Kasım 2017’de Almanya’nın Bonn şehrinde gerçekleşen COP23 (23. Taraflar Konferansı) tabir yerindeyse bir “ara COP” olup doğrudan hedefler yerine, eyleme yönelik destek mekanizmalarının işleyişine ilişkin çıktılara odaklıydı.
Türkiye danışmalığını yaptığım HEAL (Sağlık ve Çevre Birliği) Taraflar Konferası’nı 5 yılı aşkın bir süredir takip ediyor, onyedi kişilik HEAL Delegasyonu olarak Türkiye’nin iki değerli sağlık uzmanıyla beraber 10-14 Kasım tarihleri arasında izleme fırsatı bulduğum COP23 benim katıldığım 2. Taraflar Konferansı idi.
2017’de Sağlık Alanında Neler Oldu?
2017 çevresel sağlık, sağlık ve enerji alanında yayınlara sıklıkla rastladığımız bir yıl oldu. DSÖ Başkanı Dr. Tedros 2017’de iklim değişikliğini DSÖ’nün 4 önceliği arasında ele aldıklarını açıklarken[1] Lancet çevresel kirliliğin küresel ölçekte 9 milyon erken ölüme sebep olduğunu açılayan yeni bir rapor yayınladı[2]. Rapora göre hava kirliliği başta olmak üzere, su, toprak ve çalışma ortamındaki kirlilik dünya çapında 9 milyon kişinin erken ölümünden yani tüm ölümlerin %16sından sorumlu. Lancet raporunda göre Türkiye’de çevre kirliliği her yıl 41.723 kişinin tek başına hava kirliği ise 33.431 erken ölümden sorumlu. Lancet Countdown 31 Ekim 2017’de yayınladığı yeni raporunda Paris İklim Anlaşması’nı uygulamanın yaratacağı yan faydaları ve sağlık etkilerini inceledi.[3]
COP23’te Sağlık Alanında Neler Konuşuldu?
Zirvede sadece iklim değişikliği ve finansman konularının değil halk sağlığının da konuşuluyor olması değerli olsa da az sayıda etkinlik olduğunu gözlemledim. COP23’te de daha önceki senelerde olduğu gibi sağlık alanında sadece iklim değişikli değil, gelişen metodolojiler sayesinde doğrudan rakamsal veriler üretebildiğimiz fosil yakıtlara bağlı dış ve iç ortam hava kirliliğinin sağlık etkileri ve fosil yakıtların yarattığı diğer çevresel sağlık riskler ana başlık konularıydı.
COP23’ü tek başına bir etkinlik olarak değil de Zirve esnasındaki diğer gelişmeleri de özetlemenin önemli olduğu kanaatindeyim. Örneğin Uluslarası Enerji Ajansı (IEA)’nın COP23 esnasında, 14 Kasım’da yayınladığı 2017 Enerji Görünümü raporunda Çin başta olmak üzere pek çok ülkenin kömürden çekilmesinin ekonomiye etkisi yer alıyordu[4]; değinmekte fayda var IEA Direktörü Fatih Birol geçen sene İstanbul’da yaptığı konuşmasında IEA olarak kömürden çekilmede özellikle hava kirliliğinin rol alacağını düşündüklerini söylemişti. Öte yandan fosil yakıt şirketleri hala Zirveyi etkilemeye çalışırken COP23 de elbette eylemsiz geçmedi, Bonn ve Bula Zone’lar ne kadar uzak olursa olsun 4 Kasım’da Bonn’da yapılan iklim yürüyüşünde “halk” yürüdü. COP23’te ABD sponsorluğunda fosil yakıtlar üzerine gerçekleşmesi planlanan bir etkinlik ise, “neşeli ve şarkı sever” gruplar sayesinde gerçekleşemedi.[5]
COP23’te gerçeklene sağlık etkinliklerine kısaca değinmek gerekirse;
5th Global Climate and Health Summit: WHO (Dünya Sağlık Örgütü, GCHA (Global Climate and Health Alliance) ve HEAL (Sağlık ve Çevre Birliği) tarafından 11 Kasım tarihinde 5. Küresel İklim ve Sağlık Forumu geçekleşti. Etkinlikte iklim değişikliği, dış ortam hava kirliliği, fosil yakıt teşvikleri ve HEAL’in 2017 yılında fosil yakıt teşvikleri ve sağlık üzerine yapmış olduğu çalışma “Hidden Tag”ve yine HEAL olarak Türkiye, Polonya ve Balkan ayağını yürüttüğümüz şehir ölçeğinde hava kirliliğine ve nedenlerine odaklanan Unmask My City (Havamızı Bozmayın) kampanyaları ve WHO’nun şehir ölçeğinde hava kirliliğini çalıştığını Breathe Life kampanyaları konuşuldu.
