Azerbaycan’da feminist dış politika: uzun vadeli bir ütopya

Bu makale feminist dış politikayı eleştirel bir şekilde tartışmakta ve bu politikayı kapsamlı bir anlayışla Azerbaycan’ın dış politikasına ve Dağlık-Karabağ ihtilafına uygulamaktadır. Dış politikanın alternatif olarak yeniden düşünülmesi konusunu da ele alan makale, Azerbaycan’ın yakın bir gelecekte feminist bir dış politika izlemesinin beklenmediğini kabul etmektedir. Yazar, makalede daha çok feminist dış politikanın ne olduğunu, niçin önemli olduğunu ve Azerbaycan örneği üzerinden teorik olarak nasıl uygulanabileceğini tartışmaktadır. 

Bu makale "Feminist Dış Politika ve Güney Kafkasya" dosyasının bir parçasıdır. Heinrich Böll Vakfı tarafından Ekim 2022'de Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye ve Almanya'dan karar alıcılar, sivil toplum temsilcileri ve akademisyenlerle gerçekleştirilen çevrimiçi bir atölye çalışmasının yansımalarına dayanmaktadır.

Azerbaycan’ın dış politikası hakkında bir durup tekrar düşünmeye ihtiyaç var. 2020 yılındaki İkinci Karabağ Savaşı, Eylül 2022’deki Azerbaycan’ın Ermenistan’a yönelik saldırganlığının da arasında yer aldığı sürüp giden düşmanlıklar ve Azerbaycanlı yetkililerin Ermenistan’la sınırlı kalmayarak, son zamanlarda İran’a da yönelttiği saldırgan söylemleri ülkede bir barış gündemine olan ihtiyacı artırıyor. Dağlık Karabağ ihtilafı, Azerbaycan dış politikasının önceliklerinden biri olsa da, bu sorun etrafındaki analitik ve akademik tartışmalar ekseriyetle çatışma ve uluslararası ilişkilere dair ana akım yaklaşımlarla sınırlı kalıyor. Öte yandan müzakerelerdeki yavaş ilerleme, şiddetin bir kez daha patlak vermesi ve her iki tarafta tırmanan nefret, dış ilişkilerde ana akım reel politik yaklaşımın istenen sonuçları veremediğini de gözler önüne seriyor.

Bu makale feminist bir ütopya çerçevesinde anlaşılması gereken alternatif bir dış politika okuması sunuyor. İnsanların birbirlerine karşı bir kurt gibi saldırgan ve tehlikeli yaklaştığı inancından doğan Hobbesçu bir eril dünya anlayışında uluslararası ilişkiler kaotiktir. Herkes birer düşman olarak algılanır ve içimizdeki bireysel kötülük, ancak Leviathan benzeri bir devletçe zapturapt altına alınabilir. Buna karşılık feminist siyasi tahayyül ise dünyayı distopyalardan ziyade düşmanlık yerine yoldaşlık, işbirliği ve dayanışma imkânına dayalı ütopyalar olarak tasavvur eder. Dolayısıyla feminist dış politika, düşmanlık yerine yoldaşlık, rekabet yerine işbirliği anlayışına dayanır.

Ayrıca bu makale Dağlık-Karabağ uyuşmazlığına odaklanarak, bu kapsamda Azerbaycan’ın alternatif dış politika olasılıklarını da ele alıyor. Çatışma bağlamında dış politikaya feminist yaklaşımı da tartışan bu makale, Azerbaycan’da yakın bir zamanda feminist bir dış politikanın benimsenmesinin beklenmediğini kabul ediyor ve bu görüşler, daha çok devam eden süreçlere alternatif çözümler olarak sunuluyor.

