Covid-19 salgınının Orta Avrupa’da hukukun üstünlüğü ilkesi üzerindeki etkisi: Krizi fırsata çevirmek, mi?

Arka plan bilgisi

Sürmekte olan Covid-19 salgını olağandışı bir durum ortaya çıkardı. Geride bıraktığımız on yıllar, terörizm ve iklim değişikliği gibi sayısız zorluk getirmiş olsa da tedavisi ve aşısı olmayan bir hastalığın tüm dünyaya yayılması, siyasi liderlerin üstesinden gelme konusunda hiçbir deneyime sahip olmadıkları bir şey.

Glowe up

Covid-19’la ilgili belirsizlik ve güvenilir verilerin olmayışı, hükümetlerin birincil hedeflerine −vatandaşlarını olabildiğince korumak ve salgının yol açtığı zararların kapsamını en aza indirmek− ulaşmak için sert kısıtlamalar getirmeye gönüllü olmalarına neden oluyor.

İnsanların (ve dolayısıyla medyanın) dikkati, neredeyse sadece kendilerinin ve sevdiklerinin sağlığını korumaya, riskleri hesap etmeye ve hastalığın yayılmasıyla ilgili gelişmeleri takip etmeye odaklandığı için gerçekliğin diğer yönleri gözden kaçabilir. Aynı zamanda, aciliyet duygusu göz önünde bulundurulduğunda, kamuoyu bu zorlukla daha iyi mücadele etmek için hükümetin radikal adımlar atmasına daha açık olabilir.

Böylesi olağanüstü bir durumda, karar alma ve kriz yönetiminin mümkün olduğunca hızlı ve verimli olmasını sağlamak için ülkelerin her zamanki demokratik işleyişiyle ilgili bazı mekanizmaların ve süreçlerin geçici olarak askıya alınması veya ihmal edilmesi meşrudur.

Ama bununla birlikte, bazı siyasi liderlerin olağanüstü hal durumunu kötüye kullanmaları ve kendi özel siyasi çıkarlarını gerçekleştirmek için kamu denetimini zayıflatmaları gibi bir tehlike söz konusu. İyi bir krizi asla boşa harcamayın. Avrupa Birliğinde, böylesi bir gelişmeye daha yatkın görünen ülkeler arasında siyasi liderleri her zaman kitabına uygun davranmayan ülkeler var.

Son yıllarda, böyle bir imaj edinmeyi başarmış olanlar Vişegrad Grubu[1] ve özellikle grubun bazı üyeleriydi, çünkü, örneğin, geleneksel liberal demokrasi kavramına her zaman uygun davranmamak konusunda sabıkalılar ya da çıkar çatışmaları nedeniyle gözetim altındalar.

Macaristan – ilk AB diktatörlüğü?

Macaristan bu örneklerin her ikisini de uygundur ve ayrıca Covid-19 salgını nedeniyle aldığı acil durum önlemleri kaşların çatılmasına en çok neden olan ülkedir. Hükümetin krizle baş edebilmek ve Macaristan vatandaşlarının sağlığını ve güvenliğini korumak üzere gerekli önlemleri almak için yeterli esnekliğe sahip olması gerektiğini ileri süren Fidesz (Macar Yurttaşlar Birliği) hükümeti, kendisine ülkeyi kararnamelerle yönetme yetkisi veren ve esas olarak parlamenter denetimi ortadan kaldıran bir yasayı yürürlüğe koydu.

Bu düzenlemenin en endişe veren yönü, yasanın uygulanacağı süreye ilişkin belirli bir zaman dilimi öngörmemesi, sadece, bu hükümlerin “acil durum sona erinceye kadar” yürürlükte kalacağını belirtmesidir. Bunun dışında, düzenlemede, örneğin ülkedeki medya özgürlüğünü daha da tartışmaya açacak bir dizi başka sorunlu yön var. Tarif edilen tedbirler kendi içinde de çelişkili.

Bununla birlikte, bu tedbirleri doğru dürüst değerlendirmek için hükümetin, bazılarının bu istisnai durum nedeniyle haklı görebileceği mevcut eylemlerinin ötesine bakmamız gerek.  Bu, bu tedbirlerin gerçek niyetine ve muhtemel sonuçlarına ilişkin soru işaretleri doğuran, önceki hükümet dönemlerinin bağlamı ve demokrasiden otoriterliğe doğru atılan adımlardır.

