“Bunların derdi money”* Siyasi Partiler ile Seçim Yasaları’nın sadece cinsiyet açısından değil, siyasal sistemin kenarlarında kalan herkesin katılımını mümkün kılacak bir demokratikleşmenin sağlanması açısından gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi talebi, Türkiyeli feminist hareket tarafından yıllardır dile getiriliyor. Dile getirilmekle kalmıyor, benim bildiğim en az dört taslak hazırlandı, her yıl düzenli raporlar oluşturuluyor ve siyasal partilere iletiliyor. Bu konu bütün partilerin gündeminde gibi görünüyor ama herhangi bir gelişme sağlanabilmiş değil.
Yeni Anayasa İçinde bulunduğumuz yeni anayasa süreci ilk kez bize halktan gelen taleplere dayanan, aşağıdan yukarı demokratik bir anayasa yapma olanağını veriyor. Demokratik bir anayasa için bir yandan uzlaşıcı, öte yandan katılımcı bir süreç gerekli. TBMM bünyesinde kurulan ve Meclis’te grubu bulunan dört siyasal partinin, sandalye sayılarına bakılmaksızın üçer milletvekili ile eşit temsil edildiği ve Meclis Başkanı’nın başkanlığı altında toplandığı Anayasa Uzlaşma Komisyonu, uzlaşıya dayanan bir anayasa yapma amacına uygun bir yapı. Bu Komisyon’un belirlediği usullere göre, komisyon bütün kararlarını görüş birliği ile alır. Komisyon’da kabul edilen tasarının sonradan değiştirilmesi durumunda da dört partinin onayı gereklidir. Bu ilkeler bir uzlaşı sağlanmasına hizmet eder. Yeter ki kurulan bu yapı işlesin ve siyasal partiler taahhütlerine sadık kalsın.
KCK davaları ve yargı Bu yazının ana konusu ise KCK davaları hakkında bilgi verilmesi, hukuki durumunun tespiti ve anlaşılabilir olmasına yardımcı olabilmektir. Bu yazının amacı Kürt sorunu nasıl çözülebilir, sorusunun yanıtını aramak değildir. Ama açılan, devam eden KCK davalarını ve ceza adalet sistemini bu davaları açan iddianamelerde öne sürülen suçlamalarla birlikte düşünmektir.
İklim değişikliği: “U dönüşü” mümkün mü Tahteravallinin bir ucunda yüksek karbonla devam etmek isteyenler varken diğer ucunda düşük karbon çözümü, ortada ise pat durumunun devamını isteyenler vardı. İçlerinde en kalabalık kısım ise ortada duranlardı. Böylesi bir denklem bizim için 2012 yılında yaşadığımız felaketlerin artmasından da öte, katlanması anlamına gelebilir. Dengelerin iklim dostu tarafa kayması gereken bir denklemde, Türkiye dengede duran tahtanın ne tarafında?
Nükleer yalanlar mı radyasyon mu daha tehlikeli? Özgür Gürbüz Nükleer enerjiyle ilgili bir yazıya içinde radyasyon, nükleer atık, Fukuşima, Çernobil veya deprem kelimeleri geçen bir cümleyle başlasaydım, emin olun ki dünyanın...
Küresel ısınma çağında pestisitler ve gıda güvenliği Ülkemizdeki pestisit izleme programlarında oldukça az sayıda gıda ürününde ve sınırlı sayıda pestisit için kalıntı analizi yapılmaktadır. Örneğin, Antalya ilinde kayıtlı 70 bin civarında sera üreticisi vardır. Bu üreticiler yılda sadece bir kez pazara ürün sunsa, analiz edilmesi gereken 70 bin örnek yapar. Pazara sunulan ürünlerin tamamını analiz etmek mümkün olmadığı gibi mantıklı da değildir. Ancak, analiz sayısının gıdalardaki pestisit kalıntıları hakkında bir fikir verecek ölçekte olması gerekir. Oysa çok az sayıda gıda ürün, pestisit kalıntısı açısından analiz edilmektedir.
Suriye krizinin Güneydoğu Anadolu ekonomisine etkileri Bölge ekonomisi, komşu ülkelerle yapılan ticaret hacmi ve sınır ticareti ile doğrudan ilişkilidir. Gaziantep dahil edildiğinde, Irak’a yapılan ihracatın yüzde 40’ı Güneydoğu Anadolu üzerinden yapılıyor. Tabii Gaziantep tek başına toplam ihracatın yüzde 30’unu yapıyor. Bölge illerinin komşu ülkeleri ile iktisadi ilişkilerine baktığımızda, buna örnek olarak Irak’ı değerlendirirsek; Diyarbakır ihracatının yüzde 50’si bu ülkeye yapılıyor.
Türkiye’nin Kürt sorunu politikası ve bölgedeki gelişmeler Kürt sorunu konusunda Türkiye’nin geleneksel güvenlik eksenli politikaları, 10 yıllık kesintisiz ve güçlü parlamenter çoğunluğa sahip AKP hükümetleri döneminde artık tam bir açmaza girdi. AKP hükümetleri, arkalarındaki bu güçlü parlamenter desteğe, AB tam üyelik süreci gibi demokratikleşme ve özgürlükler konusunda elverişli uluslararası koşullara, bunlara ek olarak da Ortadoğu’nun siyasi gelişmelerinin sunduğu olanaklara rağmen toplumsal uzlaşma, demokrasi, özgürlükler ekseninde barışçı bir çözüm zemini yaratma yerine, “göstermelik reformlar”, “açılımlar” ile sahte umutlar yaratmayı, aslında güvenlik eksenli politikalara bel bağlamayı tercih etti. Bu politikanın sonuçları ise giderek artık onarılamayacak tahribatlara yol açıyor.
Suriyeliler kendi kendilerini yönetmeye yelken açtı Her ne kadar AKP hükümeti lideri Erdoğan’ın, açıkça ve defalarca “Suriye Devlet Başkanı Esed’in Suriye’de girişebileceği yeni katliamlara izin vermeyeceğiz” sözleri vermesine rağmen sonrasında bu ülkenin özellikle Sünni halkında yarattığı beklentileri karşılayamamasından dolayı, ülkemize karşı hayal kırıklığı sürekli bir şekilde ifade edilse de özellikle Suriye muhalefetinin silahlı, silahsız kesimlerine kucak açmasından dolayı Türkiye’nin imajının, özellikle Avrupa ülkeleri ve ABD’ninkinden çok daha ilerde olduğu açıkça görülüyordu.
Hatay'ın barış iklimine dikkat Her değişim gelişim anlamına gelmeyeceği için ülkemiz genelinde olduğu gibi Hatay’da da siyasi oyunlar kenti istenilen düzeye getiremedi. Biz bu coğrafyada yaşayanlar, hangi din ile mezhepten olursak olalım, huzur ve güven içerisinde özgürce yaşayan insanlarız. Bir kentli bilinciyle yaşamımızı sürdürürken kan, gözyaşı, kin, nefretten, şüphe ve korkudan alabildiğince uzak bir yaşam sürüyorduk. Gerginlik toleransımız bir Güneydoğu’daki ilin yüzde 1’i bile olmazdı. Bilinen bir söz olsa da anlam ve konu açısından vurgulamakta yarar var: “Barışta çocuklar anne ve babalarını, savaşta ise anne ve babalar çocuklarını toprağa verir.”