CEDAW ve ABD: İstisnailik Düşüncesi Muafiyete Dönüşürse

Analiz

Birleşik Devletler, dünyada CEDAW’ı onaylamayan tek yerleşik demokrasidir. Bunun altında yatan nedenlere ilişkin yaygın kanaat patriyarka ve dinin hakimiyeti ise bir diğeri de Amerikan istisnacılığı -aslında Amerikan muafiyeti- kavramıdır.

ABD'de gösteri

Amerikalı politikacılar, özellikle de Cumhuriyetçiler, Birleşik Devletlerin biricik olduğunu ileri sürerek ve sadece farklı değil diğer ülkelerden daha iyi olduğunu ima ederek Amerika’nın istisnailiğine dikkat çekerler. Uluslararası hukukta ve devletler genel hukukunda, Amerika’nın istisna teşkil ettiği inancı, maalesef geçtiğimiz on yıllar içinde Amerikan muafiyetine ya da Birleşik Devletlerin hukukun “üstünde” veya hukukta “istisna” olduğu şeklinde kibirli bir varsayıma dönüşmüştür. Şu an söz konusu olan ise, Uluslararası Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesidir (CEDAW). Bu yıl sözleşmenin 40. yılı kutlanmasına rağmen Birleşik Devletler antlaşmayı hâlâ onaylamamıştır− uluslararası kadın hakları bakımından “cesurların ve özgürlerin ülkesini” Somali, Sudan, İran, Vatikan, Palau ve Tonga gibi devletlerle aynı kategoriye, sadece bir avuç “haydut devlet”ten biri konumuna düşüren ve dünyadaki tek müesses endüstrileşmiş demokrasi sözleşmeyi onaylamayı başaramamıştır.

CEDAW’ın, insan hakları alanında çalışan bilim insanlarının “Uluslararası Kadın Hakları Bildirgesi” olarak andığı bu uluslararası antlaşmanın aslında Amerikalı bir kadının, Patricia Hutar’ın son derece önemli katkılarıyla kaleme alınmış olması tarihin bir ironisidir. Nixon yönetimi tarafından Cenevre’de tarafsız bir delegasyona başkan olarak atanan yetenekli bir müzakereci olan Hutar, bazı komünist ülkeleri metni kabul etmeleri konusunda ikna etmek konusunda etkili olmuştu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 18 Aralık 1979’da sözleşmeyi kabul ettiğinde, CEDAW kadınların siyasal, medeni, kültürel, ekonomik ve toplumsal yaşamdaki haklarını ele alan en kapsamlı uluslararası anlaşma oldu.

ABD Başkanı Jimmy Carter, Sözleşmeyi 17 Temmuz 1980’de imzalamış olsa da Birleşik Devletler hiçbir zaman onaylamadı. Bu, ABD’nin uluslararası alanda kadın haklarının öncü bir bileşeni olduğu, iki büyük siyasi partinin, Cumhuriyetçiler ve Demokratların ABD Anayasası’nda yapılan Eşit Haklar İyileştirmesi, kamusal olarak finanse edilen çocuk bakımı ve kadınlar için eşit ücret de dahil olmak üzere geniş ölçekli bir kadın hakları politikasını desteklediği 1970’lerden bir kayışa işaret ediyordu- bunların hiçbiri kırk yıl sonra bile Birleşik Devletler'de sağlanamadı.

Ne değişti? Bilhassa Cumhuriyetçi Parti, 1980’lerde, içerde ve dışarda kadın haklarını desteklemeyi bıraktı. 1995-2001 arasında Senato Dış İlişkiler Komitesi başkanlığı yapan eski Senatör Jesse Helms gibi bir dizi önemli Cumhuriyetçi yasa yapıcı, Birleşik Devletlerin CEDAW’ı onaylamasını engellemeyi kişisel misyonları haline getirdiler.

Antlaşmanın önündeki engel Cumhuriyetçilerin patriyarkal “ailevi değerler”idir

Amerikan anayasasına göre, her ne kadar başkanın antlaşma yapma yetkisi var ise de antlaşmanın onaylanabilmesi için önce Birleşik Devletler Senatosunun “tavsiye ve rızası” gerekiyor. Ne yazık ki, antlaşmanın onaylanması lehinde destek verecek 100 Senatörün basit çoğunluğu yetmiyor; üçte iki nitelikli çoğunluk gerekiyor, bu da 67 senatör demek. Geçtiğimiz kırk yılda bunun ABD yasama organının üstesinden gelmesi mümkün olmayan bir engel olduğu ortaya çıktı. Doğruyu söylemek gerekirse, ABD Senatosunun desteğini sağlama girişimi daha komite düzeyinde kesintiye uğramıştı: Amerika’nın CEDAW’ı onaylaması meselesi, 1980’den beri takılıp kaldığı Senato Dış İlişkiler Komitesinden hiçbir zaman geçemedi. Dış İlişkiler Komitesi, bu on yıllar içinde antlaşmayla ilgili 1988, 1990, 1994, 2002 ve 2010’da oturumlar düzenledi ama sadece komite başkanlığını bir Demokrat’ın üstlendiği dönemlerde. Hatta komite, iki kez sözleşmenin onaylanmasını tavsiye etti; 1994’de Clinton yönetimi sırasında ve 2002’de Bush döneminde. 2010’da Obama yönetimi döneminde, Senato Yargı Komitesi CEDAW’ın onaylanma sürecini nihayete erdirmek için yoğun çabalar sarf etti.

