AKP’nin on yılında sendikalar ve sendikasızlaştırma Türkiye’nin AKP’li son on yılında sendikalaşmadan değil sendikasızlaştırmadan söz etmek yerinde olacaktır. Sendikalaşma ülke tarihinin en düşük düzeylerine gerilerken sendikaların faaliyetlerinde ve toplumsal-siyasal etkilerinde de önemli bir gerileme yaşanmıştır. AKP hükümetinin benimsediği neo-liberal iktisat politikaları, dayandığı muhafazakâr sosyal değerler ve önemli bir bölümünü temsil ettiği yeni yükselen sermaye gruplarının sendika alerjileri, sendikal hak ve özgürlükler konusunda AKP’nin mesafeli tutumunu açıklar niteliktedir.
Kentsel dönüşüm politikaları ve TOKİ’nin önlenemez yükselişi Bu, mülkiyet hakkını kutsal sayıp barınma hakkını gözardı eden yaklaşımla ekonomik nedenlerle gecekondu ve çöküntü alanlarına yerleşmiş ve kanun önünde tapusu olmaması nedeniyle “hak sahibi” kabul edilmeyenler ya da yeni prestijli projelere katılacak düzenli ekonomik geliri olmayanlar kentin dış alanlarına sürülmektedir. Burada yapılması gereken, öncelikle kentsel sürgünü ve ötekileştirmeyi durdurarak konut üretiminde tekelleşmenin önüne geçmek; fizik mekânın iyileştirilmesini önceleyen yaklaşımı terk ederek sosyal ve ekonomik olarak iyileştirmeyi merkezine koyan ve mülk sahipliği / kiracı oranlarını göz önünde bulunduran, yalnızca “tapu sahipleri” için değil, kiracılar için de yaklaşımlar geliştirilen süreçlerde kamu-özel sektör ve sivil toplum işbirliği ve sosyal konut yaklaşımlarını gerçekleştirmektir.
Kentsel dönüşüm ve Afet Yasası: Afet bahane, yatırım şahane Kentsel dönüşümün bu kadar iştahlı bir şekilde ele alınması kısmen ve kabaca, kent ve mekânın kullanım ve değişim değerleri arasındaki farkla açıklanabilir7: Neoliberal düzen içinde mekân ya da kent, artık öncelikle barınma ve yaşam alanı sunma, sağlıklı bir çevre oluşturma, üretim için bir altyapı hazırlama, ticaret için imkân sağlama, kamusal paylaşımlarda bulunma, vb. gibi, salt kullanım değeri ilişkisi içinde önemsenmiyor. Şu an kapitalizmin içinden geçtiğimiz evresinde, kentin kendisi alınıp satılan, speküle edilen, kâr peşinde koşulan bir meta halini alıyor. Kapitalizmin temelinde sermaye birikimi, konsantrasyon ve merkezîleşme eğilimi olduğunu düşünürsek, neo-liberal kentleşme de kent toprağını sermaye birikiminin merkezinde görüyor.
Mevsimlik tarım işçileri: Acınılası kurbanlar mı, Kürt emekçiler mi? (I) Türkiye’de mevsimlik tarım işçileriyle ilgili söz üretirken kullanılan iki temel üslûp var: bu iki üslûptan ilkine “merhamet dili”, ikincisine ise “devletin ihmali dili” diyeceğim. Bu makalenin bu sayıdaki ilk bölümündeki amacım, bu iki üslubun nasıl bir bilgi ürettiğine, hangi sözleri meşru ve söylenebilir, hangilerini değersiz ve söylenemez kıldığına ve yalnızca mevsimlik işçilik pratiğine değil, Perspectives’in bu sayısının dosya konusu olan “Türk sorunu”na bakmak için bize nasıl imkânlar açtığına ve hangi alanları kapattığına odaklanacağım. Sınıf sorusunu coğrafya sorusuyla birlikte düşündüğümüzde, siyasî tarihin sınıfsal ve etnik eşitsizliğe nasıl yol açtığına dair bir soru sorabiliriz: Doğuyla Batı arasındaki bu sosyo-ekonomik fark nereden kaynaklanıyor? Bu makale bu farkın tarihini anlatmanın yeri olmamakla birlikte, doğunun mülksüzleşmesinin tarihinin hem Türkiye devletinin hem de bu bölgelerin etno-politik yapısıyla doğrudan ilişkili olduğunu söylemek gerekir. Devletin kuruluşundan itibaren bu coğrafyada uyguladığı sistematik şiddet mülksüzleşmenin ana sebeplerinden biridir ve bu şiddet etno-politik bir şiddettir.
