Araştırma metotları belirsiz anketler, dijital “siyasi mikro hedefleme” kampanyaları, sahte haber ve yanıltıcı içerikler, “asimetrik propaganda”... 14 gün arayla yapılan iki seçim sırasında Türkiye iktidarın tüm kamu ve medya gücünü kullanarak seçimi tamamen domine ettiği bir konjoktürde tamamlandı.
Türkiyeli seçmenlerin oy verme eğilimini değiştirme potansiyeli çok yüksek dezenformasyon faaliyetlerinin birçok farklı unsurunu gördüğümüz 2023 seçimlerine damga vuran ise iktidar ve yer yer muhalefetin bazı unsurlarının mevcut kutuplaşma ortamını besleyen, duygulara hitap eden post-truth söylemlerdi. Yalan, yanıltıcı ifadeler ve montajlanmış görsel ve videolar siyasi söylemlerleri daha da sertleştirirken seçim süreci hem iktidar hem muhalefet koalisyonları açısından “var olma-olmama”, “ya hep ya hiç” denklemine sıkıştı. Bu yazıda 2023 Türkiye seçimlerinde onlarca farklı metotta kristalleşen ve binlerce farklı biçimde karşımıza çıkan dezenformasyon faaliyetlerinin en görünürlerine odaklanacağız.
Seçime giderken…
Birçok yönetimsel ve sosyal sorunlarla boğuşan Türkiye, özellikle gelir dağılımında adaletsizlik, yüksek eflasyon ve hayat pahalılığıyla 2023 seçimlerini beklerlen, 6 Şubat 2023’te dokuz saat arayla 7,8 ve 7.5 magnitüd büyüklüğünde merkez üssü Kahramanmaraş ilinde olan iki deprem ve hemen ardından 20 Şubat’ta Hatay ilinde arı ardına olan 6.3 ve 5.8 magnitüd büyüklüğünde depremlerle, arkasında 10 ile yayılan büyük bir felaket ve 50 binden fazla insanın ölümüne yol açan büyük bir yıkım bıraktı.
Deprem sonrası ortaya çıkan bu yıkım, bina güvenlikleri ve standartları konusunda yönetmeliklerin uygulanmadığı ve süreçlerin denetlenmediği iddiasıyla iktidar partisine büyük bir basınç oluşturmuşken, 2018’de iktidar koalisyonunun (Cumhur İttifakı) yasalara uygun düzenlenmemiş, kaçak veya hiçbir denetimden geçmeden yapılmış bınalara yönelik çıkardığı imar affı tekrar gündeme getirdii. Deprem anı ve sonrasında da arama kurtarma çalışmalarındaki yetersizlikler ve deprem bölgelerine gönderilen yardımların ulaştırılmasındaki büyük sorunlar özellikle muhalif cenahta büyük bir infial yarattı.
Deprem, ekonomik buhran, çevre bölgelerdeki sıcak çatışma ve savaşlar, özellikle medya üzerinden ifade özgürlüğünün yeni internet ve dezenformasyon yasalarıyla daha da daraltıldığı Türkiye seçim sürecine hazır mıydı?
Seçim, savaşlar, darbe girişimleri, hayat pahalılığı ve sonunda depremlerin ardında yıpranmış ve yorgun görünen Cumhur İttifakı karşısında, iktidardan kopan eski başbakan ve bakanlarda oluşan partilerinde bulunduğu CHP öncülüğündeki geniş bir muhalefet cephesi olan Millet ittifakı, moral açıdan üstün götüreceği bir seçim öngörülüyordu.
