Çekya’daki tartışmalar, yasal göç, entegrasyon ve içermeye dair daha alakalı tasarılardan ziyade, sınırların korunması, geri dönüşler ve alıkoyma uygulamalarına odaklanmış durumda.
Bu analiz, Yeni AB Göç ve Sığınma Paktı hakkındaki dosyamız kapsamında yayımlanmıştır.
2015 yılında Çekya’daki “göç krizi” ülkeye gelen mülteci sayısından çok, bir yönetim, meselenin salt güvenlik boyutuyla görülmesi ve siyasi partiler arasında yükselişe geçen popülizm krizi ile AB’nin dayanışmaya dair öneri ve çağrılarının eleştirisi niteliğindeydi. Ülkenin ve Visegrád dörtlüsü komşularının aldığı pozisyon, Ortak Avrupa Sığınma Sistemi’nin (CEAS) iyileştirilmesine dair önceki reformlardan bu yana pek değişiklik göstermedi ve ister zorunlu isterse de gönüllü olsun her türlü yeniden yerleştirme kotası fikrine ısrarla karşı çıkıldı. Ancak Yeni Paktın geri dönüşlere ve sınır korumasına odaklanması bizdeki siyasilerin işine geldiğinden, Çekya’nın, sıra dayanışma sergilemeye geldiğinde yeniden yerleştirmeleri tercih etmesi ne yazık ki çok da mümkün görünmüyor.
Çekli siyasiler tasarıyı “memnuniyetle karşıladı”
Çevre, toplumsal cinsiyet eşitliği ve Covid-19 salgını gibi gündemdeki diğer meselelerden ötürü göç konusu siyasi sahneden giderek silinmeye yüz tutmuşken, Yeni Pakt ve Moria kampındaki yangın dikkatlerin biraz da olsa yeniden bu meseleye çevrilmesine neden oldu. Paktın, Başbakanın partisi ANO 2011’in koalisyon ortağı Sosyal Demokratlarla birlikte salt çoğunluğu kaybettiği bölgesel ve Senato seçimlerden yalnızca birkaç gün önce gündeme gelmesi de bu tasarının Brüksel’in eleştirerek kolaycı popülist puanları toplamak için kullanılabileceğine dair endişelere yol açmıştı. Ancak ANO 2011’in elinin ciddi ölçüde zayıfladığı ve bir dizi AB ve göç karşıtı siyasi partilerin de oy kaybına uğradıkları seçim sonuçları, göç mevzuların tedavüle sokulmasının artık yetmediğini ortaya koydu. Çekya’da önümüzdeki sene genel seçimler yapılacak ve bu da popülizmden gerçekçiliğe doğru bir kayışın yaşanıp yaşanmayacağını gösterecek.
Başbakan tarafından tasarıya ilişkin olarak verilen tepkiler daha sıcağı sıcağına yapılan bir eleştiriden, Visegrád grubunun AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile buluşmasından sonra, kendisinin geri dönüşlere ve sınırların korunmasına mali destek verilmesine katkıda bulunma ihtimalini dile getirmesiyle birlikte biraz daha yumuşatılmış bir tona evirildi. İçişleri Bakanı Jan Hamáček (ČSSD) da Çekya’nın ilgili ülkelerde sınırların korunmasına ve sığınma süreçlerine mali ve insan kaynağı desteği vermeye devam edebileceğini ifade ederek, geri dönüşler konusunda pek gönüllü olmadığını ekledi ve yeniden yerleştirmeye karşı çıkıldığını da tekrarladı. Muhalefet partilerinin tepkileri ise genel anlamda olumluydu; ancak bu partiler şimdilik geri dönüşlere ve üç çeşit olarak belirlenen dayanışma biçimlerine yönelen bu yeni odağı memnuniyetle karşıladıklarını belirtseler de seçim yılı geldiğinde çok daha ayrıntılı pozisyon almaları bekleniyor.
