COP27: İklim ve İnsan Hakları için Dönüm Noktası

Analiz

Bu analizde, COP27 Açılış Töreni[1] öncesinde yaklaşan müzakerelerin önemli temel noktaları ve sivil toplumun asli talepleri anahatlarıyla irdeleniyor.

Pakistan’daki eşi görülmemiş su baskınlarından[1] Afrika genelinde süregiden kuraklığa[2], Avrupa’daki orman yangını kaynaklı emsalsiz yıkımlara[3] ve Kuzey Amerika’daki şiddetli kasırgalara[4] kadar iklime bağlı olaylar dünyamızı kasıp kavuruyor. Bu olayların her biri iklim değişikliğinin bir insan hakları krizi olduğunun altını çiziyor.

İnsan Hakları ve Sivil Alan

COP26’da, onbinlerce aktivist[5] ve hareket lideri sokaklarda boy gösterirken Greta Thunberg “gerçek iş bu salonların dışında yapılıyor” demişti.[6] Verdikleri mesaj değişmiş değil: Hükümetler iklim değişikliğinin aciliyetini tanımalı ve bunun için insan haklarına ve gelecek kuşakların haklarına saygı duyup koruyacak adımlar atmalıdır.

COP27’nin Şarm El-Şeyh’te gerçekleşmesiyle birlikte Mısır, altı yılın ardından COP’a Avrupa dışından ev sahipliği yapan ilk ülke konumunda. Kirlenmeye neden olan ülkelerin, bu durumdan etkilenen toplulukları ilk elden görmesi ve onları dinlemesi için bir fırsat olmalı bu. Gelgelelim Afrika kıtası, neokolonyal petrol ve gaz altyapısı yayılmacılığının en önemli cephelerinden biri ve bu yayılma büyük ölçüde sivil alanın sindirilmesiyle mümkün olmuştur.

Mısır hükümeti, protestoları engelleyip muhalefetin üstüne sistematik olarak bastırarak[7] şiddetlendirdiği insan hakları krizi konusunda kötü bir şöhrete sahip. Pek çok uluslarası organizasyonun desteklediği Mısırlı insan hakları grupları, sivil alanın acımasızca daraltıldığını haykırarak dile getiriyor.[8] İnsan hakları gruplarından yakın tarihlerde alınan bildirimler, insan haklarının mevcut durumunu gözler önüne seriyor: çevre ve iklim gruplarını hedef alan kısıtlamalar uygulamaya sokulurken[9], muhalif sesler bastırılıyor[10] ve kadınlar, kızlar ve LGBTİQ+’lar ayrımcılıkla karşı karşıya.

Müzakerelerde olması gerektiği gibi insan haklarını merkeze almak ve desteklemek için açık sivil alanların gerekli olduğu düşünüldüğünde, COP27 süresince ve sonrasında yaşanabilecekler bilhassa endişe yaratıyor. Bu nedenle, hükümetlerin, BM kuruluşlarının ve sivil toplumun başta demokrasi haykırışları her an kesilebilecek[11] olan Alaa Abdel Fattah olmak üzere bütün politik mahpusların derhal serbest bırakılması için seslerini yükseltmeleri ve ciddi önem arz eden, sahici bir siyasal katılım yolunun açık olup olmadığını büyük bir dikkatle değerlendirmeleri gerekiyor. Güvenliğe, emniyete dair kaygılar, COP’a ve konferansla alakalı etkinliklere ya da gösterilere katılan Mısırlı aktivistlerle dayanışma içine girilip girilmemesi gerektiği konusunda tereddütler ve COP27’de etkili çözümlere ağırlık veren hak temelli herhangi bir karar alınacağı konusunda şüpheler de var.

