Küresel yönetişimden iç siyasete “kayıp kadınlar”

Amartya Sen “kayıp kadınlar” ifadesini, “More Than 100 Million Women Are Missing” [“100 Milyon’dan Fazla Kadın Kayıp”] adlı ufuk açıcı makalesinde dünyanın belli bölgelerinde görülen demografik bir anormalliğe, yani bu bölgelerde kadınların sayıca eksik olmasına işaret etmek üzere kullanmıştır.

Amartya Sen, aslında kadınların erkeklerden sayıca daha fazla olmasının beklendiğini (yaklaşık 1.05’e 1 oranında), ancak tıbbî bakıma, gıda ve sosyal hizmetlere eşit oranda erişemedikleri bölgelerde daha az sayıda kadının hayatta kalabildiğini göstermiştir. Sen, bu eşitsizliklerin olmadığı ve 1.05:1 oranının küresel çapta geçerli olduğu bir dünyada kadın nüfusunun büyüklüğünün ne olacağından pay biçerek, dünya nüfusunda 100 milyondan fazla kadının kayıp olduğu sonucuna varır.

Elbette, demografi kadınların eksik kaldığı tek alan değil. Ekonomik görünümü ve insanların hayatını küresel çapta etkileme kudretine bakılırsa, uluslararası ekonomik yönetişim matriksinin (kurumlar, politikalar, aktörler vb.) bu alanların en önemlisi olduğu söylenebilir. Aslına bakılırsa, uluslararası ekonomik yönetişime damgasını vuran toplumsal cinsiyet körlüğü, bilhassa feminist ekonomistlerin sert eleştirilerinin hedefi olmuştur. Dahası Türkiye, alanda daha da fazla etkisi olması beklenen bir kurumun, yani 20’ler Grubu’nun (G20) yakın zamanda başkanlığını üstlenmiştir. Bu nedenle G20’nin ekonomi gündemini toplumsal cinsiyet açısından değerlendirmek aciliyet taşımasa bile, böyle bir değerlendirmeye girişmenin tam vaktidir.

20’ler Grubu (G20), öncelikli olarak küresel ekonomik kurumları, istikrarsızlığı azaltıp gelecek finansal krizleri önlemek üzere ıslah ederek dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu zorlukları ele almak üzere kurulmuştur.1 Bu anlamda G20’nin kendisini 2009 Eylül’ünde “dünyanın önde gelen küresel ekonomi forumu” olarak tanımlaması oldukça manidardır; zira böylece G20’nin artan rolü, doğrudan 2008 finansal krizine bir karşılık olarak konumlandırılır. Bu bağlamda, G20 paylaşılan ve kapsayıcı büyümeyi hedeflediğini taahhüt etmiş ve bu amaçla bir dizi politika pozisyonuna destek olmuştur. G20 nispeten yakın zamanda önem kazanmış bir kurum olsa da, ekonomi politikaları ve yönetişimine yaklaşımı özgünlükten uzak. Bu yaklaşım para politikalarında sorumluluk üstlenilmesini, finansal düzenleme ve denetimin güçlendirilmesini, ödemeler dengesinin iyileştirilmesini, ticaret ve yatırımların serbestiyetini, fiyat istikrarının sağlanmasını ve kur rejiminin liberal olmasını savunur; yani aynı tas aynı hamam.

G20 yoksulluğun ve ülkeler arasındaki eşitsizliklerin azaltılması için ekonomik kalkınmanın gerekli olduğunu ve büyümenin paylaşılan, katılımcı ve sürdürülebilir olması gerektiğini de vurgular (Heintz, 2013). Öte yandan, G20 bu vurgunun lafta kalmaması için toplumsal cinsiyetin de göz önünde bulundurulması gereken temel boyutlardan biri olduğunu kabul etmekte geride kalmış görünüyor. Resmî belgelerde toplumsal cinsiyet eşitliğinin adı ancak 2012’de anılabilmiştir. G20’nin politik tutumunun toplumsal cinsiyet adaleti açısından kritik sonuçları olduğu ve özellikle dünya ekonomilerinin geleceğini şekillendirmede daha da fazla rol üstlendiği ve önem kazandığı düşünüldüğünde, G20’nin toplumsal cinsiyet açısından değerlendirilmesi elzemdir.

