Agroekoloji bilgi sistemlerinin uygulamada kullanılması: Batı Anadolu’dan bir örnek

Makale

Tarım bilgisi olduğu yerde durmaz, değişen gerçekliklerle beraber evrime uğrar. Batı Anadolu'daki Karagömlek köyünde de öyle oldu. Nüfusun azalması ve endüstriyel girdilerin büyümesi, tarımı dönüştürdü. Peki agroekoloji neden gelecek için kritik bir bakış açısı sunuyor?

Okuma süresi: 11 dakika
Photo: A person working in a field, tending to plants. Green corn stalks in the foreground, with hills and trees in the background.
Teaser Image Caption
Karagömlek köyünden bir manzara.

Bugün dünyamız, 2050 yılı itibariyle 10 milyara yaklaşacak olan ve hemen herkesin modern yaşam standartları peşinde koştuğu bir nüfus hacmi ile dünya üzerindeki yaşamın göbekten bağlı bulunduğu ekolojik koşulları bağdaştırmak gibi bir güçlükle karşı karşıya. Toplumun her kesimini ve gündelik yaşamın her anını etkileyecek kadar kapsayıcı ve kuşatıcı bir mesele bu. Meselenin merkezinde, ve aslında özünde, kendimizi nasıl beslediğimiz sorusu yatıyor; ki bu da esasen nasıl tarım yaptığımızla birebir bağlantılı. 

Nasıl tarım yapılacağına ilişkin farklı bilme biçimleri bu soruya verilecek yanıtı da belirliyor. Nasıl tarım yapılacağı bilgisi hiçbir zaman sabit ve değişmez bir bilgi olmamış; değişen sosyal, ekonomik ve teknolojik faktörlerle birlikte bu bilgi de mütemadiyen değişmiş. Batı Anadolu’da yer alan bir köy olan Karagömlek’te de çiftçiler kuşaktan kuşağa geçerken göçebe tarımcılıktan yerleşik tarıma, öküzle çekilen sabanlardan traktörlere, tohum ayırıp saklamaktan ticari hibrit tohumlara doğru bir değişim izlemişler. Kırsal nüfusun azalması ve endüstriyel girdiler yerelde tarımı yeniden şekillendirirken, bu yazı tarımla ilgili farklı bilme biçimlerinin birbiriyle nasıl kesiştiğini, çekiştiğini ve nihayetinde nasıl bir gelişim seyrettiğini inceleyerek agroekolojinin geleceğimiz için nasıl hayati bir perspektif sunduğunu da açıklamaya çalışıyor.

Modern dünyada nasıl tarım yapılacağını bilmek

Tarım ve çiftçilik 10.000 yıldır yapılıyor, fakat kapitalizm, sanayileşme ve fosil yakıt kullanımıyla birebir bağlantılı “modern” tarımın ortaya çıkışı şunun şurasında 300 yıl öncesine dayanıyor. Yanmalı motorla çalışan traktör, sentetik gübre ve pestisitler, modern bitki ıslahı gibi büyük teknolojik gelişmeler, tarımsal kapitalizm, kentleşme ve küreselleşme gibi toplumsal dönüşümlerle birleşince gıda sistemleri ve tarımsal uygulamalarda da köklü bir değişiklik yaşandı. Dünya nüfusu ve yaşam standartlarında gözlenen ve dev eşitsizliklere yol açan hızlı yükseliş de ekolojik açıdan büyük bir maliyet yaratarak bu değişime eşlik etti. İklim değişikliği, toprak erozyonu ve yorgunluğu, biyoçeşitlilik kaybı, akarsuların kirlenmesi ve doğal kaynakların hızla tükenmesi mevcut yaşam ve tarım biçimlerimizin sürdürülebilir olmadığını gösteren uyarı işaretleri olarak alarm veriyor. 

Nasıl tarım yapılacağını bilmek ve bunu kimin bilip kimin bilmediğine dair ortaya atılan iddialar işte böylesi bir ortamda büyük bir çekişme konusu yaratıyor. Modern tarımın yükselişiyle birlikte, tarıma ilişkin dar bir çerçevede tanımlanan “bilimsel” bilgi, dünyanın dört bir yanında köylü-çiftçilerin sahip olduğu gündelik ve sıradan bilgiler karşısında yüceltilmeye başlandı. Çoğunlukla devletler ve son zamanlarda da büyük şirketler eliyle yürütülen titiz ve kontrollü deneylerle üretilen bilgiye bilimsel bilgi deniyordu. Bu bilgi, tarımsal üretime dair sıkı bir denetim altında şekillendirilen endüstriyel perspektifle hizalandığı için (Samuel, 2016), nasıl tarım yapılacağı bilgisi, nasıl traktör kullanılacağını (ve traktöre nasıl erişileceğini) ve hangi tohum, gübre ve pestisitlerin satın alınacağını bilmeye dönüştü.

