Orbán’ın otoriter salgın kapkaçı

yorum

Viktor Orbán geçtiğimiz on yıldan beri, kendi sıkletinin üstünde hamleler yaparak büyük iktidar oyununu başarıyla oynuyor. Ancak Orbán’ın otoriter rejimini tamamlamak için bahane olarak Covid-19 salgınını kullanmasıyla imajı Batı dünyasında negatif bir kahraman olarak aleyhine döndü. Orbán’ın hamleleri sadece Macaristan’ın iç siyaset sorunu değil; AB içinde otoriter bir devlet bütün bir proje için ölümcül derecede tehlikeli olabilir.

Tehlike durumu – demokrasi için

Macaristan parlamentosu, 30 Mart 2020’de, hükümete herhangi bir zaman kısıtlaması olmaksızın kararname ile yönetme hakkı veren sözde “tehlike hali” pratikte olağanüstü hal süresini uzatan bir yasayı kabul etti. Yasa, ağırlığı Başbakan Viktor Orbán'ın Fidesz partisinden milletvekillerinin oluşturduğu üçte ikiden fazla çoğunlukla kabul edildi. Muhalefet milletvekilleri (Orbán'a sadık bir grup aşırı sağcı milletvekili hariç) karşı oy kullandı.

Bu düzenleme iki açıdan sorunludur

Birincisi, herhangi bir bitiş süresi içermemesi hükümetin tehlike halini istediği kadar uzatmasına olanak veriyor. Yasal olarak, parlamento tehlike halinin kaldırılmasına karar verebilir. Ama parlamentonun bağımsızlığı söz konusu bile değil: Bütün milletvekilleri 2010’dan beri bizzat Orbán tarafından özenle seçildi ve geçtiğimiz on yıl içinde bir kez bile onun iradesine ters düşmediler. Bu, bu özel hukuk statüsüne ne zaman son verileceğine Orbán'ın tek başına karar vereceği anlamına geliyor. Ve zaten bu özel durumun salgının kendisinden daha uzun süre yürürlükte kalabileceğine dair işaretler var. Adalet Bakanı Judit Varga, Die Welt ile yaptığı bir röportajda, kapıyı açık tutarak Macaristan'ın bu olağanüstü yasal statüden diğer AB ülkelerinden sonra vazgeçebileceğini belirtti. Ayrıca, Macaristan hükümetinin virüse karşı mücadele etmek için büyük şirketlere getirdiği, tehlike hali süresince yürürlükte kalacak olan ek vergiler, tehlike halinin uzatılmasının bahanesi olabilecek. Macaristan hükümet yetkilileri, salgının sona erdiği “objektif” olarak tespit edildiğinde tehlike halinin de kaldırılacağını ısrarla belirtiyorlar ama bu objektif kriterleri tanımlamıyorlar. Bazı virologların salgının kısa zamanda sona ermeyeceği ya da geri döneceği yönündeki uyarıları göz önünde bulundurulduğunda tehlike halini yürürlükte tutmak için kolaylıkla gerekçe bulunabilir.

İkincisi, bu fazladan yetkinin karşısında bir denge ve denetim mekanizması yok. Fidesz milletvekilleri, düğmeyle çalışan birer makineden başka bir şey değil; muhalefet milletvekilleri, parlamento ve Anayasa Mahkemesi'ndeki koltukların üçte birine bile sahip değil ve Temel Yasa’ya aykırılık durumunda hükümetin kararlarına müdahale etmesi ve iptal etmesi gereken Anayasa Mahkemesi, son on yılda epeyce zayıflatıldı ve hükümete sadık olanlarla dolduruldu. Yasanın lafzı, hükümetin bu fazladan yetkisini ancak ve ancak “gerekli olduğu ölçüde ve varılmak istenen hedefle orantılı olarak−kararnamede belirtilen salgını önlemek, denetim altına almak ve ortadan kaldırmak ve ayrıca zararlı etkilerini azaltmak ve ortadan kaldırmak için kullanabileceğine ilişkin muğlak ifadeler içeriyor. Ancak bu ilkeyi koruyacak hiçbir bağımsız kurum kalmadığı için bu orantılılık ve zorunluluk ilkesinin hiçbir önemi yok. Son on yılda, Orbán hükümetleri güçlerini kötüye kullanmak konusunda hiçbir fırsatı kaçırmadığından bu sefer öyle yapmayacaklarını varsaymak için hiçbir nedenimiz yok.

