Pestisit kullanımı gıdalarda kalıntılara yol açıyor ve özellikle Küresel Güney‘de birçok insan bu kalıntılara maruz kalıyor. Düzenlemelerin daha gevşek olduğu Avrupa dışındaki ülkelerde üretilen ve kalıntı içeren ürünler ithalat yoluyla AB vatandaşlarının sofralarına da ulaşıyor.
Pestisit kalıntısı içeren gıdaların günlük tüketimi ciddi sağlık riskleri oluşturuyor; özellikle de hamileler ve çocuklar gibi hassas gruplar daha yüksek risk altında. Bu yüzden dünyanın neredeyse her yerinde gıdalarda pestisitlere yönelik maksimum kalıntı limitleri (MRL - maximum residue level: Gıda ürünlerinde yasal olarak bulunmasına izin verilen en yüksek pestisit kalıntı miktarını belirten sınır ya da limit değer) belirleniyor. Birleşmiş Milletler, 1963 yılından bu yana gıda güvenliği ve ürün kalitesi standartlarının toplandığı bir kodeks yayınlıyor; dünyada gıda ile ilgili uygulamaların sağlık ve teknoloji yönünden standartlaşmasını amaçlayan “Kodeks Alimentarius.” Burada pestisitlerle ilgili belirlenen maksimum kalıntı limitleri uluslararası alanda önemli bir referans işlevi görüyor. Ne yazık ki, yasal olarak müsaade edilen maksimum kalıntı limitleri ülkeden ülkeye ve bölgeden bölgeye çok büyük farklılık gösteriyor. Gerek kullanılan pestisitlerdeki gerekse ürünlerde bıraktıkları maksimum kalıntı limiti değerlerindeki farklılıklara Türkiye’den de örnek verilebilir. Temelde bakıldığında Türkiye’de gıdalardaki pestisit kalıntılarını düzenleyen yasal mevzuatın Avrupa Birliği (AB) mevzuatı ile uyum içinde olması gözetiliyor; ancak yine de arada çok ciddi farklar da söz konusu. Mevzuat uyumunun olduğu noktalarda bile özellikle uygulamada büyük farklılıklar ortaya çıkabiliyor.
AB’de onaylanan her pestisit etken maddesi için, farklı gıdalarda kabul edilebilir kalıntı miktarının en fazla ne olabileceği belirlenir. Bu değeri aşan ürünlerin satışı yasaktır. Bu maksimum kalıntı limitlerinin belirlenmesinde ekim yönteminin yanı sıra etken maddelerin zehirliliği ve farklı gıdaların tüketim miktarları da dikkate alınır. Özel hassasiyetleri nedeniyle bebeklere yönelik gıdalar daha katı şartları karşılamak zorundadır. AB’de gıdalar her yıl rastgele alınan örnekler yoluyla kontrol edilir ve sonuçlar Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) raporlarında yayınlanır. 2019 yılında AB’deki gıdaların yüzde 3,9‘u izin verilen maksimum kalıntı limitini aşmış. AB pazarındaki gıdaların toplamının yarısında pestisit kalıntısı bulunmazken, incelenen gıdaların yüzde 27’sinde birden fazla kalıntı bulundu. Özellikle Frenk üzümü, kiraz, greyfurt, roka ve sofralık üzüm gibi taze ürünlerde sıklıkla birden fazla kalıntı belirlendi. En sorunlu örnek olarak, bir kuru üzüm numunesi 28 farklı pestisit kalıntısıyla zirveye oturmuştu.
Sağlık uzmanları gıdalarda birden fazla pestisit kalıntısına yönelik toplam maksimum kalıntı limiti getirilmemesini eleştiriyorlar. Bir başka mesele de şu: Şirketler yasal düzenlemelerin etrafından dolanabiliyor. Örneğin etken maddeler kanserojen olarak sınıflandırıldıkları için AB ruhsatını kaybettiklerinde, insan sağlığını korumak amacıyla maksimum kalıntı limiti otomatik olarak düşürülür. Bu limit genellikle kilogram başına 0,01 miligrama indirilir. Bu durumda ithal ürünlerin de bu değeri karşılamaları gerekir. Etken maddelerinden birinin sağlık gerekçeleriyle yasaklanmasından korkan pestisit üreticileri, sırf bunu engellemek adına ruhsatlarını yenilemiyor. Böylelikle, ellerinde resmî olarak sağlık gerekçesiyle reddedilmiş bir ruhsat başvurusu bulunmadığından, “ithalat için sağlanan esnekliklerden” yararlanabiliyorlar. Zira uluslararası ticaretin taleplerini karşılayabilmek adına ithal ürünlerde aranan maksimum kalıntı limitleri daha yüksek tutuluyor. Oysa AB hukuku, sağlık gerekçeleriyle ruhsat başvurusu reddedilmiş olan pestisitlere bu esnekliği sağlamıyor.