Ancak günümüzde bu “tekno-bilimsel” paradigma, ekolojik afetler ve sosyal adaletsizlik karşısında yetersiz kalması sebebiyle haklı olarak sorgulanmaya başladı. Bu paradigmaya meydan okuyan yaklaşımların ön sırasında yer alan agroekoloji, “çiftçinin yerel bilgi ve maharetinin her şeyin önünde tutulması gerektiğini” savunuyor (Martínez-Torres ve Rosset, 2014, s. 991). Burada kastedilen şey bilimsel bilginin çiftçilik açısından artık önem taşımadığı değil – bilakis agroekosistemlere ilişkin algı ve anlayışımızı ilerletmek ve daha iyi tarım yöntemleri geliştirebilmek için bilimsel bilgiye ihtiyacımız olduğu kesin. Fakat bilim, çiftçinin halihazırda sahip olduğu bilgiyi geçersiz hale getirmemeli, aksine onu destekleyip geliştirmeli. İşte agroekolojik bakış açısı dediğimiz bu yaklaşım, “geleneksel” diye anılan tarım bilgisi ve uygulamalarının rolünü gözden geçirip yeniden değerlendirmekte kullanılıyor.

Batı Anadolu’daki bir köyde çiftçiliğin değişen anlamı

Karagömlek köyü nasıl tarım yapılacağı bilgisinin mütemadiyen değiştiğini gösteren bir örnek olarak simgesel bir anlam taşıyor. Burası, Anadolu’nun doğusundan gelen yarı göçebe hayvancılar tarafından 19. yüzyıl ortalarında kurulmuş nispeten yeni bir yerleşim. Anadolu’daki diğer benzer topluluklar gibi, buradaki göçebe hayvancılar da nüfus artışı, Osmanlı’daki vergi sistemi, tarımsal üretimin vaat ettiği yeni ekonomik olanaklar ve sürü kaybı gibi münferit olaylardan ötürü yerleşik tarıma geçiş yapmışlar (İnalcık, 2014). Yerleşik tarıma geçmek, haliyle, nasıl tarım yapıldığı bilgisinde de bazı değişikliklere yol açmış. Günümüzde köy halen büyük oranda hayvancılığa dayalı bir çoban ve göçebe hayatının mirasını taşıyor. Ancak hayvanlar artık şu ya da bu şekilde köye yakın kışlalarda tutulup, havanın elverişli olduğu zamanlarda, daha ziyade mevsimsel olarak, sadece gün içerisinde otlatmaya çıkarılıyor. Köy meralarının büyük bir kısmı ise tarım arazisi olarak kullanılmak üzere çevrilmiş durumda. 

20. yüzyıl boyunca yerleşik tarım da yukarıda değinilen küresel değişiklikleri yansıtacak şekilde köklü bir dönüşüm geçirdi. Öküzlerle çift sürmenin ve elle ekim ve hasat yapmanın yerini traktörler aldı. Yapay böcek ilaçları ve gübreler yaygınlaşırken, modern ürün çeşitlerine yönelim arttı. İlk olarak Doğu Anadolu’da evcilleştirilen buğday ve arpa nispeten yakın zamanlara kadar yerel çeşitlerden (yani atalık tohumlardan) yetiştirilirken, bunların yerini daha yüksek verimli, fakat daha az çeşitli, yani ticarileştirilmiş türler aldı. 

Photo: A person walking through a field with grazing sheep. Rolling hills and trees in the background, with some crops visible in the foreground.

Değişim bununla da sınırlı kalmadı. Karagömlek köyünün nüfusu 1990’lardan beri yarıdan aza inmiş; şu anda köyde faal bir şekilde çiftçilikle uğraşan genç nüfus sayısı varla yok arasında. Buna kısmen tarım faaliyetlerinin düşük kazanç getirmesi, arazi fiyatlarının (genellikle spekülasyon kaynaklı olarak) gitgide yükselmesi ve başka yerlerde var olan daha iyi olanaklar sebep olmakla birlikte, bu durumun hem geçmiş hem de günümüz çiftçiliği açısından yarattığı bilgi kaybı çok fazla. Bir zamanlar bu ve benzeri topluluklarda yaygın ve ekonomik açıdan önemli bir faaliyet olan, köydeki koyunların yününden halı dokuma geleneği (Glassie, 1993) artık sadece mazide kalmış bir anı olarak hatırlanıyor. Sulama suyunun gelişiyle, hayvan yemi olarak ekilen mısır ve yoncanın yanı sıra, geniş çapta meyve ve sebze de dahil olmak üzere yoğun sulama gerektiren başka ürünler de üretilmeye başlamış. Yoğun ve monokültür tarım uygulamaları ve gübre kullanımı toprağı bozup bitki zararlılarını çoğaltırken (köy halkı toprağın “gübreye alıştığını” söylüyor), çiftçiyi tarımsal üretim girdilerine bağımlı hale getiriyor. İklim değişikliği de yağış düzenini belirsizleştirip mevsimleri değiştirerek çiftçinin geleneksel ürün seçimlerini ve ekim takvimini sarsıyor. Covid-19, 2023 yılında yaşanan depremler ve ülkedeki yüksek enflasyon da başkaca değişiklikleri zorunlu kılmış ve halen de kılıyor.

