Türkiye’nin enerji ithalatı faturasında iki kalem büyük rol oynuyor. Tüketimin yüzde 90,4’ünü ithal ettiğimiz petrol ve yaklaşık yüzde 98,5’ini ithal ettiğimiz doğalgaz.3 Petrol ve doğalgaz kömürün çok önünde yer alıyor. Petrol ithalatına ödenen bedel doğalgazdan fazla olmasına rağmen, en çok doğalgaz ithalatı gündeme getiriliyor ve tartışılıyor. Bunun ardında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) petrolü ikame edilemez hale getiren ulaşım politikası ve buna bağlı olarak güçlendirilen otomotiv lobisinin bulunduğu su götürmez bir gerçek. Bu bir başka makalenin konusu; ancak, şeyl ya da teknik açıdan doğru olmasa da daha bilenen adıyla kaya gazının Türkiye’de nasıl karşılanacağını bilmek adına atlanmaması gereken bir nokta. Türkiye’de petrol ithalatının bütçeye yükü doğalgazdan daha büyük olsa da, enerjide dışa bağımlılık dendiğinde ilk akla gelen ve tartışılan konunun doğalgaz olduğunu, dışa bağımlılığın doğalgazla özdeşleştirildiğini bilmek önemli. İş kamuoyunu ikna etme noktasına gelirse, “yerli gaz” diye tanıtılacak kaya gazının önemli bir avantaja sahip olacağını söyleyebiliriz. Propaganda savaşının belki de en kritik noktası bu olacak.
Ehven-i şer bir kaynak
Gazın elini güçlendiren tek argüman yerlilik değil. Enerji sektörü ve çevre hareketleri içerisinde fazla dillendirilmese de gazın diğer fosil yakıtlara ve nükleere göre birçok avantajı var. Kömüre veya petrole kıyasla neredeyse yarı yarıya daha az sera gazı emisyonuna yol açıyor. İklim dostu diyemezsiniz, ama kömür ve petrolden daha iyi diyebilirsiniz. Bu yüzden de birçok çevreci grup gazı bir geçiş teknolojisi kabul ediyor. Küresel iklim değişikliği yangınında ilk bertaraf edilecekler arasına gazı koymuyor. Yenilenebilir enerji çeşitlenene, depolama teknolojileri ve akıllı şebeke ağı gelişene kadar, doğalgaz santrallerini yedekte tutmayı düşünüyorlar. Kaya gazının külfetli çıkarma yöntemi, taşıma için yüzlerce tankere ihtiyaç duyulması ve metan kaçakları iklim kozunu ciddi anlamda zedelese de, meseleye çok aşina olmayan kamuoyunun kulağında “çevreci doğalgaz” söylemi yer etmiş durumda.
Türkiye’de gazın bir başka avantajı da neredeyse her ile ulaşan bir şebekeye sahip olması. Çarpık kentleşmeye mahkûm edilmiş, yalıtımsız ve enerjiyi verimsiz kullanan binaların ısınması doğalgazla oluyor. Kömür kullandığınızda, plansızca büyüyen, yeşile ve hava koridorlarına hasret o dev kentlerin dev tabutlara dönmesi an meselesi. Bir de Enerji Piyasası Denetleme Kurumu’ndan lisans almış, alacak doğalgaz santralleri var. Tüm bunlar doğalgazın elini güçlendirirken karşı çıkanların tek sloganı, “dışa bağımlılık”. “Yerli” kaya gazı ile bu sloganın geçersizleşeceğini göz önünde bulundurursanız, bu fosil yakıtın karşısında herhalde sadece çevreciler kalacak.