Feminist Dış Politika: Eleştirel Bir Değerlendirme

Geçtiğimiz yıllarda çok sayıda ülke feminist dış politikaları benimsedi. Üstelik aralarında Küresel Güney’deki Meksika gibi ülkelerin de yer aldığı bu ülkeler, sadece Batılı liberal demokrasilerden de ibaret değildi. Bu eğilim, bu ülkelerce benimsenen feminist dış politikaların dikkatle irdelenmesini gerektiriyor. Nitekim bu çerçevede bazı feminist gözlemcilerin temel kaygısı, feminist yaklaşımın radikal bir değişiklik için büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen, bu radikal yaklaşımın feminist hareketlere ve bu fikirlerin ortaya çıktığı akademiye her zaman pek de kucak açmamış olan hegemonyacı ataerkil sistemin kurumları tarafından ele geçirilmiş olmasıdır.  

Farklı zamanlarda Kanada, İsveç ve Fransız dış politikalarındaki bazı yönelimlerin feminist oldukları, kadın ve kız çocuklarının karar alma süreçlerine dâhil edilmelerini savundukları ve politikaları onların ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirdikleri de iddia edildi. Yine bu politikalardaki yönelimlerin ortak noktalar barındırdığı ve baskı kavramını farklı bakış açılarından ele aldıkları da ileri sürüldü. Öte yandan bu dış politikalar çoğu kez, toplumsal cinsiyet baskısının sistemik kökenlerini ele almaksızın kadınların, diğer yabancı ülkelerle olan ilişkilerine katılımlarına, temsiline ve bu ilişkilerdeki toplumsal cinsiyet eşitliğine öncelik verdi. Dahası bu politikalar başta kendi halklarını ve kadınlarını ezen otoriter hükümetlere sponsor olmaya ya da onlarla işbirliğinde bulunmaya devam etti. Bu konudaki en canlı örneklerden biri de İsveç, zira İsveç, bir yanda feminist bir dış politika benimsediğini iddia ederken, bir yandan da en büyük 25 silah ihracatçısı arasında yer alıyor. İsveç’in silahlarının en büyük ilk üç alıcısıysa Pakistan, Amerika Birleşik Devletleri ve Brezilya ve ne yazık ki bu ülkeler kürtaja kısıtlı erişim (ABD, Brezilya), namus cinayetleri ve çocuk yaştaki evlendirmeler (Pakistan) gibi kadın haklarında ciddi sınırlamaların söz konusu olduğu yerler. Bu konuda akla gelen bir diğer örnekse Meksika. Meksika, feminist bir dış politika izlerken, ülke içinde toplumsal cinsiyet temelli şiddeti önemsizmiş gibi göstermeye devam ediyor.

Sonuç itibariyle kritik soru, devletler tarafından hâlihazırda uygulanan feminist dış politikaların ötesine geçen ve şimdikinin yerine daha kapsamlı bir yaklaşımı benimseyen bir potansiyelin mevcut olup olmadığıdır. Böylesi bir yaklaşım devlet, düşman ve barış/şiddet gibi temel kavramların, ikili olmayan düşünme, işbirliği/dayanışma, ihtimam ve kişisel olanla politik olan arasında köprü kurma gibi feminist ilkeler temelinde yeniden tasavvur edilmelerini gerektiriyor.

Feminist devletler… Bir temenniden mi ibaret yoksa bir dönüşüm mü? Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve KOVİD-19 salgını, küreselleşmiş bir gündemin kriziyle bölgesel (yani AB) ya da küresel kurumlar (yani BM, WHO) yerine ulus devletlerin en etkin formasyon olarak önemine ilişkin tartışmaları şiddetlendirdi. Bu gelişmeler toplumsal cinsiyet, ataerkillik ve devlet arasındaki güç dinamiklerinin yeniden düşünülmesini gerektiriyor. Uluslararası ilişkiler ve devlet kuramına dair feminist literatür de bu tartışmaya farklı yaklaşımlar öneriyor. Bu itibarla bazıları devletlerin dönüştürebileceğini, yurttaşları için daha az ataerkil, ama daha özgürleştirici hale gelebileceğine inanırken, diğerleriyse bunun tersini savunup, ataerkilliğin devlet kavramının kökeninde yer aldığı için devletlerin ıslah edilemeyeceğini iddia ediyor. Örneğin bazı tabandan gelen hareketler devlet aygıtına girmeyip, siyasi eylem için alternatif platformlar yaratarak, yerel siyasete meydan okuyor.