Dengeli büyümede altı politika alanı

Heintz (2013) oldukça yoğun ancak kapsamlı bir değerlendirmesinde, G20’nin “Güçlü, Sürdürülebilir ve Dengeli Büyüme Çerçevesi”nde (ve daha sonraki detaylandırmalarda) toplumsal cinsiyete özgü sonuçları açısından özellikle dikkat edilmesi gereken altı politika alanı olduğunu tespit etmiştir: malî politikalar, para politikaları, uluslararası finansal akışlar ve ödemeler dengesi, finansal politikalar, uluslararası ticaret ve sosyal koruma ve istihdam politikaları.

Aslında, bu altı alanın her biri, feminist ekonomistlerin toplumsal cinsiyet yanlılığını ortaya çıkarmak üzere hakkında hatırı sayılır miktarda çalışmalar yürüttüğü alanlardır. Bu çalışmaların temel öncülü, ekonomi politikalarının nadiren toplumsal cinsiyet ayrımı gözetmeyen politikalar olduğudur. Beceri ve eğitime erişim, istihdam imkânları, toplumsal normlarla şekillenen çalışma alanları ve mal varlığının idaresi gibi alanlar toplumsal cinsiyet temelinde ayrışmalar içerdiğinden ve toplumsal cinsiyet aynı zamanda bir iktidar ekseni olduğundan, ekonomik dinamikler kadın ve erkekler için birbirinden farklı süreç ve sonuçları beraberinde getirir. Örneğin, kadınlar belli mesleklerde sürekli fazla temsil edildiğinde, özellikle belirli sektörleri etkileyecek politikaların toplumsal cinsiyete özgü sonuçları olacaktır. Benzer bir şekilde kadınların ev içinde ücretsiz çalışma sorumluluklarının olması, emek piyasasında daha az tecrübe kazanabilmelerine ve gelirlerinin daha düşük olmasına neden olur. Öte yandan kadınlar emek piyasasında ücretli çalışmaya başladığında da üzerlerindeki emek yükü artar.

Bu makalede G20’nin makroekonomik yönetişimi ve ekonomi politikaları gündeminin toplumsal cinsiyet açısından kapsamlı ve derinlemesine bir analizini sunmaya girişilmemiştir (daha ayrıntılı bir değerlendirme için örneğin bakınız Heintz, 2013). Bunun yerine G20’nin önerdiği farklı politikaların toplumsal cinsiyet yanlılığı taşıyan dinamiklerinin bir sentezi sunulacak ve bu politikalar Türkiye bağlamında somutlaştırılacaktır. Makalede özellikle kadınların ücretli emeğe katılımı ile ev içi üretim/bakım emeği olmak üzere iki alana odaklanılacak, bunların toplumsal cinsiyete özgü muhtemel etkileri tespit edilecektir.2 Bu anlamda makalenin çizdiği tablonun kaçınılmaz olarak kısmî de olsa aydınlatıcı olması ümit edilmiştir.

Kadınların ücetli emeği: Kırılganlığın dinamikleri

G20’nin yukarıda bahsi geçen çerçeve kapsamında desteklediği politikaların, kadınların ücretli emeğe katılımının gerek seviyesi gerekse mahiyeti üzerinde çok sayıda önemli etkisi bulunur. İlk olarak G20’nin malî politika tutumu, vergi gelirlerini artırma çabalarına ağırlık verme alternatifine karşı, kamu harcamalarının kesilmesine ve böylece hükümet borçlanmalarının azaltılmasına öncelik verir. G20 çerçevesi bunun gerçekleştirilmesi için izlenmesi gereken stratejileri açıkça dile getirmese de, kamu harcamalarını kısmanın en bilinen yöntemlerinden biri, özelleştirmeler yoluyla kamu sektörünün hacmini düşürmek olmuştur.