Pek çok durumda AB’de, AB dışındaki ülkelere nazaran daha katı şartlar getirilmiş durumda. Örneğin Japonya’da bademlerde kilogram başına bir miligram, dolayısıyla AB’ye göre on kat daha fazla glifosat bulunmasına izin veriliyor. Domateste ise Japonya, kilogram başına 2 mikrogram imidakloprite izin vermiş olmakla AB’de şu anda izin verilen kalıntı miktarının dört katına müsaade ediyor. Son on beş yıl içinde Doğu Akdeniz bölgesinden Orta Asya’ya kadar uzanan ülkeleri kapsayan ve neredeyse 679 milyon insanın yaşadığı bir alandan alınan gıda numunelerinin neredeyse yüzde 61’inde, uluslararası maksimum kalıntı limitleri aşılmış ve dünya genelinde çoktan yasaklanan pestisit kalıntılarının bulunduğu üst üste kanıtlanmış durumda.
Brezilya da, halkını gıdalarda AB’deki maksimum kalıntı limitlerinden bazen iki veya üç kat, hatta bazı vakalarda yüz kat daha yüksek maksimum kalıntı değerlerine maruz bırakıyor. 2019 yılında açıklanan Brezilya resmî kalıntı raporuna göre, örneklerin yüzde 23’ü bu ülkede zaten yüksek olan maksimum kalıntı limitini bile aşmıştı. AB’de yasak olan, ama Brezilya’da izin verilen etken maddelerin Brezilya’dan gelen buğday, meyve ve sebzelerde kalıntı olarak bulunduğu kanıtlanmıştır. İhraç edilen ürünler üzerinden bu kalıntılar gıda yoluyla başka ülkelere de ulaşıyor. Rusya, 2019’da yüksek glifosat kalıntıları nedeniyle Brezilya’dan soya fasulyesi ithalatını durdurmaya niyetlenmişti.
Kenya’nın üç farklı bölgesinden alınan domates ve kale bitkisi numunelerinde 2020 yılında toplam 25 farklı pestisit etken maddesi bulundu; oysa bunların yüzde 51’i çoktan Avrupa piyasasından çekilmişti. Bir domates numunesindeyse toplam on farklı etken madde bulundu. Alınan 25 numunenin yüzde 60’ı izin verilen maksimum kalıntı limitini aşmıştı. Burda endişe verici olansa, bu iki sebze türünün Kenya halkının temel gıda maddeleri arasında bulunmasıdır. Nijerya’dan gelen domates numunelerinde de başta permetrin olmak üzere kalıntı limitleri yüksekti. Amerika Çevre Koruma Dairesi’ne (EPA) göre bu insektisit “muhtemel kanserojen” sınıfındadır. Nijerya fasulyesi ise öyle yüksek pestisit değerleri içeriyordu ki AB bu ürüne ihracat yasağı koydu.
Türkiye’de gıdalardaki pestisit kalıntılarını kontrol etmekle görevli kurum Tarım ve Orman Bakanlığı. Sulardaki pestisit kalıntılarını ise Sağlık Bakanlığı kontrol ediyor. Ancak her iki kurumun da yaptığı çalışmaların içeriği kamuoyu bilgisine sunulmuyor. Gıdalardaki pestisit kalıntıları hakkında yürütülen bazı akademik çalışmalardan elde edilen bilgiler ise kısaca şöyle: 2013 yılında yapılan bir çalışmada analiz edilen gıda örneklerinin yüzde 21’inin, 2014 yılında yapılan çalışmada ise yüzde 25’inin yasal mevzuatta belirtilen maksimum kalıntı limit değerlerinden daha yüksek miktarda pestisit kalıntısı içerdiği tespit edildi. Bu değerler AB ülkelerinde yürütülen çalışmalarda saptanan değerlerin yaklaşık 6-7 katı düzeyinde.
2011-2016 yılları arasında beş farklı ilden alınan gıda örneklerinde yürütülen bir başka çalışmada, analiz edilen 1318 gıda örneğinden yüzde 17,3’ünün yasal mevzuatta belirlenen maksimum kalıntı limiti değerlerini aşan miktarda pestisit kalıntısı içerdiği belirlendi. Yapılan analizlerde pestisit kalıntısı içerdiği belirlenen 524 örneğin yüzde 51’i birden fazla sayıda pestisit kalıntısı içeriyordu.
Greenpeace tarafından yürütülen bir başka saha çalışmasında ise analiz edilen 90 gıda örneğinin yüzde 15,6’sında ürünlerde kullanılması yasak pestisit kalıntısı tespit edildi. Örneklerin yüzde 52’si hormonal sistem üzerinde etkili olan bir ya da birden fazla sayıda pestisit kalıntısı içeriyordu.
2012-2016 yılları arasında Türkiye’nin Ege bölgesinde gerçekleştirilen ve 16 farklı gıda örneğinin analiz edildiği bir çalışmada ise, örneklerin yüzde 11,6’sının maksimum kalıntı limiti değerlerini aşan miktarda pestisit içerdiği belirlendi. Toplam test örneklerinin yüzde 16,1’inde birden fazla, yüzde 5,8’inde ikiden fazla, yüzde 2,8’inde üçten fazla, yüzde 1’inde dörtten fazla ve yüzde 1,7’sinde beşten fazla pestisit kalıntısı tespit edildi.
Bu yazıda Türkiye'ye dair yer alan bilgiler Bülent Şık tarafından derlenmiştir.