Üç yıl önce eşimle birlikte bu köye yakın bir arazi satın aldık. Henüz emekleme aşamasında olmakla birlikte, üzerinde yaşayabileceğimiz, sürdürülebilir bir şekilde yönetebileceğimiz ve gıda ihtiyacımızın çoğunu karşılamak için kullanabileceğimiz küçük bir çiftlik kurmayı hedefliyoruz. Köye yeni taşınan başka birkaç aile gibi, biz de nasıl tarım yapılacağına dair farklı fikir ve bilgileri kendimizle birlikte bu köye taşımış olduk. Bu bilgilerin uygulamaya geçirilip köydeki yerleşik bilgilerle isabetli bir şekilde etkileşime sokulması halinde buradaki çiftçilik pratiğinin daha da gelişmesini sağlayacağını umuyoruz.

Kara saban ve toprak işlemesiz tarım: İmkanlar ve imkansızlıklar

Bugün köyde rastlanmayan önemli uygulamalar arasında, kökleri geleneksel tarıma dayanan kara saban ve toprak işlemesiz tarım pratiğinden bahsedilebilir. Agroekolojik açıdan, toprak işlemesiz tarım uygulamaları topraktaki bozulumu azaltarak organik madde birikimini ve biyolojik aktiviteyi destekler (Wezel vd., 2014). Bütünleşik tarım sistemlerinin mantıksal bir bileşeni olan kara saban da toprağın sıkışmasını engelleyip fosil yakıt kullanımını azaltır. Toprak işlemesiz tarım, geleneksel tarım uygulamalarıyla da birleştirilerek hem tarla hem bostan ölçeğinde tüm dünyada popülerleşirken, kara sabanın gitgide önemini yitirdiği gözleniyor (Miara vd., 2023; Triplett ve Dick, 2008).

Karagömlek’te kime sorsanız “sürmeden olmaz” der; yani toprak sürülmeyince mahsul olmayacağını düşünüyorlar. Hem tarım arazileri hem bostanlar düzenli olarak sürülüyor. Toprağın öküzlerle sürüldüğü zamanlar halen köylünün hatırında olmakla birlikte, bu yöntem günümüzde Türkiye’de sadece traktörle sürüm yapmanın elverişli olmadığı dağlık bölgelerde sürdürülüyor. Çiftçilere mazot desteği sağlanması ve traktör kullanımının sıradanlaşması ışığında kara sabana geri dönülmesi imkansıza yakın görünüyor. Biz kendi bostanımızı, ilk kurulum ve düzenleme sonrasında başka bir işlemeye gerek duymayacak şekilde, elle yatak kazarak kurmayı tercih ettik. Tarla ölçeğinde ekim içinse toprağı mekanik olarak, yani traktörle işledik, fakat ürün seçimi ve rotasyonlu ekim gibi yöntemlerle bunu değiştirmenin yollarını arıyoruz. Köylüler bu yaptıklarımıza çekimser yaklaşsa da, bu tür seçeneklerin gerçekten uygulanabilir imkanlar oluşturduğunu zamanla onlara da gösterebilmeyi umuyoruz.

Tohum toplamak ya da toplamamak

Nasıl tarım yapılacağına ilişkin bilgilerdeki farklılığı yansıtan bir başka konu da tohum meselesi. Agroekolojik yaklaşımlar, yerel koşullara uyum sağlamış çeşitlerin değerine vurgu yapıp, dayanıklılık için genetik çeşitliliği korur ve tohumu tüm insanlığa ait ortak bir kaynak olarak değerlendirir (Nishikawa ve Pimbert, 2022). Modern tohum çeşitlerini ve ticari tohumu destekleyen tekno-bilimsel paradigmanın aksine, dünyanın dört bir yanında birçok küçük üretici tohum toplayıp biriktirmeye devam ediyor ve tüketiciler arasında da yerel çeşitler gitgide daha fazla rağbet görüyor. Türkiye’de de örneğin buğdayda atalık çeşitlere son yıllarda daha fazla yönelim olduğunu biliyoruz (Yıldız ve Özkaya, 2024).

