Almanya'nın feminist dış ve kalkınma politikası: Güney Kafkasya ile ilişkilerde değişim ihtiyacı

Alman hükümeti feminist bir dış politika ve kalkınma politikası belirleme sürecinde ilerliyor. Yeni paradigmaya dayalı politika değişikliklerine katkıda bulunmayı amaçlayan bu makale, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı nedeniyle Berlin için siyasi önemi artan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'a yönelik Almanya politikasının nasıl feminist olabileceğini sorguluyor. Yine bu makale Almanya'nın bölgedeki sivil toplum ve insan haklarına desteğini artırmasını, farklı yerel gruplardan politikalarına geri bildirim döngüleri sağlamasını, toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTQI hakları için güçlü bir müttefik olmasını ve siyasi ağırlığını kalıcı barışın teşvik edilmesinden yana koymasını da salık veriyor.

Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Liberaller (FDP) arasındaki 2021 koalisyon anlaşması, Almanya’nın ortaklarıyla birlikte “feminist bir dış politika ruhuyla dünya çapında kadınların ve kız çocuklarının haklarını, kaynaklarını ve temsilini güçlendirmek ve toplumsal çeşitliliği teşvik etmek istediğini” ileri sürdü. Dışişleri Bakanlığı ile Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı şimdilerde bu doğrultuda temel ilkeleri geliştiriyor. Dışişleri Bakanlığı “kadınların ve ötekileştirilen grupların haklarını, temsilini ve kaynaklarını teşvik etmenin yanı sıra çeşitliliğin de artırılması için” 3R+D yaklaşımını uygulamayı planlıyor. Kalkınma Bakanlığı’ysa daha kapsamlı ve politik bir dil kullanarak “feminist kalkınma politikasının tüm insanları merkeze aldığını ve cinsiyetler arasındaki güç ilişkileri, sosyal normlar ve rol modelleri gibi adaletsizliğin kökeninde yatan nedenlerle mücadele ettiğini” ifade ediyor. Dahası, Kalkınma Bakanı Svenja Schulze "Kalkınma Bakanlığı'nın toplumsal cinsiyet eşitliğine temel ya da önemli bir hedef kapsamında destek olan iki taraflı fonlarının payını şu anki yaklaşık yüzde 60 seviyesinden yüzde 93 seviyesine getirmeyi" ve "toplumsal cinsiyet eşitliğini temel hedef olarak gözeten projelerin payını iki katına çıkarmayı" planladıklarını açıkladı. İki bakanlığın da feminist stratejileri hâlâ taslak aşamasında olduğundan, politikalarının tam anlamıyla nasıl ifade edileceği henüz bir netlik kazanmış değil.

Bu makale, Alman feminist dış ve kalkınma politikasının feminist politikalarla pek anılmayan bir bölge olan Güney Kafkasya’da nasıl uygulanabileceğini tartışıyor. Gürcistan’da kaydedilen ilerleme Ermenistan ve Azerbaycan’a göre çok daha kapsamlı olsa da, her üç Güney Kafkasya ülkesinde de güçlü ataerkil yapılar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği söz konusu. Örneğin 2022 Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksinde Gürcistan dünya ölçeğinde 55. sırada yer alırken, Ermenistan 89., Azerbaycan 101. sıradaydı (Almanya 10. sırada yer alıyordu). Yine ILGA Avrupa’nın 2022 Gökkuşağı Endeksi’ne göre Azerbaycan %100 üzerinden %2 alırken, Ermenistan %8, Gürcistan %25 almıştı (Almanya’nın derecesi 53’tü).

Geçmişteki toplumsal cinsiyet ana akımlaştırma çabalarında elde edilen bazı başarılar 

Alman dış ve kalkınma politikasında toplumsal cinsiyet eşitliğine verilen destek yeni değil. 2012 yılında hükümet Dışişleri Bakanlığı öncülüğünde Kadın, Barış ve Güvenlik konulu ilk Ulusal Eylem Planını kabul etti. 2014 yılından beri Kalkınma Bakanlığı da bir toplumsal cinsiyet eşitliği stratejisine sahipti ve 2016 yılında bu stratejiyi bir eylem planı izledi. 2019 yılına gelindiğinde hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi, geçiş dönemi adaleti ve güvenlik sektörü reformuna ilişkin bakanlıklar arası stratejiler, 2017 tarihli "Krizlerin Önlenmesi, Çatışmaların Çözülmesi, Barışın İnşası" Kılavuz İlkeleri bağlamında kabul edilmişti ve tüm bu belgeler toplumsal cinsiyete duyarlı yaklaşımları bünyesinde barındırıyordu. Son olarak 2021 yılında hükümet "lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks bireylerin (LGBTI) dış politika ve kalkınma işbirliğine dahil edilmesini teşvik etmek" amacıyla LGBTI Kapsayıcılık Stratejisini kabul etti.