Önemli olan usul değil, esas

Avrupa Halk Partisi, Avrupa Komisyonu başkanları, Avrupa Parlamentosu ile bir düzineden fazla üye devletten gelen ve görünüşe göre hiç beklemedikleri muazzam bir eleştiri dalgası ile karşı karşıya kalan hükümet politikacıları, parlamentonun yoğun tartışma ve dolu dolu bir gündemle hâlâ işlediğine işaret ederek yetkilerin kötüye kullanıldığı iddialarını “sahte haber” diyerek geri püskürtüyor.

Gerçek şu ki, hükümet son iki hafta içinde (örneğin krizin ekonomik sonuçlarıyla mücadele etmek gibi konularda) birçok kararname yayınlamış olsa da bazı kararlar hâlâ parlamentoda alınıyor. Bu yüzden sadece “yetki yasası”na takılıp kalmamamız gerek; bu, Orbán’ın pek çok kurumu kontrol ettiği bir düzende yetki kullanma araçlarından sadece biridir. Asıl önemli olan, ister kararname ister kanunla, takip etmenin neredeyse imkansız olduğu bir hızla yaptıkları yasal değişikliklerin içeriğidir.

Macar hükümeti temsilcileri, Batı politikacılarının virüsle uğraşmak ve vatandaşlarının hayatlarını kurtarmak yerine Macaristan’daki hukukun üstünlüğü meselesi ile iştigal edecek zamanı nerden buldukları gibi retorik sorular sormaya devam ederken, Macaristan parlamentosunun önünde salgınla hiç alakası olmayan düzenlemelerin doldurulduğu bir torba yasa var. Büyük ihtimalle önümüzdeki hafta kabul edilecek olan bu yasa, cinsiyet değiştirme ameliyatlarını yasaklıyor, bazı kamu taşınmazlarını hükümet yanlısı oligarklara veriyor ve Orbán’a yakın oligarklara çıkar sağlamak üzere Çin’den sağlanacak kredi ile inşa edilecek 5 milyar Euro değerinde dev bir projenin −Budapeşte-Belgrad demiryolu hattı− ayrıntılarını düzenliyor.

Bir başka merkezileşmeyi daha da güçlendirme ve (sonbaharda çok sayıda belediye kazanmayı başaran) muhalefeti zayıflatma hareketinde, belediyelerin bazı gelirlerini elinden aldı ve bazı haklarını ortadan kaldırdı. Göd'deki bir Samsung projesi, hiç uğraşmadan, bir kararnameyle “özel ekonomi bölgesi” olarak yeniden tanımlandı, bu da Samsung'dan elde edilen gelirlerin muhalefet liderliğindeki belediye meclisi yerine Fidesz liderliğindeki il meclisine gideceği anlamına geliyor.

Ayrıca, hükümet sözde “politikacıların kendi başlarına para biriktirmelerini” sağlama iddiasıyla siyasi partilere sağlanan devlet desteğini yarıya indirdi. Devletin parasını partinin çıkarları için kullanmak konusunda hiçbir zaman tereddüt etmedikleri için bu, Fidesz’i etkilemeyecek ama muhalefet için acı verici olacak.

Parlamento ceza yasasında da değişiklikler yaptı: Koronavirüsle ilgili uydurma veya “çarpıtılmış bilgi” yaymak beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilir. Bu yasayı Damocles'in kılıcı gibi kullanan hükümet yanlısı uzmanlar, hükümet destekli düşünce kuruluşları ve “kamu” medyası, hükümetin salgın sırasında aldığı önlemlerle ilgili eleştirileri susturmak ve sindirmek amacıyla bağımsız medya haberlerini “sahte haber” olarak kınamaya başladı.

Macaristan yalnız değil ama özel

Elbette, olağanüstü hal sırasında fazladan yetkilerin, karar alma sürecinin merkezileştirilmesi veya eleştirel seslerin susturulması için kötüye kullanılması Macaristan'a özgü değil: Tayland'dan Kamboçya ve Rusya'ya, Azerbaycan ve Ermenistan'a kadar dünyanın her yerinde çeşitli ama oldukça benzer tezahürlerini görebiliriz. Avrupa Birliği içinde gücün kötüye kullanılması da bilinmeyen bir şey değil: örneğin Polonya'da “Hukuk ve Adalet” partisi salgını kürtaja daha fazla kısıtlama getirmek için kullanıyor, her ne kadar ilk bakışta bunun salgının durdurulmasına nasıl yardımcı olacağı belli olmasa da. Ancak, on yıllık bir otoriter geriye gidiş geçmişi olan, denge ve denetleme mekanizmasının çok zayıf olduğu, devlet destekli dezenformasyon için kullanılan 500'den fazla medya kuruluşundan oluşan devasa bir merkezî propaganda imparatorluğu olan ve anayasal çoğunluk tarafından desteklenen bir hükümetin olduğu bir ülkede gücü merkezileştirmenin daha kolay olduğu apaçıktır.

