Dijital katılım dünyanın pek çok bölgesinde hak değil!

Dünyanın pek çok bölgesinde internet özgürlüğü sadece bir illüzyondan ibaret. Özellikle Arap ülkelerinde, Sahraaltı Afrikası'nda ve Rusya'nın komşu devletlerinde 2015 yılı demokratik katılım ve sivil haklar bakımından yeni bir dip seviyenin görüldüğü yıl oldu.

Bu, çok tutarsız değil mi? Dünya çapında iki milyarın üzerinde insan cep telefonu kullanıyor ve ITU1 tarafından yayımlanan tahminlere göre dünya nüfusunun yarısı internet erişimine sahip. Bugün, bilgi daha önce hiç olmadığı kadar yaygın ve daha fazla insan ona erişebilir durumda. İnternet (cep telefonlarıyla birlikte) bunu mümkün kıldı.

Fakat aynı internet, gazetecilik alanında faaliyet gösteren birçok Sivil Toplum Kuruluşu tarafından gözlemlenen endişe verici bir trendi durduramıyor. Dünyanın tüm bölgelerinde bağımsız gazeteciler giderek artan bir baskıyla karşı karşıya. Gerek analog gerekse de dijital medyada çalışanlar sansür, varoluşsal tehditler ve gözdağıyla mücadele ediyorlar. Mısır, Rusya ve Türkiye gibi otokratik hükümetlere sahip devletlerde özellikle dikkat çeken bu trend, Türkiye’deki darbe girişiminin ardından 40’ın üzerinde gazetecinin tutuklanmasıyla yakın dönemde çarpıcı bir zirve gördü. Trendi, silahlı çatışmalar da besliyor.2 Trendden etkilenen tüm ülkelerde gazetecilik tehlikeli bir meslek; internet kullanıcıları da muhalif web sitelerini okudukları veya Facebook ya da Twitter'da bağımsız veya şüpheli enformasyon paylaştıkları için soruşturmaya maruz kalabiliyorlar.

Çarpıcı örneklerden biri Doğu Kudüs’te yaşayan ve polis tarafından ailesinin evinden gözaltına alınan 15 yaşındaki Filistinli Tamara Abu Laban. Suçu, Facebook'ta durumunu “beni bağışlayın” kelimeleriyle güncellemiş olması. İsrail güvenlik güçleri bunu şiddeti tahrik olarak değerlendirdiler ve Laban'ı beş günlük ev hapsine, ayrıca para cezasına çarptırdılar. 2015-2016’da benzer suçlardan dolayı 150 kişi İsrail’de ve İsrail tarafından işgal edilen Filistin topraklarında tutuklandı.

Bugün, daha fazla bilgi kaynağını erişilebilir kılan bir küresel teknik altyapıya sahibiz. 2015 verilerine göre kalkınmakta ve gelişmekte olan ülkelerde halkların yüzde 54’ü internet erişimine sahip.3 Sanayileşmiş ülkelerde ise bu oran yüzde 87’ye çıkıyor. Ne var ki baskıcı rejimlerin yönetiminde veya çatışma ve savaşlar sırasında bu yeni dijital kamusal alanlar rutin olarak takip ediliyor, manipülayona uğruyor ve sansürleniyor.