Kadınların işgücüne katılım oranının genel olarak düşük olduğu ve bu katılımın kamu sektöründe yoğunlaştığı Türkiye dahil pek çok ülkede kamu sektörü, kadın istihdamının birincil alanlarından biridir. Bu nedenle kamu sektörünün küçültülmesi, istihdam imkânları açısından kadınları erkeklere kıyasla daha fazla etkileyecektir (Çağatay, 2003). Kamu sektörü küçüldüğünde kadınların icra etme eğiliminin daha fazla olduğu türden işler azalır.

Kamu sektöründeki daralmanın getirdiği iş kaybında da toplumsal cinsiyet ayrımı gözetiliyor olabilir. Kamu kuruluşları küçülmeye giderken genelde kadınlar erkeklerden daha önce ve daha hızlı bir biçimde işten çıkarılır. Günlük-Şenesen ve Akduran (2007) Tütün, Tütün Mamülleri ve Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (TEKEL) tartışmalı bir biçimde özelleştirilmesine dair yürüttükleri vaka çalışmalarında, 1987-2003 tarihleri arasında şirketin küçülmesi sürecinde kadın işçilerin yüzde 70’inden fazlasının, erkek işçilerinse yüzde 43’ünün işten çıkarıldığını ortaya koymuştur.

Dahası, özelleştirmenin emek ücreti ve tazminatı açısından da toplumsal cinsiyete göre ayrışan sonuçları olacaktır; zira Türkiye’de kadınlar kamu sektöründe özel sektörde alacakları ücretlerden daha yüksek ücretler alabilirken, erkekler özel sektörde daha yüksek ücretlere çalışabilmektedir (Tansel, 2005). Bu nedenle, kadınlar kamu sektöründeki işlerden çıkarılıp özel sektörde iş aramak zorunda bırakıldıklarında, genelde daha düşük emek ücreti ve tazminatı ile karşılaşırken, erkekler aynı durumda daha yüksek ücretlerden faydalanmaya başlayabilir.

G20’nin uluslararası ticaret ile ödemeler dengesine ilişkin tutumu da kadınların işgücüne katılımı açısından önemli sonuçları olan başlıca alanlardan biridir. G20 çerçevesi, ticaret ve yatırım akışlarının serbestliğini savunmanın yanı sıra, küresel istikrarın güçlendirilmesi için cari işlemlerin uluslararası çapta dengelenmesi gerektiğini vurgular ve ülkelere ticarî rekabeti artırmalarını tavsiye eder.

Türkiye gibi sürekli cari işlemler açığı veren ülkeler açısından cari işlemlerin yeniden dengelenmesine yapılan vurgu, ihracat kapasitesinin genişletilmesi gerektiği anlamına gelir. Türkiye gibi var olan ihracat kapasitesi temelde gıda işleme ve tekstil gibi emek yoğun sektörlere dayanan ve ticarî rekabetin emek ücretlerinin düşürülmesi yoluyla sağlandığı bağlamlarda, ihracat kapasitesinin genişletilmesi ve ihracat rekabetinin artırılması yönündeki çağrıların kritik sonuçları olacaktır.3

İhracata yönelik stratejilerin, özellikle gelişmekte olan ülkeler bağlamında, düşük vasıf gerektiren, emek yoğun, standartlaştırılmış, tekrarlı ve monoton görevler içeren ihracat sektörlerinde genelde işgücünün kadınlaşmasına neden olduğu net bir biçimde ortaya konmuştur (Elson ve Pearson, 1981; Çağatay ve Özler, 1995; Joekes, 1995; Standing, 1989). Bunun başlıca nedeni, kadın emeğinin rekabette avantaj getirdiğinin düşünülmesidir. Zira kadınlar toplumsal ve ekonomik açıdan ikincil konuma itildiğinden, kadınların emeği düşük maliyetlidir ve kadın emeğinin uysal, denetlenebilir ve kolay manipüle edilebilir olduğu varsayılır.

