Ticaret, siyaset ve gelecek: Avrupa tedarikçileriyle hangi yolu seçmeli?

Haber

Avrupa bir yol ayrımında: Kıta ticari ilişkilerini insan hakları, çevre ve işçi hakları gibi temel değerler üzerine mi inşa edecek, yoksa jeopolitik çıkar üzerine mi? Berlin’de düzenlediğimiz panelde, Alman Türk ilişkilerinde tedarik zinciri meselesini tartıştık. 

Okuma süresi: 4 dakika
istanbul port ships

2000’li yılların ortasından itibaren özellikle batıda uluslararası ticarette sürdürülebilirlik ile insan hakları standartlarına uyum beklentileri belirginleşmeye başladı.

İklim etkisi, insan hakları, demokrasi, çoğulculuk ve kapsayıcılıkla ilgili arayışlar vardı. Alman Tedarik Zinciri Yasası (LKSG) ve AB’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi (CSDDD), bu vizyonla çıkmış düzenlemelerdi. Yasalar, çalışan ve insan hakları ile çevreye karşı sorumlulukları iş dünyasının insafına bırakmıyor, yasal güvence altına almaya çalışıyordu.

Ancak son birkaç yıldır tüm dünyada demokrasi ve demokratik değerler büyük bir sınavda. Siyasi yelpazenin merkezinden başlayarak en sağına kadar, siyasilerin derdi partnerlik anlaşmalarını jeopolitik ve güvenlik politikalarıyla uyumlu hale getirmek.

Tedarik zincirlerini daha adil hale getirme çabaları, jeopolitik güvenlik paradigmasıyla çatışıyor. Bu, yeni bir fenomen ve Avrupa bir yol ayrımında: Türkiye ve dünyanın kalanı ile ABD’nin kurduğuna benzer bir partnerlik modeli mi kuracak? Yoksa kurucu değerlerine ve yürürlükteki düzenlemelere sadık mı kalacak?

Heinrich Böll Stiftung İstanbul Ofisi ile Alman Uluslararası Politika ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü (SWP) bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Çalışmaları Merkezi (Centre for Applied Turkey Studies –CATS), bu soruları 19 Mayıs 2025’te Berlin’de düzenlenen panelde tartışmaya açtı.

Etkinliğin başlığı, Alman-Türk İlişkilerinde Tedarik Zinciri Yönetişimi: Kâr, Sosyo-Ekolojik Dönüşüm ve Jeopolitik Arasında idi. Panel, tedarik zincirlerinin geleceğini mevcut düzenlemeler ışığında tartışmaya açarken, bu normların jeopolitik çıkarlarla nasıl çelişebileceğini ya da birbirini nasıl tamamlayabileceğini sorguladı.

Demokrasi ile dirayet arasında denge arayışı

Etkinliğin açılışını Heinrich Böll Stiftung Türkiye Temsilcisi Dawid Bartelt yaptı. Konuşmasında, demokrasinin küresel düzeyde baskı altında olduğunu vurgulayan Bartelt, "Uluslararası ticaret, çevre adaleti, iş güvenliği ve demokrasi birbirinden ayrılamaz. Tedarik zinciri yasaları bu bütüncül bakışın bir ürünüdür ve biz HBS olarak bu yasaların çıkarılması için yoğun çaba gösterdik” dedi. Bartelt, Türkiye'de sivil toplumun baskı altındaki durumuna dikkat çekerken, ülkenin jeopolitik güç arayışının da altını çizdi.

Supply Chains meeting image

SWP Afrika ve Orta Doğu Araştırmaları Bölüm Başkanı Dr. Melanie Müller, tedarik zincirlerinin artık sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir mesele haline geldiğini belirtti. Müller, “Pandemiler, savaşlar ve ticaret çatışmaları küresel tedarik ağlarının kırılganlığını ortaya koydu. Bu da AB’yi tedarik zincirlerini dost ülkelere kaydırmaya, yani ‘friend-shoring’e yöneltti” dedi. Ayrıca AB’nin LkSG ve CSDDD gibi düzenlemeleriyle, jeoekonomik parçalanmaya karşı sosyal ve çevresel normlar üzerinden bir direnç geliştirmeye çalıştığını ifade etti.

SWP/CATS bünyesinde araştırmalar yapan siyaset bilimci Dr. Yaşar Aydın ise, Türkiye'nin AB ile entegrasyon çabaları kapsamında tedarik zinciri düzenlemelerine uyum sağlamaya çalıştığını söyledi. Aydın, Türk şirketlerinin sosyal sertifikasyon süreçlerine katılarak rekabet gücünü artırmaya çalıştığını, iş hukuku ile ilgili de çok iyi iş çıkardığını dile getirdi.

Aydın'a göre, günümüzde büyük şirketler uyum konusunda olumlu. Daha küçük ve orta ölçekli işletmelerse, tedarik zincirlerine ilişkin AB düzenlemeleri nedeniyle rekabet dezavantajından korkuyor.

Panel: Değer temelli ticaret ne kadar mümkün? 

Uluslararası STK Clean Clothes Campaign'den Artemisa Ljarja, kuruluşunun Türkiye şubesi adına ülkedeki çalışma koşulları ve işçi haklarının standartlara uymaktan uzak olduğunu gösteren pek çok örnek verdi.

Avrupa Anayasal ve İnsan Hakları Merkezi avukatlarından Lisa Pitz ise, LKSG'nin etkinliğini güçlü bir şekilde savundu ve çokça bahsedilen “aşırı bürokratikleşmeye” yol açacağı iddialarını reddetti.

Yeşiller Partisi Milletvekili Andreas Audretsch de benzer bir fikirdeydi. Tedarik zinciri düzenlemelerinin AB ile uyumlandırılmasının özünde şirketler için daha az bürokrasi anlamına geldiğini savunan Audretsch, “Bizim politikamız 'daha az bürokrasiye evet ama tedarik zincirlerinin deregülasyonuna hayır'” dedi.

supply chains meeting in berlin

Eski SWP üyesi Dr. Jens Bastian'ın moderatörlüğünü yaptığı panel konuşmacılarının tamamı, artan jeopolitik baskılar karşısında iş dünyası ve siyasetin insan hakları ve çevreye saygılı ticaret uygulamalarını sürdürebileceği ve sürdürmesi gerektiği konusunda hemfikirdi.

Pitz'in sözleriyle: “Şirketler elbette kâr etmeli, ancak çalışanlar ve doğanın sömürülmesi pahasına değil.”