Meraların imara açılması hayvancılıkta dışa bağımlılığı artırıyor

Teaser Image Caption
Türkiye'de mera alanlarının büyüklüğünde muazzam bir küçülme yaşanıyor. Son 45 yılda mera alanlarında en büyük kaybın yaşandığı bölge, Doğu Anadolu. 1970'de 9 milyon hektarın üzerinde mera alanına sahip olan bölgede bu rakam geçtiğimiz yıl itibarıyla 3.8 milyon hektara kadar düştü.

Dünyada 3,4 milyar hektar mera alanı olduğu tahmin ediliyor. Bu alanın yüzde 12’si Çin’de, yüzde 11’i Avustralya’da, yüzde 7’si ABD’de, yüzde 6’sı Brezilya’da. Türkiye, dünya mera alanı sıralamasında 14,6 milyon hektar ile 46. sırada.1

Hayvancılığın önemsendiği ve geliştiği ülkelerde mera alanları hem çok iyi korunur hem de çok verimli kullanılır. Sadece hayvanların beslenmesi, ot, yem bitkisi üretimi için değil, doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir tarımsal üretim için meralara büyük önem verilir.

Türkiye’de ise özellikle son yıllarda, mera denildiğinde yağmalanacak, rant elde edilecek alan akla gelir. Mera alanları devletin, Hazine’nin malı olduğu için, “devlet malı deniz, yemeyen domuz” misali, herkesin hedefindeki alanlardır. Hem kamu kurumları, yerel yönetimler hem de özel sektör yeni bir yatırım yapacağı zaman gözü bu Hazine arazilerindedir. Hazine arazilerinin bir bölümü de mera alanıdır.

Hayvancılığa gereken önem verilmediği için mera alanları kolayca elden çıkarılıyor. Ot biten yerde turistik tesis, sanayi tesisi veya alışveriş merkezi, toplu konut projelerinin yapılması daha “kârlı” bir iş olarak görülüyor. Bu da kalkınmanın, gelişmenin göstergesi olarak sunuluyor.

Tarım ve hayvancılık önemsenmeyince ve mera alanlarına bakış açısı rant eksenli olunca, yapılan yasal düzenlemeler de buna uygun oluyor. Yasal düzenlemeler konusunu detaylı olarak ele alacağız. Bu düzenlemelerin daha iyi anlaşılabilmesi için Türkiye’nin mera varlığına yakından bakmakta yarar var.

Mera alanları daralıyor

Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) 2014 verilerine göre, Türkiye’nin toplam alanının yaklaşık yüzde 20’si, tarım alanlarının ise yaklaşık yüzde 38’i olan 14,6 milyon hektar çayır ve mera alanı var. Mera alanları her geçen yıl daralıyor. Şöyle ki; Türkiye’nin çayır ve mera varlığı 1940 yılında 44,2 milyon hektar iken 20 yıl sonra 1960’ta 28.7 milyon hektara geriledi. 1990’da 14,2 milyon hektara düşen çayır ve mera alanının 2014’te 14,6 milyon hektar olduğu tahmin ediliyor. Son dönemdeki artışın, mera alanlarının tespiti ve kayıt altına alınması ile olduğu tahmin ediliyor. Kaldı ki, bakanlığın tespit çalışmasını tamamladığı mera alanı 14,6 milyon hektar değil, 10,3 milyon hektardır.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bölgesel bazda mera alanlarındaki değişim tablosu çok daha çarpıcı. Ege bölgesinde 1970 yılında 1 milyon  27 bin 900 hektar olan mera alanı, 2014’e gelindiğinde 388 bin 846 hektara düştü. Aynı dönemde Marmara’nın mera varlığı 463 bin 600 hektardan 280 bin 619 hektara geriledi. Akdeniz’de 1 milyon 2 bin 400 hektardan 501 bin 765 hektara, İç Anadolu’da 5 milyon 888 bin 200 hektardan 3 milyon 726 bin 55 hektara düştü. 1970-2014 döneminde Karadeniz’de 1 milyon 993 bin 100 hektardan 1 milyon 73 bin 371 hektara gerileyen mera alanı, Doğu Anadolu’da 9 milyon 162 bin 100 hektardan 3 milyon 824 bin 257 hektara düştü. Aynı dönemde Güneydoğu Anadolu’nun mera alanı 2 milyon 165 bin 100 hektardan 553 bin 256 hektara geriledi.Meralar konusunda tespit, tahdit ve tahsis işlemleri ağır aksak yapıldığı için bu alanların amaç dışı kullanımı daha da kolaylaşıyor. Mera alanları hızla azalıyor. Çünkü, mera alanları tarımsal üretime açılıyor. Ağaçlandırma projeleri ile ormanlık alana dönüştürülüyor. Son yıllarda imara açılarak kentsel dönüşüm projeleri kapsamında toplu konut alanına dönüştürülüyor. Ayrıca hayvancılık sektöründeki sorunlar, kırsaldan kente göç ve köylerin boşalması, mera ıslahının yapılmaması bu alanların hızla kaybolmasına neden oluyor.     

