Kuzey Makedonya’daki sivil topluma yönelik Batı karşıtı propaganda: CIVIL vakası.

yorum

Kuzey Makedonya’da, Rus yanlısı politikacıların aktivistlere, insan hakları savunucularına ve gazetecilere yönelik ölçüsüz çevrimiçi davranışlar, zorbalık ve can güvenliğine yönelik tehditlerle saldırması norm haline geldi. İnsan hakları örgütü CIVIL’in başkanı olarak benim durumum istisna değil, ama kesinlikle en açıklayıcı olanlardan biri.

Kuzey Makedonya’da insan hakları savunucusu olmak

Yaklaşık 22 yıldır Kuzey Makedonya’da bir insan hakları örgütü olan CIVIL için çalışan bir insan hakları aktivisti, gazeteci ve yazarım. Binlerce makalede yazar ve editör olarak imzam var. Yarısı şiir olmak üzere bir düzine kitap yazdım ve yayınladım. Ayrıca rock grupları ve deneysel ses projelerim için birçok şarkı sözü yazdım. Ben bir ebeveyn, arkadaş, eş, orta yaşlı ve melezim: Arnavut, Türk, Hırvat ve diğer “kanlar”: nefret etmek için ideal bir hedef.

Meslektaşlarım, arkadaşlarım, ailem ve ben yıllar boyunca hayatımızın her günü birçok tehdit ve riskle karşılaştık; özellikle Makedon-Yunan isim anlaşmazlığının çözüldüğü ve Avrupa-Atlantik entegrasyon süreçlerinin başladığı 2018 yılından bu yana.

Yıllardır alenen ve doğrudan ölüm tehditleri alıyorum. AB yanlısı siyasetçilere, aktivistlere ve gazetecilere ölüm tehditleri ve kaba küfürler savuran, onlara karşı silahlanma çağrısı yapanlar arasında parti liderleri ve tanınmış siyasetçiler gibi kamusal figürler var.

Milliyetçi ve Batı karşıtı yapılara yakın Kuzey Makedonya TV ve internet medyası, bana partizan gazeteciler ve benzeri trollerin sosyal medyada yaygınlaştırdığı son derece omur kırıcı ve aşağılayıcı isimlerle hitap ediyor.

Hem örgüt olarak CIVIL hem de çalışanları bu tür tehditlere sıkça maruz kalır. Kısa bir süre önce, arayan kimliğinin göründüğü bir telefondan CIVIL ofislerine yönelik bir ölüm tehdidi aldık. Son zamanlarda, yakın arkadaşım ve meslektaşım, aktivist Petrit Saracini, Facebook yorumlarında parmakları kesilmekle ve kafası koparılmakla tehdit edildi.

Meslektaşlarıma hain, paralı asker, casus, Xhabirist (artık ne demekse) deniyor. Örgütümüzün üyelerinin infaz edilmesi, halkın önünde yakılması, hapse atılması, halka açık duruşmalarla yargılanması ve ağır cezalara çarptırılması çağrıları yapılıyor.

Mevcut hükümet kendisini içtenlikle AB entegrasyonuna, ülkede eşitlik ve adaleti teşvik etmeye adamış olsa da, ülkemizde Avrupa değerlerini, anti-milliyetçiliği ve insan haklarını savunmamızın ödülü budur.

İnsan hakları faaliyetlerini gayrı meşrulaştırmak norm haline geliyor

Okumakta olduğunuz metin sadece bir makale, bilgilendirme metni veya fikir yazısı değil; bunlar münferit olaylar değil.

Saldırganlar sadece anonim troller olmadığı için tehditler yaygın ve alenidir. Bunlar, en kötü şöhretli milliyetçi siyasi partilerin üyeleri, muhalefetteki siyasi partilerin üst düzey yetkilileri, polis teşkilatı mensupları ve son derece örgütlü parti trolleridir. CIVIL olarak, düzinelerce anonim sosyal medya profilini yöneten ve saat başı dezenformasyon ve nefret söylemi yayan birkaç grup belirledik.

Propaganda merkezleri, Avrupa değerlerini, milliyetçilik karşıtlığını, adaleti, eşitliği ve insan haklarını savunan kişi ve kurumların sayısını azaltmak ve itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapıyor. Yürüttüğüm faaliyet, onların temsil ettiği her şeyin tam tersi. İnsan haklarını savunanlara karşı devasa, karanlık ve uzun yıllardır devam eden bu kampanyanın nedeni budur.

Ben sosyal ağlar ve sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen nefret saldırılarının yol açtığı zararlar nedeniyle koruma, adalet ve/veya tazminat aramaktan adeta vazgeçmiş olanlardanım. Neredeyse hiç kimse çevrimiçi şiddete karşı koymuyor. Aksine, bu gerçekliğin etrafını saran sessizlik duvarları var. Kurumlar da sessiz kalıyor.