Türkiye’de 1980’lerin sonu ile 1990’lardaki ihracata dayalı büyüme döneminde kadınların işgücüne katılımı genel anlamda pek artış göstermediyse de (İlkkaracan, 2012; Başlevent ve Onaran, 2004; Dedeoğlu, 2010), kadınların ücretli emeği gıda işleme ve tekstil gibi ihracat sektörlerinde yoğunlaşmış durumdaydı. Aslına bakılırsa, özellikle tekstil ve hazır giyim sektöründe Türkiye’nin ihracattaki rekabet gücü, kadınların emeğinin düşük maliyetli, kayıt dışı ve esnek olmasına bağlı olagelmiştir (Özay, 2011). Bu bağlamda pek çok çalışma, özellikle 90’larda ihracatın büyümesiyle birlikte, kadınların hazır giyim sektöründe evden ya da kayıt dışı olarak çalışmasının yaygınlaştığını ortaya koymuştur (bakınız, örneğin, Çınar,1994; Ecevit, 1991; İlkkaracan, 2000; Özar, 2000).

Günümüz Türkiye’sinde kadın emeği hâlâ büyük oranda ihracata yönelik emek yoğun sektörlerde yoğunlaşmış durumdadır (Dedeoğlu, 2012). İhracata yönelik büyüme ve işgücünün kadınlaşması genelde emeğin esnekleşip güvencesizleşmesiyle bir arada ilerlediğinden, bu sektörlerde rekabetin artırılmasına yönelik çabaların ücretler üzerindeki baskıyı, kayıtdışılığı ve esnekleşmeyi artırması ve bunun da kadınların emeğini ciddi anlamda etkilemesi muhtemeldir. Aslına bakılırsa, hâlihazırda hazır giyim ve tekstil gibi sektörlerin, düşük emek masraflarından faydalanmak için, genellikle de devlet sübvansiyonlarıyla ülke içinde Doğu, Güneydoğu ve Kuzeydoğu Anadolu gibi bölgelere kaydığı kaydedilmiştir.4

Öte yandan, ihracatın “yükselen yıldızları”nın (taşıma araçları, telekomünikasyon cihazları, metal ve petrol ürünleri) rekabet gücününün yükseltilmesi, teknolojik yenilenme yoluyla verimliliğin artırılmasına bağlı olabilir. Kadınların yüksek teknoloji üretiminde istihdam edilmek için gerekli olan becerilere çoğunlukla erişimi olmadığından, bu sektörler hâlihazırda erkek emeğinin egemen olduğu sektörlerdir. Türkiye’de toplumsal cinsiyete dayalı beceri eşitsizliğini ele alacak tedbirler olmadığından, kadın ve erkekler bu teknolojik yeniliklerle değişen istihdam imkânlarından birbirlerinden farklı olarak etkilenecektir. Bu nedenle genel bir teknolojik değişim ve ihracat kapasitesinin bu teknoloji yoğun sektörlere kayması (yatırımı açıkça geleneksel emek yoğun sektörlerden bu ikinci gruba kaydırmaya çalışan stratejiler mevcuttur), kadınların erkeklerden daha hızlı bir biçimde istihdamdan dışlanmasına neden olabilir.

 

Kadınların ücretsiz emeği: Kırılganlığı telafi etmek

Yukarıda tartışıldığı üzere, G20 ülkeleri malî konsolidasyon adına kamu harcamalarını kesmeye teşvik etmektedir. Bu bağlamda hangi kamu harcamalarının hedef alındığı önemlidir; zira kadınlar ile erkekler, farklı kategorilerdeki kamu harcamalarından farklı biçimlerde yararlanırlar. Örneğin, özellikle sosyal provizyonlarda (sağlık, eğitim, gıda ve konut primleri vb.’nde) yapılan kesintilerin kadınları daha fazla etkilediği gösterilmiştir (Çağatay, 2003; Çağatay v.d., 2000; Elson & Çağatay, 2000).

Kadınlar ücretsiz bakım ve yeniden üretimi temin eden birincil aktörler olduğundan, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerde kesintiye gidildiğinde oluşan boşluğu doldurmak zorunda bırakılırlar ve bu da kadınların üzerindeki iş yükünü artırır. Bu tür kesintilerle birlikte kadınlar, hastane yatışları artık devlet tarafından karşılanmadığından hasta ve yaşlılara evde bakmak zorunda kalır, kamu kreşleri olmadığından da çocuk bakımına daha fazla zaman harcamak durumunda kalırlar.

