Ulusal birlik günü Macaristan’da Macarları birleştiremiyor

Analiz

20. yüzyılın tarihsel travmalarının nasıl değerlendirileceği Macar halkının kutuplaşmış söylemi üzerinde önemli bir role sahiptir. Büyük Savaş’ın* sonunu ilan eden ve Trianon Anlaşması’nın yüzüncü yılında oluşumuz da “ulusal birlik” sağlamayı mümkün kılmadı. Hatta Macarlar her zamankinden daha çok ayrışmış durumdalar. Esas neden Başbakan Orban’ın hafıza politikalarını tekelleştirmeye yönelik bilinçli stratejisi olsa da muhalefetin sorumluluğu da göz ardı edilemez.

 

* Birinci Dünya Savaşı ç.n.

Macaristan Trianon anlaşmasını 4 Haziran 1920’de Büyük Savaş’ın kazanan güçleriyle imzaladı. Macaristan sadece yaklaşık yarım yüzyıl boyunca Avusturya-Macaristan monarşisinin bir parçası olarak var olmuş olsa da topraklarının ve nüfusunun üçte ikisini kaybetmesinin ülke ve parçalanan aileler üzerindeki etkisi ağır bir travma olarak seyretti. Kaybedilen toprakların büyük bölümünde başka etnik kimlikler yaşıyorduysa da üç milyondan fazla Macar komşu ülkelerde azınlık haline geldiler. Paradoksal olan, Trianon Anlaşması’nın yaklaşık son 400 yıl içinde ilk kez bağımsız bir Macaristan kurulmasını ve ilk kez de etnik olarak homojen bir yapıya sahip olmasını sağlamasıdır.

20. yüzyılın dehşeti Trianon’un hatırasının defalarca yeniden yazılmasına neden oldu. Nazi Almanyası ile kurulan insanlık dışı ilişkiler 1930 ve 40’lı yıllarda toprakların bir kısmının geçici olarak geri alınmasını sağladıysa da ülkenin yarısı için bu anlaşma soykırıma giden yolun ilk adımlarından başka bir şey değildi. Akabindeki komünist dönemde Trianon tartışılmadı ve rejimin sonuna gelindiğinde bile devlet denetimindeki kamusal söylem, komşu ülkelerde yaşayan Macar toplulukları hakkında sadece kısa bilgilendirmelere izin veriyordu (bundan sonra “ülke dışındaki Macarlar” denecek).

Anlaşma hakkında onlarca yıl süren sessizlik 1989-90’daki demokratik dönüşüm sürecinde kırıldı. Demokratik olarak seçilen ilk Macaristan Parlamentosu oluştuğunda o zamanki Başbakan Jozef Antall, ülke dışındaki Macarları da kastederek kendini 15 milyon Macar’ın başbakanı hissettiğini söyledi. Ülke dışındaki Macarlar ile ilişki konusu sağcı aktörlerin ülkeye bağlılıklarını ifade etme biçimlerinin sembolü olageldi ancak o dönemde bu söylem Trianon’a ilişkin aşırılıkçı görüşlerin ana akıma dâhil edileceğini düşündürmüyordu. 

1990’larda aşırı sağ hareketlerin Trianon’a ilişkin anı ve sembollerden bahsetmeye başlamalarının yarattığı korku derhal halkın sol ve liberal kesimlerinin söylemine yansıdı. Ilımlı sesler gitgide etkisizleşirken hemen peşi sıra tarihsel travmaların “ölçülmesi” gündeme gelmeye başladı: Trianon nedeniyle acı yaşayanların Yahudi Soykırımı için acı hissetmesi mümkün değil ya da tersi. Komünizme ilişkin görüşler de bir başka bölen oldu. Devamında, 20. yüzyılın tarihsel travmalarının nasıl değerlendirileceği Macar halkının kutuplaşmış söylemi üzerinde önemli bir role sahip oldu.

