İklim değişikliğiyle mücadele hedeflerine (ortalama sıcaklık artışını 1,5 derece civarında sınırlandırılması) ulaşılması için enerji sektörü başta olmak üzere emisyon yoğun sektörlerde yapısal bir dönüşüm gerektiği herkesin malumu. Fiji tarafından Almanya'nın “himayesinde” Bonn'da düzenlenen iklim zirvesi (COP23) bir yandan Paris Anlaşması'nın uygulama aşamalarını tarif eden oyun kitabı üzerine müzakerelere, diğer yandan da emisyon yoğun sektörlerde eski ve yeni teknolojiler arasında muazzam bir çekişmeye sahne oldu. Zirveden bir ay sonra, Paris Anlaşması'nın kabulünün 2. yıl dönümü vesilesiyle Fransa'nın himayesinde gerçekleştirilen “Tek Gezegen Zirvesi”nin ise bu çekişmenin taraflarından birisinin gövde gösterisine dönüştüğü söylenebilir. 2018'e girerken, bu iki zirve üzerinden yerkürenin istikametine dair bir değerlendirme yapalım.
İklim değişikliğiyle mücadele hedeflerine (ortalama sıcaklık artışını 1,5 derece civarında sınırlandırılması) ulaşılması için enerji sektörü başta olmak üzere emisyon yoğun sektörlerde yapısal bir dönüşüm gerektiği herkesin malumu. Fiji tarafından Almanya'nın “himayesinde” Bonn'da düzenlenen iklim zirvesi (COP23) bir yandan Paris Anlaşması'nın uygulama aşamalarını tarif eden oyun kitabı üzerine müzakerelere, diğer yandan da emisyon yoğun sektörlerde eski ve yeni teknolojiler arasında muazzam bir çekişmeye sahne oldu. Zirveden bir ay sonra, Paris Anlaşması'nın kabulünün 2. yıl dönümü vesilesiyle Fransa'nın himayesinde gerçekleştirilen “Tek Gezegen Zirvesi”nin ise bu çekişmenin taraflarından birisinin gövde gösterisine dönüştüğü söylenebilir. 2018'e girerken, bu iki zirve üzerinden yerkürenin istikametine dair bir değerlendirme yapalım.
Küresel emisyonlarda 3 yıllık duraklama sonrasında yeni bir artış söz konusu...
Bu kesinlikle iyi bir haber değil. Küresel Karbon Projesi'nin bulgularına göre 2017 yılında fosil yakıtlar ve sanayi kaynaklı karbondioksit emisyonlarında yüzde 2 oranında bir artış öngörülüyor. Bu artışla beraber 2014-2016 dönemindeki duraklama sona eriyor. İklim değişikliğiyle mücadelenin başarıya ulaşması için ise emisyonların düşüşe geçmesi gerekirken, hedefin bir adım daha uzağına düşüldüğünü gösteriyor.
Kömürün krallığı yıkılıyor mu?
Kömür, iklim değişikliğine yıl açan sera gazı emisyonlarının bir numaralı kaynağı. Küresel Karbon Projesi'nin COP23 sırasında yayımladığı Küresel Karbon Bütçesi 2017 Raporu'na göre 2016 yılı itibarıyla fosil yakıt ve çimento üretimi kaynaklı emisyonlarda aslan payı yüzde 40 ile halen kömürün. Öte yandan küresel ölçekte birinci enerji arzının yüzde 28’i kömürden sağlanıyor.
İklim değişikliğiyle mücadelenin başarısı için kömürün ya egemenliğini kaybetmesi, ya da neden olduğu emisyonların mucizevi bir biçim ve ölçekte yakalanması ve depolanması gerekiyor. İkinci seçenek pek olası gözükmüyor. İlk seçeneğin ise gerekli hızda hayata geçtiğini söylemek mümkün değil. Ancak kömürün tahtı yine de sallantıda.