Türkiye gibi toplumsal cinsiyet rollerinin bakım emeği rejimine keskin bir biçimde damgasını vurduğu ve ücretsiz bakım emeğinin büyük çoğunluğunun kadınlara yüklendiği bir bağlamda, kadınların ücretsiz emeği üzerindeki yükün bu şekilde artması özellikle endişe verici olabilir (İlkkaracan, 2012).5 Buradan hareketle, devletin sosyal provizyonlarda kesintiye gitmesi halinde bunu telafi edecek ana kaynağın kadınların ücretsiz emeği olacağı neredeyse kesindir.

 

Kadınların daha fazla ücretsiz emek harcamasına neden olan benzer dinamikler ekonomik krizler bağlamında da gözlemlenmiştir. Bunun nedeni sadece kriz zamanlarında yapılan sıradan kamu harcamaları kesintilerinin yol açtığı dinamikler değil, aynı zamanda kaybolan hanehalkı gelirini telafi eden emeğin genelde kadın emeği olmasıdır (Antonopoulos, 2009; Berik ve Kongar, 2013; Seguino, 2010).

Finansal zorluklar zamanında ve hanehalkı gelirinin düşmesi karşısında ücretli sektörde fazladan çalışmaya başlayan ve/veya daha önce piyasadan satın alınan mal ve hizmetleri ev içinde ücretsiz olarak üretmeye girişenler genelde kadınlardır. Kaya Bahçe ve Memiş (2013), 2008-09 krizinin Türkiye’deki çalışma süresi üzerindeki etkisini inceledikleri çalışmalarında, kadınların gerek ücretli gerekse ücretsiz iş faaliyetlerine harcadıkları zaman ile diğer eşin işsizlik riski arasında pozitif ilişki olduğunu, erkeklerin çalışma sürelerinin ise diğer eş üzerinde güçlü bir etkisi olmadığını tespit etmişlerdir.

G20’nin desteklediği kısıtlayıcı para politikalarının ekonomik daralmaya neden olabileceği düşünüldüğünde, kadınların (ücretli ve ücretsiz) emek yükü ile ekonomik gerileme arasındaki ilişki kayda değerdir. Kısıtlayıcı para politikalarında faiz oranları yüksek tutularak düşük enflasyon hedeflenir ve borçlanma daha masraflı hale getirilerek ve/veya kredi mevcudiyeti azaltılarak kredi talebi düşürülür. Bu tür tedbirler; talebi azaltıp büyümeyi durdurabilir, istihdam yaratımını azaltıp işsizlik oranlarını yükseltebilir ve böylece ekonomik krizlere benzer dinamiklerin açığa çıkmasına neden olup kadınların emeğini de buna paralel biçimlerde etkileyebilir. Buna ek olarak, G20 finansal düzenleme reformunda bulunulacak başlıca alanları tespit etmede ilerleme kaydettiyse de, uygulamada geride kalmıştır ve ekonomik kriz karşısındaki kırılganlık küresel ölçekte bakidir.

G20’nin vizyonunu cinsiyetlendirmek

Heintz (2013) incelemesinde G20 gündeminin kapsayıcı, paylaşılan ve sürdürülebilir büyüme vizyonuna toplumsal cinsiyeti temel bir boyut olarak gerçek anlamda dahil edemediği sonucuna varmakta haklıdır. Bu anlamda Heintz çok sayıda somut öneride bulunur.

Bu öneriler arasında, toplumsal cinsiyet eşitliği için bir görev gücü oluşturup, G20’nin kapsayıcı ve paylaşılan büyüme yönündeki genel hedefi kapsamında toplumsal cinsiyet eşitliği taahhüdünü formelleştirip uygulaması için, toplumsal cinsiyet ve ekonomi politikası ile ilgili bir araç takımı hazırlamak, toplumsal cinsiyet eşitliğinin G20’nin politika çerçevelerinde kapsamlı bir biçimde yansıtılmasını temin etmek, toplumsal cinsiyet eşitliğini uluslararası örgütlerin G20 izleme faaliyetlerine dahil etmek, var olan toplumsal cinsiyet eşitliği göstergelerini kullanmak ve G20’deki ve uluslararası çaptaki ilerlemeyi değerlendirmek üzere yeni göstergeler geliştirmek ve G20’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini ilerletme konusunda nasıl hesap verebilir hale getirilebileceği konusunda ana paydaşlarla bir danışma süreci başlatmak bulunmaktadır.

