Kuzey’de yeni bir şey yok: AB’nin Yeni Paktı, Fas açısından pek bir yenilik getirmiyor

Analiz

Fas hükümetine kalacak olursa, onlar bu yeni Göç ve Sığınma Paktı ile mutlu mesut bir şekilde yaşayabilir. Ancak Brüksel Paktının içeriği birçok aktivist için bir hüsran oldu.

Bu analiz, Yeni AB Göç ve Sığınma Paktı hakkındaki dosyamız kapsamında yayımlanmıştır.

Fas’ın Avrupa Birliği’nin (AB) Yeni Göç ve Sığınma Paktına verdiği yanıttaki en çok göze çarpan unsur, böyle bir yanıtın olmamasıydı. Ülkede şimdiye dek Pakta ilişkin resmi bir açıklamada bulunulmuş değil ve yerel basın ve internet medyası da Avrupa’nın gelecekteki göç ve sığınma politikası çerçevesi hakkında haberler yapmayı pek uygun görmedi. Bu esnada sivil toplum ise hala görüşlerini toparlamaya çalışıyordu. Ancak halihazırda su götürmez bir şey varsa, o da bu yeni Paktın, Fas’taki sivil toplumun son derece düşük düzeydeki beklentilerinin dahi altına düştüğü gerçeğidir.

Brüksel’in yeni düzenlemeleri, esasen Fas için pek bir değişiklik öngörmüyor. Avrupa’da sığınma başvurusunda bulunmak için botlarla İspanya’ya doğru yola çıkan Faslılar, önümüzdeki dönemde sınır prosedürü olarak adlandırılan uygulamaya tabi tutulacak ve Avrupa’da koruma statüsü alabilmeleri de büyük bir ihtimalle daha da zorlaşacak. AB ve AB’ye üye devletlerin, sınırların korunması, geri dönüşler ve göçün kökeninde yatan nedenler gibi alanlarda Fas Krallığı ile yaptığı ve zaten oldukça kapsamlı olan iş birliği ise gelecekte daha da genişleyerek diğer politika alanlarıyla da çok daha güçlü bir şekilde iç içe geçecek. Öte yandan ise Fas’ta göçmenler ve mültecilerin durumu açısından ise değişen bir şey olmayacak ve kırılganlıklar, yetersiz hukuki koruma ve Avrupa’ya yasal yollarının olmayışı bu durumu karakterize etmeye devam edecek.

O bilindik kısasa kısas oyunu

Fas hükümetine kalacak olursa, onlar bu yeni Göç ve Sığınma Paktı ile mutlu mesut bir şekilde yaşayabilir. Rabat’ın AB’nin dış sınırlardaki kirli işlerini yapmak için can atmadığı ve Fas üzerinden AB’ye giriş yapan üçüncü ülke vatandaşlarını da geri kabul etmeyi kati surette reddettiği herkesin malumu. Ancak iş, Avrupa ile o bilindik kısasa kısas oyununu oynamaya gelince, Fas diplomasisi bu işin bir erbabı olarak kendi çıkarlarını dayatmak için artık AB Paktında da yer bulan farklı siyasi alanlar arasındaki ilişkileri birbirine bağlamayı gayet iyi biliyor.

“Göç manivelası” anlaşmaları, Fas’ın AB ile yürüttüğü müzakerelerde elinde tuttuğu en iyi kozlardan biri. Fas Krallığı da bu gerçeğin farkında ve bu oyunu oynamaktan da çekinmiyor. Fas’ın gerçek anlamda ilgilenebileceği serbest ticaret bölgesi, vize kolaylaştırıcı tedbirler veyahut Batı Sahra’nın tanınması gibi konularda Avrupalı üye devletler arasında hayata geçirilebilir bir görüş birliğine varılamadığından, Avrupa’nın bu aşamada Fas’a, zaten bir dizi AB aracılığıyla almış olduğu para dışında önerebileceği pek de kıymetli bir şeyi yok. Bu nedenden ötürü de kısasa kısas oyunu devam ediyor. 

Sivil toplumun elini rahatlatacak bir gelişme de yok

Öte yandan yeni göç ve sığınma paketi, göçmenlerin ve mültecilerin hakları için harekete geçebilmeleri ve Fas topraklarındaki bu kişilere insani yardım sağlayabilmeleri için sivil toplum aktörlerinin ellerini rahatlatabilecek bir şey sağlamadığı gibi, tam aksini yapıyor: Nitekim AB’nin, Akdeniz’deki güneyli komşularıyla iş birliğini daha da geliştirmeye dair vizyonu, Fas devletinin, AB’nin ülkedeki tek meşru (diyalog) ortağı olma şeklindeki imtiyazlı statüsünü muhtemelen daha da perçinleyecek. Ancak AB, bu ortaklığı, insan hakları standartları ve göçmenler ve mülteciler için güvence verilmiş olan koruma mekanizmalarıyla ilişkilendirmeyerek, arzu edilmeyen bir zarara neden oluyor. 

AB, üçüncü ülkelerde bulunan göçmenlerin hakları ve bu kişilerin korunmalarıyla ilgili olarak az sayıda ve oldukça gevşek birkaç atfın dışında hiçbir şey yapmayarak, aslında Mağrip’teki ortaklarına, kendi için nelerin öncelikli olduğunun sırasına dair açık bir mesaj da veriyor. Bu ise uzun vadede bu ülkelerdeki göçmenlerin ve mültecilerin haklarının ve yerel STK’ların çalışma koşullarının altını oyabilecek bir etkinin ortaya çıkmasına neden olacak. AB tarafından sunulan bu son metin, İspanya Kamu Muhafızları tarafından Ceuta ve Melilla’da gerçekleştirilen “doğrudan sınır dışı etmeler”, Faslı kolluk birimlerinin göçmenlere saldırıları ya da AB ve Fas’taki sivil toplum temsilcileri arasında göç politikasına ilişkin doğrudan bir diyalogun olmayışı gibi yıllardır Fas’taki sivil toplum aktörlerinin uzun yıllardır gündemlerinde olan konularda sessiz kalıyor ve bunu da ilk kez yapmıyor. Tahmin edilebileceği üzere bu nedenlerden ötürü Brüksel Paktının içeriği çok sayıda aktivist için bir hüsran kaynağı oldu.

Yeni Pakt henüz imzalanmış ve yürürlüğe konmuş değil. Dolayısıyla da bu Paktı düzeltmek için hala zaman var. Bu yönde atılacak adımlar, özellikle de Fas gibi üçüncü ülkelerle gerçekleştirilecek iş birliklerinde daha fazla insan hakları temelli bir çerçevenin konulmasına odaklanmalı. Eğer Avrupa, ortaklık kurduğu diğer ülkelere insanları Akdeniz’i geçmekten alıkoymaları için para veriyorsa, hukuki statülerinden bağımsız olarak tüm göçmenlerin ve mültecilerin bu ülkelerde temel haklardan yararlanabilmelerini ve temel insani yardım hizmetlerine erişebilmelerini de güvence altına alabilmelidir.