Mera alanları 17 yılda tespit edilemedi

Yapılan bir çok yasal düzenleme ile mera alanları amaç dışı kullanıma açılıyor. Daha doğrusu mera alanları rant alanına dönüştürülüyor. Geçmişten bugüne yasal düzenlemelere bakıldığında,1924 yılında kabul edilen Köy Kanunu  ile çayır ve meraların kullanımı düzenlenirken, 4342 Sayılı Mera Kanunu 28 Şubat 1998 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yasanın çıkmasından beş ay sonra 31 Temmuz 1998’de Mera Yönetmeliği yayınlandı.

Kanun ile mera, yaylak, kışlak ve kamuya ait otlak ve çayırların tespiti, tahdidi ile köy veya belediyelere tahsislerinin yapılması, belirlenen kurallar çerçevesinde  kullandırılması, bakım ve ıslah çalışmaları ile verimliliklerinin artırılması amaçlanıyor.

Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden bu yana 17 yıl geçmesine rağmen mera alanlarının tespiti ve tahdit işlemleri tamamlanamadı. Bu nedenle tahsis edilemedi. Kanunda belirtildiği gibi bir yerin mera, yaylak ve kışlak arazisi olup olmadığının resmi evrakla ve bilirkişi ifadeleri ile belgelendirilmesi suretiyle tespitinin yapılması gerekiyor. Bu tespit yapıldıktan sonra, çayır, mera, yaylak ve kışlak arazisi olduğuna karar verilen yerlerin sınırlarının usulüne uygun olarak ülke nirengi sistemine dayalı 1/5000 ölçekli haritalar üzerinde belirtilmesi ve bu sınırların arazi üzerinde kalıcı işaretlerle işaretlenmesi, yani tahdidinin yapılması gerekiyor. Tespit ve tahdit işleminden çayır, mera, yaylak ve kışlakların kullanımlarının verimlilik ve sosyal adalet ilkelerine uygun şekilde düzenlenerek münferiden ya da müştereken yararlanılmak üzere bir veya birkaç köy ya da belediyeye bırakılarak tahsis edilmesi gerekiyor.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın  verilerine göre, Mera Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1998’den 2014 sonuna kadar  tespiti yapılan mera alanı 10 milyon 348 bin 169 hektar. Bunun 5,9 milyon hektarı için tahdit işlemi tamamlandı. Tahsis  konusunda ise net veriler yok.    