Kalkınma faktörü olarak web

İnternet birçok ülkede sivil toplumu, on yıl öncesine göre daha kamusal bir gerçeklik haline getirdi. Sivil toplum bugün kendi ajandasını gündemde tutma ve geleneksel medyaya erişimin olmadığı yerlerde dahi hesap verebilirlik talep etme kabiliyetine sahip. Küresel ve çok dilli doğası gereği internet -Panama Papers projesinde de görüldüğü üzere- araştırmacı gazeteciliğe büyük olanaklar sunuyor. Sadece internetin yardımıyla muazzam miktarda veriyi transfer ve analiz etmek mümkün hale geldi; kullanıcı kaynaklı içerikler sayesinde kriz ve çatışmalarla ilgili haberciliğe yeni kaynaklar eklendi. İnternet tek taraflı medya iletişimine son verip medya kullanıcıları ve üreticileri arasında diyalog tesis etti; bu durum yeni katılım formları oluşmasına vesile oldu. Neticede bu, internetin, daha iyi eğitim, daha yüksek katılım ve ekonomik büyüme sağlamada muazzam bir potansiyele sahip olduğu anlamına geliyor. Ne var ki bu neticeye ancak, yasal ve politik çerçevenin varlığı ve gerekli özgürlüğün tesisi halinde ulaşılabilecek. Böylesi bir çerçevenin yokluğu, internetin sunduğu özgürlüklerin ve fırsatların çeşitli algoritmalarla, filtreleme veya propaganda kampanyalarıyla rahatlıkla bozulabilmesi, hatta yok edilmesi anlamına geliyor. Bilgi özgürlüğünü sansürlemeyi ve ortadan kaldırmayı isteyenler, sadece online medyayı değil analog medyayı da etkileyecek bu tür politikalar izleyebilecek durumda.

Ve dünyanın sayısız bölgesinde çok sayıda devlet ve devlet dışı aktör tam olarak bunu yapma eğiliminde. Gizli servisleriyle otoriter rejimler, yanı sıra çatışmaların karşılıklı tarafları interneti nasıl kullanacağını biliyor ve bilginin viral yayılımını kendi politik amaçları ve çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanıyor. İster IŞİD'in dijital cihad propagandası olsun ister Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü enformasyon savaşı, bu tür aktörler tarafından yayılan taraflı ve peşin hükümlü enformasyon miktarı muazzam şekilde katlanmış durumda. Nice terörist saldırısının failleri online ortamda, bilgisayar ekranının karşısında radikalleşti; IŞİD’e katılan çok sayıda Alman'ın durumu da bundan farklı değil. Orada, adı sosyal medya olan yankı odalarında bu insanlar özdeş görünümdeki kişiler tarafından kuşatılmış durumdalar. IŞİD’in medya stratejisini sayısız multimedya ve web-spesifik formatla hedef grubuna ulaştırdığı yer de bu ortam.

Web'in sunar göründüğü büyük özgürlük bir aldatmacadan ibaret

Pek çok bölgede internetin sunar göründüğü büyük özgürlük -gazetecilere ve sivil topluma yeni alanlar ve yeni katılım formları açmak da dahil olmak üzere- hezeyandan başka bir şey değil. Bir ülkede medyanın, ifade özgürlüğünün ve enformasyon özgürlüğünün durumu, o ülkenin özgür olup olmadığına dair açık bir göstergedir; bize demokratik koşulların varlığını tartma konusunda iyi bir ölçek sunar. Bu noktada net gerileme trendi şöyle örneklenebilir: Arap ülkelerinde, Rusya’nın komşularında (özellikle Kafkasya, Belarus ve Orta Asya) ve Sahraaltı Afrika'da 2015 yılı sivil özgürlükler ve demokrasi bakımından yeni bir dip seviyeye işaret etmiştir.4

Muhalif görüşleri ifade özgürlüğünün, sivil toplumun özgürlüklerinin politik nedenlerden ötürü perdelendiği her yerde, internet özgürlüğünün de sınırlandırılacağı aşikardır. İnternete erişimi olan insanların sayısı arttıkça, baskıcı rejimlerin bilgiye ulaşımı sınırlama veya yasaklama ve insanların online etkinliklerini izleme çabası artacaktır.