Bununla birlikte, CEDAW’ın onaylanmasını savunan Demokratlar ile buna karşı çıkan Cumhuriyetçiler arasında giderek kutuplaşan bir siyasi sistem içinde meselenin her geçen gün biraz daha partizanlık meselesine dönüşmesi nedeniyle Senatonun tamamı hiçbir zaman arkasında olmadı. Ve son resmî oturumun gerçekleştiği 2010 yılında yapılan bir kamuoyu araştırması, ankete katılanların yüzde 89’unun CEDAW’ın onaylanmasından yana olduğunu ortaya çıkardı.

Yıllar içinde, Home School Legal Defense Association (Evde Eğitim Hukuki Savunma Birliği)* ve Concerned Women for America (Amerika İçin Endişelenen Kadınlar)** (bu örgütün 40. yılı da, hiç de tesadüfi olmayan bir şekilde Sözleşmenin 40. yılına denk gelmektedir) gibi karşıt oluşumlar, Birleşik Devletlerin CEDAW’ı neden onaylamaması gerektiğine ilişkin sayısız neden ileri sürdüler, Sözleşme taraftarı olan Uluslararası Af Örgütü ve Leadership Conference on Civil and Human Rights (Medeni Haklar ve İnsan Hakları Liderliği Konferansı)*** gibi insan hakları kuruluşları tarafından bu nedenlerin pek çoğunun gerçekdışı ve mitlerden ibaret olduğu açıklandı. CEDAW’ın Birleşik Devletler tarafından onaylanmasına karşı ileri sürülen başlıca argümanlar, büyük ölçüde, ABDli muhafazakârlar ve ilericiler arasındaki giderek dogmatikleşen ve başa çıkılamaz hale gelen siyasi, kültürel bölünmenin yansımasıydı. Bu argümanların oldukça büyük bir kısmı, kadınlar ve erkeklere biçilen geleneksel cinsiyet rollerine sıkı sıkıya bağlı, cinsiyet kalıplarını “doğuştan” ya da ilahi ve biyolojik kökenli olarak, böylelikle “doğal hukuk” olarak sağlamlaştırmak için İncil ve Hıristiyan inançlarını kullanan Cumhuriyetçi patriyarkal “ailevi değerler”i yansıtır. Sonuç olarak, bu CEDAW karşıtları, CEDAW’ın “aile”yi yeniden tanımlayarak Birleşik Devletlerdeki geleneksel aile yapısını parçalayacağını ya da örneğin, cinsiyet nötr ders kitapları talep ederek ve tek cinsiyetli okulları kaldırmakla tehdit ederek ebeveynlerin çocuk yetiştirme rollerini zayıflatacağını düşünüyor.

Hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, CEDAW'ın bu gruplar tarafından reddedilmesinin esaslı bir nedeni, CEDAW'ın aile planlamasına erişimi teşvik etmek suretiyle kürtajı desteklediği ya da antlaşmanın fuhuşun yasallaştırılmasını gerektireceği gibi iddialarla kadınların cinselliğine ve üreme haklarına odaklanmaktadır.

Sözleşme taraftarları, bu anlatılara karşı koymak ve CEDAW’ın onaylanmasını savunmak için genellikle CEDAW’ın Birleşik Devletler’de sınırlı bir etkiye sahip olacağı üzerinde durmaktadır ve bu elbette kendi başına problemlidir. Örneğin, CEDAW’ın aile hayatına saygı konusunda anayasal olarak korunan çıkarları düzenlemeyi amaçlamadığına dikkat çekerler, tek cinsiyetli okulların yasaklanmadığı sadece eğitim eşitliğinin sağlanmaya çalışıldığı konusunda sakinleştirirler veya CEDAW'ın kürtaj meselesini ele almadığını, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın CEDAW’ın “kürtaj konusunda tarafsız” olduğunu ilan ettiğini söyleyerek şüphecilere güvence vermeye çalışırlar.

Muhafazakârların ve Cumhuriyetçilerin CEDAW’ın onaylanmasına karşı çıkarken ileri sürdüğü önemli bir argüman, Amerikan federal ve eyalet yasalarının yerine geçen ve böylece ABD’nin egemenliğini uluslararası topluma bırakan CEDAW gibi uluslararası bir antlaşma ile Amerika’nın istisnailiğinin tehdit edildiği korkusu olagelmiştir.