Halk, sivil toplum kuruluşları ve medya çoğunlukla sessiz çünkü birçoğu bu otoriter siyasi güçlerin yeniden iktidara gelmesi durumunda intikam almasından korkuyor. Aynı zamanda, eski otoriter hükümet ile medya arasında uzun süredir devam eden yozlaştırıcı bağlar da söz konusu.

Adalet ve tazminat, ümitsiz vaka gibi görünüyor. Hukuk davaları ağır ilerliyor, pahalı ve sonuçları tahmin edilemiyor. Adalet ve tazminat arayışlarımıza nefret kaynaklı daha şiddetli çevrimiçi tehditler ve zorbalık eşlik ediyor. Bu tür bir baskı altında yaşamak çok zor; özellikle de dezenformasyon ve nefret propagandasının Rusya’nın açıkça desteklediği güçlü yapılar tarafından üretildiğini bilerek.

Şimdiki kararlı reformlara rağmen, cezasızlık toplum ve devlet için sorun olmaya devam ediyor. Yetkili kurumlar yavaş ve bu meselelerin gerektirdiği kapasite ve anlayıştan yoksun, bu arada adalet sistemi, devleti on yıl boyunca esaret altında tutan önceki otoriter yönetimin ardından hâlâ acı çekmeye devam ediyor.

Bütün bunlar, dezenformasyon ve nefret propagandası üretenleri ve yayanları pratikte dokunulmaz kılıyor. Uzun zamandır hissedilen Avrupa-Atlantik özlemlerine ve ülkedeki özellikle de hukukun üstünlüğü, adalet ve etnik gruplar arası ilişkiler alanlarındaki tüm demokratik süreçlere ve reform süreçlerine açıkça karşı çıkıyorlar.

Uluslararası toplumdan ricam

Uluslararası toplum ve AB kurumları, faaliyetlerimizi gayrı-meşrulaştırma ve suç haline getirmeye yönelik süregelen girişimlere karşı insan hakları savunucuları ile dayanışma içinde olmalı, onları açıkça desteklemeli ve korumalıdır. İnsan hakları savunucularının çalışmalarına görünürlük kazandırmalıdırlar. Görünürlük ve kamusal tanınma, saldırganları alenen dile getirdikleri tehditleri gerçekleştirmekten caydırmaya yardımcı olacaktır.

Uluslararası toplum, hükümetimizi ve yargı başta olmak üzere kurumlarımızı cesaretlendirmelidir, özellikle İçişleri Bakanlığı’nı güvenlik durumunun kötüye gidişini önlemeye ve bu gidişatı soruşturmaya teşvik etmelidir. Cezasızlığa son vermek için tüm kurumların yükümlülüklerini yerine getirmesi ve insan hakları savunucularını koruması gerekir.

Uluslararası toplum ayrıca Kuzey Makedonya kurumlarını dezenformasyon ve nefret yaratan ve yayanlara karşı hukuken harekete geçmeye teşvik etmelidir.

Kurumların tüm vatandaşların refahını koruması ve temin etmesi gerekir; yasaların sahada uygulanmasını güvence altına almak için AB’ye katılım sürecindeki reformların izlenmesi ve kriterlerin karşılanması gerekmektedir.

Avrupa Parlamentosu üyelerinin, özellikle Avrupa Halk Partisi üyelerinin, VMRO-DPMNE (İç Makedon Devrimci Örgütü – Makedonya’nın Ulusal Birliği Demokratik Partisi) partili partnerleriyle görüşmeleri çok önemlidir. Onlardan çevrimiçi propaganda fabrikalarını kapatmalarını istemeli, üyeleri ve destekçilerinin kullandığı kelime dağarcığını değiştirme çağrısında bulunmalıdırlar. Doğal olarak, liderleri onlara örnek olmalıdır.

Levica partisindeki radikallere gelince, neo-faşist propagandaları ciddi boyutlara ulaşmadan yetkililerin harekete geçmeleri gerekiyor.

Uluslararası bağışçılar topluluğu, dezenformasyon ve nefret kampanyalarına karşı mücadele eden insan hakları savunucusu kişi ve kurumlara daha ciddi bir destek vermeyi düşünmelidir.

AB hükümetleri, özellikle bu siyasi yapılar yerel veya ulusal düzeyde iktidara gelirse, saldırı altındaki insan hakları savunucularına kucak açacak koruyucu programlar oluşturmayı değerlendirmelidir.

Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde, uluslararası toplumdan ricam budur.