Pestisitler pazara girmeden önce etkilerinin test edildiği bir onay sürecinden geçiyor. Pestisit karışımlarının besin zincirleri ve biyoçeşitlilik üzerindeki dolaysız etkilerinin yanı sıra öngörülmesi zor etkileri dikkate alınmıyor.
Avrupa Birliği’nde pestisitlere ruhsat süreci iki aşamada gerçekleşiyor. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) denetiminde yürütülen bu sürecin ilk aşamasında etken maddeler tüm Avrupa düzeyinde onaydan geçiriliyor. İkinci aşamada ise bu etken maddeleri içeren ürünler tek tek AB üye devletleri tarafından onaylanıyor. Pestisit üreticileri, çevre ve sağlık bakımından risk değerlendirmesi yapılabilmesi için gereken verileri sunan bilimsel bilgi ve çalışmaları sunuyor. EFSA bunun ardından sunulan dosyaları incelemek üzere farklı Üye Devletleri raportör olarak görevlendiriyor. Raportör onay talep edilen ürünlerin insan sağlığı ve çevre açısından risklerine dair bir Taslak Rapor hazırlayıp EFSA’nın ve Üye Devletlerin değerlendirmesine gönderiyor. Bu süreç sonucunda çevre ve insan sağlığı açısından kabul edilemeyecek etkiler bulunmadığı sonucuna varılacak olursa, EFSA tarafından onay veriliyor. Bir başka deyişle, söz konusu maddelerin çevre veya hedef dışı organizmalar üzerindeki yaratacağı olumsuz etkiler kabul edilebilir sınırlar dahilinde olduğunda, bu üretime yine de onay verilmiş oluyor. Yani örneğin söz konusu etken madde faydalı böceklere zarar verecek olsa dahi EFSA’dan onay alabiliyor.
Bir etken madde, 10 yılı aşmayacak şekilde belirli bir süre için onaylanıyor. Bu onayın yenilenebilmesi için karar aşamasında yeni verilerin sunulması gerekiyor. Bir etken maddenin bütün AB ülkelerinde ruhsat alması bu etken maddeyi ihtiva eden pestisitlerin de doğrudan onaylandığı anlamına gelmiyor. Bu tür onaylar, üye ülkeler düzeyinde gerçekleşiyor. Türkiye’de onay sürecinden sorumlu kurum Tarım ve Orman Bakanlığı. Bakanlık, Avrupa Birliği’ndeki onay süreçlerini dikkate alsa da ülkede kullanılan pestisitler AB’de kullanılan pestisitlerden farklı. Örneğin çocukların bilişsel yeteneklerine zarar verdiği için 2016’da AB’de yasaklanan klorpirifos etil Türkiye’de ancak 21 Mayıs 2020 tarihinde yasaklandı. Alınan yasak kararı bir pestisitin kullanımının sonlandığı anlamına gelmiyor. Klorpirifos etil hâlâ Türkiye’den ihraç edilen gıdalarda kalıntısı en çok çıkan pestisitlerden biri. Bir pestisitin insan ve çevre sağlığına bir zarar verip vermediğini belirlemeye yönelik çalışmaların güvenilirliği çok sınırlı. Güvenilir olduğu iddiasıyla piyasaya sunulan ancak zararlı olduğu anlaşılınca kullanılması yasaklanan çok sayıda pestisit var. Örneğin Türkiye tarımında 2006-2021 yılları arasında yasaklanan pestisit sayısı 213. Günümüzde son derece tehlikeli kimyasal maddeler olarak nitelenen bu pestisitler yasaklandıkları tarihe kadar, on yıllar boyunca tarımsal üretimde kullanıldılar.
AB’de pestisitlerin onay sürecinde katı kurallar olmasına rağmen, mevcut çevre risk değerlendirmesiyle ruhsat alan pestisitlerin çevreye zarar vermesinin engellenemediği söylenebilir. EFSA, pestisit etken maddelerinin kuşlar, memeli hayvanlar, bal arıları, yabani arılar ya da solucanları dikkate alarak değerlendirilmelerini öngören ilkeler saptamış. Ancak bunun yeterli olmadığını söyleyen STK’lar amfibiler, yarasalar, sürüngenler ve yabani otlar üzerindeki etkilerinin de dikkate alınmasını talep ediyor.