Macaristan’ın sorunu AB’nin sorunudur

Macaristan’ın sorunu bütün Avrupa Birliği için pek çok bakımdan sonuçlar doğuracaktır. Birincisi, Macaristan’ın yaşadığı demokratik açıdan geriye gidiş, Avrupa Birliği'nin demokrasi şampiyonları kulübü imajını yerle bir edebilir. İkincisi, Macaristan diğer AB üyesi diğer devletler için bir rol modeli olabilir ve son yıllarda gördüğümüz gibi, Orbán öncülük ederse, benzer bir yol izlemeye istekli ülkeler var. Üçüncüsü, Macaristan, Avrupa Birliği'nin hem yerel hem de uluslararası düzeydeki imajını yok etmek için elinden geleni yapıyor. Macaristan hükümeti ve onun "hükümet tarafından örgütlenmiş medyası" yurtiçinde ve diplomatları da yurtdışında hükümetin Avrupa Birliği'nden hiç destek almadığını, tüm yardımın Doğu'dan Çin, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistangeldiği şeklinde bir yalan haber yayıyor. Gerçek şu ki, Macaristan Avrupa Birliği'nden İtalya'nın aldığından daha fazla destek alıyor. Dördüncüsü, yatırımlar, sadece çokuluslu şirketlere uygulanan ek vergiler nedeniyle değil, aynı zamanda gelecekteki ekonomik açıdan sıkıntılı dönem korkusu nedeniyle, hükümet yanlısı ticari kuruluşların artan iştahı nedeniyle sıkıntıya girecek. Bu eğilimin bir işareti olarak, Macaristan devleti, uzun zamandır göz koyduğu bir ambalaj şirketinin kontrolünü kısa süre önce ele geçirdi ve hemen yönetimini değiştirerek yerine Fidesz’in sadık kullarını getirdi. Macaristan, hem dar görüşlü bir rol modeli olarak hem de Avrupa Birliği'ne kara çalarken Doğu diktatörlüklerini parlatan, aktif ve görünür bir dış politika aktörü olarak AB'nin imajı için yıkıcı bir unsur.

AB kurumlarının ve üye devletlerin tepkileri

Avrupa Birliği’nden gelen güçlü tepkiler Orbán’ı ve Macaristan hükümetini şaşkınlığa uğrattı. Bu hamleleri kınayan sadece Avrupa Parlamentosu değildi, Avrupa Halk Partisi’nin liderliği ve üyesi olan bazı partiler de aynısı yaptı – Almanlardan sonra gruba en çok üye veren ikinci parti olan Polonya merkez sağ partisi Platforma gibi Fidesz’in ihraç edilmesi çağrısı yapan merkez sağ partiler arasında dikkate değer yeni oyuncular var. Bir miktar tereddüt ettikten sonra, Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen de Macar hükümetinin girişimlerini kınadı.  15 AB üyesi ülke de benzer davrandı maalesef, bunu Macaristan'ın adını anmadan yapmaları Macaristan'ın trol diplomasisi yolunu izleyerek bu inisiyatife dahil olmasına olanak sağladı. Genel olarak, Macaristan hükümeti sözcüleri şimdi uluslararası kamuoyunu kazanma niyetinden vazgeçmiş gibi görünüyorlar; bunun yerine AB kurumlarının liderlerine kişisel saldırılarda bulunuyorlar (örneğin Donald Tusk’ın büyükbabasının Nazi işbirlikçisi olduğu gibi asılsız suçlamalarla ortalığı kızıştırmak) ve eğer kendilerine adil olmayan bir biçimde davranılır ya da bir sonraki döngüde hukukun üstünlüğü koşul olarak ileri sürülürse AB bütçesini veto etmek gibi açık tehditlere başvuruyorlar.