Bu belgeler uygulamada ancak kısmen başarılı olmuştur. 2021 yılında Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi Almanya’yı Kadın, Barış ve Güvenlik Gündemi’nin en iyi uygulayıcıları arasında gösterdi. Alman sivil toplumu da mevcut Ulusal Eylem Planı (2021-2024) çerçevesinde kaydedilen ilerlemeyi övmekle birlikte, örneğin mali destek, yerel uygulama ve hükümetin daha tutarlı bir barış yönelimi sergilemesi gibi konulardaki eksikliklere işaret etti. Çatışma sonrası süreçlerde Alman kalkınma işbirliğindeki toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılmasına dair bir değerlendirmede de belli münferit projelerde başarı sağlanmasına rağmen, “toplumsal cinsiyet ve çatışma arasındaki bağlantıya projelerin merkezinde yeterince yer verilmediği ve bunun bir sonucu olarak da bu projelerin potansiyelinden sistemli olarak yeterince yararlanılmadığı” sonucuna varıldı. 

Feminist Dış ve Kalkınma Politikaları: Toplumsal Cinsiyetin Ana Akımlaştırılmasından Bir Adım Ötesi

Feminist bir dış politika (FDP) fikri her koşulda toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılmasının çok daha ötesine geçer. O halde feminizm ne anlama geliyor ve feminist dış politika sivil toplum ve akademik çevrelerde sıklıkla nasıl algılanıyor? Almanya’da feminist dış politikanın önde gelen savunucularından biri olan Uluslararası Barış ve Özgürlük için Kadın Birliği (WILPF) “feminizmi, sosyal adalet ve toplumsal cinsiyet eşitliği için bir hareket, bir aktivizm biçimi ve eleştirel bir sorgulama alanı olarak” algılıyor. Bu grup, feminist dış politikaya dair her derde aynı reçete şeklinde bir tanım ve yaklaşım yerine, bu tür bir politikanın merkezinde yer alması gereken beş temel değeri öneriyor: 1) toplumsal cinsiyet rollerinin karşılıklı etkileşimi, 2) empatik düşünümsellik, 3) somut temsil ve katılım, 4) hesap verebilirlik ve 5) aktif barış taahhüdü. Sayılan bu değerlerden kesişimsellik ve temsil/katılım toplumsal cinsiyeti ana akımlaştırma uygulamalarıyla yakından bağlantılı ve dolayısıyla nispeten daha iyi anlaşılmış olsa da diğer üç değer ilave bir açıklamayı hak ediyor. WILPF, empatik düşünümselliği “politika yapıcılarının ve devlet dışı aktörlerin kendi konumlarını, tarihsel ilişkilerini ve politikalardaki siyasi yatırımları ele alma ihtiyacı” olarak görüyor. WILPF çerçevesinden hesap verebilirlik ise “sadece devlet kurumlarına ve finansal yatırımcılara değil, aynı zamanda politikaların yardımcı olmak üzere tasarlandığı topluluklara ve bireylere karşı bir sorumluluk ve özen yükümlülüğü duygusu” olarak tanımlanıyor. Son olarak WILPF, aktif barış taahhüdü kavramının sadece askeri şiddetin yaşanmamasını desteklemeyi değil, uzlaşma süreçlerine, adaletin sağlanmasına yönelik girişimlere ve uzun vadeli ve olumlu bir barışa katkıda bulunan diğer çabalara da omuz verilmesi anlamına geldiğini vurguluyor.

Almanya’nın Güney Kafkasya Politikası

Berlin’in bölgede çeşitli güvenlik ve ekonomik çıkarlarının olduğuna şüphe yok. Üstelik bu çıkarlar, Rusya’nın Ukrayna’yı geniş çaplı işgalinin ardından daha da artarak, istikrar için hukukun üstünlüğü ve demokrasinin önemini, değer temelli ittifaklara duyulan ihtiyacı ve çeşitlendirilmiş ticaret ve enerji güzergahlarının aciliyetini de öne çıkardı. Öte yandan Alman hükümetinin ne Güney Kafkasya için müstakil bir politikası ne de Gürcistan, Ermenistan ya da Azerbaycan için kapsamlı ya da kamuya açık ülke stratejisi mevcut. Dışişleri Bakanlığı belli ülkelere yönelik önceliklerini kamuya kapalı olarak tanımlıyor ve büyükelçiliklerin de hareket serbestisi sınırlı. Almanya bugüne dek çoğunlukla Avrupa Birliği ve Birliğin Komşuluk Politikası ve Doğu Ortaklığı çerçevesinde hareket etmeyi tercih etti ve nadiren bağımsız ya da sözünü sakınmayan bir siyasi aktör olarak sahneye çıktı. 