Uzun bir süre ülke dışındaki Macarlara destek mevzusu Macaristan dış politikasının uzlaşılan temel taşı oldu (ülkenin Batı ile bütünleşme ve komşularla dostane ilişkiler kurma yönelimine ek olarak). Orban’ın ulus kavramını tekelleştirmeye yönelik politikalarının ilk ayağını bu uzlaşmayı bozmak oluşturdu ve 2004’deki ikili vatandaşlık referandumu da sadece söz konusu bölünmeleri keskinleştirmeye yaradı: Oy kullanma hakkına sahip 8 milyonun sadece 3 milyonu oy kullandı ve ancak yarısı ülke dışındaki Macarların çifte vatandaşlık almasına onay verdi. Yani aslında referandum geçersizdi. Bu nedenle Başbakan Ferenc Gyurcsany ve onu destekleyen sol güçler kavgayı kazandı(varoluşsal kaygıların temeline inerek, “hayır” oyu için çalıştılar) ancak ne zamana kadar süreceği belli olmayan biçimde “ulus karşıtı” damgasını da yediler. Bu gelişme solun Macaristan’da 2006-2010 arasındaki çöküşünde ve Orban’ın yükselişinde ciddi biçimde belirleyici oldu.

2010’da iktidara gelişinin ardından Orban Hükümeti’nin ilk kararlarından biri ülke dışındaki Macarların vatandaşlık almasını kolaylaştırmak oldu (bir yıl sonra da oy hakkı verdiler) ve ulusal meclis 4 Haziran’ı “Ulusal Birlik Günü” ilan etti. O dönemde kimileri bu yıldönümlerinin Macarların Macarlarla barışmasını sağlayacağına ilişkin söylemi destekleyeceği umuduna kapılsalar da, bunun bir yanılsamadan ibaret olduğu görüldü. Tarihe ilişkin alternatif anlatılar inşa etmenin Orban rejiminin adım adım radikalleşmesinin vazgeçilmez parçası olduğu ispatlandı.  Başbakan bugünün hayali düşmanlarıyla savaşırken –George Soros, “Brüksel’deki bürokratlar”, ancak güçlü bir ulus tarafından bozguna uğratılabilecek “görünmeyen el” gibi- bir yandan da Macarları mağdur olarak tasvir eden ihtilaflı tarihsel anlatılar inşa ediyor. Trianon “diktasının” “içerdeki düşmanlar” (örn. Büyük Savaş’tan sonra çıkan sivil isyanın liderleri, Macaristan’ın ilk cumhurbaşkanı Mihaly Karolyi ve 1919’da üç ay süresince var olan Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’ndeki komünistler) tarafından desteklenen “küresel bir komplonun” sonucu olduğuna ilişkin aşırı sağ alt kültüre ait iddialar böylece ana akıma taşınmış oldu. Bunlara ek olarak hükümetçe denetlenen Macaristan medyası Hür Masonların yıkıcı faaliyetlerine ilişkin açıkça antisemitik çağrışımlar taşıyan bir anlatıyı dolaşıma sokuyordu.

Hükümet yüzüncü yıl kutlamasına parlamentonun hemen yanındaki caddeye devasa bir anıt inşa ederek hazırlanıyor. Anıt esasında Berlin’deki Yahudi Soykırımı anıtını andıran bir siper. Macaristan anıtının duvarlarında “tarihi Macaristan’daki” yerleşimlerin (oralarda herhangi bir Macar’ın yaşayıp yaşamadığından bağımsız olarak) isimleri yazılı. Bu tarz bir anımsamanın, sorgusuz sualsiz bizimle yaşamaya devam eden travmayı, iyileştirecek bir etki yapması mümkün değil. Anıtın inşasının tamamlanmasına rağmen COVİD-19 krizi sebebiyle açılışı daha sonraki bir ulusal güne ertelendi.

Yüzüncü yıldönümünün yaklaştığı son aylarda gitgide daha çok hissediliyor olsa da aslında sadece halkın seçkin katmanlarının konuşmalarında kendine yer bulabiliyor. Hükümet denetimindeki medya Trianon’u gündemde tutarken entelektüel çevrelerde bu konuyu tartışıyor ve sivil toplum örgütleri de konu hakkında çeşitli etkinlikler düzenliyor (bunların bir kısmı Mart’ın ortasından sonra salgın nedeniyle iptal edilirken kalanlar online olarak gerçekleştirildi).

Bununla birlikte muhalefet partileri bütün yıl boyunca Trianon mevzusuna nadiren katılım gösterdiler ve sadece 4 Haziran’ın yaklaşması nedeniyle zorunlu hale gelen medya etkinliklerine katıldılar. Belli ki konu hakkında söyleyecek anlamlı bir sözleri yok. Bu durum özünde merkez sol partilerin kimlik politikaları mevzusunda Fidezs’in bile gerisinde olduklarını gösteriyor.