20’ler Grubu’nun çerçevelerini ve bu çerçevelerin oluşturduğu politikaları cinsiyetlendirme konusunda kararlı adımlar atıp atmadığını göreceğiz. Öte yandan toplumsal cinsiyet eşitliği taleplerini G20’nin gündemine sokmak için süreklilik arz eden, geniş tabanlı eleştiri ve savunuculuk yapılması gerektiği her halükârda aşikârdır. Burada değişimin kararlı ve ilerlemeci bir biçimde gerçekleştirilebilmesi için uluslararası kurumlara öncelik verilmesi gerektiği kastedilmemiştir. Bunun yerine G20’nin erkenden görmezlikten gelinemeyecek kadar önemli bir kurum olabileceği düşünülmektedir. Özellikle de Türkiye gibi çok katmanlı toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin olduğu, kadınların işgücüne katılım oranlarının düşük olduğu, gelir ve mal varlığı dağılımınının toplumsal cinsiyete göre önemli ölçüde farklılaştığı ve yoksulluk karşısındaki kırılganlığın eşit olmadığı bağlamlarda, G20’nin desteklediği politikaların uygulamaya konulması, var olan eşitsizliklerin üzerinden ilerleyebilir ve bunları şiddetlendirebilir. Dahası, Türkiye’de kadınları ekonomik alanın eşit katılımcıları olarak değil, her şeyden önce anne ve eş olarak gören siyasî söylemin artan muhafazakârlığı da toplumsal cinsiyet yanlılığı içeren makroekonomik dinamiklerin etkilerini devam ettirebilir. G20 gündeminin ne kadar kritik sonuçlar doğurabileceğine bakıldığında, bu gündeme müdahale etmek bir lüks değil, aciliyettir.

Kaynakça

Antonopoulos, Rania. 2009. “The Current Economic and Financial Crisis: A Gender Perspective” [“Toplumsal Cinsiyetli bir Bakış Açısından Günümüzdeki Ekonomik ve Finansal Kriz”], Ön Makale 562, Levy Economics Institute of Bard College.

Ansal, Hacer. 1998. “Küreselleşme, Sanayide Teknolojik Modernizasyon ve Kadın İstihdamı," Ferhunde Özbay (ed.) Kadın Emeği ve İstihdamındaki Değişmeler, İstanbul: KSSGM, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı.

Başlevent, Cem ve Özlem Onaran. 2004. “The Effect of Export-Oriented Growth on Female Labor Market Outcomes in Turkey” [“Türkiye’de İhracata Yönelik Büyümenin Piyasada Kadın Emeği üzerindeki Etkisi”] World Development, 32 (8), 1375- 1393.

Berik, Günseli ve Ebru Kongar. 2013. “Time Allocation of Married Mothers and Fathers in Hard Times: The 2007–09 US Recession” [“Zor Zamanlarda Evli Anne ve Babaların Zaman Kullanımı: 2007-09 yıllarında ABD’deki Ekonomik Durgunluk ”], Feminist Economics, 19 (3), 208- 23.

Çağatay, Nilüfer. 2001. Trade, Gender and Poverty [Ticaret, Toplumsal Cinsiyet ve Yoksulluk], UNDP’nin Ticaret ve Sürdürülebilir İnsani Gelişime projesi için hazırlanan arkaplan makalesi. Ekim 2001. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP).

Çağatay, Nilüfer (2003). “Gender budgets and beyond: feminist fiscal policy in the context of globalization” [“Toplumsal cinsiyet bütçeleri ve ötesi: küreselleşme bağlamında feminist mali politikalar”], Gender and Development, 11 (1).

Çağatay, Nilüfer ve Şule Özler. 1995. “Feminization of the Labor Force: The Effects of Long-Term Development and Structural Adjustment” [“İşgücünün Kadınlaşması: Uzun Vadeli Kalkınma ve Yapısal Uyumun Etkileri”], World Development, 23(11), 1883–94.