Sonuç olarak, uluslararası kurumlar, hükümetler ve sivip toplum paydaşları şu kilit gerekçeler nedeniyle iklim adaleti, insan hakları ve sivil alan arasında bağlantı kurmaları gerekiyor:

  1. Bu bağlantıları kurmak, Mısır sivil toplumunun ve ülkedeki on binlerce siyasi mahpusun hayatta kalması için elzem.
  2. Mısır hükümeti bir daha hiçbir zaman bu kadar göz önünde olmayacak ve üstünde bu kadar kamu baskısı hissetmeyecek. Bu da COP27 öncesinde ve süresince Mısır sivil toplumunun desteklenmesi, Mısır rejiminin insan hakları ihlallerinin gün yüzüne çıkarılması ve sivil özgürlükler için rejime baskı yapılması için elde bulunmaz bir fırsat olduğu anlamına geliyor.
  3. COP27 bittiğinde dünya çapında etkili bir iklim eylemliliğinin güçleneceğine dair belirtiler mevcut. Bu eylemler şunlar: a) fosil yakıtların yaygınlaşmasının önlenmesinde etkin olan toplulukların başını çektiği direniş ve b) bireylerin adalete erişimlerinin korunması —bu ikinci eylem türü, iklim üstünde etkisi olan hükümet politikaları ve şirket faaliyetlerini ciddi biçimde etkileyen, ezber bozan mahkeme kararlarının çıkmasını sağlamıştır.

Devletlerin bunu yapması için gündemde olan pek çok fırsat var; Paris Anlaşması’nın uygulanmasında kaydedilen aşamaların değerlendirildiği süregiden ilk Küresel Durum Değerlendirmesi de bunlar arasında. Taraflar burada, iklim değişikliğinin en sert etkilediği ya da iklim eylemi kisvesi altında yürütülen insafsız politikalar tarafından hakları tehdit altında olan topluluklardan gelecek iklimle ilgili güçlü tepkilerin önünü açabilir ve açmalıdır da.

Fosil Yakıtlar: Savaş, Talih Kuşları ve Bağımlılıktan Kurtuluş

Madde 36. Tarafları yoksul ve en savunmasız kesimlere ulusal şartlarla uyum içinde destekler sağlamaya ve adil bir dönüşüm için desteğe duyulan ihtiyacı kabul ederek, temiz enerji üretimi ve enerji verimliliği önlemlerini artırmaya ve hız kesmeyen kömür enerjisinin ve verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması da dahil olmak üzere, düşük salımlı enerji sistemlerine geçiş için gereken teknojileri geliştirmeye, işe koymaya, yaygınlaştırmaya ve gerekli politikaları benimsemeye çağırır.

(COP’ta alınan kararlar arasında fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması gerekliliğini tanıyan ilk paragraf)

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin fosil yakıtlar hakkındaki sessizliği Glasgow İklim Paktı’yla [12]birlikte bozuldu. Atılan bu adıma ve fosil yakıtların hızlı ve aşamalı bir biçimde kaldırılmasının gerekli[13]ve uygulanabilir[14] olduğunu belgeleyen pek çok raporun yayınlanmasına rağmen, ülkeler ve kurumlar iklim meselesinde verdikleri sözlerden sınıfta kalıyor ya da bu sözlerden dönüyor.[15]

Rusya’nın gayri meşru Ukrayna işgali, ülkeler için fosil yakıt satın alarak tehlikeli diktatörlükleri finanse etmeyi bırakmaları konusunda bir ikaz olmalı ve fosilden azade bir geleceğe geçişi hızlandıracak farklı bir yol tutma seçeneğini güçlendirmeliyken, doğalgaza yönelik neokolonyal bir hücum başlatmış durumda. Karbon salım oranı yüksek Avrupa ülkeleri, fosil yakıt bağımlılıklarını besleyecek yeni ikmaller peşinde koşup Senegal[16] ve İsrail’in[17] yanı sıra, COP27’nin ev sahibi Mısır’la[18] anlaşmalar yapıyor. Artan fosil yakıt ihracatı için otoriter rejimlerin insan hakları karnelerini görmezden gelerek onlarla ortaklıklar kurmaya çalışan başka ülkeler de var. Bu sırada, dünya çapında milyonlarca insan temel enerji ihtiyaçlarına erişmekte zorlanırken fosil yakıt şirketleri başlarına konan talih kuşunu kâra çevirerek bu hızlı artıştan menfaat sağlıyor[19]. Yatırımcılarsa Glasgow Net Sıfır İçin Finansal İttifakı gibi iklim hesap verilebilirliğini artırmak amacıyla kurulmuş kurumlardan ayrılma tehditleri[20] savurmakla meşgul.

