Sağlık, beslenme ve ekoloji arasındaki ilişkiler üzerinde, gıda ve tarım yoluyla düşünmeye başladığımızda, organik tarımın daha önce sorgulanmamış gerçekleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Bir de gıda yetiştiricileri –yani küçük çiftçiler– ve tüketicilerin birçoğu açısından erişilebilirlik meselesiyle…
Almancada gıda kelimesinin karşılığı olarak kullanılan birçok sözcükten biri olan “Lebensmittel”, sözlük anlamıyla “yaşam araçları” anlamına geliyor. Gıdanın hayatiyet yönünü yansıtıyor. İşte bu yüzden, zindeliği ve genel esenliği korumak bakımından bedenimizi uygun ve besleyici gıdalarla beslemeye odaklanmamız şart.
Gıda ile sağlık arasındaki bağlantı bilim çevrelerinde halihazırda kabul gören bir olgu (bkz. Schnitter ve Berry, 2019; Song ve diğerleri, 2019; Yambi ve diğerleri, 2020). Kötü beslenme biçimleri ve mikro besin yetersizliği de dahil olmak üzere gıda güvencesizliği terimi, gıdayla ilgili sağlık risklerini yansıtıyor (IPES-Food (Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Uzmanları Uluslararası Paneli), 2017). Başta küresel Güney olmak üzere yeterli, güvenli ve besleyici gıda alımına sürekli erişimi ölçmek bakımından yaygın olarak kullanılan gıda güvenliği kavramı, aslında gıdayla daha sağlıklı olmak arasında nasıl bir ilişki olduğunu yeterince izah edemiyor (AK-FAO Gıda Güvenliği Programı, 2008).
Bu nedenle, kötü beslenme kaynaklı sağlık sorunlarının önlenmesi bakımından olmazsa olmaz bir faktör oluşturan, alınan besinin miktarından ziyade niteliğini dikkate alan beslenme güvenliği kavramının kullanılması daha isabetli olacak (karş: Ingram, 2020).
İdeal olarak, besleyici gıda, onu tüketen kişinin metabolizmasına uygun olmalı. Besin kalitesinin yanı sıra, gıdanın nasıl üretildiği ve hazırlandığı da vücudumuz, zihnimiz ve bir yemek hakkında ne hissettiğimiz açısından önemli. Yiyecekler bizi yormamalı, bilakis canlılık kazandırmalı.
Taşıt ve beden benzetmesi
İnsan bedenini zihnimiz ve tüm varlığımız açısından bir taşıt olarak düşündüğümüzde gıda neyi temsil ediyor?
Metafor kullanarak anlatmak gerekirse, tıpkı bir arabanın düzgün ve kesintisiz çalışmak için doğru yakıta ihtiyaç duyması gibi, bedenin de yaşamsal işlevlerini yerine getirebilmek için yeterli gıdaya ihtiyacı var. Elverişsiz bir yakıt kullanıldığında arabanın motoru bozluyor ve araç çalışmaz hale geliyor. Nitelikli beslenmeyen bir beden de hastalık semptomları geliştirip erkenden çökebiliyor.
Duyularımız kötü beslenme alışkanlıkları veya bedenin seçici içgüdülerini baskılayan bağımlılık yapıcı maddeler tarafından köreltilmemişse, yiyecekleri yemeden önce seçmemize yardım ediyor (McCrickerd ve Forde, 2015).
Bu duyu becerisi çok önemli; çünkü bedenimizi işlenmesi zor maddelere maruz bıraktığımızda, fiziksel ve zihinsel sorunlarla karşılaşabiliriz. Bunlar sindirim bozukluğu, gıda intoleransı, metabolizma hastalıkları ve stres gibi yollarla tezahür edebilir. (Chen ve diğerleri, 2018).
Yediğimiz şeyler ruh halimizi, hormonlarımızı ve nihayetinde içsel dürtülerimizi, sosyal ilişkilerimizi etkiliyor. Diyetle depresyon ve bilişsel zayıflama arasında bağlantılar olabileceğine işaret eden çalışmalar bile mevcut (Rogers, 2001).
