Türkiye tarihinin en karanlık yıllarından 1993 henüz geride kalmıştı. Gazeteci Uğur Mumcu suikastı, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci ve Turgut Özal’ın ölümleri, Ümraniye çöplük felaketi, Bingöl ve Başbağlar saldırıları, Sivas katliamı, Halkın Emek Partisi’nin kapatılması ve vekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, Tansu Çiller’in ardından seri devlet cinayetleri başlatacak “Elimizde PKK’ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var” açıklaması… 93’te Türkiye’de manzara, büyük ölçüde böyleydi.
Beri yandan Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başlayan 90’lı yıllarda dünya dönüşüyor, Türkiye de kültür sanat ve sivil toplum alanının yeşermesine tanık oluyordu.
Tarkan, daha sonra 2 milyondan fazla kopya satacak “Aacayipsin” albümünü çıkarmış, bütün ülkeyi “sahiciliğe” davet ediyordu.
Mor Çatı, Kaos GL ve TİHV kurulmuş, Kalan Müzik ve Aras Yayıncılık açılmış, özel televizyonlar yayına başlamıştı. Darbe sonrası kurulan İnsan Hakları Derneği, yapılan Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü, yeni 10 yılın önünü açmıştı. Parti kapatmalara rağmen HADEP kuruluyor, kadınlar savaşa ve ırkçılığa karşı “Arkadaşıma Dokunma!” demek için örgütleniyordu.
Nüfus artıyor; hızlı kalkınma ve ekonomik istikrar beklentisi büyüyor, Başbakan Tansu Çiller bir yandan arka arkaya özelleştirme kararları alıyor, diğer yandan sekülerizm yanlısı mitingler düzenliyordu.
Bacasız endüstri olarak tanımlanan turizme dev yatırımlar yapılıyor; Ege ve Akdeniz sahilleri, beş yıldızlı, her şey dâhil otel projeleriyle dolup taşıyordu.
Yeni maden sahaları açılıyor, termik santrallar kuruluyordu. Akkuyu’da bir nükleer santral için ön çalışma, bu yıl başlamıştı.
Güneydoğu’da 1994’te zirve yapan gözaltında zorla kaybedilenler, çatışma ve köy yakmaların da körüklediği kente göç, metropolitan hayatın çehresini tamamen değiştiriyordu. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere pek çok belediyeyi, daha sonra içinden AK Parti’yi de çıkaracak olan Refah Partisi o sene kazandı.
Acımasız bir darbeden 15 yıl sonra, AB’ye giriş için demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların sayılmasıyla piyasa ekonomisinin korunmasını şart koşan Kopenhag kriterlerinin gölgesinde Türkiye, sancılı bir demokratikleşme ve ekonomik liberalleşme sürecinden geçiyordu.
Hürriyet ve insan hakları, kapitalizm ve çevre katliamıyla aynı torbada geliyordu.
Ve Heinrich Böll Stiftung’un Türkiye ofisi, aynı yılın Haziran ayında İstanbul’da Beyoğlu Büyükparmakkapı Sokak’taki bu binada açıldı.
1 – Heinrich Böll Stiftung Türkiye ofisinin açılışına dair dönemin Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'ndan alınan izin belgesi. (hbs) 2 – 1994 yılında Türkiye'de enflasyon, bugünlerde olduğu gibi başlıca gündemdi. 3 – 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi'nden Ankara ve İstanbul'da seçimleri kazanan Melih Gökçek ve Recep Tayyip Erdoğan, partinin genel başkanı Necmettin Erbakan ile birlikte. (AA) 4 – Güney Afrika'da ANC'nin lideri Nelson Mandela 27 yıllık mahpusluğun ardından serbest kaldı ve ülkede ilk seçimler yapıldı. Güney Afrika'da yaşananlar, sonrasında pek çok barış müzakeresine de örnek olacak, Kürt sorununun çözümü sürecinde Türkiye'den pek çok sivil yapı, Güney Afrika örneğinden feyz alacaktı. (Reuters) 5 – Sonraki yıllarda sivil alanın genişlemesi ve derinleşmesine öncülük edecek Kaos GL, Mor Çatı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı gibi pek çok STK, faaliyetlerine bu yıllarda başladı. Bu, Kaos GL'nin çıkardığı derginin ilk sayısının kapağı. (Kaos GL)