Çınar, Emine Mine. 1994. “Unskilled Urban Migrant Women and Disguised Employment: Homeworking Women in Istanbul, Turkey” [“Vasıfsız Kentli Göçmen Kadınlar ve Gizli İstihdam: İstanbul, Türkiye’de Evden Çalışan Kadınlar”], World Development, 22(3), 369–80.

Dedeoğlu, Saniye. 2010. “Visible Hands – Invisible Women: Garment Production in Turkey” [“Görünen Eller- Görünmez Kadınlar: Türkiye’de Hazır Giyim Üretimi”], Feminist Economics, 16 (4), 1-32.

Dedeoğlu, Saniye. 2012. Türkiye’de Tekstil Sektörü ve Kadın İşçiler Kitabı, ILO Türkiye Ofisi, Ankara: ILO.

Ecevit, Yıldız. 1991. “Shop Floor Control: The Ideological Construction of Turkish Women Factory Workers” [“İşçilerin Denetimi: Fabrika İşçisi Türk Kadınlarının İdeolojik İnşası”] Nanneke Redclift ve M. Thea Sinclair, ed. Working Women: International Perspectives on Labour and Gender Ideology [Çalışan Kadınlar: Emek ve Toplumsal Cinsiyet İdeolojisine Uluslararası Yaklaşımlar], 55–78, New York: Routledge.

Elson, Diane ve Nilüfer Çağatay. 2000. “The social content of macroeconomic policies” [“Makroekonomik politikaların toplumsal içeriği”], World Development, 28 (67), 1347-64.

Elson, Diane ve Ruth Pearson. 1981. “Nimble Fingers Make Cheap Workers: An Analysis of Women’s Employment in Third World Export Manufacturing” [“Marifetli Ellerden Ucuz İşçi Olur: Üçüncü Dünya’da İhracata Yönelik Üretimde Kadınların İstihdamının bir Analizi”], Feminist Review, 7 (Spring), 87–107.

Günlük-Şenesen, Gülay ve Özgün Akduran (2007) “Özelleştirmenin Toplumsal Cinsiyet Açısından Değerlendirilmesi: Tekel Örneği”, Fuat Ercan v.d. (ed.) Türkiye’de Kapitalizmin Güncel Sorunları, Dipnot Yayınları.

Heintz, James. 2013. Kayıp Kadınlar: G20, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Küresel Ekonomik Yönetişim.

İlkkaracan, İpek. 2012. “Why so few Women in the Labor Market in Turkey: A Multi-dimensional Analysis” [“Türkiye’deki emek piyasasında neden bu kadar az kadın var?: Çok boyutlu bir analiz”], Feminist Economics, 18 (1), 1-36

Joekes, Susan P. 1995. “Trade-Related Employment for Women in Industry and Services in Developing Countries” [“Gelişmekte Olan Ülkelerde Kadınların Sanayi ve Hizmetlerde İstihdamının Ticaretle İlişkisi”], Occasional Paper 5, Birleşmiş Milletler Sosyal Kalkınma Araştırma Enstitüsü (UNRISD), Cenevre.

Kaya Bahçe, Seçil A. ve Emel Memiş. 2013. “Estimating the Impact of the 2008–09 Economic Crisis on Work Time in Turkey” [“2008-09 Ekonomik Krizinin Çalışma Süreleri üzerindeki Etkisine dair Tahminler”], Feminist Economics, 19 (3), 181-207.

Koray, Meryem, Sevda Demirbilek ve Tunç Demirbilek. 1999. Gıda İşkolunda Çalışan Kadınların Koşulları ve Geleceği, Ankara: KSSGM.

Özar, Şemsa. 2000. Kadın İstihdamı İçin Yeni Perspektifler ve Kadın İşgücüne Muhtelif Talep. Ankara: Başbakanlık, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Yayınları.

Özay, Özge. 2011. “Implications of Trade Policy Changes on Gender Inequalities” [Ticaret Politikası Değişimlerinin Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Üzerine Etkileri”], Fe Dergi, 3 (2), 33-53.