Feminizmin miliyetçilikle imtihanı Türkiye’de feminist hareket taşıdığı bütün sorunlara rağmen farklılık ve eşitlik politikalarını birlikte harekete geçirebilmenin potansiyelini barındırıyor. Feminizmin mantığı içinde olan bir şeyi, aynı anda hem eşitlik hem farklılık talebini, hareketin kendi alanında hayata geçirebilmesi politik duruşunu güçlendirebilmesiyle olanaklı. Bu da ataerkil yapıyla, miliyetçi ve militarist hareketler arasındaki “kutsal ittifakı” kavrayan bir yaklaşımla mümkün. Miliyetçilik ve cinsiyetçiliğin besin kaynakları çok da farklı değil. Ama hâlâ savaş karşıtlığının, antimilitarist söylemin “annelik” kimliği etrafında kurulduğu bir yerde, bu bağları kurmak kolay değil.
Peki, Türkler ne istiyor? - Demokratikleşme Ahmet İnselEtnik veya dinsel kimliklerden hareketle verilen hak mücadelelerinde soru genellikle hak talep edenlere yöneltilir: “Ne istiyorsunuz?” Bu soruya verilen yanıt, eğer mücadelenin...
26 Yıldır süren “geçici” bir sistem olarak köy koruculuğu - Demokratikleşme Abdurrahim Özmen“Vilayetimizin Elmedin kazasına merbut, Raman aşiretinin rüesalarından, müteveffa İbrahim oğulları Mustafa ve Ömer ağaların, vilayeti celilimize, yaptıkları ve badema...
AKP’nin Kürt sorunu politikası:Bir adım ileri, bir adım geri Demokrasi tarihi bize demokrasinin hiçbir yerde siyasal aktörlerin, özellikle de siyasal elitlerin, iyi niyetli çabaları sonucu ortaya çıkmadığını göstermekte. Demokrasi hiçbir sınıf/grup ya da partinin talep ettiği şeylerin tamamını dizginsiz bir biçimde gerçekleştiremediği bir durumda ortaya çıkan stratejik bir sonuç olarak okunduğunda, bu mutlak güç algısının hâlihazırda neden Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşmasının önündeki en önemli engellerden biri haline geldiği daha iyi anlaşılacaktır.
LP - PERSPECTIVES - Yayınlar Heinrich Böll Stiftung Derneği üç ayda bir yayımlanacak, Türkiye ve özellikle Avrupa’daki sivil toplum, karar vericiler, kanaat önderleri ve Türkiye’deki gelişmeleri izleyen ve anlamak isteyenler için bir başvuru kaynağı olmasını amaçladığı "Perspectives - Türkiye'den siyasi analiz ve yorum" dergisini yayımlıyor. Her sayıda dosya konusunun yanı sıra ekoloji, demokratikleşme, kültür, uluslararası siyaset ve HBSD’den haberler yer alıyor. Ayrıca bir insanın kişisel hikâyesi üzerinden toplumsal değişimin insani boyutunu gündeme getirmeye çalışıyoruz. devamı»
Demokrasi ve Siyasal Katılım Uluslararası Konfeans23-24 Haziran 2012Demokrasi ve Siyasal KatılımYer: Cezayir Toplantı SalonuHarbiye Caddesi 12, Galatasaray, Beyoğlu-İstanbulDemokrasi Endeksi, Freedom House gibi demokrasi...