Kadınlar sosyal medya ağlarında her gün taciz ediliyor, tehditlere maruz kalıyor ya da iftiraya uğruyor. Ancak bu platformları yöntenler dijital alanı kadınlar için daha güvenli bir yer haline getirmek için pek de bir şey yapmıyor. Çalıştığı kurumda yasaya aykırı uygulamaları teşhir etmekle ünlü Frances Haugen, Spiegel’den gazeteci Ann-Katrin Müller ve Avrupa Parlamentosu Üyesi Alexandra Geese ile internetteki şiddeti durdurmak için acilen yapılması gerekenler üzerine konuştu.
4 Kasım 2021 Perşembe günü Heinrich Böll Stiftung Berlin ofisinde
düzenlenen açık oturum
- Facebook’ta veri mühendisi ve üretim müdürü olarak çalışmış olan ve yasaya aykırı uygulamaları teşhir etmesiyle tanınan Frances Haugen
- Der Spiegel’den gazeteci Ann-Katrin Müller
- İttifak 90/Yeşiller AP üyesi Alexandra Geese
- Moderatör: HateAid’den CEO Anna-Lena von Hodenberg
Dijital şiddet her yerde. Kadınlar ve kızlar internetteki nefret mesajlarına ve cinsel tacize, hatta tecavüz ve ölüm tehditleri karşısında son derece savunmasız. Alman danışma kuruluşu HateAid tarafından yürütülen bir araştırma, 18 ile 35 yaş arasındaki kadınların yaklaşık %52’sinin en az bir kez dijital şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Eski Facebook çalışanı Frances Haugen bu şiddetin büyük bir kısmının taşıyıcısının sosyal platformlar, özellikle de Facebook olduğunu belirtti. Çünkü Facebook sahip olduğu algoritmalar, kötüye kullanımlara karşı yaptırım uygulama ve nefret içerikli paylaşımları hemen kaldırma konusundaki isteksizliğiyle bu gelişmeyi bilfiil teşvik etmişti. Haugen, internetten yayılan nefret konusunda çok yumuşak davrananları suçluyordu. Sosyal medyadan çekilen kadınların sayısının giderek daha çok artmasının nedeninin bu olduğunu dile getirdi.
Dijital alanlar nasıl güvenli hale getirilebilir?
Peki, sosyal ağları daha güvenli kamusal alanlar haline getirmek için ne yapmak gerekiyor? Frances Haugen her şeyden önce detaylı bir şekilde iletilen şikayetleri eksiksiz biçimde araştırmak ve nefret içerikli mesajların, tehditlerin ve hakaretlerin mümkün olduğunca çabuk silinmesini sağlamak için daha fazla insanın istihdam edilmesi gerektiğini savunuyor. Haugen, İngilizce konuşulmayan ülkelerdeki kadınların özellikle risk altında olduğunu, çünkü Facebook’un dijital şiddet karşıtı faaliyetlerini ağırlıklı olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne odakladığını söylüyor. Bunun nedeni de, ABD’nin güçlü bir hukuk sistemine sahip olması ve ağır yaptırımlar getirmesi: Facebook halihazırda ABD’de para cezalarına çarptırılmış durumda. Dünya üzerinde Facebook’un bu konuda endişelenmesini gerektirecek başka bir ülke neredeyse yok.
Facebook kendi koyduğu kurallara uymuyor
Haugen ayrıca tanınmış kişilere neredeyse Facebook’un kurallarını tümüyle çiğneme yetkisi verildiğini söylüyor. Toplumun gözü önünde olan kişilerin Facebook hesapları özel olarak VIP hesabı olarak etiketleniyor. Facebook’un tek derdi, herhangi bir olumsuz reklamdan kaçınmak; bu da bir VIP hesabından yapılan paylaşım kuralları ihlal etse bile, sıradan kullanıcıların aksine, herhangi bir işlem yapılmadığı anlamına geliyor.
Bu politikanın nereye varabileceği futbolcu Neymar örneğinde görülebilir. Neymar Facebook’ta kendisini tecavüzle suçlayan bir kadının çıplak fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafın kaldırılması 24 saatten fazla sürdü. Frances Haugen’e göre, fotoğraf bu süre zarfında 60 milyon kez görüldü. Neymar’ın Facebook hesabı, Facebook’un kendi belirlediği politikanın aksine kapatılmadı bile. Haugen, Facebook’un özellikle tanınmış kişilerle kurduğu ilişkide kendi koyduğu kurallara uymadığını söyleyerek sözlerine son verdi.
Kadınlar dijital dünyanın dışına itiliyor
Der Spiegel’den gazeteci Ann-Katrin Müller kadınların şiddette uğrama korkusuyla dijital dünyada daha az aktif olmalarının demokratik sistem için de bir tehdit olduğunu söyledi. Dijital alanda aktif varlık gösteren politik kadınlar, yaşamlarından endişe etmek konusunda haklı olabilir. Özellikle göçmen kadınların internetteki taciz, tehdit ve iftiralardan etkilenmesi daha yüksek bir olasılık taşıyor. Bunun sonucunda birçok kadın kendileri ve ailelerini güvende tutmak için belirli konuları tartışmaktan vazgeçiyor. Bu şekilde kadınlar dijital kamusal alanın dışına özellikle itiliyor. Müller, kadınların dijital alandan çekilme tercihlerinin bir çözüm yolu olarak görülmemesi gerektiğini, çünkü bunun kadınların yüz yıllık özgürleşme mücadelesinde elde ettikleri gücün büyük bir kısmını ellerinden aldığını savunuyor. Sosyal ağların algoritmalarını neden nefret içerikli mesajları tespit etmek üzere düzenlemediğini anlayamadığını söylüyor.