Demek ki, kişisel metabolizmamıza uygun beslenmenin koruyucu sağlık açısından bir faydası var. Bu, sadece bir taşıt gibi işlev gösteren bedenimiz açısından değil, aynı bedende sağlıklı ve zinde bir zihnin beslenmesi açısından da önemli.
Gıdaların kaynağı ve sağlığın ekolojik temeli üzerine düşünceler
Sağlıklı gıda ve insan sağlığı arasındaki ilişki, gıda-beden-zihin, toprak-gıda-sağlık, biyoçeşitlilik-sağlık gibi eksenlerde açığa çıkıyor. Ve bütün bunlar gıda üretimine bağlanıyor: Doğal yetiştirme koşullarına, döngülerine ve toprağın kapasitesine uyumlu bir şekilde üretilen gıdanın, bedenin ihtiyaçlarıyla uyumlu olma ihtimali yüksek oluyor.
Yaşam, doğa yasalarına uyar. Tay dilinde organik tarım yerine genelde “kaset thammachard”, yani “doğa yasasına göre tarım” terimi kullanılır. Organik tarım, ekolojik döngülere ve biyolojik çeşitliliğe bağlı kalarak çevre ve insan sağlığını sürdürmeyi ve ekosistemin genel anlamda sağlık ve esenliğinden sorumlu olunmasını hedef edinen bütünsel bir tarım yaklaşımı (IFOAM Organics International - Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu, 2020).
Biraz daha detay gerekirse, sağlıklı gıda ile insan sağlığı arasındaki ilişki, tarım topraklarındaki mikrobiyomlar ile insan bağırsağının mikrobiyotası arasındaki benzeşim üzerinden de açıklanabilir (Ochoa-Hueso, 2017a).
Köklerdeki ve bağırsaktaki mikroorganizmalar esasen benzer koşullar altında faaliyet gösterir. Konukçu bitkiler –gıda mahsulleri– mikroorganizmaları topraktan alıyor (Blum ve diğerleri, 2019; Hirt, 2020; Ochoa-Hueso, 2017b). Sağlıklı bir bağırsak sisteminde gıdalardan temel vitamin ve hormonların elde edebilmesini sağlayan daha yüksek bir bakteri çeşitliliği mevcut. Keza sağlıklı bir toprak ekosistemi de, biyokütlenin daha kolay işlenmesine ve dışarıdan gelecek değişikliklere karşı direncin artırılmasına yardımcı yüksek mikrobiyal çeşitlilik içeriyor (Ochoa-Hueso 2017).
Yine, organik olarak yetiştirilmiş ve işlenmemiş gıdalar mikrobiyal bağırsak çeşitliliğini desteklerken, kimyasal tarım ürünleri topraktaki mikrobiyal çeşitliliği azaltıyor. Dolayısıyla, insan organizması tarafından metabolizma yoluyla yapı-yıkıma uğrayan gıdalardaki kimyasal kalıntılar biyojeokimyasal döngüleri etkileyip (Blum ve diğerleri, 2019) dermatolojik, nörolojik, kanserojen veya solunum gibi alanlarda sağlığımız üzerinde olumsuz etkiler yaratabiliyor (Nicolopoulou-Stamati ve diğerleri, 2016).
Bu da bize gıda ile sağlık arasındaki irtibatın, gıdanın yetiştirildiği ortam olarak tarım topraklarının niteliğine kadar uzandığını gösteriyor. Yani gıda ve beslenme, insan sağlığı ve ekolojik faktörler birbiriyle derinden bağlı ve “sağlığı ilgilendiren daha kapsamlı ekolojik temellerin” kabulünü gerektiriyor (IPES-Food, 2018).
Küçük ölçekli organik çiftçilerin desteklenmesi ve “iyi gıda pahalı olur” efsanesinin yıkılması
Dünyanın dört bir yanında küçük ölçekli çiftçiler, bölgelerindeki gıda güvenliğine büyük katkı sağlıyor. Şubat 2024’te Bangkok’ta bir organik sosyal girişimin başındaki isimle yaptığımız bir görüşmede, birçok çiftçinin sebze ve pirinci ticari tarım arazilerinden farklı yetiştirdiğini anladık.