Geniş çaplı Dezenformasyonun ilk fişeği: Muhalefetin Cumhurbaşkanı Adayı Krizi
Türkiye’de geleneksel medyanın yüzde 90’ının hükümetin kontrolünde olduğu, bir kamuoyu düzleminde her ne kadar yasalar ve güvenlik politikalarının getirdiği baskı sebebiyle kısıtlı da olsa, muhalefetin düşüncelerini yayabildiği ve kendi tartışmalarını da yürütebildiği yegane alan sosyal ağlardı. Bu yüzden sosyal medya platformları üzerinden özellikle genç kuşağın aktif rol üstendiği, içerik ürettiği ve zaman geçirdiği bu paltformlar aynı zamanda siyasi katılım ve tartışma açısından da ciddi olanaklar sağlıyordu. Bu düzlemi fark eden iktidara destekli veya ona yakın bazı gruplar, kendi trol ve dezenformasyon faaliyetlerini haricinde, AKP ile mesafeli ama muhalefet bloğuna da mesafeli isimleri teşvik etti. Özellikle Twitch, Youtube ve Twitter üzerinden oyun sektörü ve içerik üreticiliği ile geniş hayran ve izleyici kitlesi kazanmış, eğlence performanslarıyla ünlenmiş ve Z kuşağı tarafından bilir kişi olarak kodlanmış bu influencer kişiler, yanıltıcı içerikler, dezenformatif paylaşımlarla sözüm ona muhalefetle dalga geçerek siyasi süreçleri, olguları bağlamından kopararak itibar suikastleri ile dezenformasyon karşısında gençlerin kırılganlıklarını kullandılar. Bu negatif üslup, müzakereci, barışçıl olmayan bir tondan seçim sürecine doğru ötekileştirici ve kutuplaştırıcı bir çizgide ilerledi ve nihayetinde sistematik çok sert ve nefret paylaşımlarına dönüştü.
Uzun süredir ‘astroturfing’ yöntemleriyle manipüle edilmiş olan ve bu mesajlardan etkilenen, katılan, paylaşan ve dağıtan hesaplar, muhalefetin ortak bir cumhurbaşkanı adayı konusunda netleşememesi ve olası en güçlü adaylardan biri olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “aday olmaması” yönünde içinde kendisinin etnik ve dinsel inanışına yönelik vurgularla nefret söylemi de barındıran ve itibarını zedelemek maksatlı hakaretlerle, sosyal ağlar üzerinden mesajlar ve içerikler paylaşmaya devam ediyordu.
Tırmandırılan tansiyonun zirvesi, 4 Şubat günü yaşandı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul'da düzenlenen "Geleceği Kur Gençlik Festivali”nde konuşurken bir genç “Kılıçdaroğlu'na "Aday olma" diye bağırdı. Çevredekiler protestocu gence müdahale etti. Bu olayın sonrasında Twitch ve Youtube yayınları ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası Cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerine karşı gelen mesajlarda ciddi bir artış gözlendi, hashtag kampanyaları yürütüldü ve trendtopic (TT) oldu. Fakat etkinlik çıkışı Kılıçdaroğlu ile buluşan genç, bir gazetecinin sorusu üzerine buluşma sonrası Kılıçdaroğlu’na oy vermeyi düşünebileceğini belirtti.
Aynı gece ve ertesi gün ise CHP üyeliği olamayan ama CHP’ye oy verdiğini iddia eden birkaç genç farklı saatlerde CHP genel merkezi önünde “Kılıçdaroğlu aday olma” pankartıyla bekledi. Bunun dışında Kılıçdaroğlu’na yönelik herhangi bir kayda değer toplumsal bir protesto, eylem gözlemlenmedi. Anket şirketlerinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik seçim günününe kadar kamuoyuyla paylaştıkları seçim anketlerinin ortalamasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy oranını Recep Tayyip Erdoğan karşısında hep önde göründüğünü de hatırlatalım.
Seçim atmosferi ve asimetrik propaganda
Seçime 2 ay kala, TBMM’nin 2. partisi olan CHP’nin (Cumhuriyet Halk Partisi) öncülüğünde, içinde sağ liberal, muhafazakar demokrat ve siyasal islamcı partileri de barındıran Millet İttifakı, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı Adayı olarak ilan etti. Başını meclisin en büyük 3. partisi HDP’nin (Halkların Demokratik Partisi) çektiği, Kürtler, yeşiller ve sosyalistlerden oluşan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da Kılıçdaroğlu’nu işaret etmesi sonucunda Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik geçmiş seçimlerden zaman zaman gözlemlediğimiz ama bugüne kadar Türkiye tarihinde görülmemiş bir ölçekte dezenformasyonun, özelde ise geniş kapsamda ‘asimetrik propaganda’ metodunun iktidar partisi ve temsilcileri tarafından uygulanmaya başladığını deneyimledik.