İnternet özgürlüğü hukuk ve siyasetle sınırlanmaktadır

Çin'de internet erişimi olan vatandaşlar 1996’dan bu yana Devlet Güvenlik Bakanlığı’na kayıt yaptırmakla yükümlü, 1997’den bu yana ise tüm internet sağlayıcıları devlet tarafından kontrol ediliyor. Online platformda hükümetin izni olmaksızın haber yayınlamak da uzun yıllardır yasa dışı kabul ediliyor. Bu, Çin’in sivil topluma yönelik kısıtlayıcı politikalarının önemli bir öğesi durumunda. Freedom House raporlarına göre, Etiyopya’da da web içeriği ülke çapında filtreleniyor ve belirli internet siteleri ile içerik tipleri bloke ediliyor. Aynı uygulama Myanmar’da muhalif web siteleri için geçerli; ek olarak internet kullanıcılarının etkinliklerinin takip edilebilmesi için internet kafe sahiplerinin her beş dakikada bir girilmiş tüm web sayfalarını kaydetme zorunluluğu bulunuyor. Kazakistan’da Wordpress veya Livejournal gibi tüm büyük blog servislerinin internet siteleri engellenmiş durumda, sivil toplum kuruluşlarınnın veya muhalif partilerin yayınladığı tüm içerik de devlet kurumları tarafından takip ediliyor. Türkiye de sansürü sıkılaştırmış durumda; Mart 2014'te Twitter'ın hedef alındığı örnekte olduğu gibi, otoriteler hakim onayı bulunmaksızın internet sayfalarını bloke etme yetkisine sahipler. Buna ek olarak, kullanıcılara haber vermeksizin otoritelere herkesin son iki yıldaki online etkinliklerini kaydetme yetkisinin verilmesi planlanıyor.

Öte yandan bu, Erdoğan’ın aynı sosyal medyanın olanaklarını kendi çıkarlarına hizmet edecek biçimde kullanmasına engel olmuyor. Örneğin, darbe girişiminin yaşandığı gece boyunca Twitter üzerinden destekçilerini darbe liderlerini protesto için sokağa çıkmaya çağırdı. Birkaç saat sonra da FaceTime üzerinden CNN Türk canlı yayınına bağlandı ve uydu ve kablolu TV yayınlarının kesilmesine rağmen milyonlarca kişi kendisini online olarak izleyebildi.  

İnternet elbette piyasa kurallarını askıya almayacaktır. Profesyonel medya girişimcilerinin, işlerini sürdüremedikleri ülkelerde de çözüm internet olmayacaktır; tam tersine hızlı büyüyen, web temelli rekabet bu yayınları baskı altına aldıkça sorun daha da büyüyecektir. Örneğin çok sayıda yayının çok az sayıda kullanıcı için rekabet ettiği Doğu Avrupa medya piyasasında durum budur.5 Medya şirketleri, sahiplerinin politikasına bağımlıdır ve bu ilişki sundukları içeriği etkilemektedir; bu durum genellikle tek yanlı, taraflı habercilik ve otosansürle sonuçlanmaktadır. Bu nedenle medya adil ve tarafsız yayın yapma misyonunu gerçekleştirmede başarısızdır. Sonuç olarak, çoğu insan medya kuruluşlarına güven duymayı bırakmıştır.

Dijital katılım, kalkınmanın anahtarıdır

Pek çok bölgede, çok az sayıda insanın internet erişimi bulunmaktadır. Örneğin Etiyopya ve Uganda’da nüfusun sadece yüzde 4’ünün internet erişimli akıllı telefonu var. Pakistan'da bu oran yüzde 11 ile Burkina Faso ve Tanzanya’yla aynı seviyede. Rusya’da insanların yüzde 45’inin internete erişimi var; ülke bu bakımdan Venezüella ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelere benzerlik gösteriyor. Bu ülkelerin tamamında bir kural olarak kırsal nüfusun, kadınların ve düşük eğitimlilerin online bilgiye erişim fırsatı daha düşük.

Kaçınılmaz bir karşılıklılık mevcut: Her nerede ifade özgürlüğü temel hakkı ihlal edilmişse; her nerede ifade özgürlüğü kanun, tutuklama veya tehditle yürürlükten kaldırılmışsa; biliniz ki orada sivil toplumun eylem alanı, çoğulculuk, siyasi, sosyal veya ekonomik katılım azalacaktır.