Fosil Yakıtlardan Aşamalı Olarak  Kurtulmak için Devlet ve Sivil Toplum El Ele

Bazı devletler ve sivil toplum grupları, COP27’de bir araya gelen ülkeler üstünde baskı uygulamayı ve onları petrol, doğalgaz, kömüre yapacakları bütün yeni yatırımları durdurmaya ve üretimde fosil yakıtları hızlı ve planlı biçimde azaltarak bu yakıtları topyekûn, koşulsuz ve acil olarak bırakmaya davet etmeyi sürdürüyor. COP27’de öne çıkacak üç kampanya bu baskıya örnek gösterilebilir.

  1. Petrol ve Doğalgazın Ötesi İttifakı (BOGA)[21] – COP26’da kurulan hükümetlerarası bu ittifak Eylül ayında, devasa yatırımlar yapılarak iklim ve enerji güvenliğini esnek, verimli ve yenilenebilir enerji sistemleri kurulması gerekliliğini dile getiren bir bildiri[22] yayınladı. BM Genel Sekreteri’nin “ahlaki ve ekonomik çılgınlık” diye tanımladığı[23] yeni fosil yakıtlara yapılacak yatırımlara karşı böylesi yerinde beyanatlar memnuniyet verici olsa da gerçek liderlik daha fazlasını gerektiriyor[24]: BOGA’nın niyet belirten bir inisiyatif olmaktan çıkıp kararlılıkla harekete geçmesi lazım.
  2. Afrika’yı Gaza Boğma[25] – Afrika sivil toplumu ve uluslararası müttefikleri geçtiğimiz aylarda, oldu bittiye getirilerek kıtanın fosil enerji kaynaklarının erişime açılmasını ötelemek, fosil yakıtların ona sahip olan ülkelerin ve yerel toplulukların “kalkınması” için zorunlu olduğu mitini çürütmek ve ademi merkeziyetçi yenilenebilir enerji, enerjiye erişim ve kirlenmeye neden olan ülkelerden yeterli mali destek talep etmek için bir araya geldi. Kıtanın yeni petrol ve doğalgaz altyapısına açılmasına dair yapılan görüşmelerde Afrika halklarının ihtiyaçları ve talepleri en ön planda yer almalı. Finansal yükümlülükler, küresel dayanışma, telafi ve tazminat meselelerinde dönen tartışmalara somut bir bağlam sağlayacak olan onların bakış açılarıdır.
  3. Fosil Yakıtın Yayılmasını Önleme Anlaşması (FFNPT)[26] – Ülkelere petrol, doğalgaz ve kömürün yaygınlaştırılmasını durdurmaları ve fosilden azade bir geleceğe küresel ve adil bir geçiş sağlamaları çağrısı yapan kampanya ivme kazanmaya devam ediyor. Daha şimdiden 60’tan fazla şehir bu kampanyaya katılırken, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)[27] ve Avrupa Parlamentosu’ndan[28] gelen kayda değer bir destek de var. Eylülde gerçekleşen BM Genel Kurulu’nda, Vanuatu[29], uluslararası bir anlaşmanın çağrıcılığını yapan ilk ülke oldu. Onu Doğu Timor[30] ve Tuvalu[31] izlerken, Yeni Zelanda[32] da teklife ilkesel destek verdi.

Enerjinin Ötesine Bakmak

Fosil yakıtlarla ilgili müzakerelerde, mevcut fosil kullanımı gözden geçirilmeli ve önümüzdeki on yıllar için öngörülen talebi, yani plastikler, pestisitler, suni gübreler gibi petrokimyasallara olan talebi de yapılan hesaplamalara dahil edilmelidir. Bunlar sıklıkla bambaşka konularmış gibi görünse de birbirlerine derinlemesine bağlıdır; bu krizlere çözüm üretmek için ise öncelikle çözüm üretmeye çalışan gruplar arasındaki iletişimsizliğin giderilmesi gerekir. COP27’de biraraya gelen ülkeler, geniş çaplı fosil ekonomisiyle yüzleşerek bu zorluklara işaret edebilir, etmelidir de. Şunları yapabilirler:

  1. Fosil yakıt tüketimini plastik üretimini keserek azaltabilirler: Yeni bir raporun[33] gösterdiği üzere, AB’de petrol ve doğalgazı en çok plastik üretim sektörü tüketiyor. Plastik üretiminin önemli ölçüde azaltılmasının iklim, çevre ve barış konusunda derin sonuçları olacaktır.
  2. Yakında çıkacak olan plastik anlaşmasında işbirliği sağlanması için zemin hazırlayabilirler. Devletler, COP27’den iki hafta sonra plastik anlaşmanısın müzakerelerinin ilk turuna başlayacak. İşin hayati bir kısmını da ileride kullanılacak bu araç ile  BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi[34] gibi diğer çok taraflı sözleşmeler arasındaki eşgüdümü güçlendirmek oluşturuyor. Müzakeler için kısıtlı zaman olduğu hesaba katıldığında, COP27’nin bu yeni, kritik yasal çerçevenin fosil bazlı ürünlerden çıkışı nasıl hızlandıracağına dair tartışmaları başlatması gerekiyor.
  3. İklim ile plastik arasındaki bağlantıya dair farkındalık oluşturabilirler. Coca-Cola’nın sponsorluğu[35], dünyanın önde gelen tek kullanımlık plastik üreticilerinden[36] olan firmanın küstah bir yeşil aklama çabası olsa da, plastiklerin sera gazı salımlarının en hızlı büyüyen kaynaklarından[37] olduğunun altınının çizilmesi için bir fırsat da sunuyor.
  4. Dikkati endüstriyel tarıma çevirebilir, bu arada zehirlerden ve fosil yakıtlardan da söz edebilirler. Sentetik nitrojen gübreler de plastikler gibi, ekosistemleri ve biyoçeşitliliği tahrip eden kirletici endüstriyel tarım ve gıda üretimi sisteminin[38] dayanağı olan fosil bazlı petrokimyasallardır.

 

Zaman Kaybetmeyi Bırakın: Yanlış Çözümler Bizi İleri Götürmeyecek

İklim krizinin etkilerinin şiddetlenmesiyle birlikte harekete geçme aciliyeti de artıyor. Gözünü fosil yakıt üretimini kesmek, yenilenebilir enerjileri desteklemek, fosil yakıtlara olan talebi azalatmak gibi hakiki çözümlere çevirenler olsa da, bazıları da karbon takası piyasalarına bağlı olan “net sıfır” taahhütlerine meylediyor, yani yükselen krizi gerekçe gösterip hiçbir çözümün “hariç tutulmaması” gerektiğini ileri sürerek sözümona teknolojik çözümlere arka çıkıyor. Gelgelelim bu sözde iklim çözümlerinin çoğu, fosil yakıtların üretimine ve kullanımına “âdet yerini bulsun” kabilinden yaklaşımlar sergilemenin ötesine geçmeyen hileden başka bir şey değil.

Son Hükümetler Arası İklim Paneli (IPCC) raporunun[39] temelindeki bilim açık[40]: küresel sıcaklığın 1.5C derece yükselmesini, karbondioksit giderimi (CDR) ve karbon yakalama ve depolama (CCS) gibi kanıtlanmamış, masraflı, riskli teknolojiler kullanmadan önleyebilecek azaltıcı yöntemler mevcut. Bu teknolojilerden faydalanan yöntemler ise, fosil yakıtlardan aşamalı çıkışı geciktiriyor ve aşırıya kaçma ve daha başka muhtemel geri döndürülemez zararların ortaya çıkma riskini artırıyor. IPCC raporu açık biçimde, ısınmanın felaket boyutuna ulaşmasının önlenmesinde kritik bir yıl olan 2030’a kadar salımları azaltma konusunda CCS’nin en maliyetli ve en az potansiyele sahip seçenekler arasında olduğunu ortaya koyuyor. CCS de CDR de sayısız sürdürülebilir kalkınma hedefini ve insan hakkı tasarrufunu tehlikeye atarak insanlara ve çevreye karşı dikkate değer bir risk oluşturuyor.

Bölgesel ve yerel karar alma mercileri, geçtiğimiz yıl içinde CCS, CDR ve başka düzmece çözümlerin olduğu projelere büyük bahisler oynamayı sürdürdü. ABD’de 2022 tarihli Enflasyonu Düşürme Yasası, CCS için büyük sübvansiyonlar sağlıyor[41]. Öte yandan AB de, karbon giderimine ve karbon takası için çeşitlilik arayışındaki gönüllü piyasalara resmiyet kazandıracak düzenleyici çerçeveler ileri sürmekte[42].