Uluslararası Enerji Ajansı, COP23 sırasında açıkladığı 2017 Dünya Enerji Görünümü Raporu'nda 2040 yılına uzanan bir vadede kömür tüketiminde kayda değer bir artış görülmeyeceğini ortaya koydu. UEA İcra Kurulu Direktörü Fatih Birol, COP23 sırasında gerçekleştirdiğimiz kısa röportajda önümüzdeki 20 yılda yeni kurulacak santrallerin ⅔’ünün yenilenebilir enerji ile çalışacağını belirtti. Fatih Birol, enerji sektöründe bir dönüşümün varlığının yadsınamaz olduğunu söylerken dönüşümün hızını hükümet ve şirketlerin alacağı kararların belirleyeceğinin altını çizdi. Enerji sektöründeki değişimin ille de çizgisel ya da tedrici olmayacağını, herhangi bir teknolojinin piyasa payında yaşanacak yüzde 10'luk bir düşüşün sismik etkilerinin olacağını savunan Carbon Tracker isimli düşünce kuruluşunun beklentileri ise biraz daha farklı: Güneş enerjisi maliyetlerinde öngörülen düşüşün gerçekleşmesi halinde kömürün elektrik piyasalarındaki payı 2040'te yüzde 8'ü düşerken kömür 2050'de tamamıyla tasfiye olabilir. Carbon Tracker benzer bir akıl yürütme sonucunda 2035’e gelindiğinde elektrikli araçların kara taşımacılığı pazarının yüzde 35’ine hakim olabileceğini de öngörüyor, bu iki dinamik sonucunda hem kömür hem de petrol talebinimn 2020’den sonra düşüşe başlayabileceğini iddia ediyor.
Kömürü terk edenler...
Dönüşümün hızını hükümet ve şirketlerin alacakları kararların belirleyeceği önermesini temel alacak olursak, COP23 ve Tek Gezegen Zirvesi’nde yükselen seslere kulak kabartmakta yarar var.
COP23’ün son günlerinde aralarında Belçika, Hollanda, Fransa, Portekiz, İtalya, Meksika, Kanada ve ABD'nin Vaşington eyaletinin de bulunduğu 27 ülke ve eyalet ile içlerinde Unilever, Marks&Spencer, ENGIE, EDF, Virgin Grubu’nun da yer aldığı 24 şirket ve kurum, Kömürü Geride Bırakma İttifakı’nın (Powering Past Alliance) kuruluşunu ilan derken kömürden “geleneksel” elektrik üretiminin hızla devreden çıkarılmasını taahhüt eden bir bildiriye imza attılar. Tek Gezegen Zirvesi’nde İsveç ve Letonya’nın da aralarında bulunduğu 5 ülkeyle beraber ABD’nin Kaliforniya eyaleti de ittifaka katıldı. Hükümetlere, iş dünyasına ve diğer devlet dışı aktörlere (kentler, yerel yönetimler vb.) açık olan bu ittifakın katılımcıları “geleneksel” kömür santralleri devreden çıkarmayı, yeni kömür santrallerinin inşası karşısında moratoryum ilanını, elektrik ihtiyaçlarını kömür dışındaki kaynaklardan temin etmeyi ve politika ile finansman kararlarını temiz enerjiye yönlendirmeyi taahhüt ediyorlar.
Kömürü Geride Bırakma İttifakı'nın mevcut üyelerinin çoğunda kömürün elektrik üretiminde önemli bir payı olmadığını görüyoruz. Yapılan bir analize göre söz konusu ükelerin küresel ölçekteki cari kömür tüketimindeki payları sadece yüzde 3. Bununla beraber, İtalya, İngiltere ve Hollanda gibi zamanında önemli ölçüde kömür kullanıp 2025 – 2030 döneminde kömürü elektrik piyasalarından tamamen çıkarmayı planlayan ülkeler de ittifakın üyeleri. Katılımcı sayısı artırıldığı, Almanya başta olmak üzere bazı kilit ülkeler de taraf yapıldığı takdirde ittifakın etkileri mevcut boyutlarından daha büyük olabilir.
Genişleyen bir hareket
Hükümetler ve iş dünyasının aldığı kararlar kritik öneme sahip. Ancak en başından beri kömür karşıtı hareketin ana sürükleyicisi hükümetler ve iş dünyası değil. Gerek yöresel gerekse ulusal ve uluslararası ölçeklerde sivil inisiyatifler ile sivil toplum ağları, düşük karbonlu bir enerji sistemine giden yolda uzun yıllardır önemli bir katalizör görevi görüyor. COP23’ün hemen öncesinde, 2030'a kadar Avrupa'da kömüre dayalı elektrik üretiminin tarihe karışmasını hedefleyen Avrupa Kömürden Vazgeçiyor (Europe Beyond Coal) kampanyasının başlaması ile bu işlevin önümüzdeki dönemde daha da kuvvetlenmesini bekliyoruz.