Seguino, Stephanie. 2010. “The Global Economic Crisis, its Gender and Ethnic Implications, and Policy Responses” [“Küresel Ekonomik Kriz, Krizin Toplumsal Cinsiyet ve Etnisite Açısından Sonuçları ile Politika Tepkileri”] Gender and Development, 18 (2), 179–99.

Seguino, Stephanie ve Caren Grown. 2006. "Gender equity and globalization: macroeconomic policy for developing countries" [“Toplumsal cinsiyet eşitliği ve küreselleşme: gelişmekte olan ülkeler için makroekonomik politikalar”] Journal of International Development, 18(8), 1081-1104.

Sen, A. K. (2010). “More than 100 Million Women are Missing” [“Yüz Milyondan Fazla Kadın Kayıp”], The New York Review of Books.

Standing, Guy. 1989. “Global Feminization through Flexible Labor” [“Emeğin Esnekleşerek Küresel Çapta Kadınlaşması”], World Development, 17(7), 1077–95.

Tansel, Aysıt. 2005. "Public-Private Employment Choice, Wage Differentials, and Gender in Turkey” [“Türkiye’de Kamu-Özel Sektör İstihdam Tercihleri, Ücret Farkları ve Toplumsal Cinsiyet”], Economic Development and Cultural Change, 53(2), 453-77.

 

1    G20 Doğu Asya, Rusya ve Latin Amerika’da yaşanan bir dizi krizden sonra Berlin’de 1999 yılında düzenlenen ilk toplantıdan şimdiki hâline gelene kadar, G20 üyeliği maliye bakanları ile merkez bankaları seviyesinden ülke liderleri seviyesine doğru değişmiştir. Mevcut durumda G20’ye, 20 ana üyesinin (19 ülke ile AB’nin temsilcileri) yanı sıra, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’ndan temsilciler ile zirve başkanının davet ettiği yaklaşık beş ülkenin ve uluslararası örgütlerin temsilcileri daha katılır.

2    Bu politika tavsiyelerinin seçimi (bunların olası etkilerinin kaçınılmaz olarak hissedilebileceği kadınların hayatlarının diğer alanlarına kıyasla) bir önem hiyerarşisi arz etmez. Yalnızca makroekonomik politikaların etkilerinin daha net gözlemlenebileceği alanları tanımlar.

3    Ülkeler ihracatta rekabet güçlerini artırma stratejisi olarak döviz kuru politikalarını da kullanabilir. Ülke parasının değerinin (diğer para birimlerine kıyasla) suni olarak düşük tutulması, ihraç edilen malları (diğer para birimlerine kıyasla) ucuzlaştırır ve uluslararası piyasalarda bu mallara olan talebi artırır. Öte yandan G20 çerçevesi döviz kuru oranlarını piyasanın belirlemesi gerektiğini, yani hükümetlerin diğer para birimlerine kıyasla ülke parasının değerini belirlemek üzere müdahalede bulunmaması gerektiğini savunduğundan, burada göz önünde bulundurulan tek strateji üretim maaliyetlerinin düşürülmesidir.

4    Teknolojik yenilenme de masrafları düşürüp rekabet gücünü artırabilir, ancak Türkiye’nin başlıca ihracat sektörlerinde bu strateji, genelde yaygın bir biçimde benimsenememiştir. Öte yandan emek tasarrufu yapan teknolojiler benimsendiğinde de çoğunlukla kadınlar istihdam imkânlarını kaybeder. Tekstil ve gıda sektörlerindeki büyük ve orta ölçekli işletmelerde yeni teknolojiler benimsendiğinde kadın işçilerin, özellikle de vasıfsız kadın işçilerin istihdam kaybına uğradığı, erkek işçilerin ise şirketlerce istihdam edilmeye devam ettiği tespit edilmiştir (Ansal, 1998; Koray v.d.,1999)

5    2006 yılında gerçekleştirilen ve zaman kullanımına dair yapılmış tek resmî araştırma olan anketin sonuçlarına göre, ortalama yetişkin bir kadın gününün yaklaşık 5 saat 17 dakikasını ev işine harcarken, ortalama yetişkin bir erkek 51 dakikasını bu işler için harcamaktadır (İlkkaracan, 2012).