Bu karar alma çabalarına ise dünya genelindeki ülkelerden ve şirketlerden tekrar tekrar gelen net sıfır taahhütleri eşlik ediyor[43]. Yukarıda tasvir edilen tekno çözümler gibi bu taahhütler de, başka yerlerden azaltma bedeli karşılandığı sürece kirletmeye devam edilebileceği yanılsaması yaratan yeşil aklama numaralarından başka bir şey değil. Gelgelelim salımların başka yerden mahsup edilmesi, fosil yakıt kullanımını azaltmaz; oysa iklim değişikliğini yavaşlatmak için yapılması gerekens tam da budur. Küresel topluluğun hakiki sıfır salımlara ve sıfır ormansızlaştırmaya geçmesi şart. Günden güne daha fazla yargıç[44], hükümetlerin kendi yükümlülüklerini sürdürmek için kanıtlanmamış teknolojilerden, takaslardan, belirsiz taahhütlerden medet umamayacaklarına ve yasal yükümlülüklerinin salımları güvenilir politikalarla düşürmek için acilen eyleme geçmeyi gerektirdiğine dair kararlar açıklıyor.

İklim değişikliğine dair tartışmalarda benzer çabaları destekleyen çağrıların da yaygın olduğu hesaba katıldığında, bu çağrıların COP27 salonlarında yankı bulacağına şüphe yok.

Yalın gerçek şu: petrol, doğalgaz ve kömür güvenli bir iklim geleceğiyle uyumlu değil, hiçbir zaman da olmayacak. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin yalnızca iklim krizinin temel nedenlerini anlamlı biçimde otaya koyan iklim eylemliliğinin peşinden gitmesini sağlamak için, fosil yakıt üretiminin ve kullanımının sürmesini sağlayan her türden döngünün kırılması için acilen harekete geçilmesi gerekiyor. Bunun olabilmesi için de, COP27’de iklim krizi konusunda yapılan çalışmalardaki azim ve ilerleme eksikliğini, Karbon Azaltma Programı, Küresel Durum Değerlendirmesi ve Paris Anlaşması’na dayanarak yeni bir piyasa mekanizması yaratan Madde 6.4’ün eksikliklerini dile getiren bütün tartışmaların, süreçlerin ve mekanizmaların şunları yapması gerekiyor

  1. Fosil yakıtları ve bunların hızlıca aşamalı olarak durdurulması gerekliliğini dile getirmek.
  2. CCS, karbon yakalama, kullanma ve depolama (CCUS) ve CDR gibi spekülatif ve kanıtlanmamış teknolojilere kapıyı kapatmak.
  3. Petrol, doğalgaz ya da kömür kullanmayı sürdürebileceğimiz yanılsamasını devam ettirerek örneğin “azaltılmış” fosil yakıt gibi istisnaların önünü açan örtmeceleri ve niteleyicileri reddetmek.
  4. Kirlenmeye neden olan ülkelerin fosil yakıtlara bağımlılığı ortadan kaldırmak ve salımları durdurmak için acilen alınması gereken önlemler yerine karbon takası ya da teknolojik giderimleri kullanmalarının önüne geçmek. Paris Anlaşması’nın şirketlerin kârları için ele geçirilmesine örnek olarak, azaltmalara “giderimleri” de ekleyerek karbon piyasalarını genişletme yönünde süren çabalar ya da karbon giderimini ve güneş jeomühendisliğini[45] teşvik eden özel inisiyatifleri verebiliriz.

Yukarıda tartıştığımız teknolojiler ve muhtemel yasal boşluklar, fosil yakıt üretiminin ve kullanımının sürdürülebilir olduğu mitini sürdürmenin ötesinde, insan haklarına dair üzerine gidilmesi gereken hakiki endişeler de yaratıyor. Sözgelimi taraflar, Paris Anlaşması’nda geçen “Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması”nı (SDM) faaliyete geçirmek için adım attığı takdirde, Yerli Halkların hakları da dahil olmak üzere insan haklarını etkin biçimde koruyan kanıtlanmış çözümler üstünde işbirliğinin önünün açılması için bağlayıcı kuralları kabul etmek zorunda[46].