Türkiye Enerji Politikaları ve Sağlık Paneli: 11 Kasım tarihinde Prof. Dr. Kayıhan Pala ve Doç. Dr. Gamze Varol Saraçoğlu, HEAL Brüksel ofisinden Vijoleta Gordeljevic, Ekoloji Kollektifinden Arif Cem Gündoğan ile Türkiye Pavilyo’nunda Türkiye’nin enerji ve iklim politikalarını halk sağlığı perspektifinden ele alan bir panel gerçekleştirdik. Sunuma çok az katılım olmasına rağmen Türkiye’de sağlık alanına odaklı ilk etkinliği gerçekleştirerek ilk adımı atmış olduğumuzu düşünüyorum.
Health Care Call toAction on Climate Change: WHO tarafından desteklenen etkinlikte 33 ülkede 10.100 hastane ve sağlık merkezini temsil eden 37 enstitü HealthCare Call to Action on ClimateChange etkinliğinde bir araya geldi ve hastane ve sağlık merkezlerinin de sağlıklı enerji talebini de dile getirdi.[6]
Bunların dışında Aralık ayında gerçekleşen One Planet Summit öncesi de sağlık uzmanları ve doktorlar yan etkinliklerde COP23’te bir araya gelerek iklim değişikliği ve sağlık perspektifini konuştular. Farklı ülkelerden sağlık uzmanlarının (Almanya ve İtalya) bir araya geldiği etkinlikler COP23’te yer aldı.
COP23’teki Diğer Gözlemlerim
Fiji’nin başkanlığında Bonn şehrinde gerçekleşen COP23’ün mekansal yerleşimi gözüme ilk çarpanlar arasında. Bir mimari kurgu ile mi yapılmıştır bilinmez ama sivil toplumun yer aldığı Bula Zone ile ağırlıklı olarak müzakerelerin yürütüldüğü Bonn Zone arasındaki mesafe Marakeş’te gerçekleşen COP22’ye göre oldukça uzaktı ki bu da iki grubun birbirini dinleme ve bir araya gelme fırsatını oldukça düşürdü.
Merkezi enerji sisteminden çıkış ve şehir ölçeğindeki çabalar da zirveden diğer gözüme çarpanlar arasında. UN-Habitat, Türkiye de dahil dünyanın pek çok yerinde şehir planlama uzmanlarını bir araya getirirken, şehirlerin artık sadece iklim adaptasyonu çalışmadığı iklim mücadelesinde de çözümler sunduğunu gözlemledim. Son zamanlarda “lüks bir trend” haline gelen doğaya konfor ihtiyaçlarımızla geri dönmenin getirdiği mekansal yayılma; bölgesel ulaşım, su ve elektrik şebekesi gibi altyapı ağlarını içeren bölgesel ölçekte planlar; peyzaj ve ışıklandırma gibi tasarım ölçeğine daha az enerji tüketen şehir modelleri özellikle Almanya ve Kuzey Avrupa ülkelerinin etkinliklerinde sıklıkla tartışılıyordu. Türkiye Pavilyonu’nda da bu konuda yapılan bir yan etkinliğe katılma fırsatı buldum, Türkiye’nin şehir planlama disiplinini sadece gayrimenkul geliştirmede değil, iklim değişikliği mücadelesinde de harekete geçirmesi gerektiğini bu alanda sunduğu fırsatları göz ardı etmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye ve Paris Anlaşması konusunda ise COP23 ile ilgili en önemli çıktının da Türkiye’nin sonraki zirvelerde strateji ve tutumunu etkileyecek iklim finansmanı konusunda aldığı olumsuz yanıt olduğu kanaatindeyim. Türkiye’de de gerek iklim değişikliğinin gerek fosil yakıt kullanımının halk sağlığına etkisi üzerindeki çalışmaların artmasını ve daha önemlisi bu çalışmaların karar verici mekanizmalar tarafından duyulmasını ümit ediyorum.