2023 yılında Kalkınma Bakanlığı “2030 Reform Süreci” doğrultusunda Gürcistan ve Ermenistan için ülke stratejileri geliştirmeyi planlıyor. Almanya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından şimdiye kadar Güney Kafkasya ülkeleriyle ikili kalkınma işbirliğinde başat bir rol oynadı ve 1992’den beri bu ülkelere 3,2 milyar avro tutarında kredi ve hibe sağladı (Gürcistan: 1,517 milyar, Ermenistan: 943 milyon, Azerbaycan: 523 milyon, bölgesel/Güney Kafkasya: 405 milyon). 2001 yılından bu yana da kalkınma işbirliği bölgesel Kafkasya girişimi çerçevesinde organize edilirken, Almanya şimdilerde işbirliği portföyünü “iki taraflı” hale getiriyor ki bu durum diğerlerinin yanı sıra, üç ülkenin farklı kalkınma ve rejim izlemesinden kaynaklanıyor. Toplumsal cinsiyet meselesi Almanya’nın Güney Kafkasya’daki çalışmalarının odak noktası olmasa da, Alman kalkınma ajansı GIZ, faaliyetlerine örneğin ekonomik ve sosyal katılım, biyo-çeşitlilik yönetimi ve orman sektörü reformuna ilişkin projelerinde bu unsuru da dahil ediyor. Ancak tüm bunlara rağmen feminist bir dış politikayla kalkınma politikasının bölge için salt toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılmasının ötesinde ne anlama gelebileceği hâlâ bir netlik kazanmış değil. Analist Philipp Rotmann’ın da dediği gibi toplumsal cinsiyet rollerinin karşılıklı etkileşimi gibi feminist bir yaklaşımın “sırf her büyükelçilikteki alışılageldik ‘kadın projeleri’ sayısının ikiye katlanması” yoluyla sağlanamayacağı ortada. İlerleyen bölümlerde Almanya’nın Güney Kafkasya’ya yönelik dış ve kalkınma politikalarını nasıl daha feminist hale getirebileceğine ilişkin çeşitli fikirler sunuluyor. Ancak okuyucular bu önerilerin her şeyi kapsadığı fikrine kapılmamalıdır; zira feminist dış politika geniş bir kavram olduğundan, farklı şekillere bürünebilir.

Güney Kafkasya İçin Feminist Bir Alman Dış ve Kalkınma Politikası

İlk olarak, Alman hükümeti dış politikasını ve kalkınma politikasını daha feminist bir hale getirmek için her üç Güney Kafkasya ülkesindeki sivil toplumla daha fazla ilişki kurmalıdır. Bu tür bir yaklaşım, siyasi pozisyonlar ve faaliyetlerin ağırlıklı olarak Almanya ya da ortak hükümetler tarafından değil, ev sahibi toplumların katkılarından daha fazla besleneceğinden, artan bir empatik düşünümsellik ve hesap verebilirliğe katkıda bulunabilir. Nitekim Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock tarafından da belirtildiği üzere “Feminist Dış Politika her şeyden önce dinlersek; vaaz vermeye ve her zaman bildiğimiz ve inandığımız şeyleri söylemekte diretmezsek, onun yerine yeni olana açık ve başkalarından öğrenmeye hazır olursak işe yarayabilir..” Bakü, Tiflis ve Erivan’daki Alman büyükelçiliklerinin yereldeki sivil toplumla düzenli ve kurumsallaşmış istişarelerde bulunması, Alman diplomasisinin ve dış politika yapım sürecinin liberal demokratik değerleri paylaşan ve başlıca toplumsal müttefikleri olan kesimlerle daha iyi bir bağ kurmasını sağlayacaktır. Olumlu bir yan etki olarak bu, her zaman erişilebilir ve görünür olarak addedilmeyen Almanya’nın ve diplomasisinin imajının iyileştirilmesine de katkıda bulunabilir.

Bu kapsamda “Kadınlar İçin Destek ve Ağlar” ile “Feminist dış politika: savunmasız gruplar ve kırsal bölgeler” artık Almanya için açık öncelikler olduğundan, bilhassa Dışişleri Bakanlığı’nın Doğu Ortaklığı Ülkeleri ve Rusya’daki sivil toplum projelerine yönelik 2023 tarihli çağrısı, feminist dış politikanın departmanlar arasında ana akımlaştırılmaya başlandığının bir örneği olarak okunabilir. Ancak aşağıda yer verilen Gürcistan örneğinde ele alındığı üzere, Almanya feminist bir yaklaşım benimsemek istiyorsa, sadece para desteği sağlamak yeterli olmayacaktır.