Karagömlek’e dönecek olursak, burada çiftçi hem tahıl hem sebze üretimi için büyük oranda modern ticari çeşit ve tohumları tercih ediyor. Ayrıca özellikle ticari tarımsal üretim için genellikle Türkiye’nin güneyinden gelen sebze fidelerini satın alıyorlar. Katı bir şekilde uygulanmamakla birlikte, saklanan veya takas yoluyla edinilen tohumların ticari tarımsal üretimde kullanılmasına yasal mevzuatla da kısıtlamalar getirilmiş durumda. Tüm bunların sonucunda köyde geçmişten beri yetiştirilen pek çok çeşit bırakılmış ve kaybolmuş. Ancak bazı köylüler halen, ticari işletmeler ve kamu kurumları tarafından teşvik edilenlere kıyasla kendi tohumlarının daha iyi mahsul verdiğini söylüyor. Bu yerel çeşitlerin doğru zamanda – mesela ay döngüleri takip edilerek – ekildiğinde zararlılara karşı daha dayanıklı olduğunu anlatıyorlar. Biz de şimdiye dek benzer bir pratik uyguladık; yani bir yandan kendi tohumumuzu toplayıp biriktiriyor, bir yandan da dışarıdan tohum ve fide satın alıyoruz. Bununla birlikte daha önce Karagömlek’te yetiştirilmeyen bitki ve çeşitleri de ektik. Zaman içerisinde kendi tohumlarımızı daha çok toplayıp biriktirmeyi ve bunları köy ve civardaki başka insanlarla daha fazla paylaşmayı umuyoruz.

Agroekoloji: Çekişme ve diyaloglar

Nasıl tarım yapılacağı bilgisi köyün tarihi boyunca değiştiği gibi, halen de değişmeye devam ediyor. Agroekoloji, çiftçiliğe ilişkin bilginin bu dinamizmini, özellikle de bilginin “birlikte yaratılmasına” veya farklı bilme biçimleri arasındaki diyaloglara kucak açan bir yaklaşım. Halihazırda köyde yaşayan halkın sahip olduğu bilgiler, bizim ve buraya yeni taşınan herkesin beraberinde getirdiği bilgiler ve kamu kurumları, ticari işletmeler ve araştırmacılar tarafından savunulan bilgiler birbiriyle devamlı diyalog içerisinde bulunuyor. Aynı zamanda, bu farklı bilgilerin uygulanabilirliği ekonomik, sosyal ve teknolojik koşullar çerçevesinde şekillenmekle birlikte, farklı bilme biçimleri ekonomik, ekolojik ve sosyal açıdan da önemli sonuçlar yaratıyor. Küresel ölçekte bakıldığında, tarım endüstrisi ve zirai şirketler tekno-bilimsel tarım paradigmasından büyük menfaatler sağladığı için bunu sürdürmek adına devletler nezdinde aktif lobi faaliyetleri yürütüyorlar. Daha yerel düzeyde bakıldığında ise, sürdürdükleri yaşam biçimi fosil yakıtlara ve sentetik girdilere bağımlı hale gelmiş olan çiftçiler bu paradigmanın altında ezilmemek için mücadele veriyor. Dolayısıyla yukarıda anılan diyaloglar aynı zamanda birer siyasi çekişme alanı da yaratıyor. 

Bugün Karagömlek’te çoğu geleneksel tedarik zincirleri için üretim yapan ve alternatif gıda ağlarına erişimi sınırlı olan çiftçiler agroekolojik yönü ağır basan yaklaşımların yeniden benimsenmesini pek imkan dahilinde görmüyorlar. Kırsaldaki nüfus azaldıkça geleneksel uygulamalara ilişkin bilgiler de hızla kayboluyor, dolayısıyla (çoğu emek yoğun) agroekolojik uygulamalarla uğraşacak insan sayısı da gitgide azalıyor. Fakat şimdilik, köylüler tarımın eskiden nasıl yapıldığını hatırladığı için tohumlarının bir kısmını toplayıp saklamak gibi bazı geleneksel uygulamaları sürdürüyorlar. Geleneksel ve modern uygulamaları bu şekilde birleştirerek kullanıyor olmaları, köylülerin uyum yeteneğini ve dayanıklılığını, değişen koşullar altında yaşamlarını sürdürme konusundaki kararlılıklarını ve burada karşı karşıya oldukları koşullar düşünüldüğünde tarımın nasıl yapılacağını en iyi bilebilecek konumda olduklarını gösteren işaretler olarak değerlendirilebilir. Fakat bu aynı zamanda, agroekolojik uygulamaları benimseyip yaygınlaştırmanın, iktisadi ve kamu kurumlarının yanı sıra birçok küçük çiftçinin zihnine de kazınmış olan nasıl tarım yapılacağını bilme biçimine karşı mücadele gerektirdiğini de gösteriyor.

