ARMAĞAN EKONOMİSİ

“Müşterekler konferansına katılımcı olarak gelir misin?” dendiğinde, “Zumbara olarak ve armağan ekonomisi olarak ne söylemek lâzım?” diye düşünmeye başladım. Hatta daha çok hissetmeye başladım. O yüzden, tam olarak ne konuşacağımı bilemesem de az çok his kırıntıları var. “Bolluğun müşterekliği” diye iki kelime yankılanmaya başladı kafamda. Yani bolluğun müşterek olması, bolluk bilincinin müşterek olması. Bu, kişisel hayatımda da yaşamaya çalıştığım bir şey.

Bunu şöyle anlatacağım; Tahtakale’de yürüyordum, Mercan Yokuşu’nda bilezik satan dükkanlar vardır. Oyuncakçı da, kokoreççi de vardır; esnaf lokantası, yanda derici de vardır, ama en fazla tespihçiler vardır. Onun yanında oyuncakçılar vardır, sadece oyuncakçılar vardır, araya bir iki şey karışmış olsa da.

Bunun aslında garip bir şey olduğunu eşimin İspanyol olması sebebiyle anladım.  Eşim bana şöyle bir şey dedi: “Siz bir yanlışlık yapıyorsunuz herhalde. Bütün tespihçiler nasıl aynı yerde olabilir? Veya Beşiktaş’a geliyorsun, bütün balıkçılar aynı yerde.” İspanya’da da böyleymiş ama çok daha gerilerde kaldığı için unutulmuş. Ne mutlu, bizde hâlâ Tahtakale var, Kapalıçarşı var.

Ahilik ve Ubuntu Sistemi

Bir yıldır Ahilik üzerine okumaya çalışıyorum. 13. yüzyıldan beri bu topraklarda kurulu usta-çırak ilişkisinin çok güzel vuku bulduğu Ahilik sistemi aslında bir nevi “ubuntu” sistemi. Rekabeti önlemek için yaratılmış bir değer sistemi. Kardeş bilmek, ağırlamak, cömert olmak, yalan söylememek gibi bir dolu değer sistemini içinde barındıran ve her şeyin özüne ilişki ve topluluk hissiyatını koyan bir sistem.

Bunu ilk dedemden dinlediğim için, onun akşam sonunda bir müşteri geldiğinde, “yan komşum siftah yapmadı, lütfen ondan alın” şeklinde yönlendirmesiyle büyüdüğüm için belki de, Ahilik ile bir bağlantı hissediyorum kendi içimde. Biz, Malatya Darendeliyiz. Tüccarlığımızla biliniriz.

Ne alâkası var armağan ekonomisi ve Zumbara’yla diye sorabilirsiniz. Şöyle bağlayacağım, bu insanlar arasında ciddi anlamda bir paylaşım var ve şu an içinde bulunduğumuz sistemler tamamen rekabet üzerine kurulu. Zumbara’ya baktığımızda, eşimin bana sorduğu şekilde, “Deli misiniz, ne yapıyorsunuz?” denebilir belki, ama bana çok mantıklı geliyor.

Zumbara Deneyi

Zumbara Türkiye’deki ilk alternatif ekonomik sistem. Zaman bankası sistemi kullanılıyor. Ben Murat’a iki saat İstanbul’u, Kapalıçarşı’yı gezdiriyorum, Ahilik sistemini anlatıyorum diyelim. Murat bana karşılığında iki saat veriyor. Ben, bu iki saati zaman kumbaramın içine atıyorum, sonra bir saat Olcay’dan yereldeki tarım politikaları hakkında deneyimlerini dinliyorum. Diğer bir saat ile de Özgür gelip benim avizelerimi takıyor –tabii istiyorsa. İnsanlar sistemin içerisinde yapmak istediklerini söylüyorlar ve belki yapmak istediklerinden de öte, ihtiyaçlarını söylüyorlar ve ilişki kurmaya başlıyorlar, topluluk olmaya başlıyorlar.

26 Bin Kişinin Haftada 150 Saatlik Servis Değişimi

İki sene önce başladı Zumbara deneyi. Şu an 26 bin kişi haftada, ortalama 150 saatlik servis değişimi gerçekleştiriyor, ki bu sadece sayılan. Çünkü, ciddi anlamda ilişki kurma ve topluluk geliştirme anlamında çok iyi gidiyor, çok işe yarıyor. O yüzden sayılmayan bir dolu servis değişimi var ki, sayılması bizim için önemli değildi zaten. Ve şu an sosyal network kullanıldığı için, yani zumbara.com platformunu kurduğumuz için, dünyadaki en büyük zaman bankası sistemi ve en hızlı büyüyen zaman bankası sistemi.

 

Bunun üzerine çok fazla konuşulabilir tabii, ama biraz daha müşterek boyutuna geçirmek istiyorum muhabbeti. Zumbara’da ilgi alanı ortak insanlar birbirlerini bulmaya çalışıyor. Yani, biraz Tahtakale’deki insanların birbirlerini bulma veya birbirlerine destek olma ilişki modeli, Zumbara’da da aynen devam ediyor.

Belki de müştereklik değer sisteminin ve bilgeliğinin toplumda koparıldığı ilk alan ekonomi oldu. Çünkü, inanmıyorum ki, Tahtakale’deki ekonomik anlayış sadece ekonomik anlayıştı. Yani, oradaki tespih yapan amca bir ustaydı, bir sanat adamıydı. Ciddi anlamda ilgi alanı odaklı insanların bir araya gelmesi ve ilişki kurması anlamında bakıldığında, rekabetten çok daha farklı davranmaya niyetli olunduğunu görüyoruz ve deneyimliyoruz, Zumbara sayesinde.