Adalet ve Kalkınma Partisi uzun zamandır toplumun dikkatini çekecek yeni bir hikaye de yaratamıyordu ve kadroları arasına aktamıyor oluşundan hareketle elinde tek kalan unsur olan güvenlik politikalarına sarılmıştı. Savunma sanayii üzerinden güvenlik politikaları üzerinden propaganda yapan iktidar, İHA’lar, SİHA’lar, askeri gemi ve uçaklarla toplumun ulusal gururunu cezbetti. Korku politikalarıyla iktidar seçmeni konsodile etmeye çalışılırken, güvenlik tehditi olarak muhalafet ve adayını hedef göstermekten ise hiç kaçınılmadı.
Adaylığı sonrasında bu yeni fazda, astroturfing kampanyaları ile yıpranmış Kılıçdaroğlu ve onu destekleyen siyasal partiler silahlı örgütlerle ilişkilendirildi. Bu sırada İç Anadolu şehirlerinin bir çoğunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanyasını taklit eden ama Kılıçdaroğlu’nun görüşlerine ve politik kampanyasına zıt ya da seçim kampanyasında hiç değinilmemiş konularda mesajların yayımlandığı seçim broşürleri seçmenlere dağıtılırken, açık hava billboardlarına ise sahte afişler asıldı. Bu broşür ve afişlerde “Kürtlere özerk devlet hakkı verileceği”, “eşcinsel evliliklerin teşvik edileceği”, “SİHA üretimlerinin durdurulacağı” gibi birbirinden bağımsız ve Kılıçdaroğlu kampanyasının parçası olmayan vaatler sıralanıyordu.
Ama asıl gerilimin zirve noktasına yükselten, TBMM milletvekili seçimine ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turuna bir hafta kala yüzbinlerce insanın katıldığı, çeşitli kamu kurumlarının ve özel şirketlerin TV ve sosyal medya hesaplarından yayınlayarak milyonlarca insana ulaştırdığı Ak Parti’nin Büyük İstanbul Mitingi’nde Recep Tayyip Erdoğan’ın montaj bir video izletmesi ve üzerine yorum yapması oldu. Bu montaj videoda Kılıçdaroğlu’nun “sana söz” adlı kampanya videosunun arasına manipüle edilmiş bir sekans eklenerek PKK liderlerinden Murat Karayılan ve beraberindeki bir grubun “haydi” dediği gösterildi. Kılıçdaroğlu görüntülerine bindirilen bu video, PKK’nın 2021 yılında internette yayınlanan bir videosundan alınmıştı. Tüm muhalefet ve Kılıçdaroğlu bu montaj videoyu sert bir şekilde eleştirirken, seçime 2 gün kala Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde gençlerle bir araya geldiği söyleşide aynı montaj videoya atıfla “Kılıçdaroğlu’nun arkasına terör örgütünün başını alıp ‘haydi’ dediğini” iddia etti. Seçim ikinci tura kaldıktan sonra 22 Mayıs’ta Recep Tayyip Erdoğan, TRT Haber’de “Kılıçdaroğlu’nun Kandil’dekilerle video çekimleri var” iddiasını yineledi. Erdoğan, karşısındaki kişinin “anlamadım” demesi üzerine “Ama montaj, ama şu, ama bu” diyerek söyleşiye devam etti.
Asimetrik propaganda META reklamlarına taşıyor
Sadece seçim sahası ve konvasiyonel medya’da değil, bu sürece paralel olarak Facebook ve Instagram üzerinde on binlerce TL ödenerek milyonlarca insana sahte, montaj ve bağlamından koparılmış içerikler “siyasi mikro hedefleme” yöntemiyle META reklamları hizmeti kullanılarak asimetrik propaganda yapılmaya devam edildi.