Kiralama için yoğun baskı var

Mera ıslahı konusunda durum çok daha vahim. Bakanlık verilerine göre, 2000-2014 döneminde sadece 500 bin hektar alanın ıslahı yapıldı. Islah edilmeyen mera alanlarının amaç dışı kullanıma açılması veya elden çıkarılması çok daha kolay olmaktadır. Nitekim, devlet bu işe yeterli kaynak ayırmadığı ve ıslah çalışmaları yapmadığı için bir çok mera kullanılamaz durumda. Islah çalışmalarının yapılmamasının arkasında bir başka gerçek var. Bilindiği gibi, Mera Kanunu ile getirilen önemli düzenlemelerden birisi mera alanlarının kiraya verilmesidir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre,  2006-2012 döneminde 1,2 milyon hektar mera alanı kiraya verildi. Islah edilen mera alanından iki katından daha fazla alan kiraya verilerek özel girişimcilerin kullanması sağlandı.

Özellikle 2010 yılından bu yana, devletin verdiği düşük faizli hayvancılık kredileri ile  çok sayıda işletme kuruldu. Sektör dışında yatırım yapanlar, yatırım yaptıkları bölgedeki mera alanlarının kiralama yoluyla kendilerine tahsis edilmesi için yoğun baskı yapıyor. Devlet mera alanlarının ıslahı ve verimli kullanımı için yeterli kaynak ayırmadığı için özel sektöre kiralanması adeta tek seçenek kalıyor. Bu konudaki yaygın söylem, “nasıl olsa bu meralar köylüler tarafından kullanılmıyor. Boş duracağına özel sektör kiralayıp ıslah etsin ve verimli kullansın.” Bu söylemi haklı çıkaracak bazı örnekler de var.                 

Yasal düzenlemelerle meralar ranta açıldı

Mera Kanunu ve yönetmeliğinin yürürlüğe girmesinden bu yana bir çok değişiklik yapıldı. Özellikle meraların  tahsis amacını düzenleyen 14. madde bir çok kez değiştirildi.

Hükümetlerin çok sıklıkla başvurduğu Kanun Hükmünde Kararnameler ile mera alanlarının amaç dışı kullanılması yönünde yasal düzenlemeler yapıldı. Son yıllarda buna en somut örneklerinden biri, 17 Ağustos 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname’dir. Kararname ile İmar Kanunu’nun 27. maddesi değiştirilerek “Köy yerleşik alan sınırı içerisinde 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uygulanmaz” hükmü getirildi. Bu değişiklikle köy sınırları içerisindeki alanlara konut ve turistik tesislerin kurulmasına izin verilmiş oldu.

Ayrıca, aynı Kararname ile  İmar Yasası’na şöyle bir “Ek Madde” eklendi: “Mera, yaylak ve kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşme yeri olarak uygun görülen kısımlarından kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler, talep sahiplerine bedeli karşılığında 29  yıla kadar tahsis edilebilecektir. Mera, yaylak ve kışlakların turizm merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu çerçevesinde kullanılmak ve değerlendirilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilebilecektir.”

Mera alanlarının tamamen amacı dışında kullanıma açan bu “Ek Madde” ile mera alanları imara açılmış oldu.

Kır-kent ayrımı kaldırıldı, meralar sahipsiz kaldı

Mera alanlarının amaç dışı kullanımı ve rant yatırımlarına açılmasını sağlayan  önemli yasal düzenlemelerden biri, 6 Aralık 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “13 İlde Büyükşehir Belediyesi Ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”dur. Kamuoyunda Büyükşehir (Bütünşehir) Yasası olarak bilinen bu Kanun ile Türkiye’de kent-kır ayrımı adeta ortadan kaldırıldı. Belediyelerin sınırları kapsamındaki 16 bini aşkın köy, kentin mahallesine dönüştürüldü. Köy tüzel kişiliklerine ait taşınmazlar belediyelere veya devletin diğer kurumlarına devredildi. Devredilen taşınmazlar arasında meralar da var.

En kapsamlı değişiklik ise 2014’te çıkarılan  6552 Sayılı Torba Yasa ile yapıldı. Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilen yerlerin tahsis amacı  değişikliğinin yapılabileceği hükmü eklendi. Böylece mera alanları kentsel dönüşüm ve gelişim  proje alanı olarak yerleşime açıldı. Mera alanlarının rant amaçlı kullanımının önü tamamen açıldı.                   