Kayıp ve Hasar: Kirletenler Ödesin

İnsanlık, gezegenin sınırlarını[47] aşmış durumda ve geniş ölçekli, sert, geri döndürülemez çevresel değişikliklerin gerçekleşmesi riskiyle karşı karşıya. Bunu, hızla aşırı bir hal alan ani hava değişimlerinde ve insan haklarını orantısız biçimde etkileyen uzun vadeli olaylarda açıkça görüyoruz. Yoğun hava şartlarının etkileri, uyum, azaltma ve kayıpları ve hasarı karşılamak için güçlü mali kaynaklara duyulan ihtiyacı gösteriyor. İklim müzakerelerinin bugüne kadar yeterince ele alınmamış olsa da sıkça dile getirilen bir ihtiyaç bu ve COP26’nın ardından COP27’nin de gündeminde belirgin biçimde kendini gösterecek[48].

 

Hesap Verebilirliği BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Dışında Aramak

Gelişmekte Olan Küçük Ada Devletleri (SIDS) neredeyse 30 yıl önce, iklim değişikliği kaynaklı tahribata çare bulunması gerekliliğini ortaya koymuştu. O zamandan beri bu çağrı, muhtelif BM iklim anlaşması altında pek çok kez dile getirildi. Buna rağmen, en büyük kümülatif kirletici ülkeler, gelişmekte olan ülkelere destek sağlama konusundaki sorumluluklarını yerine getirmeyi reddediyor hâlâ. BM’nin insan hakları ve iklim değişikliği konusundaki uzman raportörünün BM Genel Kurulu’na sunduğu raporda[49] ortaya koyduğu üzere, “en çok salım yapan ülkeler, uluslarası işbirliği ilkelerine uyumlu hareket etme görevlerinden el çekmiş durumda.”

Bunun sonucu olarak, etkilenen çok sayıda insan, grup ve ülke, hesap verilebilirlik konusunda gözünü BM insan hakları sistemine ve mahkemelerine çevirmiş durumda. Yakın zamanda karşımıza çıkan örnekler şunlar:

 

  • İnsan Hakları Komitesi’nin geçtiğimiz ay verdiği Avustralya’nın iklim konusundaki atıllığının Torres Strait Adalılarının insan haklarını ihlal[50] ettiği yönündeki çığır açıcı karar.[51]
  • Vanuatu[52] hükümeti tarafından desteklenen Pasifik gençlerinin Uluslararası Adalet Divanın’a göndermek üzere hazırladığı iklimle ilişkili insan hakları yükümlülüklerine dair Görüş talebi taslağı;
  • Perulu bir çiftçinin[53] Alman elektrik şirketi RWE’ye ve Endonezya’nın Pari Adası’ndaki vatandaşların İsviçreli çimento şirketi Holcim’e karşı açtığı davalar.

Bu yollarla Devletlerin ve Majör Karbon Salıcıların, iklim kaynaklı zararlara çare bulma yükümlülükleri ifade edilmiş oluyor. Gittikçe açık hale gelen bir şey varsa o da, bu tarihsel kirleticilerin bir adım öne çıkıp gelişmekte olan ülkelerin kayıp ve zararlarını anlamlı bir biçimde karşılamalarını sağlayacak mali kaynakları sağlamaları gerektiğidir. Bu arada, iklim değişikliğinir etkilerini azaltma ve iklim değişikliğine uyuma yönelik mevcut iklim finansmanı yükümlülüklerini de ihmal etmemeleri gerekiyor elbette.

Finans Meselesini Yenide Ele Almak: COP27 için Turnusol Kâğıdı mı?

COP26’nın sonuna doğru kayıp ve hasarı finanse etme sorunu müzakerelerin esas meselelerinden biri haline geldi. Birlik olmuş bir sivil toplum sayesinde etki gücünü artırmış gelişmekte olan ülkelerin hepsi, Kayıp ve Hasar Finans Kaynağı oluşturulması yönünde bir teklif ortaya attı. Gelişmiş ülkelerse bu çağrıya kulak bile asmadı[54]. Son uzlaşı noktası, üç yıllık bir program olan Glasgow Diyaloğu’nun kabulüydü ama açık bir planı olmayan, önüne bir hedef koymayan bir programdı bu da. Dolayısıyla bu programın ilgili topluluklara sahici bir destek sunacağına[55] dair kimsenin bir beklentisi yok.