Alman kalkınma işbirliği bakımından, ortak ülkelerdeki sivil toplum aktörlerinin proje tasarımı ve uygulanmasına daha fazla katılım göstermeleri de büyük bir önem taşıyacak. Örneğin BMZ, izleme ve değerlendirme faaliyetlerinin bir parçası olarak düzenli toplantılarına ilaveten, her üst düzey ikili hükümet istişaresi ya da müzakeresi öncesinde çeşitli Ermeni, Azeri ve Gürcü sivil toplum aktörleriyle görüşmeyi kurumsallaştırmalıdır. 

İkinci olarak, Almanya bölgedeki tüm etnik ve bölgesel çatışmalarda daha aktif bir barış adına kararlılığını ortaya koymalıdır. Alman hükümeti hakikaten de diğerlerinin yanı sıra Berghof Vakfı veya siyasi vakıflar gibi diyalog projeleri üzerinde çalışan sivil toplum kuruluşları aracılığıyla barışın inşasına maddi katkıda bulundu. Ancak siyasi yatırımlar daha az görünür oldu. Rusya’nın Ukrayna’yı geniş çaplı işgalinin neden olduğu mevcut bölgesel istikrarsızlık, aşağıda ele alınacağı üzere Almanya tarafından desteklenebilecek ve Almanya tarafından desteklediği takdirde de kullanılması daha kolay olacak çatışma yönetimi ve uyuşmazlık hatları boyunca yenilenmiş ilişkiler için belli fırsatlar sağlayacaktır.

Gürcistan: sivil toplum alanının daraltılmasıyla mücadele etmek, kadın ve LGBTQI haklarını desteklemek ve barışı teşvik etmek

Haziran 2022’de kendisine “Avrupa perspektifi” sunulan ve gelecekte AB aday ülkesi olabilecek Gürcistan’da Alman feminist dış politikası ve kalkınma işbirliği şu üç konuya odaklanabilir: Sivil toplumun özgür ve bağımsız çalışabilmesini sağlamak ve ülkedeki mevcut “Orbanlaşma” sürecinin yol açtığı daralan sivil alana direnmek, kadın ve LGBTQI haklarını desteklemek ve barışı teşvik etmek. Bu noktada elbette iklim değişikliği veya serbest dolaşım gibi hâlihazırda devam eden diğer ikili faaliyetlerin de feminist bakış açısından değerli olduğunu ve sürmesi gerektiğini söylemeye bile gerek yok.

Yukarıda da belirtildiği üzere, sivil toplumla işbirliğinde bulunulması, hesap verebilirliğin sağlanması ve dış politikayla kalkınma politikasının feminist bir anlayışla yürütülmesi açısından büyük bir önem taşıyor. Ancak Gürcistan’da geride bıraktığımız son birkaç yıl içinde hükümet ve hükümete bağlı aktörler tarafından sivil topluma yönelik saldırılar arttı ve sivil toplum, kendisinden hazzedilmeyen muhalefetle bir tutulmaya çalışıldı ve hatta şeytanlaştırıldı.

Ekim 2018 tarihinde dönemin Meclis Sözcüsü Irakli Kobakhidze “bazı sivil toplum kuruluşlarına liderlik eden belli kişilerin siyasallaşmaları ve siyasi önyargılarıyla [sivil toplum] fikrine zarar verdiklerini” dile getirdi. Nisan 2022’de şu anda iktidardaki Gürcü Rüyası (GR) Partisi’nin başkanı olan Kobakhidze, yargı bağımsızlığının olmayışını eleştiren STK’ların “tek amaçlarının BUH’un yargı üzerindeki kontrolünü (en azından kısmen) yeniden tesis etmek olduğunu” ileri sürdü. Kobakhidze ve GR’nin genel sekreteri Mamuka Mdinaradze, Eylül 2022’de sivil toplum kuruluşlarına yönelik saldırılarının dozunu daha da artırarak, bu kuruluşların fonları ve hedefleri hakkında şüpheler yaratmaya çalıştı. Günümüze gelindiğindeyse iktidar partisinden resmen ayrılan, ancak partiyle bağlarını sürdüren meclis üyelerinin Gürcistan’da bir “yabancı ajan yasası” çıkarılmasını önermeleri, hükümetin söylemden eyleme geçmek ve kendisini en çok eleştirilenleri bastırmak isteyebileceğine işaret ediyor. Bu saldırıların arkasındaki strateji ne olursa olsun, bunların Gürcistan’ın sivil alanına, demokratik siyasi kültürüne ve AB entegrasyonuna zarar verdiği açık. Dolayısıyla Alman feminist dış ve kalkınma politikası sivil topluma fon sağlamakla kalmamalı, siyasi destek de sunmalıdır. Almanya, Gürcistan’ın sivil toplum alanını daraltmaya yönelik girişimlerini kınamalı ve Gürcistan hükümetine bu koşullar altında yakın bir ortaklık ve kapsamlı bir destek bekleyemeyeceğini açıkça ifade etmelidir.

