Paristen Sonra, Marakeş Neyi Değiştirebilir?

Bağlayıcılığı olmayan Paris Sözleşmesi’ni daha etkin hale getirebilir mi? İklim değişikliğinden etkilenmiş yoksul ülkelerin kayıp ve zararlarına umut olur mu? İklim finansmanı adaptasyona çözüm olur mu? Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması geçmiş hataları Marakeş’te düzeltir mi? Gerçek bir dönüşüm Marakeş ile başlar mı?

Geçtiğimiz yıl Paris’te 21 Taraflar Konferansı neticesinde bir anlaşma sağlanmasına rağmen, Paris iklim değişikliği ile mücadele için sadece bir başlangıç niteliğinde. İklim bilimci James Hansen’ın 1986 yılında yaptığı “iklim değişikliği sandığınızdan daha hızlı gerçekleşecek” uyarısına rağmen 30 yıl geciken bu başlangıcın samimiyeti Marakeş’te test edilecek. Bu sebeple Marakeş’te cevaplanması gereken çok fazla soru var ama aslında en temel soru “siz, sayın taraflar bu sorunu çözmekte samimi misiniz?” olmalı.

Bu yıl 22.si düzenlenecek Birleşmiş Milletler iklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Zirvesi (BMİDÇS), 2001’in ardından tekrar Fas’ın renkli şehri Marakeş’te gerçekleşecek. 2015’te yoğun bir diplomasi ile varılan Paris Antlaşması’nın 4 Kasım 2016 da tarafların çoğunluğunun onaylamasının ardından yürürlüğe girmesi ile taraf ülkelerin politikalarına nasıl etki edeceği Marakeş’te ele alınacak. Dolayısı ile Paris’te varılan söz birliği büyük ölçüde Marakeş’te eylem birliğine dönüşecek. Türkiye için ise Marakeş 2. kez söz birliği eyleme dökülürken kurulan masada olmadığı bir zirve olacak. 2001 yılında gerçekleşen 7. Taraflar Konferansında Türkiye Gelişmiş ülkelerin yer aldığı BMİDÇS Ek II listesinden çıkmış ve liste ülkelerinin sorumluluğu olan karbon emisyonlarını azaltım yükümlülüklerini kaldırmıştı. Türkiye’nin tekrar taraf olması ancak 3 yıl sonra 2004’te Arjantin’deki 10. Taraflar Konferansında mümkün olmuştu. Türkiye için 15 yıl aradan sonra Marakeş’te tarihin tekrar etmesi söz konusu. Fakat Marakeş görüşmeleri tüm taraflar için olduğu gibi Türkiye için de ivme kazandırıcı hatta yön değiştirici olabilir. Konferansı ilk gününde iklim finansmanına doğrudan ulaşım talebinin ana gündemde tartışılmasını isteyen Türkiye bu niyetini ortaya koydu. Türkiye’nin iklim finansmanı talebi ise ayrı bir yazının konusu. Fakat her zaman her yerde hatırlatmakta fayda var. Paris Sözleşmesini onaylamış bir Türkiye’nin talebi, onaylamamış bir Türkiye’nin talebinden daha etkin olacaktır. Zira kimse mızıkçıları sevmez.

Marakeş gündemlerine dönersek, aslında Marakeş bir iyi ve bir kötü gelişme ile başladı. Paris sonrası taraflar toplantıları devam ederken, geçtiğimiz Ekim ayında en önemli bir karbon salım sektörlerinden olan havacılık sektörünün iklim koruma kriterlerinden muaf tutulması, Paris’teki 1.5 C kararlılığına Marakeş öncesi bir çelme oldu. Öte yandan iklim zararlısı hidroflorokarbonların (HFC)kademeli olarak 70 milyar ton CO2 eşdeğerinde azaltılması kararı ise, rakamlara bakılırsa 1.5 C hedefine ciddi bir katkı gibi gözükmekte.

Marakeş bağlayıcılığı olmayan Paris Sözleşmesi’ni daha etkin hale getirebilir mi, azaltım-maliyet düğümünü çözer mi?