Sonuçlar çarpıcıdır: Bilgi ve iletişim araçlarına erişim rahatlığının ulusal ekonomilerin kalkınmasına etkisi kanıtlanmıştır. Dünya Bankası’na göre, gelişmekte olan ülkelerde cep telefonlarında her 100 kişi başına düşen bir artış, büyümeye yüzde 0.8’lik katkı sağlamaktadır. Birer insan hakkı olarak ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı, kişinin temel ve insani haklarını yürütmenin önkoşulundan başka bir şey değildir ve nihayetinde bir toplum içindeki tüm insanların kapsamlı kalkınması için hayati öneme sahiptir.

Dijital katılım bir eklenti değil; kalkınmanın önkoşuludur.6 Dijital katılım, insanların bağımsız bilgi kaynaklarına özgürce ve engeller olmaksızın erişebilmesi demektir. Bununla birlikte dijital katılım, salt herkesin bilgiye erişebilmesiyle, görüşlerini online olarak paylaştıkları için insanların tutuklanmamasıyla, tehdit edilmemesi veya soruşturulmamasıyla açıklanmaz; dijital katılım aynı zamanda insanların derlenen bilgiyi nasıl kullanacaklarını bilmesini de gerektirir.

Online bilginin daha büyük bir özgürlük, daha fazla hesap verebilirlik ve gittikçe artan bir çoğulculukla sonuçlanması için, dünyanın her yerinde kullanıcıların belirli vasıflara sahip olması gerekli. Birçok bölgede medya kavrayışı, teknik sürecin hızının gerisinde kalmaktadır.7 “Medya ve enformasyon okur yazarlığı”, her şeyden öte, insanların doğru soruları sormasını mümkün kılmak anlamına gelir: Görüş yazıları ile olgular arasındaki ayrım nasıl yapılır? Medya mesajları nasıl kavranır ve sınıflandırılır? Alternatif yeni kaynaklar nasıl bulunur? Ve verimli online katılım nasıl sağlanır?

Böyle bir vasıf setiyle herkes kişisel büyümesi için, kendi ağlarını oluşturmak ve sivil toplumun aktif bir üyesi haline gelmek için online bilgiyi -sınırlamalara ve manipülasyona rağmen- bir öğrenme aracı olarak kullanabilecektir. İnsanlar gerçek olanla olmayan arasındaki ayrımı ortaya koymaya başladığı andan itibaren, internetin vaadi de gerçekleşmiş olacaktır -ve herkes dijital katılım fırsatına sahip olacaktır!

 

1    Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (The International Telecommunication Union - ITU), Birleşmiş Milletler’in uzman bir kurumu. Kurum enformasyon ve komünikasyon teknolojileriyle ilgili meselelerden sorumlu.

2    En çok etkilenen ülkeler Suriye, Libya, Burundi ve Yemen.

3    Kaynak: pewglobal

4    The Freedom House Endeksi, 195 ülkenin istatistiklerine sahiptir. 2015’te bu ülkelerin 89’u (yüzde 46'sı) “özgür” olarak değerlendirilirken, 55'i (yüzde 28'i) “kısmen özgür”, 51’i de (yüzde 26'sı) “özgür olmayan” olarak değerlendirilmiştir.

5    Örneğin Gürcistan 138 TV ve 21 radyo istasyonuna sahiptir.

6    “Dijital katılım”, DW Akademie’nin temel stratejik hedeflerinden biridir.

7    Bu, medya kalkınma işbirliği kapsamında temel eylem alanlarımızdan biridir. DW Akademie, yaklaşık 50 ülkede yürüttüğü projelerle medya kalkınma alanında Almanya’nın önde gelen kuruluşudur. (Projeler çok uluslu örgütlerin yanı sıra Almanya Dışişleri ve Kalkınma bakanlıkları tarafından finanse edilmektedir).