Tek Koşul: Yaptığını Severek Yapmak

Wikipedia’da müşterekler üzerine ne yazmışlar diye bakarken, Peter Barnes’ın, “Kapitalizm 3.0” kitabının yazarının tanımını gördüm. “Bir şeyin müşterek olması için armağan olması ve paylaşıma açık olması gereklidir” diyordu. Bu da aslında Zumbara’daki paylaşımı çok iyi anlatıyor. Çünkü, Zumbara’da insanlar, “ben topluluğa şunu vermek için varım” dediğinde tek bir koşul var; onu yapmayı seviyor olması.

Diyoruz ki insanlara, “eğer işinden memnun değilsen, onu çok iyi yapıyor olsan bile boş ver, buraya getirme.” Gerçekten kasmayalım, mutlu mutlu yapmayı sevdiğimiz şeyleri yapıyor olalım birbirimize ve bunu paylaşalım. Yeteneğimiz olan, ilgimiz olan, yapmayı sevdiğimiz ve iyi yapabildiğimiz şeyleri doğal olarak paylaşmak istiyoruz ve bunlar bir nevi müştereklerimiz. Belki, kendi kişisel müştereklerimiz oluyor ve armağan ekonomisi de aslından bundan bahsediyor.

Armağan Ekonomisinin Tanımı

Armağan ekonomisini çok özet olarak tanımlamaya çalışacağım. Armağan ekonomisi benim tanımımla şöyle: Her birimiz farklı armağanlarla geliyoruz dünyaya ve her birimizin armağanları farklı oluyor. Gerçekten, birbirimizden farklı oluyor ve bunlar bütüne baktığında bir anlam ifade ediyor. Yani, bir puzzle’ın parçaları gibi. Ve bu armağanlarımızı vermek istiyoruz. Bu armağanlarımızı verirken, içimizden geldiği için, tam da topluma hizmette bulunmak için vermek istiyoruz. Topluluğa ilgi göstermek için vermek istiyoruz.

Bunu yaparken, bir anda bir duvar –bir duvar olarak para– tarafından karşılanıyoruz. Aslında çok kutsal bir şey içimden gelen bir armağan. O yüzden armağan ekonomisinde bunun karşılığını, onu alan kişi gönlünden ne koparsa öyle veriyor. Armağan ekonomisi kavramında, mesela size diyorum ki, “inovasyon danışmanlığı yapıyordum, background’ım orada” ve siz bu servisi aldıktan sonra, bana gönlünüzden ne koparsa onu veriyorsunuz.

Tabii bununla bitmiyor armağan ekonomisi deneyine başladığınızda. Fikret (Adaman) hoca bunun karşılığında bana sadece 10 lira  verdiğinde, ilk karşılaştığım durum şu oluyor: Ben sadece 10 liralık bir değer mi ürettim? Paranın bütün değer kavramını sahiplendiği bir toplumda, armağan ekonomisini uygulamak gerçekten çok zor olsa da, çok ilginç bir şekilde kökle bağlantı kurabilecek ve birçok soruyu sorduracak güçte bir kavram.

Yeni Bir Deney: Zumbara Kooperatifi

Şimdi ilginç bir sürece başlıyoruz; Zumbara’nın bir kardeş topluluğu, platformu gibi bir şey yapmaya yelteniyoruz. Bunun kurumsal olmasını istemiyoruz kesinlikle. O yüzden nasıl yapacağız bilmiyoruz, ama Zumbara Kooperatifi gibi bir yapı başlatmak istiyoruz.  Çünkü, Zumbara’da çok sayıda insan ilginç servisler veriyor. Mitoloji servisi, metalden yan flüt yapımı servisi, takı tasarımı; piyasa ekonomisinde fazla bulunmayan servisler veriyorlar ve bu insanlar, bu konuda kendi alanlarında uzmanlaşmaya başlıyorlar. Ama hem bunu yapabilecekleri ayrı bir pazar yeri platformu yok, hem de bunu sistemin getirdiği şekilde yapmak istemiyoruz.

Gerçekten şu an nasıl yapacağımızı bilmesek de deneyini yapma aşamasındayız. Herhalde bizi birleştiren ortak nokta şöyle bir şey olacak; biz, gerçekten sadece yapmayı sevdiği şeyleri yapan insanlar bir araya gelip armağan ekonomisi etrafında verdiğimiz hizmetlerin karşılığını aldığımız ve belki de bizi bir arada tutacak ilişkileri geliştirmek için çaba sarf ettiğimiz, birbirimize açık olmaya, birbirimizi anlamaya çabalayacağımız bir ortam yaratarak bir Zumbara Kooperatifi deneyine girmek istiyoruz.

 

Bu iş de yavaş yavaş başlıyor ve o süreci katılımcılarla birlikte tanımlamak istiyoruz. Bu anlamda, bunların her biri deney, Zumbara da deney, Zumbara Kooperatifi de deney. Zumbara’nın da kendi içinde bir dolu çıkışları, düşüşleri oldu. Ama bunların çok tatmin edici deneyler olduğunu, beni dönüştüren deneyler olduğunu hissediyorum. Ve bu deneyler herkese açık. Zaten tek başımıza yapma ihtimali yok bu deneyleri. O yüzden, bu deneylerle ilgilenenler varsa lütfen katılın aramıza, sizlere ihtiyacımız var.