Örneğin, Kılıçdaroğlu’na yönelik yukarıdaki gelişmelere paralel olarak kara propaganda ve dezenformasyon amacıyla içerikler üreten hesaplardan biri olan "Haydi..ama nereye?" Facebook sayfası, sahte afiş ve videoları reklam olarak vererek seçmeni aldatmaya yönelik montaj içerikleri tüm bu süreç boyunca dolaşıma soktu.
Siyasi partilerin ve örgütlerinin Facebook üzerinden yaptığı reklam harcamalarını gözlemleyebildiğimiz bir ortam olan Meta Reklam Kütüphanesi‘ndeki "Haydi..ama nereye?" hesabı üzerinden yapılmış reklamların tüm verilerini incelediğimizde, seçim süreçleri tamamlanana kadar Facebook ve Instagram'a 160’ın üzerinde muhalafete yönelik asimetrik propaganda ve dezenformasyon içeriği üretilip son 1 haftada 167.000 TL, toplamda 205.000 TL'lik reklam verildini tespit edilebiliyor. Bu sahte, yanıltıcı ve montaj içeriklerin her biri ortalama 1 Milyon izlendi ve Facebook veya Instagram’ı gezen seçmenlerin profillerine göre özel bir içerik olarak META tarafından önüne düşürüldü. İlginç olan Meta şirketi seçim güvenliği için Türkiye Seçim Operasyon Merkezi diye kendi içinde bir grup kurmuş ve aralarında Teyit ve Doğruluk Payı gibi 90 ayrı medya ve olgu kontrolü kuruluşlarıyla çalışacağını duyurmuştu.
Google aramaları dezenformasyona platform sağlıyor
Seçim öncesi ve sonrasında da Kemal Kılıçdaroğlu karşıtı asimetrik propaganda ve sahte haberlerin ya da bu yöntemlerle üretilmiş dezenformasyon içeriklerinin Google aramalarında, arama sonuçlarının ilk sıraları tamamen işgal ettiği bilinen ve gazeteciler ve raştırmacılar sürekli eleştirilen bir durumdu. Journo Haber Gözcüsü verilerine göre Google, %81 oranında iktidar medyasını öne çıkarıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen her açıklamasına arama sonuçlarının en üstünde yer veren Google algoritması, muhalefeti ise kullanıcılardan büyük ilgi gördüğü hâlde baskılıyor.
Uluslarası Basın Enstitüsü (International Press Institute) Yönetim Kurulu Başkanı Yardımcı Emre Kızılkaya bu durumu sıklıkla dile getirenlerden. Kızılkaya, “Kılıçdaroğlu karşıtı yalan haberleri yayan Google, %81 iktidar medyasını öne çıkarıyor” adlı haberinde Google’nın haber tüketicisine çeşitlilik sunmadığını ve açıkça hükümet destekli ve destekçisi medyanın kayırıldığını verilerle ortaya koymuştu.
Sonuç
Seçim sürecindeki yaşananlar, adayların adaletsiz bir şekilde seçim yarışında olmasının dışında, muhalefetin en güçlü adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun devasa bir dijital ve medya ablukası altında olduğunu gösterdi. Seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu’nun bu ablukayı aşabilen veya aşmasına ‘izin verilen’ mesajları, çoğunlukla aslında kendisinin hiç söylemediği, montajlanmış veya çarpıtılmış içeriklerden ibaretti. Toplumun ezici çoğunluğu Kılıçdaroğlu’nun sesini kendisinden ve bizzat kampanyasından değil, asimetrik propaganda yöntemleriyle kirlenmiş ve değiştirilmiş şekilde duydu. Türkiye’nin daha iyi, kapsamlı demokrasi ve ifade özgürlüğü ihtiyacının karşılanabilmesi için bu bilgi düzensizliği ortamının düzelmesini gerektiriyor. Yoksa bu seçim ve sonrasında da görüldüğü üzere, eşsiz imtihanlardan geçen Türkiye demokrasisi için seçimler, her seferinde demokratik değerlerin daha da gerilemesine yol açan döngülerden ibaret olacak.