Hükümet doğal olarak, iktidarında kendi saflarında gerçek bir “ulusal birlik” duygusuna yol açacak herhangi bir gelişmeyi engellemek için her şeyi yapmaya kilitlendi. Laszlo Köver, cumhurbaşkanlığı sözcüsü, solu “kendi uluslarına aynı yüz yıl önceki gibi saldırmakla” suçladı ve ardından da muhalefet vekillerinin Ulusal Meclis’teki anma oturumunda konuşmasına izin verilmemesi çağrısı yaptı. Sonuçta muhalefet özel oturuma katılmadı.

Üç seçim dönemi süresince Macaristan’ı yöneten Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), Budapeşte’de ve taşrada anmalara katılırken, Trianon travmasının ancak Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi sağlayıp ülke sınırlarını sembolik hale getirecek, gerçek bir ulusal birlik sağlanarak aşılabileceği mesajına odaklandılar. Mevzuya başkaca bir derinlik katmadılar ancak hükümetin Trianon ile ilgili saldırılarına kesin bir biçimde karşılık verdiler.

Ferenc Gyurcsany’nin partisi Democratic Coaltion (DK) –şu anda Macaristan’da yüzde 10-15 desteği olan en popüler muhalefet partisi- yüzüncü yıla ilişkin herhangi bir tutum geliştirmedi. Konuya ilişkin yegâne Facebook paylaşımlarında Meclis’in Trianon anma oturumuna katılmayacaklarını söylediler. Önceki başbakan 2014’de yaptığı bir söyleşide, 2004’deki referandum kampanyasında “utanç verici biçimde” iddia ettikleri şekilde partinin daima ulusal inşa politikalarına engel olmaya çalıştığını ve ülke dışındaki Macarların oy haklarını Macaristan’da kayıtlı bir adres şartına bağlayacaklarını kabul etmişti.

Trianon konusundaki anma partisi 4 Haziran’dan birkaç hafta önce başladığında, barış savunusu, geleceğe bakmak ve anlaşmayı farklı bakış açılarından anlamak gibi vurgularla sosyal medya hesaplarında kısmen bilgilendirici paylaşımlarda bulundular. Ülke dışındaki Macarlarla ilişkilerini, örneğin, bu toplulukların özerkliğine destek verdiklerini açıklayarak belirginleştiriyorlar. Sınırları olmayan bir Avrupa hakkında konuşmanın ötesinde verdikleri mesajlarda, ayrıca, farklı Macar gruplar arasındaki bölünmeleri aşmayı da ele aldılar.

Eski aşırı sağcı, 2014’den beri toparlanan ve 2018’den beri adım adım çözülen, Jobbik için Trianon kimliğin bir parçası ancak partisi son dönemde daha ılımlı bir tonla yer tutmak için çaba gösteriyor. Yüzüncü yıl için Jobbik’in mesajları partinin son dönemdeki karmaşık iletişim çabalarıyla uyumlu bir hat izliyordu, bu hatta hem aşırı sağ iddiaların hem de barış inşa etme çabasının izleri takip ediliyordu.

Politika Farklı Olabilir (LMP) grubu, ki popülerliğini büyük ölçüde kaybetti, açıkça kimi geleneksel söyleşilerin ve sosyal medya paylaşımlarının yeterli olduğu fikrindeydi. Kurduğu iletişim diğer merkez sol partilerle karşılaştırıldığında hükümetinkilerle daha çok benzeşiyordu: “Büyük Güçler” Macaristan ile istediklerini yapabilirler ancak ülke sadece kendine güvenir.

LMP’den 2013’de ayrılan Parbeszed partisinin konuya çok daha detaylı yaklaşmış olması, bünyesindeki politikacı Gergely Karcsony’nin Ekim 2019’dan beri Budapeşte’nin belediye başkanı olmasından bağımsız değil. Gergely Karcsony’nin yönetiminde Budapeşte’deki toplu taşıma anlaşmanın imzalanmasından yüz yıl sonra bir dakikalığına durduruldu. Anma eylemi, diğer ülkelerden de bilinen bir dizi örneği gibi, muhalefetin başlıklara çıkmasını sağlayan yegâne girişim oldu.

Bunun en güzel ispatı da hükümetin iletişim mekanizmasında yarattığı ufak karmaşa: Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, girişimin dürüstçe olmadığını söylerken hükümet yanlısı kanaat önderleri de bunu destekleri ancak meclisteki anma töreninde, başbakan belediye başkanının fikrine sadece bir cümle ile değindi.

------------------------

Bu yazının çevirisi İngilizce'den Türkçe'ye Hülya Osmanağaoğlu tarafından yapılmıştır.