Salgının orta yerinde gündeme gelen bu tasarı, basının ve toplumun dikkatini pek çekmedi. Sivil toplum örgütlerinin ise temel olarak insan hakları güvencelerinin olmayışı, alıkoyma sürelerinin uzayabilmesi, çocuk hakları ihlalleri ve sığınma prosedürlerine güvenli bir erişimden ziyade geri dönüşler üzerindeki genel odak gibi konularda endişelerini dile getirdiler. Olumlu bir not olarak ise insan hakları savunucuları Paktın daha insani bir yaklaşım benimsemiş olmasını, arama ve kurtarma faaliyetlerinin suç sayılmasına son vermeye yönelik çabaları ve içerme ve entegrasyon önerilerini memnuniyetle karşıladılar.
Tasarının Çekya’da göç gerçekliğine etkisi
Ülkedeki siyasi odak 2017 yılından beri zorunlu göçten emek göçüne kaymış durumda. Çekya, 2019 yılında 1922 uluslararası koruma başvurucusuna karşın 593,336 göçmene ev sahipliği yapıyordu. Ukrayna ve Belarus’ta kayda değer bir siyasi değişiklik ve/veya belirgin bir iyileşme yaşanmadığı müddetçe, tasarının Çekya’daki göçmenlerin duruma etkisi sınırlı olacak. Çekya’nın geri gönderme programına katılım göstermesi durumunda ise ülkedeki sivil toplum örgütleri, sekiz ay içinde geri gönderilemeyen göçmenlerin uzun süreli alıkonulmalarının bir sorun yaratacağı ve bunun da büyük bir ihtimalle alıkonulma şartlarında kötüleşmeye ve insan hakları korumalarını azaltacak mevzuat değişikliklerine yol açabileceğinden endişe ediyor.
Çekya ile en çok alakalı olabilecek “Yetenek Ortaklıklarının” da aralarında bulunduğu emek göçüne dair planlar ise yeterince geliştirilmiş değil ve dolayısıyla da bu erken safhada bu planları ölçüp tartmak güç. Uygun emek göçü kanallarının tesis edilmesi, göçmen nüfusu açısından büyük bir önem arz edebilir. Benzer bir biçimde, bu yeni AB çerçevesi dahilindeki içerme ve entegrasyona dönük girişimler de Çekya’daki gelişmeler açısından önemli bir katkı olabilir.
Tavsiyeler
Tasarıya verilen siyasi tepkiler, beş yıldır süregelen “zorunlu kota uygulaması hiçbir şekilde olmasın” olarak ifade edilebilecek açmazdan birtakım dersler çıkarıldığını ortaya koyuyor. Hükümet, Yeni Pakta temkinli bir iyimserlikle ve müzakere etmeye hazır bir şekilde yaklaşıyor.
Çekya’nın Yunanistan, İtalya, İspanya ve Malta gibi sığınma başvuruları olumsuz sonuçlanmış en çok sayıda sığınmacının bulunduğu kaynak ülkelerle ilgili deneyiminin, bağlantılarının ve kaynaklarının olmaması rağmen, geri dönüş sponsorluğu ve mali destek sağlanması, ülkedeki siyasilerce kabul edilebilecek yegâne seçenekler gibi görünüyor. Öte yandan geri dönüşlere ilişkin prosedürlerin etkisizliğini eleştirmek bir şey, ama geri dönüşleri bilfiil gerçekleştirmek ise bambaşka bir şeydir. Çekya’nın mültecilere ev sahipliği yapabilecek ve onları entegre edebilecek kaynakları, kapasitesi ve deneyimi mevcut. Dolayısıyla da yeniden yerleştirme, yalnızca insani bir noktadan değil, iktisadi olarak da en uygun dayanışma seçeneği olabilir.
Ve fakat, tüm bunlara rağmen, ülkedeki tartışmalar, Çekya’daki yasal göç, entegrasyon ve içermeye dair daha alakalı tasarılardan ziyade, sınırların korunması, geri dönüşler ve alıkoyma uygulamalarına odaklanmış durumda…