ABD kaya gazıyla birinciliğe oturdu
Kaya gazından bu kadar söz etmemizin nedeni hiç kuşkusuz ABD. ABD’nin 2009’da Rusya Federasyonu’nu geçerek dünyanın en büyük gaz üreticisi olmasının ardında kaya gazı var.4 ABD aslında durup dururken kaya gazını keşfetmedi. Neredeyse yüz yıldır böyle bir kaynak olduğu biliniyordu, ancak hidrolik çatlatma yöntemiyle bu gazı kayaların içerisinden söküp almanın maliyeti Ortadoğu’dan gaz nakletmekten daha yüksekti. Gaz fiyatlarındaki artış, teknolojideki gelişme, litrelerce suya yüzlerce kimyasal katılarak gaz elde etmeyi fosil yakıt şirketleri için cazip hale getirdi. Kaya gazı akını başlamadan önce, ABD’de 1 MMBtu için fiyatlar 10 doların üzerindeydi. 2009’dan bu yana fiyatların beş, hatta dört doların altında seyrettiğini görüyoruz. 2015 başında Henry Hub spot fiyatının 3 dolar, hatta onun da altına indiği görülüyor.5 İthal doğalgaz yerine yerli ve ekonomik bir alternatif bulunması ABD’deki enerji piyasasında dengeleri doğalgaz lehine değiştirdi.
ABD’deki değişimin Avrupa ve Asya’yı da etkilediğini biliyoruz. Avrupa’da kaya gazı araştırmalarıyla beraber tartışmalar başladı. Coğrafî koşulların, politik yapının ABD ile aynı olmaması kaya gazının Avrupa’da daha yavaş ilerlemesine neden oluyor. Kaya gazının olduğu yerlerde nüfus yoğunluğu Avrupa’da daha yüksek. Rezervlerin yaşam ve tarım alanlarına yakınlığı nedeniyle halk daha endişeli. Teknik açıdan da daha maliyetli bir süreçten bahsediyoruz. Avrupa’da, başta Birleşik Krallık ve Polonya olmak üzere, kaya gazına ilgi artıyor, ancak özetle dört farklı etkenin süreci etkileyeceğini söyleyebiliriz: Uluslararası pazarlardaki doğalgaz fiyatı, Rusya ile yaşanan krizin akıbeti, Avrupa’daki gazı çıkarmanın maliyeti ve ülkelerin bu konuda alacağı tavırlarla birlikte halkın nasıl tepki göstereceği.
Türkiye rezervleri belirsiz
Bu dört etkenin Türkiye için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. “Türkiye’de kaya gazı var mı?” sorusunun yanıtı “evet”, ama bu, kaya gazının çıkarılıp ekonomik bir değer haline geleceği anlamına gelmiyor. Önce, “Türkiye’de ne kadar kaya gazı var?” sorusundan başlayalım. Türkiye’de alışılmadık fosil yakıtlara ev sahipliği yaptığı tahmin edilen en az beş havza bulunduğu biliniyor: Güneydoğu Anadolu, Trakya, Doğu Anadolu, Karadeniz Havzası (açık deniz) ve Orta Anadolu Havzası.6 Bu bölgelerin bazılarında halihazırda doğalgaz (Trakya Havzası) ve petrol (Güneydoğu Anadolu Havzası) çıkarıldığı için elde daha fazla veri var. Toplam rezervle ilgili tahminler de bu iki bölgeyi kapsıyor. ABD Enerji Bilgi İdaresi (EIA-Energy Information Agency) tarafından ARI (Advanced Resources International) adlı danışmanlık şirketine yaptırılan ve 41 ülkeyi kapsayan araştırma Türkiye’de Dadaş ve Hamitabat formasyonlarındaki toplam “çıkarılabilir” kaya gazı rezervinin 650 milyar metreküp civarında olduğunu belirtiyor.7 Türkiye’nin 2014 yılı doğalgaz tüketiminin 48 milyar metreküp olduğunu biliyoruz.8 Türkiye’nin gaz talebinin artacağı da hesaba katılırsa, bu iki havzadaki kaya gazı potansiyelinin iyimser bir tahminle Türkiye’nin 10 yıllık gaz ihtiyacını karşılayabileceği söylenebilir. Diğer gaz havzalarındaki rezervlerin de hesaba katılmasıyla bu süre uzayabilir.