Yirmi yıllık ot bedelini öde, merayı imara aç

Mera Yasası’nda yapılan değişikliklere paralel olarak Mera Yönetmeliği, özellikle de Yönetmeliğin Tahsis Amacının Değiştirilmesi’ni düzenleyen 8. maddesi çok sıklıkla değiştirildi. En son değişiklik 30 Ekim 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı.

Meraların amacı dışında kullanıma açan ve yirmi yıllık ot bedeli karşılığında imara açan değişiklik şöyle:

“Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilen alanlardan kanun kapsamındaki mera, yaylak ve kışlak olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri bu amaçla kullanılan arazilerin tahsis amacı değişiklik işlemleri kanunun 14. maddesi ve bu yönetmeliğin 8. maddesi genel hükümlerine tabidir. Durumu ve sınıfı çok iyi veya iyi olan mera, yaylak ve kışlaklarda tahsis amacı değişikliği yapılamadığından, Bakanlar Kurulu kararı alınmadan önce oluşabilecek kamu zararını önlemek için öncelikle kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilmesi düşünülen alanın 1/5000 ölçekli haritası ile Mera Komisyonu’na başvurularak uygun görüş alınmalıdır.

Tahsis amacı değişiklikleri müracaatlarında, Bakanlar Kurulu kararı ve ilgili kentsel dönüşüm ve gelişim alanı krokisi, belediye meclis kararı, kentsel dönüşüm ve gelişim alanı içerisinde kalan kanun kapsamındaki taşınmazların, çevre parsellerini de gösterir kadastro tekniğine uygun 1/5000 ölçekli haritası ile komisyonca talep edilen diğer bilgi ve belgeler müracaat dosyasına eklenir.

Tahsis amacının valilikçe değiştirilmesini müteakip yirmi yıllık ot gelirinin yatırılması sağlanır. Ot bedeli yatırıldıktan sonra iki yıllık süre zarfında kesinleşmiş uygulama imar planının komisyona sunulması gerekmektedir. Bu süre zarfında söz konusu planların sunulmaması durumunda tahsis amacı değişikliği iptal edilir. İmar planlarının tahsis amacı değişikliğine uygun olarak kesinleşmesi durumunda söz konusu yerlerin tescilleri Hazine adına, vakıf meralarının tescilleri  ise vakıf adına yaptırılır.”

Bu değişiklik çok açık olarak mera ve yaylakların kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilerek imara açılmasını sağlıyor.

Yapılan yasal değişiklikler sonucu zaten yetersiz olan mera alanları daha da azalacak. Hayvancılık sektörü için büyük öneme sahip olan meraların amaç dışı kullanımı yemde dışa bağımlı olan Türkiye’nin bu bağımlılığını daha da artıracaktır.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürlüğü tarafından bu yıl yayınlanan Kırmızı Et Stratejisi’nde de yer verildiği gibi, Türkiye yem hammaddeleri bakımından yüzde 40-45 oranında ithalata yani dışa bağımlı.          

Yem açığı 20 milyon ton

Kırmızı Et Stratejisi’ne göre, besicilikte yem maliyeti toplam girdilerin yüzde 25-40’ını oluşturuyor. Türkiye’nin hem kaba yem hem de karma yem üretimi yetersiz. Üretilen karma yemlerin yüzde 40-45’i ithal yem hammaddelerine bağlı olduğu için karma yem maliyetleri yükseliyor. Bu durum kırmızı et üretim maliyetini olumsuz etkiliyor. Rasyonel bir besicilik ve daha ucuza et üretimi için besicilikte kullanılan kaba yem oranının mutlaka artırılması gerekiyor. Toplam 73,6 milyon ton olan kaba yem ihtiyacının, çayır, mera, yem bitkileri, silaj, bahçe içi otlak ve saman ile sadece 58,6 milyon tonu karşılanabiliyor. Kaba yem açığı 15 milyon ton. Karma yemde de durum parlak değil. Toplamda 14,1 milyon ton olan ülke karma yem ihtiyacının sadece 9,1 milyon tonu karşılanabiliyor. Karma yem açığı ise, 5 milyon ton.