İkinci olarak, Almanya feminist bir dış ve kalkınma politikası izlerken kadın ve LGBTQI hakları da dâhil olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliğini ikili siyasi ve işbirliği gündemine almalıdır. Gürcistan, yukarıda belirtildiği üzere, bölgede kadın hakları konusunda öncü bir ülke olmasına rağmen, tecavüz konusunda planlanan yasal değişiklikler (rıza ilkesinin getirilmesi) şimdilik askıya alınmıştır. Yakın tarihli Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Devlet Konsepti de kadın haklarına dair dar bir tanımı benimsedi ve cinsel ve üreme sağlığı ya da toplumsal cinsiyet kimliğinden bahsetmekten kaçındı. Gürcistan’ın LGBTQI haklarının korunmasına ilişkin mevzuatı görece ilerici olsa da, uygulama bunun gerisinde kalıyor. Gürcistan’ın önde gelen LGBTQI örgütlerinden biri olan Eşitlik Hareketi’ne göre “devlet hâlâ LGBTQI topluluğunun savunmasız kesimine yeterli bakım, destek ve koruma sağlamıyor ve bu durum LGBTQI topluluğu üyelerinin karşı karşıya olduğu sosyal kırılganlık, yoksulluk ve birçok eşitsiz uygulamayla kendini gösteriyor.” Üstelik barışçıl toplanma hakkı da Gürcistan’daki LGBTQI topluluğu için kapsamlı bir biçimde sağlanmış değil. Uzun lafın kısası Gürcistan’ın şimdilerde izlediği devlet politikası ülkenin yanlış istikamette ilerlediği izlenimini veriyor. Yakın zamanda atılan bir geri adımla Gürcistan'ın yeni İnsan Hakları Stratejisi "queer bireylerin haklarının korunmasına ilişkin ifadeleri kaldırmıştır." Almanya’nın feminist dış politika ve kalkınma politikası, Gürcistan'da kadın ve LGBTQI haklarının korunmasına aktif olarak katkıda bulunmaya çalışmalı, örneğin LGBTQI hakları konularının en azından takip eden İnsan Hakları Eylem Planına dahil edilmesini savunmalı ve etkilenen toplulukları içeren bir ihtiyaç değerlendirmesinin ardından sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler gibi alanlarda devlet kurumlarıyla LGBTQI işbirliği projeleri geliştirmek üzere çalışmalıdır. Ayrıca Almanya, toplanma özgürlüğü de dâhil olmak üzere Gürcistan'da kadın ve LGBTQI haklarının garanti altına alınmasına dönük diplomatik girişimlerde öncü bir rol üstlenmelidir.

Son olarak, Gürcistan'a yönelik feminist bir dış politika ve kalkınma politikası, barışın teşviki ve çatışmaların önlenmesinde daha aktif bir rol üstlenmelidir. Almanya'nın şimdiye dek bu alandaki katılımı sınırlı oldu. Almanya, Gürcistan Barış Fonu'nun ana bağışçılarından biri olmasına karşın, barışın teşviki Almanya'nın ülkedeki kalkınma işbirliği faaliyetlerinin odak noktası olmadı. Yine Alman hükümeti, Abhazya ve Güney Osetya'dakiler de dâhil olmak üzere yerel feministlere ve barış aktivistlerine danışarak onların ihtiyaçlarını ve önceliklerini anlamalıdır.

Ayrıca Alman Dışişleri Bakanlığı, çatışmalara yönelik AB politikasında insan güvenliği yaklaşımını garanti altına almak üzere çalışmalıdır. Örneğin Gürcistan STK'sı Sosyal Adalet Merkezi, AB'nin Gürcistan'ın işgal altındaki bölgelerinde verilen Rus seyahat belgelerini tanımama kararını eleştirerek, bunun Abhazya ve Güney Osetya sakinlerinin daha fazla tecrit edilmesine yol açacağını savundu. Bu tür seslere kulak veren Almanya, Rusya'nın Abhazya ve Güney Osetya sakinleri için giderek daha kötü bir seçenek haline geldiği bir dönemde, Gürcistan ve Batı ile iki bölge arasındaki izolasyonun kaldırılması ve değişim fikrini destekleyebilir. Almanya, daha da spesifik ve aktif bir barış taahhüdünün de bir parçası olarak, işgal altındaki bölgelerin sakinleri için gerçekten statüden bağımsız belgelerin eski fikrini gündeme getirebilir. Dolayısıyla Almanya, kalkınma işbirliği ve siyasi/diplomatik faaliyetler yoluyla, aktif barış taahhüdünün feminist değeri doğrultusunda Gürcistan'da barışa ve çatışmaların önlenmesine katkısını arttırabilir.