Böylesi bir bağlamda Ermenistan ve Azerbaycan’daki tabandan gelen aktivistler, Dağlık Karabağ ihtilafı bağlamında devletle işbirliği yapmak mı, yoksa diyalog için alternatif alanlar inşa edip, barış amacına daha iyi hizmet eden bağımsız bir gündemi mi izlemek istediklerine karar vermeliler.

İkilemleri aşmak: Feminist literatür iki kutuplu ve ayrıştırıcı düşünceye karşı çıkar ve sorunları aslında kesintisiz bir süreç olarak görür. Bunun bir sonucu olarak da barış, sadece savaşın olmaması anlamına gelmez çünkü barış, savaş zamanında barış ya da aile içi şiddet gibi barış zamanında şiddeti de içeren daha geniş bir kavramdır. Ayrıca feminist literatür kişisel olanla politik arasındaki ayrımı da reddederek, her türlü kişisel sorunun politik olduğunu ve kolektif bir çözüm gerektirdiğini iddia eder. Aynı iddia, dış/iç olarak ifade edilen ikili karşıtlıklar için de geçerlidir. Dolayısıyla dış ve iç politikayı birbirinden ayıran ikili düşüncenin aşılması şarttır. Meksika örneğinde gördüğümüz üzere, inandırıcı bir feminist dış politikanın uygulanmasına iç politikaya feminist bir yaklaşım sergilenerek başlanmalıdır. Bu nedenle de Azerbaycan örneğinde, içeride şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik çabalar, feminist bir dış politikaya doğru atılacak ilk adım olabilir.

Özetlemek gerekirse feminist dış politika kadınların özgürleşmesi adı altında mevcut sistemle bütünleştirilmeleri biçimindeki ana akım üye seçiminin ötesinde bir potansiyele sahiptir. Böyle bir potansiyel, devletin ve onun uluslararası ilişkilerdeki rolünün eleştirel bir analizini, savaş sırasındaki fiziksel şiddetin yanı sıra diğer şiddet ve baskı biçimlerinin tanımlanmasını ve kişisel ve politik, savaş/barış, iç/dış arasındaki köprülerin kurulması için ikili düşünme biçiminin yarattığı ayrımın ötesinde bir düşünmeyi gerektirir. 

Azerbaycan’da Feminist Dış Politika: Dağlık-Karabağ Sorunu

Kadınların müzakere süreçlerine katılımı, Güney Kafkasya’daki feminist dış politikaya ilişkin ortak anlayışı yansıtıyor. Bir önceki bölümde kadınların yerleşik sistemlere katılımının ötesinde feminist terimlerle düşünebilme imkânı ele alınmıştı. Dağlık Karabağ sorunu bağlamındaysa kadınların müzakere masasına oturmalarını sağlamak, halklar arasında eleştirel bir barış ve güven inşası hedeflerine bağlı kalmadıkça ne devletlerin söylemini kökten bir biçimde değiştirebilir ne de çatışmaya alternatif bir çözüm sunabilir. Dolayısıyla bu kısımda mevcut barış sürecine feminist alternatifler tartışılacaktır.

Zaten kırılgan olan barışın inşa süreci, ikinci Dağlık Karabağ savaşının ilk kurbanlarından biri oldu ve hâlâ yeniden canlandırılmayı bekliyor. Savaşın ardından kurumsallaşmış barış inşası camiası adeta ortadan kayboldu. Geriye kalanlarsa askeri bir “çözüm” fikrini destekleyen çoğunluğa karşı itirazlarını dile getiren ve çoğunlukla feminist ve sol ideolojik dünya görüşlerinden gelenlerden oluşan bir grup sistem dışı aktivistti. 

Genel itibariyle Azerbaycan toplumunun genelinde barışın inşası ve barışın sağlanması adına çalışanlarla müzakerelere ve uyuşmazlığın diplomatik yollarla çözümüne karşı büyük bir güvensizlik söz konusu. Yetkililer, siyasi analistler ve kamuoyunun geneli müzakere sürecinin ve barışın inşası çabalarının otuz yıldır başarısız olduğuna giderek daha fazla ikna oldu. Bu durum Azerbaycan’da savaşı meşrulaştırmak için de kullanıldı.