Gelişmiş ülkelerin önceki müzakerelerde meseleyi baltamaya yönelik çabalarına karşın kayıp ve hasar konusu ilk kez (geçici olarak olsa da) resmi olarak gündeme alındı. Meseleyi görmezden gelmeye çalışan ABD ve AB gibi ülkeler dahil bütün hükümetlerin, iklim rejimi konusunda etkin bir finansal destek mekanizması kurmak için kararlı adımlar atılmasına yönelik tartışmalara katılması gerekiyor. Uluslararası sivil toplumun, COP27’nin başarısına dair turnusol testi bu. COP26’da önerilene benzer ilke temelli bir Kayıp ve Hasar Kaynağı oluşturulmasının önemine vurgu yapan somut ve uygulanabilir öneriler[56] zaten var. Avrupa Parlamentosu da bu türden bir eylemin desteklenmesi[57] konusunda gelişmekte olan ülkelerle işbirliğine girdi. Hedef, COP29’da bu kaynağın kullanıma hazır hale gelmesi.

Bu ara dönemde, meseleyi ortaya koymak için vakit kaybetmeden, gelişmekte olan ülkelere bir mali alan oluşturacak, iklim adaleti ile borç adaleti arasında bağ kuracak bir yol belirlenmesi şart. Yapılabilecekler arasında kapsamlı borç feshi, mevcut haliyle çoğunlukla borç olarak sağlanan iklim finans şartlarının niteliğinin artırılması[58] ve fon programları sıralanabilir. İskoçya[59] ve Danimarka[60] bu sonuncu yolu seçerken, diğer zengin ülkelere üzerlerine düşen finansal desteği sağlamaları konusunda baskı uyguluyor. Bu ülkelerin masaya koyduğu milyonlar takdire şayan olsa da, iklim kaynaklı kayıp ve hasarın telafi edilmesi için milyarlar, hatta trilyonlar gerektiği düşünüldüğünde aslında bunun çok düşük bir meblağ olduğu görülür. Kayıp ve hasarın finanse ve telafi edilmesi için kaynak sağlamaktan sorumlu olanlar gelişmiş ülkeler olsa da, fosil yakıt üreticilerine uygulanacak vergiler gibi yeni ve yenilikçi finans kaynaklarını işe koşmak da benimsenecek yollardan biri olabilir. Kaynaklar hasardan en çok sorumlu olan ülkelerin dönüşümlü olarak iktidara gelen siyasi partilerinin geçici heveslerine bağımlı olmasın diye bu seçeneklerin peşinden gidilmesi gerekiyor.

Kayıp ve hasarın insan hakları üzerindeki derin etkileri[61] düşünüldüğünde, COP27’nin yeni, ilave kamusal hibeler ve ihtiyaç bazlı kaynaklar sunması gerekiyor. Durumu aciliyet taşıyan insanlar ve halklar için doğrudan erişilebilir olması için bu kaynakların halk merkezli ve toplumsal cinsiyet hassasiyetine sahip olmaları da şart.

Görüşmeler ilerledikçe, gelişmiş ülkelerin iklim etkilerinin azaltılması ve bu etkilere uyum sağlanması için gelişmekte olan ülkelere 2020 itibariyle 100 milyar dolar destek sunma yönündeki olağanüstü taahhütlerini yerine getirmelerinin sağlanamamış olmasından ders çıkarıp bu sefer bu taahütlerini yerine getirmelerini sağlamak gerekecek. Para yok değil; paranın olduğunu savaş ve pandemi için seferber edilen kaynaklardan ve fosil yakıt endüstrisinin elde ettiği muazzam kârlardan[62] görebiliyoruz. Hükümetler iklim krizine hak ettiği biçimde muamele etmelidir, yani ona acil durum muamelesi yapmalıdır. Bu dersler, COP27’de 2025 sonrası uluslararası iklim finansının ele alınacağı, iklim değişikliğinin etkilerini azaltma ve iklim değişikliğine uyum sağlamanın yanı sıra kayıp ve hasarı finanse etme konularını kapsayan Yeni Kolektif Niceliksel Hedef’e (NCQG) dair tartışmalarda da yol gösterici olmalıdır.