Ermenistan: Sivil Toplumun İkili İşbirliğine Katılımı, Kadın ve LGBTQI Haklarının Desteklenmesi, Barışın Teşvik Edilmesi

Öncelikle yeni bir Alman-Ermeni kalkınma işbirliği portföyünün ve ülke stratejisinin hazırlanması, ikili işbirliğine en başından itibaren feminist bir anlayışla yaklaşmak açısından eşsiz bir fırsat sunuyor. OECD'nin de belirttiği gibi, STK'lar kalkınma işbirliği için "önemli değişim araçlarıdır". Empatik düşünümselliği ve hesap verebilirliği güçlendirmek adına sivil toplumla daha fazla ilişki kurma ihtiyacı doğrultusunda, feminist bir dış politika ve kalkınma politikası, yeni ikili gündemin şekillendirilmesinde sivil toplumun geniş katılımını teşvik etmelidir. Kesişimsellik değerine dayalı olarak farklı sivil toplum gruplarının katılımının sağlanması, yeni gündemin ülkedeki mevcut ihtiyaçlara yeterince hitap etmesini sağlayacaktır.

İkinci olarak, Alman dış politikası ve kalkınma işbirliği Ermenistan'da kadın ve LGBTQI haklarının korunması doğrultusunda çalışmalıdır. Ermenistan’da ne yazık ki sadece uygulamada değil, mevzuatta da iyileştirilmesi gereken büyük bir alan söz konusu. İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne göre, "Ermenistan yasaları aile içi şiddet mağdurlarını yeterince korumuyor." 2017 yılında eski hükümet AB'nin baskısıyla aile içi şiddetle ilgili bir yasa kabul ettiğinde, kadın hakları aktivistlerinin uluslararası standartları ihlal ettiği gerekçesiyle eleştirdiği "geleneksel değerler ve aile içi barışın yeniden tesis edilmesini” yasaya dahil etti. 2018 yılında Ermenistan, Kilise ve siyasi sağın seferberliği nedeniyle Avrupa Konseyi'nin kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamasına rağmen henüz onaylamadı. Kolluk kuvvetlerinde de koruma konularına ilişkin duyarlılık ve hayatta kalanlara yönelik sosyal destek düşük kalmaya devam ediyor.

Üstelik Pink Armenia ve Doğu Avrupa LGBT+ Eşitliği Koalisyonu'na göre ülkede "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde ayrımcılığa karşı dava açmak ve korunmak üzere etkili yasal yollar" bulunmuyor. Gerçekten de savaş ve Azerbaycan'ın devam eden saldırganlığı nedeniyle son yıllar Ermenistan hükümeti için siyasi açıdan zor geçti, bu da daha fazla iç tartışmadan kaçınma arzusuna yol açmış olabilir. Dolayısıyla, Ermenistan'daki kadın ve LGBTQI haklarına yönelik uluslararası desteğin bağlama duyarlı olması daha da önemli olacaktır, bu nedenle Almanya'nın Ermenistan'a yönelik feminist dış ve kalkınma işbirliği politikasının temel bir öğesi haline gelmelidir. Gürcistan örneğinde olduğu gibi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve LBGTQI hakları Almanya'nın Ermenistan'daki diplomatik ve işbirliği gündeminin bir parçasını oluşturmalıdır.