Ürettikleri ticari ürünlerin kesintisiz kimyasal kullanımı sebebiyle kontamine olacağının farkındalardı. Artan kanser oranlarının temel sebeplerinden birinin gıda olduğu düşüncesi, artık yaygın kabul görüyor. Çoğu insan sebzenin faydalı olduğunu varsayıyor, ama kaynağıyla ilgilenmiyor. Oysa örneğin Tayland’da son zamanda yükselişe geçen topraksız (hidroponik) tarım yöntemiyle yetiştirilen sebzelerin, su bazlı üretimde kullanılan kimyasallardan dolayı kontamine olma ihtimali var. Toprağın temel mikrobiyal yapısından da yoksunlar.
Böyle bakınca gözüken şu: Organik tarım üreticileri ile yerel, kimyasalsız yöntemleri benimseyen çiftçiler, kendi aileleri ve tüketicilere sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıda sağlama sorumluluğunu üstleniyor. Haliyle kelimenin tam anlamıyla gıda-sağlık ilişkisi bilinciyle hareket ediyorlar.
Yazarın 2013-2016 arasında Tayland’da organik tarım yapan çiftçilerle gerçekleştirdiği saha çalışması da bu tespiti doğruluyor: Çiftçilerin çoğu kendileri için iyi gıda üretmenin, başkaları için de iyi gıda üretmeyi gerektirdiği anlayışına sahip. Saha çalışması sadece zirai kimyasalların kullanımından kaynaklanan sağlık risklerine ilişkin çiftçilerin bakış açısını ortaya koymakla kalmıyor. Organik tarımın sadece bir yöntem değil, tüm yaşama dair bir yaklaşım biçimini de kucaklayabileceğini gösteriyor (Bopp, 2016).
Tüketiciler de güvenli ve sağlıklı gıda alma motivasyonuyla, dünyanın dört bir köşesinde varlık gösteren organik tarım mecralarının destekçileri haline gelebilirler.
Ticari gıda üretimini kuşatan kimyasal kirliliğin farkına vardıkça, bu motivasyonla hareket edenlerin oranı da artıyor. Dahası, tüketicilerin organik küçük ölçekli çiftçilere verdiği destek, üreticilerin hizmetinin değerini onaylayan bir göstergeye dönüşüyor.
Tayland şehirlerinde gitgide daha fazla insan organik gıda bulabileceği dükkanların peşine düşerken, organik süpermarketlerde organik ve sağlıklı addedilen ürün yelpazesi de günbegün genişliyor. Çoğu zaman ticari bir zihniyetle hareket eden bu süpermarketler, ürün fiyatlarını epey yukarıya çekme eğiliminde olduklarından, fiyatlar birçok tüketiciye pahalı geliyor (Uthai ve Boonrahong, 2023a).
Oysa sadece bu fiyatları ödeyebilen veya ödemeye istekli tüketiciler değil, herkesin sağlıklı gıdaya erişim imkanı olmalı. Organik gıdanın pahalı olduğu algısı şaşırtıcı değil. Ancak organik gıdalara yönelik alternatif pazarlama girişimleri bu efsaneyi çürütüyor. Bunlar mesela, doğrudan tüketici üretici bağı temelinde (üretici pazarları, bir üretici topluluğundan tedarik sağlamak üzere kendi kendine örgütlenmiş tüketici çemberleri, düzenli teslimat paketleri gibi) yahut iki tarafla da adil fiyatlarla çalışan sosyal girişimler aracılığıyla yürütülüyorlar.
Organik sertifikasyon, ekseri fiyatı yükseltiyor, ama doğrudan tüketici ve ürün satış sistemlerinde sertifikaya genelde ihtiyaç duyulmuyor. Böylece organik ürünlerin bile konvansiyonel olanlarla büyük bir fiyat farkı olmaksızın satılabilmesi mümkün olabiliyor (Uthai ve Boonrahong, 2023b).