1992’den (AGİT Minsk Grubunun kurulması) itibaren başlayan müzakere süreciyle 1990’lı yıllardan beri devam eden barışın inşası faaliyetlerinin dikkatle incelenmesi, kuşkusuz tüm bu süreçlerin ardından yalnızca birkaç somut çıktının elde edilebildiğini gösteriyor. Dağlık Karabağ ihtilafına ilişkin yürütülen müzakere süreci de en kapalı ve gizli kapaklı barış süreçlerinden biriydi. Sivil toplumun yürüttüğü gayri resmi barış süreciyse resmi makamlar düzeyinde yürütülen etkili bir müzakereyle desteklenmedi. Aksine diyalog toplantılarına katılan ve barışı savunan sivil toplum temsilcileri çoğu kez hain ya da dış mihrakların temsilcileri olarak algılandı. Barış sürecinin başarısız olmasının bir diğer nedeni de bu sürecin yereldeki seslerden kopuk olmasıydı. SSCB’nin dağılmasının ardından bölge, liberal barış inşası, hukukun üstünlüğü ve demokratikleşme projeleri için başka bir pazar haline geldi. Sonraki süreçte sivil toplum, liberal barış gündeminin sıradan uygulayıcıları haline gelerek, yereldeki toplulukları da peyderpey eylemliliklerinden ve seslerinden mahrum bıraktı. Sivil toplum zaman içinde seçkinci bir hal aldı ve topluluklardan ve onlarından ihtiyaçlarından koptu.

Dolayısıyla sivil toplum aktörleri çatışan taraflar arasında gerçek anlamda bir güven inşa edemedi. Sadece ortak değerlere ve ideolojilere sahip sınırlı sayıda insan birbirlerine güvendi ve 2020 savaşına karşı çıktı. Savaştan sonra bu kişiler gruplaştı ve Caucasus Talks (Kafkasya Konuşmaları), Caucasus Crossroads (Kafkas Kavşağı), Bright Garden Voices (Parlak Bağ Sesleri), Post-Soviet Peace (Sovyet Sonrası Barış) ve Feminist Peace Collective (Feminist Barış Kolektifi) gibi tabandan gelen küçük çaplı barışın inşası ve diyalog girişimleri ortaya çıktı.

Böylesi bir bağlamda feminist dış politika barış süreci ve söylemine ilişkin alternatif bir tahayyül sunabilir. Alternatif bir Azerbaycan’da feminist dış politika ilkeleri aşağıdaki konulara uygulanabilir:

  • Yeni askeri parklar inşa etmek, çatışmada hayatlarını kaybeden askerlerin fotoğraflarını göklere çıkartmak ya da kamuya ait televizyon, radyo gibi yerlerde savaşı yüceltmek yerine resmi söylemin, eğitim politikalarının ve daha geniş toplumsal dinamiklerin militarizmden arındırılması.
  • Devlet bütçesindeki kaynakların sosyal meseleler yararına yeniden tahsis edilmesi.
  • Tabandan gelen barış ve diyalog girişimlerinin devlet ve uluslararası kurumlarca finanse edilmesinin desteklenmesi ve bu girişimlerin sınırlandırılmaması.
  • Devletin küresel barış ve dayanışmaya katılması ve bunu desteklemesi.

Sivilleşme: Militarizasyon yalnızca silahlanmadan ibaret değildir, düşmanca ve saldırgan söylemler, maddi semboller, eğitim ve medyada yer alma gibi savaşa yönelik kültürel ve maddi hazırlığı da ifade eder. Azerbaycan’da 2020 yılındaki İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından resmi söylemde militarizasyon artışa geçti, bunu yeni askeri ve zafer parkları ve anıtlarının açılması izledi. Bu süreç aynı zamanda militarize edilmiş eğitim ve devlet kontrolündeki medya tarafından da desteklendi.