Son olarak, feminist bir Alman dış politikası ve kalkınma politikası, Ermenistan ve Azerbaycan arasında barışı destekleme konusunda daha ciddi bir kararlılık göstermelidir. Ermenistan, Azerbaycan'ın askeri gücünden ve kaynaklarından yoksundur ve Ermenistan hükümeti en azından 2020 savaşından itibaren bunun farkına varmıştır. Paşinyan hükümeti, bu tarihten bu yana, Azerbaycan ve Ermeni muhalefetinin yoğun baskısına rağmen, Ermenistan-Azerbaycan ve Dağlık Karabağ ihtilafı ile Ermenistan-Türkiye normalleşme sürecine pragmatik ve gerçekçi bir yaklaşım sergiledi. Bunlardan sonuncusu hâlihazırda olumlu sonuçlar vermiş olmasına karşın, uluslararası feminist destekten faydalanması mümkündür. Dahası, Başbakan Nikol Paşinyan, Dağlık Karabağ'ın statüsü ve uluslararası toplumun buna karşılık gelen pozisyonu hakkında rahatsız edici gerçekleri dile getirmeye hazır olduğunu da gösterdi. Bununla birlikte Almanya’nın, Azerbaycan'ın Eylül 2022'de Ermenistan'a yönelik saldırısı ve Laçin koridoruna yönelik devam eden ablukası sırasında net bir tutum sergilemekten kaçınması Ermenistan'da hayal kırıklığına yol açtı ve dolaylı olarak da olsa Azerbaycan'ın zorlayıcı diplomasisine katkıda bulundu. Feminist bir dış politika bu konularda farklı bir yaklaşım sergileyecektir: Alman hükümeti bağımsız kararlarla ve Avrupa Birliği'nin bir parçası olarak Ermenistan'ın uzlaşmaya hazır tutumunu desteklemeli ve Dağlık Karabağ sakinlerinin haklarının korunması gerektiği konusunda diretmelidir. Böyle bir destek, Almanya'nın hâlihazırda sağladığı gibi sadece insani yardım değil, aynı zamanda bir sonraki bölümde tartışılacağı üzere, Azerbaycan'a yönelik daha açık bir siyasi konumlandırma ve iletişim ve daha hedef odaklı bir politika gerektirecektir.

Azerbaycan: Dengeyi İş Dünyasından İnsan Hakları ve Barışa Çevirmek; İnsan Hakları Savunucularını ve Sivil Toplumu Desteklemek

Ekonomik çıkarlar Almanya'nın Azerbaycan’la ilişkilerinde son derece önemli bir yer tutuyor. Azerbaycan, Almanya'nın Güney Kafkasya'daki en büyük ekonomik ortağı olmaya devam ediyor ve Almanya'nın ham petrol tedarikçileri arasında ilk onda yer alıyor. Ancak bu durum Almanya'nın ekonomik açıdan Azerbaycan'a bağımlı olduğu anlamına gelmiyor. Azerbaycan, Almanya'nın ihracat yaptığı ülkeler arasında 95'inci, ithalat yaptığı ülkeler arasındaysa 76'ncı sırada yer alıyor ve bu da ülkeyi Almanya pazarında nispeten küçük bir ortak haline getiriyor. Azerbaycan'ın Avrupa Birliği'ndeki en büyük ticari ortağı, İtalya'nın güneydoğusundaki Güney Gaz Koridoru'nun sona ermesi nedeniyle Azerbaycan gazının AB'ye ana giriş noktası olan İtalya'dır.

Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinin ardından Azerbaycan, Almanya ve Avrupa Birliği için enerji ihraç eden bir ülke ve Avrupa Birliği'ni Çin'e bağlayan orta koridor olarak adlandırılan mal transitinin bir parçası olarak ekonomik ve siyasi ağırlık kazandı. Azerbaycan'ın artan rolünün en belirgin işareti, Temmuz 2022'de imzalanan ve 2027'ye kadar "Güney Gaz Koridoru'nun kapasitesini iki katına çıkarma taahhüdünü" de içeren AB-Azerbaycan Enerji Alanında Stratejik Ortaklık Mutabakat Zaptıydı. Ekim 2022'de Yunanistan-Bulgaristan Ara Bağlantısı'nın açılmasıyla Azerbaycan gazı için yeni dağıtım olanakları ortaya çıktı. Ancak Azerbaycan'ın önerilen ihracat artışını karşılayıp karşılayamayacağı ve hangi kaynaklardan sağlayacağı belirsizliğini koruyor. Gazın ötesinde, Aralık 2022'de Azerbaycan, Gürcistan, Romanya ve Macaristan, Brüksel'in finansmanıyla Güney Kafkasya'dan AB'ye elektrik iletimi için bir denizaltı kablosu geliştirmek üzere bir anlaşma imzaladı.