Algoritmalar toplumu kutuplaşmaya itiyor
Kullanıcıları kutuplaştıran gönderilerin paylaşılma ihtimali daha yüksek ve AP üyesi Alexandra Geese bunun sistematik bir sorun olduğunu düşünüyor ve büyük iletişim platformlarının kullanıcılar için güvenli alanlar yaratmak konusunda neredeyse hiçbir şey yapmadığını söylüyor. Algoritmaların kullanıcıların dikkatini çekmek ve platformda mümkün olduğunca uzun süre kalmalarını sağlamak için en çok heyecan uyandıran gönderileri yayması kuvvetle muhtemel. Bu da nefret içerikli ve bölücü içeriğin yayılmasını teşvik ediyor. Geese sözlerine, özellikle Facebook’un algoritmasının kullanıcıları giderek daha fazla radikalleşmeye itmesi anlamında toplumu kutuplaşmaya bilfiil kışkırttığını söyleyerek devam etti ve Frances Haugen de bu gözleme kesinlikle katıldığını dile getirdi ve Facebook’un kullanıcılarını aşırı içeriklere yönlendirdiğini belirtti. Twitter gibi diğer sitelerde algoritmanın yalnızca hangi içeriğin paylaşılacağına karar verdiğini ifade eden Haugen, Facebook’un, bunun aksine, nefretin yayılmasına zemin sunarak toplumu zayıflattığı konusunda uyardı.
Facebook şeffaflığın önünü kesiyor
Frances Haugen’a göre Facebook, Google ve Twitter gibi diğer platformlara oranla çok daha az şeffaf. Haugen bu yorumuna gerekçe olarak, Facebook’un New York Üniversitesi’nin (NYU) bir projesiyle ilgili olarak platforma erişimini engellemesi üzerine açılan bir davaya atıfta bulundu. Araştırmacılar, insanların Facebook’ta hangi siyasi reklamlara ve ne zaman baktığına dair bir çalışma yapmak istemişti. Şunu da belirtmek gerekir ki, Haugen Facebook’ta çalışan insanların çoğundan övgü dolu sözlerle bahsetti: ağ insanların birbiriyle ilişki kurmasını isteyen ve bu amaçla, daha iyi bir sistem oluşturmaya çalışan insanlarla dolu. “Ne yazık ki” diyor Haugen, “işverenleri bunu yapmaları için onlara çok az hareket serbestisi tanıyor.”
Kullanıcı hakları nasıl geliştirilebilir?
Kullanıcı hakları platformların haklarıyla nasıl daha orantılı hale getirilebilir ve daha fazla şeffaflık nasıl sağlanabilir? Frances Haugen Facebook’taki deneyimine dayanarak içtihat yoluyla ilerlemenin önemli bir faktör olduğunu söylüyor. Ann-Katrin Müller sosyal medyanın giderek kötüleşen itibarını düzeltmek için iyileştirmelerin gelebileceğini umuyor. Alexandra Geese sosyal platformların yalnızca kullanıcıların gönüllü olarak sunduğu verilere erişmesine izin verilmesini savunuyor. Algoritmaların gönüllü kullanıcı verilerinin, örneğin dini inançlar veya cinsel yönelim gibi, diğer verilere bağlanmasına olanak tanıyan uygulamanın yasaklanması gerektiğini savunuyor. Ancak şeffaflığın söz konusu olmadığı yerin tam da burası olduğunu belirtiyor: kullanıcılar verilerine tam olarak ne olduğunu bilmiyorlar.
AB ağların hesap vermesini istiyor
Alexandra Geese tüm bu nedenlerle Avrupa Komisyonu’nun artık sistemle daha yakından ilgileniyor olmasını memnuniyetle karşılıyor. Bağımsız bir uzman heyetinin kapsamlı bir risk değerlendirmesi yapmasını sağlamanın ön şartının şeffaflık olduğuna inanıyor. Bunun Avrupa’yı kapsayan bir yeterlilik merkezi gerektireceğini belirten Geese, tamamen ulusal düzeyde böyle bir görevin başarıyla üstesinden gelmenin mümkün olmadığını da sözlerine ekledi. Geese, Dijital Hizmetler Yasası konusunda çok umutlu. Şu anda Brüksel’de görüşülmekte olan bu yasa, sosyal platformlara daha fazla sorumluluk yüklerken kullanıcıların haklarını da güçlendirecek.
Görmezden gelinemeyecek kadar önemli
Bu yasanın geçmesinin son derece önemli olduğunun altını çiziyor. Kadınların, politikacıların dijital şiddet sorununu ciddiye aldıklarına ve bunu ortadan kaldırmak için harekete geçtiklerine dair belirgin bir işaret görmeleri de ayrıca önemli. Bu yasal düzenlemenin geçmesi ya da geçmemesi, önümüzdeki beş yıllık süreçte kullanıcıların ihtiyaçlarına mı yoksa yine ağırlıklı olarak platform operatörlerinin ticari çıkarlarına mı odaklanılacağını belirleyecek. Bu yasal düzenleme aynı zamanda AB dışındaki ülkelere de fayda sağlayacak.
Güvenli ve demokratik ağlar için potansiyel?
Alexandra Geese yasanın potansiyel olarak yeni, daha adil sosyal ağların öncüsü olabileceğini öngörüyor. Frances Haugen da yeni, demokratik ağları gündeme getiriyor: Facebook gibi platformların operatörleri, artık sorumluluklarını üstlenmeye başlarlarsa daha fazla kâr elde edebileceklerini anlamalılar.
Bu makale ilk olarak boell.de’de Almanca olarak yayınlandı.