Halihazırda araştırma çalışmaları da bu iki bölgede sürdürülüyor. Diyarbakır ile sınırlarında üç adet kuyunun sondajı yapıldı ve sonuçlar bekleniyor. Dadaş Formasyonu diye de adlandırılan bu bölgedeki çalışmaları 2011’de TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) ile yapılan bir anlaşma sonucunda Shell Upstream Turkey firması yürütüyor. Dadaş Formasyonu’nun şeyl gaz potansiyeli ve bu gazın üretilebilirliğinin belirlenmesi amacıyla gerekli parametrelerin elde edilmesi için Diyarbakır civarında üç kuyunun sondajı yapılmış ve sonuçları incelenmekte.9
Türkiye’de kaya gazı konusu çok bilinmeyenli bir denkleme benziyor. Öncelikle, mevcut rezervler konusunda kesinleşmiş veriler yok. ABD Enerji Bilgi İdaresi tarafından yapılan verilere güvenerek tahminler yapılıyor. Bu tahminler daha önce gaz ve petrol bulunmuş, çıkarılan iki bölgeyi temel alıyor. Benzer kaya yapısına sahip diğer bölgelerin de araştırılması halinde Türkiye’nin rezervleri hakkında kesin bir yargıya varabiliriz. Denklemin ilk bilinmeyeni bu.
Denklemdeki ikinci bilinmeyen ise, mevcut kaya gazının çıkarılması halinde kaça mal olacağı, Kaya gazı konusunda Avrupa’nın ABD’nin çok gerisinde olmasının en önemli nedenlerinden biri, maliyetlerin yüksekliği. Friends of the Earth Europe’un Madencilik Sanayi Kampanyası’nı yürüten Antoine Simon daha karmaşık jeolojik yapı ve daha derindeki rezervler nedeniyle Avrupa’da kaya gazını ABD’deki fiyatlara çıkarmanın mümkün olmadığını belirtiyor. Simon Polonya’daki Pomerania bölgesinde her bir arama kuyusunun 30-35 milyon dolara mal olduğunu da ekliyor. Kuyuların maliyetleri, arazi yapısı ve derinliğe göre değiştiği için bu rakamların kuyudan kuyuya değiştiğinin altını çizmekte fayda var. Rice Üniversitesi’ne bağlı Baker Enstitüsü Enerji Araştırmaları Merkezi kıdemli direktörü Ken Medlock ABD’deki 8 milyon dolarlık bir kaya gazı kuyusuyla (Haynesville) aynı özelliklere sahip Polonya’daki bir kuyunun maliyetinin 14 ila 16 milyon dolar arasında olduğunu söylüyor.10 Medlock’a göre, maliyet farkının ardında tecrübe eksikliği ve gerekli ekipmanın Polonya dışından getirilmesi yatıyor. Türkiye’nin coğrafî yapısını ve ekipman ihtiyacını düşündüğümüzde fiyatların ABD’den çok Avrupa’ya yakın olacağını söyleyebiliriz. Kuyular açıldıktan sonra çatlatma maliyetinin ise kuyu başına 200 ila 500 bin ABD doları civarında olacağı belirtiliyor. 11
Kaya gazına itirazlar yükseliyor
Türkiye’deki çevre mücadelesi aktörlerinin kaya gazına karşı Avrupa’dakine benzer bir karşı duruş sergilediğini söyleyebiliriz. Net rakamlar farklılık gösterse de kuyu başına yaklaşık 30 milyon litreyi bulan su tüketimi, Türkiye gibi su zengini olmayan bir ülke için çevrecileri harekete geçirmeye yetecek bir rakam. Çatlatma sırasında toplam miktarın çok azına denk düşse de kimyasalların kullanılması ve bunların doğaya karışma riski de özellikle aynı bölgede yeraltı sularını kullanarak tarım yapanlar için tehlike arz edecektir. İki potansiyel kaya gazı havzasının (Trakya ve Güneydoğu Anadolu) tarımsal üretimin yapıldığı yerler olması su kullanımı konusunu daha da önemli kılıyor. Türkiye’de kaya gazına karşı hiçbir itirazın olmadığı söylenemez. Diyarbakır’daki kaya gazı sondaj çalışmalarına karşı yöre halkının itirazlarını Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından düzenlenen “Şeyl Gazı” başlıklı konferansta, Mezopotamya Ekoloji Hareketi’nden Gültekin Aydeniz dile getirmişti. Medyada ise konunun derinlemesine tartışıldığını söylemek zor. Yürütülen çalışmalar konusunda kamuoyunun yeterince bilgi sahibi olmaması da, kamuoyundaki kaya gazı tartışmalarını sınırlıyor.