ABD’nin egemenliği, görünüşe göre, eşitlikten daha önemlidir

Aynı argümanlar, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi gibi ya da Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi ABD’nin her ikisini de imzaladığı ama onaylamadığı temel insan haklarına ilişkin birtakım sözleşmeler de dahil olmak üzere, diğer temel uluslararası antlaşmaların Amerika tarafından onaylanmasına karşı çıkmak için de kullanılmıştır.

Bu metin "CEDAW’IN 40 Yılı: Uluslararası Kadın Hakları Bildirgesi" özel dosyamızdandır. 

40 yıl önce, 18 Aralık 1979’da, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edildi. ABD’den Kolombiya ve Senegal’e, Polonya ve Kamboçya’ya; yazarlarımız CEDAW’ın bu ülkelerde yaşayan kadınların durumlarına, haklarına ve günlük yaşamlarında yarattığı değişiklikleri özetliyor ve yapılması gerekenleri anahatlarıyla ortaya koyuyorlar. Türkçe'ye bunlardan iki tanesini çevirdik. Diğerlerine İngilizce sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

Bu tartışma, gerçekliğe dayanan bir tartışma değildir. Öncelikle, onaylanmış olsa bile, antlaşma hükümlerinin uygulanması için diğer pek çok uluslararası antlaşma gibi CEDAW da hâlâ ulusal düzenlemelere ihtiyaç duymaktadır. İkincisi, CEDAW’ın onaylanmasını savunan önceki ABD yönetimleri, ABD Anayasasının “ülkenin yüce yasası” olarak kalacağını açıklamışlar, böylece CEDAW’ın Amerikan yurttaşlarına uygulanırken muafiyetler sağlanacağına açıklık getirmişlerdir. Bu Amerika’nın muafiyeti anlayışı (bir uluslararası antlaşmayı, ABD vatandaşlarının bazı antlaşma maddelerinden muaf olması halinde desteklemek), Senato Dış İlişkiler Komisyonunun 1994 ve 2002’de kabul ettiği 11 maddelik Amerikan “çekince, mutabakat ve bildirimleri” (İngilizce sözcüklerin baş harfleriyle RUDlar) kabul etmesiyle çoktan ayrıntılı bir şekilde hazırlanmıştı. CEDAW’a göre, uzun bir liste oluşturan ülkeler bu tür çekinceler koymuşlardı, pek çoğu önemliydi ve bu nedenle antlaşma hükümlerinin evrenselliğini zayıflatmıştıuluslararası insan hakları hukukunun temel problemi. Amerika’nın çekinceleri ve itirazlarına gelince, özellikle de kadınların üreme özgürlüğüyle ilgili olanlar, pek çok ABDli uzman hukukçu, bu çekince ve itirazların fiilen CEDAW’ın içini boşalttığını ve sözleşmenin gelecekte Birleşik Devletlerde uygulanmasını tehlikeye attığını düşünmektedir.

Bu aynı seslerin CEDAW’ı onaylamamanın ABD için daha iyi olduğunu söylemesi bu nedenledir, çünkü basitçe onaylamamış olma hali, Amerikalı erkekler ve kadınlar arasındaki süregelen azımsanmayacak eşitsizlik hakkındaki söylemi canlı tutar, özellikle de ülkenin CEDAW tarafından örneklerle gösterilen ayrımcılık karşıtı normları benimsemek konusunda sürekli ve artan gönülsüzlüğü ışığında.

ABD’nin taraf olmamayı tercih ettiği diğer uluslararası antlaşmalarda da olduğu gibi, akla iklim değişikliği konusundaki Paris Anlaşması geliyor, fiili eylem ve uygulama gücünün bir kısmına, devletin CEDAW’a resmî onayı olmasa bile, eyalet ve şehirlerde ulusal altı düzeyde rastlanmaktadır.

Politika yapıcılarla ve kamuoyu ile çarpışmaya devam eden yaklaşık 200 Amerikalı örgütten oluşan bir CEDAW Görev Gücü, yerel yargı makamlarını CEDAW’ı ve diğer insan hakları ilkelerini yansıtan yerel önlemler geliştirmeye zorlamak için yaptıkları Cities for CEDAW (CEDAW yanlısı şehirler) kampanyasıyla büyük başarı elde etmişlerdir.

1998’de, San Francisco bunu gerçekleştiren ilk Birleşik Devletler şehri oldu ve bunun sonucunda ev içi şiddet konusunda yeni inisiyatifler geliştirildi ve işyerleri aile dostu işyerleri haline getirilmesi sağlandı. O zamandan beri, sekiz ABD eyaleti ya da şehri, benzer şekilde yerel CEDAW yönetmelikleri kabul etti, 33 yerel ABD yargı birimi CEDAW ilke kararlarını geçirdi ve 31’i de bu tür girişimleri araştırmaktadır.