Azerbaycan, Ermenistan ve AB'den insan hakları ve sivil toplum aktivistleri, AB'nin iş dünyası odaklı yaklaşımını eleştiriyor. Nitekim Ursula von der Leyen gaz anlaşmasının imza töreninde "sivil toplumun daha fazla katılımıyla özgür ve bağımsız bir medyanın" "yatırımcı güveni için doğru koşulların yaratılması" adına gerekli olduğunu belirtirken, sivil toplumla görüşmeye zaman ayırmaması hayal kırıklığına neden oldu. Feminist bir perspektiften bakıldığında, AB'nin “önce enerji” yaklaşımı kaçırılmış bir fırsata işaret ederken, aslında Azerbaycan'ın zora başvuran iç ve dış politikasını da destekliyor. Güney Gaz Koridoru Azerbaycan'ın tek gaz ihracat rotası olduğu gibi, ülke ekonomisi de büyük ölçüde bu ihracata bağlı. Dolayısıyla Azerbaycan'ın da Avrupa Birliği’yle verimli bir ilişki kurmakta büyük çıkarı var. AB bu kozu kullanmalı ve ilişkilerin derinleştirilmesini, siyasi tutukluların serbest bırakılması ya da medya özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğünde iyileştirmeler gibi Azerbaycan'da insan hakları alanında önceden yapılacak reformlara bağlamalıydı. Ayrıca Azerbaycan Ermenistan'a ve Dağlık Karabağ sorununa yönelik zora başvuran bir strateji izlediği sürece ilişkileri geliştirmeye çalışmayacağının sinyalini vermeliydi. Almanya, yeni feminist dış politikası çerçevesinde, Azerbaycan'a yönelik böyle bir insan hakları ve barış odaklı AB yaklaşımı için baskı yapmalıdır. Bunun da ötesinde ikili ilişkilerde Almanya, Azerbaycan hükümetine Ermenistan'a veya Dağlık Karabağ'a yönelik herhangi bir askeri saldırıyı kınadığını ve bu tür bir eylemin tekrarlanması halinde Avrupa Birliği içinde sonuçlarını gündeme getireceğini iletmelidir. Dahası, kalıcı barışı tesis etmek istiyorsa Dağlık Karabağ halkına tekliflerde bulunması gerektiğini Azerbaycan hükümetine ifade etmelidir.

Son olarak, Almanya'nın feminist dış ve kalkınma politikası, Azerbaycan'da çeşitli fiziksel, siyasi ve yasal tehditlere maruz kalan insan hakları savunucularını, barış aktivistlerini ve bağımsız sivil toplumu da desteklemelidir. Yukarıda da belirtildiği gibi, Alman Dışişleri Bakanlığı Azerbaycanlı STK'ların hibe başvurusunda bulunmasına izin veriyor; ancak uygulamada bu fırsat, sivil toplum için kısıtlayıcı yasal ortam ve Azerbaycan'ın STK kayıt politikası nedeniyle büyük ölçüde sınırlanıyor. Alman diplomatlar, ayrıca Azerbaycan mahkemelerinde siyasi mahkumların duruşmalarını gözlemledi ve insan hakları konusundaki endişelerini de yetkililere aktardı. Ancak yeni feminist dış politikası göz önünde bulundurulduğunda, Almanya'nın Azerbaycan’la ilişkilerinde hem kapalı kapılar ardında hem de kamuoyu önünde, yani aktivistlere güçlü bir iletişimle, şeffaf bir destek vererek insan hakları ve sivil özgürlükler alanındaki iyileştirmeleri bir öncelik haline getirmesi gerekiyor. Daha da önemlisi, insan haklarının gündeme getirilmesi, Almanya'da siyasi olarak aktif Azerbaycanlıların korunmasını sağlamak ve aktivistlerin Almanya'dan sınır dışı edildikten sonra tutuklanmalarını önlemek adına daha dikkatli bir Alman sığınma politikasını da beraberinde getirmelidir.

Sonuç olarak, Almanya'nın feminist dış ve kalkınma politikasını Güney Kafkasya'da uygulamaya koymak için geniş bir alan var. Kesişimsellik, empatik düşünümsellik, somut temsil ve katılım, hesap verebilirlik ve aktif barış taahhüdü gibi feminist değerler temelinde Almanya, bölgedeki sivil toplum ve insan haklarına yönelik siyasi desteğini artırmalı, farklı yerel gruplardan politikalarına geri bildirim döngüleri sağlamalı, toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTQI hakları için gerçek bir müttefik olmalı ve siyasi ağırlığını kalıcı barışın teşvik edilmesinin arkasına koymalıdır. Başarı bir gecede gelmeyecek, ancak feministler de zaten feminist hedeflere hiçbir zaman kolay yoldan ulaşılmadığını gayet iyi biliyorlar.


[1] Bu veriler Alman Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı ile doğrudan iletişim yoluyla elde edilmiştir. Rakamlar siyasi vakıflar, kiliseler veya diğer devlet dışı aktörler aracılığıyla işbirliği için sağlanan fonları içermemektedir. Ayrıca Doğu Ortaklığı bölgesine daha geniş bir şekilde odaklanan projelere sağlanan iki taraflı Alman fonlarını da kapsamamaktadır.

[2] BUH kısaltması, Mikheil Saakashvili tarafından kurulan ve 2004-2012 yılları arasında iktidarda olan Birleşik Ulusal Hareket partisini ifade etmektedir.