Tek Dünya Zirvesi: Alternatif iklim zirvesi?
Enerji sektöründe bir dönüşümün göstergelerin gözden kaçırmak mümkün değil. Öte yandan, söz konusu dönüşümün iklim değişikliği hedeflerinin gerektirdiği hızda olmadığı da ortada. 12 Aralık’ta, Paris Anlaşması’nın kabulünün ikinci yıl dönümünde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un önderliğinde gerçekleştirilen Tek Dünya Zirvesi’nin amacı ivmeyi artırmak, iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerine ulaşılması yeni iş birlikleri ve taahhütleri duyurmak idi.
Finans mevzusunun odağa alındığı zirvede, toprak ve su kaynaklarının korunması, emisyonsuz ulaştırma/taşıma, ekonominin karbondan arındırılması için sektörel dönüşüm, merkez bankaları ve iş dünyasının sorumlulukları, uluslararası ve ulusal finansman olanaklarının düşük karbonlu çözümlere aktarılmasının da içerisinde bulunduğu 11 konuda taahhütlerde bulunuldu.
Arnold Schwarzenegger, Marion Cotillard, Sean Penn, Bill Gates ve John Kerry’nin başını çektiği bir şöhretler karmasına da ev sahipliği yapan zirvede ABD’li katılımcıların iyice karikatürize ettiği bir Trump parodisi sergilenirken temel mesajlar şöyleydi:
1- Trump’ın kararı Trump’ın kararıdır, ABD’nin değil.
2- Fosil yakıt teşvikleri derhal kaldırılmalıdır.
3- Küresel bir karbon vergisi hayata geçirilmelidir.
Türkiye’nin istikameti...
Yeşil İklim Fonu başta olmak üzere iklim fonlarına erişimine dair gerçek ve algılanan kaygılar nedeniyle Paris Anlaşması’na henüz taraf olmayan Türkiye “iklim finansmanı” mevzusunun tartışıldığı Tek Gezegen Zirvesi’ne görünür bir katılım göstermedi. COP23’te ise Türkiye’nin gündemini iklim fonlarına erişim işgal etti. Almanya’nın kolaylaştırıcı rolünü üstlendiği hareketli bir müzakere süreci sonucunda Türkiye’nin Yeşil İklim Fonu’nun eş katkı koyduğu çok ülkeli programların Yeşil İklim Fonu dışındaki kısmından yer almasına olanak veren bir çıkış taraflarca kabul görmezken, çözümsüzlük gelecek yıla devretti.
Emisyon trendlerine baktığımızda, 2011-2014 yılları arasında ulaşılan plato sonrasında 2015 yılı itibarıyla emisyonlarda tekrar artış trendine başladığı görülüyor. 2018 yılının ilk günleri itibarıyla henüz hakkında resmi bir politika belgesi bulunmayan, ancak 2017 yılı ortasından bu yana paydaşlara sunulan “Milli Enerji ve Maden Politikası”nda yerli kömüre tanınan ayrıcalıklı statü, 20 Kasım 2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yerli kömürden üretilen elektrik için 7 yıl boyunca belli bir fiyat üzerinden alım garantisi getirilmesi gibi teşvikler vb. politika müdahalelerinin iklim değişikliyle mücadele hedefleri ve “enerjide dönüşüm” patikasıyla uyumlu olduğunu iddia etmek mümkün değil.
En son yayımlanan emisyon envanterine göre kömürden elektrik üretiminin toplam karbondioksit emisyonlarındaki payı yüzde 20. Ulaşımda dizel kullanımının 2011’de yüzde 7,6 olan payı ise yaklaşık yüzde 80 oranında artarak yüzde 13,6’ye çıkmış durumda. Milli enerji politikası, küresel enerji dönüşümü ve iklim değişikliği hedefleri arasındaki dengenin nerede kurulacağını görebilmek için elektrik ve ulaşım sektörlerindeki kararlar ve gelişmeler 2018 yılında kilit önem taşıyacak.