Değişebilir, dönüşebilir ama bağlayıcı olmayan ulusal azaltım katkı niyetleri (INDC) Paris Sözleşmesi’ni kırılgan yapan en temel unsur. Ülkelere bu denli hareket alanı sağlayan zamanlama hali ile bu niyetlerin hayata geçirilmesi konusunda da pek de itici bir güç değil. Aslında birçok ülkeyi ciddi bir dönüşüme itecek güç, bu dönüşüm için finansman sağlanması. Fakat daha tanımı, ulaşanı, vereni bile netleşmeyen finansman (Türkiye’nin ilk gün talebini de düşünürsek) kimin cebinden çıkacaksa, pahalıya mal olacak. Zira 2030’a kadar hâlihazırdaki INDC’ler ile devam edilirse yüzde 32’lik bir azaltım için 10 Milyar Doları ulusal finansman olmak şartı ile 35 Milyar dolar tutarında bir maliyeti olacak. Kimi ülkeler için finansman olmadan azaltım da mümkün olmayacaksa, bile bile hali hazırdaki INDCler ile azaltımın maliyeti tırmandırılmakta. Hem finansmana ulaşmak hem de INDCleri samimiyetle revize etmek mümkün! Aslında tam da bu noktada Türkiye’nin talebinin görüşülmesi kritik bir önem arz ediyor.

Marakeş iklim değişikliğinden etkilenmiş yoksul ülkelerin kayıp ve zararlarına umut olur mu?

Kayıp ve Zararlar başlığı Paris’in bitmemiş ve en dramatik tartışmalarından birisi. Bu hesabın Marakeş’e kalmasının ana sebeplerinden biri 2013’te Varşova da 19. Taraflar Konferansında kurulan Uluslararası Kayıp- Zarar Mekanizmasının 5 yıllık görev süresinin Marakeşte bitiyor olması ve bu tartışmaların bu döneme bırakılması. Az gelişmiş ve iklim değişikliğinden etkilenmiş yoksul ülkelere, endüstrileşmiş ülkelerce verilecek kapasite geliştirme ve teknoloji transferi desteği Paris’te gelişmiş ülkelerce tartışılmadı bile. Marakeş’te radikal karalar alabilecek yeni bir mekanizma kurulması gerekli. Paris’teki olumlu gelişmelerden biri ise gelişmiş ülkelerce kurulan Insuresilience (direnç- garantilenmesi) İnisiyatifi idi. Bu inisiyatif 2020 yılına kadar 400 milyon iklim değişikliği mağdurunu garanti altına almayı hedefliyor. Bunun için ise somut hedefler Marakeş’te görüşülecek. Bu insiyatifi takip etmek gerek!

Kayıp- Zarar konusundaki tartışmaların tıkandığı noktalardan birisi ise iklim göçmenleri konusu. Zira Cenevre Göçmen Sözleşmesi iklim mağdurlarını göçmen olarak kabul etmemekte. Paris’te dillendirilen bu tartışma Marakeş’te de BMİDÇS’nin gündemine olacak.

Marakeş iklim finansmanı adaptasyona çözüm olur mu?

Yine Paris sonrası görüşmelerde, Marakeş öncesi ekim ortasında gelişmiş ülkeler iklim koruma için 2020ye kadar 100 milyar dolarlık fonu olan bir yol haritası belirledi. Fakat bu fonun çoğu açıkça azaltım için kullanılacak. Yani fon sağlayıcılarının cebine dönecek gibi gözükmekte. Oysaki mahsullerin korunması, doğal afet ve hastalıklar ile mücadele/önlenmesi ve temiz içilebilir kullanılabilir su sağlanmasını sağlayacak olan adaptasyon fonu sadece etkilenen ülkeler için değil herkes için önemli. Paris Sözleşmesi bir üleştirme ön görmese de, adaptasyon- azaltım fonu bölüşmesinde ‘denge’ demekte. Dengeden anladığımız 95-5 değil 50-50 olmalı. Bu dengenin kurulacağı yer Marakeş olabilir. Ev sahibi Fas Afrika’daki tarım faaliyetlerini ve gıda güvenliğini sağlamak adına görüşmelerde inisiyatif alacağını duyurdu. Adaptasyon fonu olmasına karşın, iklim finansmanının en geniş çatısı olan Yeşil İklim Fonu’nun (GCF) adaptasyon ile imtihanı ise, bu alanda fon sağlayıcı olmamak değil, adaptasyon fonuna ihtiyacı olan ülkelerin bu fonlara direk ulaşamaması. Kafa karışıklığı olmasın, kesinlikle Türkiye bu ülkelerden biri değil! Geçen yıl Paris’te GCF tarafından fon başvuruları için kapasite geliştirilmesi için hazırlık fonları verileceği duyuruldu. Bu bir iyi niyet göstergesi ama çözüm ülkelerin direk ulaşabilmesinde bu da Marakeş’in düğümlerinden biri olacak. Bunun sağlanmasının yolu ise yoksul ülkelerde kurulacak kalkınma bankaları. Bu fonların yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği ekseninin dışına çıkarsa, iklim fonu ile termik santral yapıldığına tekrara şahit olabiliriz.

Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması geçmiş hataları Marakeş’te düzeltir mi?

Uzun yıllar boyunca gelişmiş ülkeler seragazı emisyon azaltım yükümlülüklerini, gelişmekte olan ülkelerdeki ‘iklim projeleri’ ile sağladılar. Üstelik ürettikleri karbon hacmini hiç küçültmeden. Buna da Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) dendi. Sahra Altı Afrika Ülkeleri, Hindistan ve Çin gibi ülkeler bu projeler ile karbon yoğun endüstrinin geliştiğine ve hatta kömürlü termik santrallerin yapıldığına sahne oldu. Bu oksimoronun sonu Paris’te Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması’nın (SDM) kurulması ile geldi. Geldi mi? Bilmiyoruz. Cevabı Marakeş ve hatta sonrasında alınacak. SDM projeleri gittikleri ülkelerde ne kadar şeffaf, hesap verilebilir, insan haklarına saygılı ve katılımcı olacaksa o kadar iklim değişikliği için çare olacak. Geçmiş yıllarda yapılan CDM karbon dengeleme (offset) projeleri gösterdi ki aslında yeni bir mekanizmadan çok salım yapan ülkelerin radikal azaltım tedbirleri almaları gerekli. Zira 1.5C hedefi SDM projeleri için pek de tutturulabilir bir hedef değil. 1.5 C hedefi için yapılması gerekenlerin başında kömürü terk etmek geliyor. Geçen yıl Paris’te yapılan Karbon Liderleri zirvesi bir umut olmuştu aslında. Kananda, Almanya ve Fransa başta olmak üzere birçok ülke kömürü kademeli terk edip hatta geriye kalan karbonu da piyasalaştırmanın derdine düştü bile. Karbon piyasası kaçırılmayacak bir tren. Bu sebeple Türkiye gibi karbon piyasası potansiyeli yüksek bir ülkenin, dönüşüm veya teknoloji fonlarından önce piyasasını iklim politikası ile nasıl uyumlaştıracağını öncelemesi gerekmektedir. Türkiye elbette ki ulaşabileceği fonlara ulaşmalı ama doğru bir iklim politikası ve piyasa dönüşümü olmadan bir anlamı olmayacak. SDM Türkiye için yeni bir fon kaynağı olmaktan öte iş dünyasının ve piyasanın nasıl ortak faydada ve müştereklerde dönüşmesi için itici güç olmalı

Gerçek bir dönüşüm Marakeş ile başlar mı?

Gerçek bir dönüşüm için eşitlik gerekmektedir. Eşitlik sınıfsal olduğu kadar cinsiyetler arasında da geçerli. Sınıfsal eşitlik ve toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan dönüşüm mümkün değil. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise 2012 Doha taraflar Konferansında BMİDÇS’nin hem ülke delegasyonlarına hem sivil toplum katılımına yaptığı cinsiyet eşitliğini gözetin çağrısından itibaren pek güçlü bir şekilde seslendirilmedi. Teknoloji ve finans toplantılarına gidince bu sesin ne denli cılız kaldığı daha net anlaşılmaktadır. Ben kendim finans toplantılarını izleyen bir kadın olarak buna birinci ağızdan referans olabilirim. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin güçlendirilmesi adına ‘toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana akımlaştırılması’ farklı birer programda değil ana programda bizzat BMİDÇS çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu alana yönelik fonların sağlanması da, tüm fon görüşmeleri arasındaki yerini almalıdır. Yani Marakeş’te ‘dönüşüm oluyor mu gerçekteni’ gözlemleyeceğimiz kilit yerlerden biri de toplumsal cinsiyet eşitliği ve finansman toplantıları olacak. Yeşil İklim Fonu’nun ve sivil toplumun birçok ilginç toplantısı olacak, heyecanla takip edeceğiz.

Tam da burada sormak isterim, Türkiye delegasyonu oluşturulurken BMİDÇS’nin 2012 Doha çağrısı gözetiliyor mu? Türkiye delegasyonunda kaç kadın katılımcı mevcut ve erkelere oranı ne?