Doğalgazda dışa bağımlılıktan yakınmasına rağmen Türkiye’deki mevcut yönetimin kaya gazı konusunda “aceleci” davrandığını söyleyemeyiz. Dadaş’taki arama çalışmalarının sonuçları sürecin hızını değiştirebilir. Yine de kaya gazı konusunun kapsamlı projelerle, planlarla gündeme geldiğini söylemek doğru olmaz. Diğer enerji yatırımlarında olduğu gibi özel şirketlerin girişimlerinin hükümetin yol haritasını belirlediğini söyleyebiliriz. Kamuoyuna yansıyan tablo bunu gösteriyor.
Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılık sorununu çözmek için ısrarla fosil yakıtlara ve yine dışa bağımlı bir şekilde nükleere bel bağlamasını anlamak mümkün değil. AKP iktidara gelmeden önce, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılık oranı yüzde 65,1’di (2001).12 Bugünse bu oran yüzde 73’e çıktı.
İthal edilen kaynakların petrol, doğalgaz ve kömürün yerine yerli kaynak bulunması sorunun çözümü için akla gelen ilk öneri olsa da aslında fosil yakıtlardan kurutulup yenilenebilir enerjiye geçmeyi hedefleyen daha bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğu aşikâr. Bir diğer sorun da enerjinin nerede ve ne kadar verimli kullanıldığı. Enerjide dışa bağımlılık oranı Türkiye kadar yüksek pek çok ülke var. Örneğin, katma değeri yüksek ürün üreten Güney Kore gibi ülkeler ithal enerji konusunu bizim kadar dert etmiyor. Halbuki Güney Kore’nin dışa bağımlılık oranı Türkiye’den de yüksek. İthal ettiğiniz enerjiyi yalıtımsızlık veya verimsiz aletler, ulaşım araçları yüzünden fazla ya da boşa harcıyorsanız, dışa bağımlılığı yerli yakıtlarla azaltmanız asıl sorunu ötelemekten başka bir şeye yaramayacaktır. Yoksa Türkiye’yi yenilenebilir enerji bile kurtaramayacak.
1 Ham Petrol ve Doğalgaz Sektör Raporu, TPAO, s. 26, şekil 24.
2 Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı, Orta Vadeli Program, 2015-2017, s.22, Ek Tablo 1.
3 Ham Petrol ve Doğalgaz Sektör Raporu, TPAO, s. 27.
4 Congressional Research Service, An Overview of Unconventional Oil and Natural Gas: Resources and Federal Actions, sayfa 1, 21 Kasım 2014.
5 Natural gas spot and future prices, http://www.eia.gov/dnav/ng/ng_pri_fut_s1_d.htm
6 TPAO, http://www.tpao.gov.tr/eng/?tp=m&id=45, en son 18 Ocak 2015 tarihinde görüldü.
7 U.S. Energy Information Administration, Technically Recoverable Shale Oil and Shale Gas Resources: An Assessment of 137 Shale Formations in 41 Countries Outside the United States, June 2013
8 http://enerjienstitusu.com/2015/01/02/2015-yili-dogal-gaz-tuketimi-tahm…, 20 Ocak 2015 tarihinde görüldü.
9 Petrol Mühendisleri Odası, Kasım 2014.
10 http://breakingenergy.com/2013/08/06/how-much-does-a-shale-gas-well-cos… 18 Ocak 2015 tarihinde görüldü.
11 Petrol Mühendisleri Odası, Kasım 2014.
12 Kömür Dışa Bağımlılığı Neden Azaltmıyor, Özgür Gürbüz, Birgün, 22 Mayıs 2014.