Yeşil gasp:
Köyünüzde otururken bir gün gelir, gezegeni kurtarmak için yaşamsal bir rüzgar santralından söz eder ve ata toprağınıza el koyuverirler. Rızanızı almak şöyle dursun, size ve yörenize danışmazlar bile. Bütün hayatınız özel bir şirketin “yeşil” yatırımları yüzünden geri dönüşsüzce değişir. İşte buna “yeşil gasp” deniyor. Yeşile boyanmış toprak ve mülkiyet gaspı...
Arazi gaspında geleneksel olarak bir yer “kamu yararı” gerekçe gösterilerek kamulaştırılır. Sonra genelde kar amaçlı yapılara satılır ya da kiralanır. Yerinizden, toprağınızdan, evinizden olduğunuzla kalırsınız. Kamu yararı bir mülksüzleştirme hamlesinin yasal kılıfından fazlası değildir.
Yeşil gasp da farklı değil. Sadece gerekçeler daha “yeşil”: Doğayı koruma, iklim değişikliğiyle mücadele, ekoturizm işletmeleri ya da kent ormanları yaratma.... Günün sonunda mülksüzleştirme, yerinden etme ve ötekileştirme olduğu gibi duruyor. Ancak bu sefer gösterilen sebep salt kamu yararı değil, sözümona “gezegenin geleceği.” Haliyle haklı itirazlar, yeşil dönüşüm karşıtlığıymış gibi savuşturulabiliyor.
Akademisyenler Fikret Adaman, Duygu Avcı, Hande Paker ve Gökçe Yeniev, Heinrich Böll Stiftung İstanbul ofisi için kaleme aldıkları “Yeşil gasp: Mülksüzleştirmenin yeni yüzü” başlıklı e-makalede bu meseleyi anlatıyor.
Yazarlar yeşil gaspa Türkiye’den örnekler de veriyor: Karadeniz bölgesinde hidroelektrik santralları gerekçe gösterilerek toprakları elinden alınanlarla, Ege bölgesinde rüzgar enerjisi ya da jeotermal enerji için mülksüzleştirilenlerin ortak kaderine işaret ediyor.
Makaleye göre, yeşil politikaların yerini almaya çalıştıkları tahripkar ve sömürücü modellerin bir tekrarına dönüşmemesi için yapılabilecekler var: İklim eyleminin, sosyal adalet ve sistem eleştirisiyle birleşmesi, listenin başında yer alıyor.
13 sayfalık bu e-makaleyi ücretsiz indirebilirsiniz.