Bakanlığın tespitine göre, Türkiye’de kaba yemler; çayır-meralar, yem bitkileri ve bitkisel üretim atıkları olmak üzere üç temel kaynaktan karşılanıyor. Mevcut mera alanları çok ciddi boyutlarda azalmış, yıpranmış ve zayıflamıştır.Meraların kullanım amacının dışına çıkışının önlenmesi ve ıslahı hayatî önem taşımaktadır.

Tüketiciler daha pahallıya et ve süt tüketecek

Bu tablo ortadayken mera alanlarının imara açılması, köylerin mahalleye dönüştürülerek insanların tarımdan hayvancılıktan uzaklaştırılması, hayvansal üretim için çok büyük bir tehlikenin habercisi. Bu sadece üreticiler için değil, asıl büyük tehlike tüketicilere yöneliktir. Çünkü, mera alanları daraldıkça yem üretimi azalıyor ve dışa bağımlılık artıyor. Bu da et ve süt üretim maliyetlerini, dolayısıyla fiyatı arttıracak. Tüketiciler bugünden daha yüksek fiyata et, süt ve diğer hayvansal ürünleri tüketmek zorunda kalacaklardır.

 Bilindiği gibi, ithalata dayalı hayvancılık politikasıyla, özellikle 2010 yılından bu yana Türkiye her türlü hayvansal ürünü, büyükbaş, küçükbaş canlı hayvan, besilik dana, karkas et ve damızlık hayvan ithal ediyor. Bir dönem saman bile ithal etmek zorunda kaldı.

Mevcut politikalar üretimi değil ithalatı destekliyor. Bu politikalarla hayvancılığa verilen destekler ve düşük faizli krediler de büyük oranda ithalata gidiyor. Uygulanan bu politika ile dışarıya kaynak transfer ediliyor.

Yatırım yapması için sıfır faizli veya düşük faizli kredi verilen bir girişimci içerde yeterli hayvan olmadığı için hayvan ithal ediyor. Mera alanı veya yeterli yem üretimi olmadığı için yemi de ithal ediyor. 2015 yılı için üç milyar liralık hayvancılık desteği de bu nedenle ithalata gidiyor. Öyle ki, Türkiye’nin yıllık verdiği hayvancılık desteği üç milyar lira, sadece yem ithalatına ödenen üç milyar dolar. Yani desteğin üç katı ithalata gidiyor.

Özetle, Türkiye mera alanlarını sanayi, turizm, toplu konuta tahsis ederken gidip yurtdışından milyarlarca dolarlık yem hammaddesi ithal ediyor. Saman ithal ediyor. Böyle bir politikayla hayvancılıkta sürdürülebilirliğin sağlanması mümkün değil. Türkiye’nin ithalata dayalı politikadan vazgeçerek hızla hayvancılıkta üretimini artırması gerekiyor. Bunun için mera alanlarının amaç dışı kullanımı önlenmeli. Meraların tespiti tamamlanarak ve ıslah edilerek yetiştiricilerin kullanımına sunulmalı. Meralarda konutlar, tesisler değil, otlar yükselmeli.

1              Bu yazıda Ahi Evran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü’nden Cafer Olcayto Sabancı ve Tamer Yavuz’un Ziraat Mühendisleri Odası/ Tarım Haftası 2015 kapsamında düzenlenen VIII. Teknik Kongre’de sundukları “Çayır-Meralarımızın Korunması ve Kullanımında Değişimler ve Yeni Gelişmeler” başlıklı bildiriden yararlandım.