Bangkok’ta bir organik sosyal girişimin başındaki kişiyle Şubat 2024’te yaptığımız görüşmede, tüketicilerin daha fazla organik gıda tüketme yoluyla sağlık harcamalarını dahi düşürebileceği ortaya çıktı.
Genel bakış: Tarımda yeni bir söylem için üretim anlatılarının değiştirilmesi
Dünyada her yerde küçük ölçekli çiftçilerin umutsuz bir durumda olduğu düşünülürse, bu çıkmazın sebeplerini küçük üreticilerin yaşadığı krizleri körükleyen egemen “üretimci” tarım anlatılarında aramak gerek.
İnsan ve çevre sağlığından sorumlu bütüncül tarıma dayalı alternatif ziraat anlayışlarını kavrayabilmek için, tarım alanında hem yerel hem de küresel düzeyde benimsenen söylemlerde acil bir değişikliğe ihtiyaç var. İşe gıda ve üretim hakkında konuşma biçimimizi değiştirmekle başlayabiliriz. Gıdanın nasıl üretildiği ve nasıl tüketildiği ekoloji, sağlık ve beslenme açısından büyük önem taşıyor. Organik tarım, hayata yönelik pozitif bir zihniyetle birleştiğinde, özellikle kimyasal tarım ilaçlarının kullanımı ve verimliliği bozulmuş tarım arazileri nedeniyle Taylandlı çiftçiler arasında artan geçim sıkıntıları, borçlanma ve hastalıklar karşısında, bütünsel sağlık ve geçim kaynakları yoluyla küçük ölçekli üreticilerin direnç ve dayanıklılığını destekleyebilir. Buna biyoçeşitlilik açısından zengin ekolojik sistemlerin ve nihayetinde tüketicilerin dayanıklılığı da dahil. Gıdayı sağlık, beslenme ve ekolojiyle bağlantılı düşünmek, yerel küçük üreticilerin organik yetiştirdiği gıdanın değerinin fark edilmesine yardımcı olabilir.
Aktörler arasında çeşitli düzeylerde bir zihniyet değişimi de bir o kadar önemli. Tarımsal desteklerin dağıtımının daha ekolojik ve toplum odaklı tarım yöntemlerine yönelecek şekilde yeniden değerlendirilmesi gerek. Aslında gıda güvenliğini ve tarımsal üretimin artırılması amacıyla başlatılan, arazi ve çiftlik giderleri gibi tarımsal destekler, tüm dünyada on yıllardan beri tarımsal gerçekleri çarpıtıp bozuyor.
Büyük ölçekli çiftçilerin bu desteklerden çoğu zaman küçük ölçekli üreticilere oranla daha fazla yararlandığı bir gerçek (NABU, tarihsiz). Ayrıca, nüfuzlu çiftçi lobileri karşısında bu desteklerde kesintiye ve yeniden düzenlemeye gidilmesi de zor. Çok yakın bir tarihte, Almanya’da bir hafta süren protesto gösterilerinde on binlerce çiftçi şehirlere giden yolları kapattı. Hükümetin tarımda kullanılan dizel yakıtta vergi indirimlerini azaltmayı hedefleyen tasarısına tepki veriyorlardı (Kinkartz, 2024). Tarımda kullanılan yenilenebilir yakıtların yerinde üretilmesine yönelik bir tedbir niteliği taşıyan bu öneri, Alman Yeşiller Partisi’nin tarımda sürdürülebilir dönüşüme yönelik yaklaşımı (Bündnis 90/Die Grünen, 2024) kapsamında kuvvetle desteklense de, geleneksel üreticilerinin Yeşillere karşı olumsuz hisler beslemesine neden oldu.
Tarımın mevcut durumunu anlamak ve tarımın geleceğine uzanan yolları tasarlamak bütüncül bir bakış gerektiriyor. Bu da sadece “üretimci” anlayışla yazılan anlatılardan farklı, yeni söylemler benimsenmesi anlamına geliyor.