Trump yönetimi bütün eşitlik meselelerinde bir geriye dönüştür

Dünyanın dört bir yanındaki kadınlarla karşılaştırıldığında Amerikalı kadınlar daha fazla fırsat ve statüden yararlanırken, CEDAW'dan 40 yıl sonra Birleşik Devletler’de siyasi, ekonomik, kültürel ve sivil alanlarda erkek ve kadınların gerçek eşitliğinin hâlâ kaygan bir zemine oturduğuna çok az insan itiraz edecektir.

Amerikalı kadınların üçte birinden fazlası (%35,6), yaşamları boyunca yakın partnerlerinin uyguladığı tecavüz, fiziksel şiddet ve/veya ısrarlı takibe maruz kaldığını, ABD’deki ev içi şiddet mağdurlarının %85’inin kadın olduğunu bildirmektedir. Amerikan işgücünün neredeyse yarısı kadınlardan oluşmasına rağmen kadınlar, erkeklere tam gün çalışma için yapılan her bir dolarlık ödeme karşılığında yalnızca ortalama 79 cent kazanmaya devam ediyorlar, ücret uçurumu renkli kadınlar için daha da geniş.

Birleşik Devletler, aynı zamanda, devlet tarafından sübvanse edilen ücretli doğum izninin olmadığı, zorunlu sağlık hizmeti ve uygun fiyatlı çocuk ve yaşlı bakımı seçeneklerinin yokluğunun epeyce zorlayıcı olduğu ve çalışan kadınların yükünü daha da artıran tek gelişmiş ekonomi olmaya devam etmektedir. Trump yönetiminde, ABD Yüksek Mahkemesine iki yeni muhafazakâr yargıcın daha katılmasıyla, 1973 tarihli Roe vs. Wade davasında verilen son derece önemli bir kararla güvence altına alınan kadının kürtaj hakkı şimdi tehdit altındadır, Cumhuriyetçilerin hakim olduğu eyaletler, her zamankinden daha çok, kadınların güvenli kürtaja erişim hakkını kısıtlayan önlemler geliştiriyor. Ve bütün bunlar, Amerikalı kadınlara yönelik son saldırısı, aile planlaması programlarına federal destek vermeyi reddetmek olan; bu sayede ABD’nin dört bir yanındaki kadın sağlığı kliniklerinin ayakta kalmasını ve hastaların da doğum kontrolü ve üreme sağlığı hizmetlerinin maliyetini karşılamasını zorlaştıran bir kadın düşmanı olan Başkan Trump’ın başında olduğu yönetimden destek görüyor.

Bu bağlamda, Trump yönetimi tarafından geçtiğimiz günlerde kurulan ve kadın ve LGBTQ hakları karşıtı muhafazakârlarla doldurulan “Devredilemez Haklar Komisyonu”, sadece en son versiyon olarak ama uluslararası insan ve kadın hakları bakımından Amerikan istisnailiğine ve muafiyetine duyulan yanlış inancın kesinlikle en kötü aşırılığı olarak görülmelidir. Trump yönetimi, uluslararası alanda kabul edilmiş insan hakları tanımlarını benimsemek ve korumak yerine, bu yapıyı kurarak bu hakları daha dar biçimde “doğal hukuk ve doğal haklar” olarak tanımlamaya ve içerde ve dışarda cinsiyet, üreme hakları ve LGBTQ haklarında yaşanan sürekli geri gidişe meşruluk kazandırmaya çalışmaktadır. Ne yazık ki, Birleşik Devletler hükümeti bugün, 40 yıldır varolan sözleşmeyi desteklemek yerine, CEDAW’ı her zamankinden daha çok küçümsüyor ve kendisini bundan muaf hissediyor.

 

* Evde Eğitim Hukuki Savunma Birliği. Evde eğitim veren ailelere yasal temsil yoluyla yardım etmeyi amaçlayan, ABD merkezli bir kuruluştur. HSLDA kendisini web sitesinde "Hıristiyan bir örgüt" olarak nitelendiriyor. Wikipedia

** Amerika için Endişeli Kadınlar. ABD’deki sosyal açıdan muhafazakar, evanjelik Hıristiyan, kâr amacı gütmeyen kadın eylemci grubudur. Merkezi Washington D.C.'de bulunan CWA, Hıristiyan ideolojisini birleştirmeyi amaçladığı sosyal ve politik hareketlerle ilgilenmektedir. Wikipedia

*** Birleşik Devletlerde yaşayan tüm insanların insan haklarını savunan, 200’den fazla ulusal hak örgütünden oluşan şemsiye örgüt.