Bu güncel sorunların Türkiye için de geçerli olduğu açıktır. Pestisitlerin doğal yaşam alanları ya da yaban hayatta yol açtıkları zararı değerlendirmeye yönelik çalışmaların, pestisit kontrol ve izleme çalışmalarının bir parçası olması gerekiyor. Türkiye’de 2019 yılında yapılan bir çalışmada analiz edilen gıda örneklerinin yüzde 49’unda sucul canlılar, arılar, su yosunları ve faydalı böcekler açısından çok zararlı olan, yüzde 42’sinde ise doğal hayatta biyolojik birikime neden olan ve toksik etkisi uzun süre kalıcı olan pestisitlerin kalıntısı tespit edildi.
Bu noktada çok tartışmalı bir herbisit olan glifosata verilen onaydan özel olarak bahsetmek lazım. Her ne kadar bağımsız çalışmalar aksini gösteriyor olsa da, glifosata 2017 yılında AB tarafından yeniden onay verildi. Bu herbisit ilk olarak 2002 yılında yeni AB pestisit mevzuatı kapsamında onaylanmıştı. Daha öncesinde yalnızca bazı AB devletlerinde izin veriliyordu. 2013 yılında, Almanya ile Slovakya’nın raportör ülke olduğu dönemde AB seviyesinde yeniden onay verilmesi gündeme geldi. Çevre ve sağlık açısından yaratacağı riskler kaygı uyandırdığı için bu onay talebi büyük tepkilere yol açtı. Arada geçen süre zarfında, bir etken maddenin insanlar üzerindeki karsinojenik etkilerini araştıran Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı IARC de glifosatı insanlar açısından “muhtemel kanserojen” sınıfında değerlendirdiğini açıkladı. Bu tespite rağmen, şimdiye kadar glifosatı yasaklayan tek AB ülkesi Lüksemburg oldu.
Bunun temel sebeplerinden biri, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın bağımsız araştırmalardan yararlanırken, ulusal seviyede onay yetkisine sahip kurumların üreticilerin yaptırdıkları çalışmalara dayanıyor olması. Ayrıca IARC glifosat içeren ürünleri ve bu maddenin kullanımı sırasındaki maruziyeti değerlendirirken, ulusal makamlar yalnızca saf etken maddeyi ve genel olarak nüfusa yönelik riskleri göz önünde bulunduruyor. Bu noktada gelen tepkiler sayesinde, glifosata verilen onay 10 yıl yerine 5 yıl için tanındı. Ne var ki glifosat üreticileri birliği 2022 yılından sonra da bu herbisite verilen onayın sürdürülmesi için EFSA’ya 180 bin sayfalık bir dosya sunmuş bulunuyor. Bu konuyu araştırmak üzere Fransa, Macaristan, Hollanda ve İsveç’ten oluşan “Glifosat Değerlendirme Grubu” raportör olarak görevlendirildi
Ayrıca tek bir uygulamada aynı anda birden fazla pestisit de kullanılabiliyor. Ama ruhsatlandırma sürecinde tek bir etken maddenin ya da tek bir pestisitin uygulanması değerlendirmeye tabi tutuluyor. Bugün bu karışımların çevreye etkileri büyük ölçüde bilinmiyor; oysa tek tek ürünlerin etkilerinin toplamından daha fazla etkiye sahip olduğuna dair emareler artıyor. Pestisit karışımlarının insan sağlığı açısından yarattığı risklerin bugüne değin bilinenden daha fazla olması da mümkün. Türkiye’de 2013 ve 2014 yıllarında yapılan bir araştırmada analiz edilen gıda örneklerinin yüzde 85’inde birden fazla sayıda pestisit kalıntısı tespit edildi. Tespit edilen pestisit sayısı 2 ile 13 arasında değişiyordu.
Bu metinde Türkiye ile ilgili bilgiler Bülent Şık tarafından derlenmiştir.