Bazıları, AB’nin Macaristan’a baskı uygulaması gözle görülür bir sonuç doğurmadığı için farklı yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu düşünüyor ve Macar liderlere açıkça eleştirmeden saygıyla yaklaşılırsa daha iyi başa çıkılacağını düşünüyor. Ama bu yaklaşım tamamen yanlış. Aslında dış baskı sınır tayin etmek konusunda çok işe yarıyor, her ne kadar Macar hükümeti her zaman sınırları aşmanın yolunu arıyor olsa da. Yetki yasasına rağmen Macaristan parlamentosunun hâlâ aktif ve işler halde olmasının nedeni büyük ölçüde Macaristan'a son haftalarda gösterilen ilgidir. Hükümet sözcüleri uluslararası eleştirilere yanıt vermekle meşguller ve bunu küstah bir tonda yapıyor olsalar bile, bu eleştirileri hâlâ önemsediklerinin kanıtıdır. Macaristan’a olan ilgi azalırsa demokratik geriye gidiş daha da güç kazanır. Orbán bir şahin-güvercin oyunu oynuyor ve bunu büyük bir güvenle yapıyor; ancak bu oyunun ciddi sonuçlar doğurmasından korkarsa (örneğin AB'nin Macaristan'a yaptığı ödemelerde kesinti yapması) sonunda direksiyonu çevirmek zorunda kalacak. Macaristan, aksine, AB'ye ve onun siyasi ve mali desteğine düpedüz bağımlı. Ama şu ana kadar, Orbán hızlı bir manevra yapması gerektiğini gerçekten düşünmüyor. Avrupa Birliği'ne karşı bugüne kadar sergilediği alaycı oyun, birlikten parayı alıp rejimini ve müşterilerini finanse etmek için kullanırken bir yandan da AB'ye karşı bir özgürlük savaşı sahnelemekti. Bu pratiğin değişmesi, AB içindeki finansal mekanizmaların değişmesi demektir. Bu değişiklik, Çok Yıllı Mali Çerçeve nedeniyle her halükârda yapılmalıdır, esas mesele, hukukun üstünlüğü ilkesinin koşulsallığının akıbeti olmasına rağmen.

Avrupa Birliği bünyesindeki en önemli ülkelerden biri olan Almanya, Macaristan'ın hangi yöne gideceğini ve bu demokratik geriye gidişin bir bütün olarak AB için ne kadar toksik olabileceğini belirlemede özel bir role sahip. Orbán'ın otoriter siyaseti nedeniyle öyle pek ciddi bedel ödemeden paçayı kurtarabilmesinin nedenlerinden biri, Alman ekonomi oyuncularının ve merkez sağın, AB'nin uyumunu ve iyi iş ilişkilerini en önemli öncelikler olarak vurgulayan yaklaşımıydı. Ancak bu ilke önemli olsa da, Avrupa projesinin (demokrasi gibi) temel değerlerini sunmakta feda etmek çok yüksek bir bedel olacaktır. Almanya-Macaristan ikili ilişkileri uzun zamandır donmuş haldeyken geçen yıl Merkel ile Orbán arasında iki üst düzey görüşme gerçekleşti. Ayrıca, Avrupa Halk Partisinin Orbán’ın Fidesz’ini ihraç edip etmeme konusundaki kararsızlığının başlıca nedeni bünyesindeki Alman milletvekillerinin tereddüdüydü. Yine de Avrupa Parlamentosunda hukukun üstünlüğü meselesi ile ilgili yapılan son oylamada bir kayma yaşandığını; CSU (Almanya Hıristiyan Sosyal Birliği) milletvekillerinin tamamı ve CDU (Almanya Hıristiyan Demokrat Birliği) milletvekillerinin dördü hariç hepsinin salgın sırasında yetkinin kötüye kullanılması ile ilgili önemli bir kararı desteklediğini belirtmek önemlidir.

Macaristan hükümetinin en sonuncu otoriter hamlesi jestlerin yardımcı olmayacağını açıkça gösteriyor. Orbán gibi otoriter politikacılar zayıflığın ve kararsızlığın kokusunu alıyor; sadece iktidar dilinden anlıyorlar dolayısıyla en üst düzeyden net işaretler gelmeli. Dışişleri Bakanı Heiko Maas da dahil olmak üzere Alman politikacılar son haftalarda seslerini yükseltirken, Şansölye Merkel dikkat çekecek derecede sessiz kaldı. Susmamalıdır, çünkü samimiyetle endişe duyduğu Avrupa Birliği’nin geleceği tehlike altında. Ayrıca, bir sonraki dönem Avrupa Konseyi'ne başkanlık edecek olan Almanya'nın hukukun üstünlüğü meselesini koşul olarak gündemde tutması ve bundan en iyi şekilde yararlanmak için elinden geleni yapması çok önemli. Orbán'ın bu kadar ileri gitmesinin nedeni, Avrupa Birliği'nden gelen eleştirilere alışmış olmasıdır. Bununla birlikte, bu eleştirilerin hiçbir zaman gerçek, ciddi bir sonuç doğurmadığını da tecrübe etmiştir. AB içinde kalmak istediği için, eğer gerekli olduğunu düşünürse isteksizce de olsa rotayı değiştirebilir.

-----------------------------------------------------------

Bu metin İngilizce'den Türkçe'ye Deniz Tuna tarafından çevrilmiştir.