım. Konuşmamda hava kirliliğin küresel ölçekte önemli bir halk sağlığı sorunu olduğu vurgusunu yaparak; özellikle DSÖ’nce 2013 yılında Grup 1 karsinojen olarak deklare edilen dış ortam hava kirliliğinin doğrudan ve dolaylı sağlık etkilerini, Lancet’in raporundan da yararlanarak bilimsel kanıtlar ışığında özetlemeye çalıştım. Türkiye’de hava kirliği düzeyleri, ölçümlerdeki sorunlar ve ulusal mevzuat yetersizliği de vurgulamaya çalıştığım diğer önemli başlıklardı. Öteki konuşmacılar da Türkiye’de enerji politikalarının halk sağlığı üzerindeki etkisi, kentlerdeki hava kirliliği düzeyleri ve fosil yakıtlara verilen teşviklere değindiler. Panel katılımcıları olarak beklentimiz kapitalizm, enerji ve istihdam politikaları ile iklim değişikliği ilişkisinin öncelenerek irdelenmesi ve COP 23’e damgasını vurması gerektiği yönündeydi ancak sürecin beklentilerimiz ile uyumlu olmadığını gördük.
Konferans’a katılabildiğim süre boyunca Zirve’in en gözde oturumunun Arnold Schwarzenegger’in katıldığı oturum olduğunu söylemek, hatta oturumdaki en ateşli, en motive edici özetle en iyi konuşmanın Schwarzenegger tarafından yapıldığını gözlemlediğimi belirtmek çok da yanlış olmayacaktır.
Özetle COP 23’ten arta kalan, gerçekten iklim değişikliği ile mücadele etmek isteniyorsa sonraki COP’larda sürdürülebilir bir geleceği savunmak için kapitalizm ve enerji politikaları arasındaki ilişkiyi irdeleyecek bir platformda iklim değişikliğinin sağlık üzerine olan doğrudan ve dolaylı etkilerini azaltacak yönde politika üretmek üzerine daha çok çalışılması gerektiğidir.