Bu bağlamda feminist bir dış politikanın uygulanması, iç politikada askeri sembollerin ve düşmanca söylemin azaltılmasıyla başlayan ve doğal olarak dış politika düzeyinde askeri harcamalara ayrılan finansmanın azaltılmasını ve silahsızlanmaya gidecek bir sivilleşme sürecini de beraberinde getirecektir. 

Kaynakların yeniden tahsisi: Kaynak dediğimiz şey hiçbir zaman sonsuz olmadığından, savaş ve silahlı ya da kolluk kuvvetlerine öncelik verilmesi, sosyal hizmetlerin ve diğer alanların gelişme fırsatını azaltır. Askeri harcamaların azaltılması da ancak uluslararası ilişkilerin yeniden düşünülmesiyle mümkündür. Hâkim dünya görüşü olan realist uluslararası ilişkiler anlayışı, uluslararası düzeyde tehditler ve düşmanlar olduğunu varsayar. Gerçek tehditleri görmezden gelmeyi savunmamakla birlikte, Azerbaycan’ın dış politika vizyonunu düşmanlıktan yoldaşlığa çevirmesi gerekir. Ancak düşmanlık vizyonuna dayalı ülke içindeki mevcut söylem ve medya propagandası düşmanca bir dil ve ortam üretiyor. Bölgedeki tehditler etrafında şekillenen güvenlik odaklı söylemin yeniden tasavvuru ve söylemin düşmanlık yerine yoldaşlığa dönüştürülmesi, güvenlik odaklı askeri ve kolluk kuvvetlerine kaynak ayırma ihtiyacını azaltabilir ve bunun bir sonucu olarak da fonların, sosyal ve daha acil ihtiyaçlara aktarılması sağlanabilir.

Tabandan gelen hareketlerle barışın inşası: Yukarıda yer verildiği üzere, savaşın ardından tabandan gelen bazı gruplar ortaya çıktı. Bu grupların öyle geniş bir kitleleri yok, ancak bu gruplar, uzun yıllardır süregelenden farklı olarak, herhangi bir dış destek olmaksızın bir araya geldi. Böylece aynı değerleri ve dünya görüşünü paylaşan genç insanların gönüllü oluşturduğu bir öz örgütlenme ortaya çıktı. Bu gruplar aynı değerleri paylaştıkları, gönüllülükle bir araya geldikleri ve kendileriyle yerel topluluklar arasında bir hiyerarşi olmadığı için öncülük ettikleri barışın inşası çok daha büyük bir potansiyele sahip. Feminist bir dış politika da bu türden grupları desteklemeyi, onlara daha geniş bir alan sağlamayı ve bu grupları barış inşası faaliyetlerine dahil etmek üzere uluslararası örgütlerle işbirliğini önermelidir.

Dayanışma: Ulus ötesi dayanışma kavramı son derece önemlidir, çünkü düşmanlıktan yoldaşlığa doğru bir vizyon değişikliği ancak kolektif bir çaba sayesinde mümkün olabilir. Tek tek devletler, kendilerini reddeden ülkelerle dostane ilişkiler yürütemezler. Bu nedenle Azerbaycan devleti için öncelik, tarafsız bir strateji izlemekten çok, dış politikasını küresel mücadelelere katılma ve saldırganlık veya şiddet durumlarında dayanışma gösterme yönünde ayarlamak olmalıdır. Feminist bir dış politika kapsamında daha geniş bir dayanışma anlayışı içinde olmak gerekir ve bu doğrultuda, kendi halkına zulmeden veya daha da kötüsü emperyalist hırsları olan ve başkalarını ezen devletlere silah satmak ya da başka herhangi bir işbirliği desteklenmemelidir.

Özetle, Azerbaycan bağlamında feminist dış politika uzun vadeli bir ütopyadır. Düşmanca siyasi ortam alternatif siyasi tahayyüllerin ortaya çıkması ve yayılması için bir şans bırakmazken, bu tür tartışmalar dış politikaya ilişkin ikili olmayan eleştirel düşünce için bir perspektif açmaktadır. Bu durum yetkililer tarafından hiç tartışılmamış ya da düşünülmemiş süregelen sorunlara yönelik çözümleri teşvik edebilir.