Günümüzde tarımsal üretim girdilerinin yüksek maliyeti, sürdürülebilir ve sağlıklı gıdaya yönelen yeni tüketici refleksleri ve daha fazla sayıda insanın alternatif tarıma yönelmesi ışığında tekno-bilimsel paradigmaya anlamlı bir şekilde meydana okumak için önümüzde bir fırsat duruyor. Agroekolojik gıda sistemlerine geçiş; kaynakların daha verimli şekilde kullanılması, zararlı girdilerin yerine daha sürdürülebilir ve faydalı girdiler konulması ve sistemlerin bir bütün olarak yeniden tasarlanması anlamına geliyor (Wezel vd., 2014). Karagömlek’te bu süreç, daha fazla tohum biriktirmek ve toprağı daha az zarar vererek işlemek için neler yapılabileceğine dair yürütülen sohbetlerle başlıyor. Ne var ki, büyük kurumlar tekno-bilimsel paradigmayı teşvik edip desteklemeye devam ettiği sürece, pratikte yapabileceğimiz değişiklikler bir noktaya kadar gelip duruyor. Üretici ile tüketici, kent ile kırsal, devlet ile vatandaş, insan, bitki ve hayvan arasındaki ilişkilerde sistematik değişimler yaşanmadan, nasıl tarım yapılacağına ilişkin bambaşka bilme biçimlerinin yeşertilmesi maalesef mümkün değil. Tabii bu türden değişimler için de gıda sistemlerimize dahil olan herkesin herkesle türlü çeşitli diyaloglara girmesi lazım. Ezcümle, sürdürülebilir bir şekilde tarım yapıp beslenmeyi başarabilmek için elimizdeki bilgi birikiminin tamamından faydalanmak şart.


Bu makale, BAYETAV’ın desteğiyle, dokuz ülkeden 13 çalışmanın yer aldığı "Agroekoloji: Değişimin Kökleri" dosyasının bir parçası olarak hazırlanmıştır.

Dosyanın tamamına ulaşmak için buraya tıklayın.

References

Glassie, H. (1993). Turkish Traditional Art Today. Indiana University Press.

İnalcık, H. (2014). The Yörüks: Their Origins, Expansion and Economic Role. Cedrus, 2, 467–467. https://doi.org/10.13113/CEDRUS.201406472

Martínez-Torres, M. E., & Rosset, P. M. (2014). Diálogo de saberes in La Vía Campesina: Food sovereignty and agroecology. Journal of Peasant Studies, 41(6), 979–997. https://doi.org/10.1080/03066150.2013.872632

Miara, M., Boudes, P., Rabier, T., & Gafsi, M. (2023). Animal traction in developed countries: The reappropriation of a past practice through agroecological transition. Journal of Rural Studies, 103, 103124. https://doi.org/10.1016/j.jrurstud.2023.103124

Nishikawa, Y., & Pimbert, M. (Eds.). (2022). Seeds for Diversity and Inclusion: Agroecology and Endogenous Development. Springer International Publishing. https://doi.org/10.1007/978-3-030-89405-4

Samuel, S. (2016). In Defence of Vernacular Ways. In J. Murton, D. Bavington, & C. Dokis (Eds.), Subsistence under Capitalism: Historical and Contemporary Perspectives (pp. 318–345). McGill-Queen’s University Press.

Triplett, G. B., & Dick, W. A. (2008). No‐Tillage Crop Production: A Revolution in Agriculture! Agronomy Journal, 100(S3). https://doi.org/10.2134/agronj2007.0005c

Wezel, A., Casagrande, M., Celette, F., Vian, J.-F., Ferrer, A., & Peigné, J. (2014). Agroecological practices for sustainable agriculture. A review. Agronomy for Sustainable Development, 34(1), 1–20. https://doi.org/10.1007/s13593-013-0180-7

Yildiz, M., & Özkaya, T. (2024). Pioneering Communities in Dissemination of Local Wheat Varieties and Products in Turkey. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 21(2), 309–323. https://doi.org/10.33462/jotaf.1217580


This article first appeared here: www.boell.de