Çek Cumhuriyeti – güzel bir sürpriz yok

Çek Cumhuriyeti’nde bugüne kadar, Macaristan’dakilere benzer herhangi bir girişim olmadı. Bu, ihtilaflar olmadığı anlamına gelmiyor. En çok dikkat çeken ve hatta Macaristan örneğiyle karşılaştırma konusu yapılan mesele, zamanlaması oldukça kötü bir öneri olan, −yasama sürecinden geçtikten sonra− hükümete ve hatta sadece başbakana parlamentonun onayı olmadan olağanüstü hal ya da savaş hali ilan etme yetkisi verilmesi önerisiydi.

Meselenin, aslında birkaç yıldır tartışılmakta olan bir konu olduğu söylendi ama arkasında acı bir tat bıraktı – özellikle de başbakanın bu konudaki iletişim becerisi ve iyi bir PR yapmak için iş arkadaşlarını feda etmeye can atması.

Babiš hükümeti ayrıca, Avrupa Komisyonu'ndan, başbakanın, kurmuş olduğu şirketlerle olan bağının çıkar çatışması yaratıp yaratmadığına ilişkin incelemeye yanıt verme süresinin olağanüstü hal nedeniyle uzatılmasını istedi. Hükümet toplantısının gündemine son anda alınan, yolsuzlukla mücadele yasasında yapılması öngörülen ve aleyhindeki çıkar çatışması suçlamasında Babiš’in lehine olabilecek değişiklik önerisi, muhalefetin ve STK’ların eleştirilerinin ardından gündemden çıkarıldı. Sonuçta, bazıları, Merkezî Kriz İdaresinin denetimi konusunda koalisyon içi ihtilaflar da dahil olmak üzere, şu anda Çek Cumhuriyeti'nde gördüklerimizin beklenmedik şeyler olmadığını söyleyebilir−ama hiç hoş değil.

Slovakya – yeni hükümet için zor bir başlangıç

Slovakya bu durumla yine tamamen farklı birtakım koşullar altında yüzleşiyor. Ülke, mart ayında, halihazırda salgının ortasındayken yemin eden hükümete yeni alışıyor. Belirli (ortak) bir ideolojik geçmişi olmayan dört siyasi partiden oluşan hükümet salgın olmasaydı da çok büyük zorluklarla karşı karşıya olacaktı.

Bu kritik durum, hastalığın yayılmasını önlemek için alınması gereken önlemler konusunda ilk koalisyon içi kavgaları beraberinde getirebilir; yeni Başbakan Matovič önerilerin ülkenin ‘karartılması’ olarak adlandırdığı bir kapsama ulaşabileceğini söylerken ekonomi bakanı ekonomiye tehdit oluşturan böyle bir adıma kategorik olarak karşı duruyor.

Hükümetin salgının neden olduğu krizle başa çıkma becerisi, başlıca vaatleri olan yolsuzlukla mücadeleyi becerip beceremeyeceğinin bir ön izlemesi olabilir. Hükümet krizden güçlenmiş ve halkın güvenini kazanmış olarak çıkabilir ya da seçim vaatlerini yerine getirmeye daha başlayamadan dağılabilir.

Farklı ama aynı

Bu üç ülkenin durumu aslında farklı, tıpkı salgın darbesini vurmadan önce de farklı olduğu gibi. Demokrasi üzerinde etkiler doğuran salgın değil; salgın sadece bazı siyasi liderlerin bunu kendi siyasi hedefleri için kötüye kullanmasına zemin hazırladı. Gördüğümüz, krizin gelişmeleri değiştirmek yerine hızlandırdığıdır. Bu gelişmeleri yakından takip etmesi gereken sadece kamuoyu değil, Avrupa Birliği de gözünü üzerinden ayırmamalıdır. Niteliği ve ciddiyeti bakımından benzersiz bir kriz yaşanıyor olsa da demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlılığa gölge düşürmemek gerek çünkü salgın kesin olarak bitecek ama sonrasında bu ilkelere ihtiyacımız olacak.

 

[1] Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya ve Polonya arasındaki bölgesel ortaklık. ç.n.

Bu metin İngilizce'den Türkçe'ye Deniz Tuna tarafından çevrilmiştir.