Yayının içeriği yazarın sorumluluğundadır ve hiçbir şekilde Heinrich Böll Vakfı Tiflis Ofisi - Güney Kafkasya Bölgesi'nin görüşlerini ifade ettiği şeklinde yorumlanamaz.

Kaynakça

  1. ‘A Vision for A Feminist Peace Building A Movement-Driven Foreign Policy’ (Grassroots Global Justice Alliance, MADRE, Women Cross DMZ 2020) <https://www.feministpeaceinitiative.org/pdf/index/visionfempeace.pdf&gt; Erişim tarihi: 2 Kasım 2022
  2. Daniela Philipson Garcia ve Ana Velasco, ‘Feminist Foreign Policy: A Bridge Between the Global and Local’ (Yale Journal of International Affairs, 2022) <https://www.yalejournal.org/publications/feminist-foreign-policy-a-brid…; Erişim tarihi: 1 Kasım 2022
  3. Elizabeth Fuller ‘Azerbaijan’s Foreign Policy and the Nagorno-Karabakh Conflict’ 2013. <https://ciaotest.cc.columbia.edu/wps/iai/0028455/f_0028455_23134.pdf&gt; Erişim tarihi: 2 Kasım 2022
  4. Emma Klever, ‘The Nagorno-Karabakh Conflict between Armenia and Azerbaijan: An Overview of the Current Situation’ 2013. European Movement. <https://europeanmovement.eu/wp-content/uploads/2015/05/2013.09-Current-…; Erişim tarihi: 2 Kasım 2022
  5. Gamaghelyan P, ‘Caucasus Edition: Decentralized Transnational Network as a Pivotal Structure for Peacebuilding in Non-Democratic Environments’ 2022. Action Research 147675032110705
  6. Martha Delgado, ‘Mexico’s Feminist Foreign Policy’ (Martha Delgado - una política con causa) <https://martha.org.mx/una-politica-con-causa/mexicos-feminist-foreign-p…; Erişim tarihi: 1 Kasım 2022
  7. Merlyn Thomas, ''‘Sweden ditches ‘feminist foreign policy’'' 2022. BBC News. <https://www.bbc.com/news/world-europe-63311743&gt; Erişim tarihi: 16 Kasım 2022
  8. Nancy Fraser, ‘Feminism, Capitalism And The Cunning Of History’ 2009. New Left Review 97
  9. Pieter D. Wezeman, Alexandra Kuimova And Siemon T. Wezeman, ‘Trends In International Arms Transfers, 2021’ (SIPRI 2022) Fact Sheet <https://www.sipri.org/sites/default/files/2022-03/fs_2203_at_2021.pdf&gt; Erişim tarihi: 1 Kasım 2022
  10. Scott Burchill, Andrew Linklater, Richard Devetak, Jack Donnelly, Matthew Paterson, Christian Reus-Smit and Jacqui True, ‘Realism’, Theories of International Relations 2005. Third Edition, Palgrave Macmillan
  11. The Swedish Foreign Service Action Plan for Feminist Foreign Policy 2019–2022, Including Direction and Measures for 2020. https://www.government.se/499195/contentassets/2b694599415943ebb466af0f…c/the-swedish-foreign-service-action-plan-for-feminist-foreign-policy-20192022-including-direction-and-measures-for-2020.pdf Erişim tarihi: 16 Kasım 2022
  12. Thomas de Waal, ‘Remaking the Nagorno-Karabakh Peace Process’ 2010. 52 Survival 159
  13. Thomson J, ‘What’s Feminist about Feminist Foreign Policy? Sweden’s and Canada’s Foreign Policy Agendas’ 2020. 21 International Studies Perspectives 424
  14. Vadim Romashov, Nuriyya Guliyeva, Tatia Kalatozishvili, Lana Kokaia, ‘A Communitarian Peace Agenda for the South Caucasus: Supporting Everyday Peace Practices’ 2018. 3 Caucasus Edition 8
  15. Väyrynen T ve diğerleri (ed.), Routledge Handbook of Feminist Peace Research. 2021. Routledge.