Sonuç olarak, gıda üretimini sağlıklı ekolojik ortamlarla insan sağlığı ve beslenmesi* arasında bir rabıta oluşturur şekilde, insanın ve çevrenin dayanıklılığını artırma potansiyeline sahip bir unsur olarak düşünmek, tarım alanında yeni anlatıların teşvik edilmesine yardımcı olabilir.
Bu insan-ekoloji arayüzünün tarım üzerinden incelenmesi, tarım alanındaki küresel söylemlerde var olan boşlukları giderebilir.
*karş. yazarın bir dış araştırma projesinde önerdiği sağlık-beslenme-ekoloji rabıtası. (https://www.carsoncenter.uni-muenchen.de/outreach/third-party-projects/project_bopp/index.html).
Kaynaklar:
An introduction to the basic concepts of food security. (2008)
Blum, W. E. H., Zechmeister-Boltenstern, S. ve Keiblinger, K. M. (2019). Does soil contribute to the human gut microbiome? Microorganisms, 7(9), 287.
Bopp, J. (2016): New momentum to Bangkok’s organic food movement: interspersed scenes led by mindful pioneers. Yüksek Lisans Tezi, Köln Üniversitesi.
Bundestagsfraktion, B. 90/Die G. (22 Ocak 2024). Lösung für den agrarhaushalt. Bundestagsfraktion Bündnis 90/Die Grünen.
Chen, Y., Michalak, M. ve Agellon, L. B. (2018). Importance of Nutrients and Nutrient Metabolism on Human Health. he Yale journal of biology and medicine, 91(2), 95–103.
Definition of Organic Agriculture | IFOAM - Organics International. (2021). Ifoam.bio.
Exploring new policy pathways. (2018). How to Overcome the Obstacles and Contradictions in the Implementation of the 2030 Agenda.
Hirt, H. (2020). Healthy soils for healthy plants for healthy humans. EMBO Reports, 21(8).
Ingram, J. (2020). Nutrition security is more than food security. Nature Food, 1(1), 2–2.
Kinkartz, S. (20 Ocak 2024). German farmers’ anger overshadows agriculture fair – DW – 01/19/2024. dw.com.
McCrickerd, K. ve Forde, C. G. (2015). Sensory influences on Food Intake Control: Moving beyond palatability. Obesity Reviews, 17(1), 18–29.
Nicolopoulou-Stamati, P., Maipas, S., Kotampasi, C., Stamatis, P. ve Hens, L. (2016). Chemical Pesticides and human health: The urgent need for a new concept in agriculture. Frontiers in Public Health, 4.
Ochoa-Hueso, R. (2017). Global change and the soil microbiome: A human-health perspective. Frontiers in Ecology and Evolution, 5.
Rogers, P. J. (2001). A healthy body, a healthy mind: Long-term impact of diet on mood and cognitive function. Proceedings of the Nutrition Society, 60(1), 135–143.
Schnitter, R. ve Berry, P. (2019). The climate change, Food Security and human health nexus in Canada: A framework to protect Population Health. International Journal of Environmental Research and Public Health, 16(14), 2531.
Song, G., Han, Y., Li, J. ve Lv, D. (2019). The potential water-food-health nexus in urban china: A comparative study on dietary changes at home and away from home. Science of The Total Environment, 657, 1173–1182.
The Four Principles of Organic Agriculture | IFOAM. (2021). Ifoam.bio.
Unravelling the Food-Health Nexus Addressing Practices, Political Economy, and Power Relations to Build Healthier Food Systems. (2017).
Uthai, S. ve Boonrahong, C. (2022). The role of civil society networks in promoting organic food as a path to food security in Chiang Mai, Thailand. Journal of Population and Social Studies, 31, 417–434.
Wer bekommt wie viel aus dem EU-agrarhaushalt?. NABU. (tarihsiz).
Yambi, O., Rocha, C. ve Jacobs, N. (2020). Unravelling the food-health nexus to build Healthier Food Systems. World Review of Nutrition and Dietetics, 1–8.
Bu makale ilk olarak şurada yayınlandı: th.boell.org