Bir yasaya üç yorum: Macaristan’da cinselliğin yeniden düzenlenmesi

Yorum

Macaristan hükümetinin 18 yaş altındakilere homoseksüelliğin dile getirilmesini ve özendirilmesini yasaklayan yeni yasası uluslararası çapta eleştiriyle karşılandı. Andrea Pető söz konusu yasanın ülkenin başbakanı Victor Orbán’ın yanlış hesaplarının göstergesi olduğunu iddia ediyor.

“İktidar hırsı” Macaristan Başbakanı Victor Orbán ve politikalarını ifade etmek için anahtar kavram olabilir. Orbán’ın değer yargılarındaki bilinçli tutarsızlık ve karmaşa başka hiçbir alanda, 2021 tarihli “pedofili faillerine karşı sert önlemlerden” bahsederken cinsiyet kimliği, cinsiyet değişimi ve homoseksüelliği “sapma” olarak yaftalayan LXXIX Yasası’ndaki kadar alenileşmemişti. Kamuoyu ile herhangi bir istişare yapılmaksızın şekillendirilen yasa görülmemiş bir hızla parlamentodan geçti.

Bu yasa da ülkenin uluslararası alanda en prestijli üniversitesi olan Central European University’nin (CEU) sınır dışı edilmesi yasası gibi beklenmedik bir hamleydi. Gerçekleşeceğine dair herhangi bir işaret yoktu. Bu yasaları önerenler ve hazırlayanlar büyük bir risk de almış oldular. CEU vakasında Avrupa Adalet Divanı (ECJ) CEU lehine karar verdiği zaman bunun bir kazanma stratejisi olduğu ortaya çıktı, zira kararın herhangi bir gerçek etkisi yoktu. ECJ’nin CEU yasasına dair kararı iki buçuk yıl sonra geldi ve bu süre zarfında üniversite Avusturya’ya taşınmak zorunda bırakıldığı için yasayı yapanlar nihai hedeflerine ulaşmış oldu.

Tüm diğer AB kurumları, Avrupa Yüksek Öğrenim Kalite Güvencesi Derneği (ENQA) gibi akademik özgürlüğün ve kalite güvencesinin teminatı olması beklenenler, ustaca hazırlanmış Macar ulusal yasaları karşısında birer topal ördeğe dönüştüler. Bu kez de, pedofili ve homeseksüellik yasasında Orbán yine bahsini AB’den gelecek topal ördek tepkilerinden yana koydu. Gayet akıllıca bir bakış açısıyla, yeni bir yasa metninin farklı aktörlerce farklı yorumlanacağının farkında.

Üç yorum

Çocukların cinsel eğitimi ve farklı cinsel edimlere yönelik ani ilgi toplumsal cinsiyet kavramının “sembolik bir tutkal” haline gelmesiyle kolayca açıklanabilir. Toplumsal cinsiyet kavramı, Orbán gibi bir dizi siyasi aktörün mücadele alanı ve sembolik temsil mekânı haline gelirken, liberal değerlerin alternatiflerinin savunusu için yeni yaşanabilir, normal, arzulanan gelecek üzerinden yeni bir soğuk savaşı inşa ediyor.

Öncelikle, Orbán kendini çocukların koruyucusu ve başarılı bir devlet adamı olarak gösteriyor. Jair Bolsonaro’dan Recep Tayyip Erdoğan’a tüm bağnaz politikacıların özelliği olan bu kurtarıcı söylemi, politik muhaliflerini zararlı düşmanlar olarak göstermek amacıyla kullanılan güçlü bir politik silah. Orbán bu kanunun “homoseksüellikle ilgisi olmadığını, çocuklar ve ailelerle ilgili olduğunu”, mevzunun bundan ibaret olduğunu” söylerken geçmişte geylerin haklarını savunduğunu ekliyor: “Ben hak savunucusuyum… Homoseksüellik [komünist rejimde] cezalandırılıyordu ve ben onların hakları ve özgürlükleri için mücadele ediyordum. Yani homoseksüel adamların haklarını savunuyorum ancak bu yasa onlarla ilgili değil.” Aslında Macaristan devlet basını Macaristan’a en çok mülteci gelen ülkelerdeki gey haklarını açıkça savunacak kadar ileri de gitti.

İkinci olarak, yol arkadaşları Orbán’ın adım adım tükenişe gittiğini düşünüyor. Çevresini gitgide daha yüzüne bakılmaz politikacılar, uzmanlar ve destekçiler sarıyor. Bu İtalyan [erkek] Kardeşliği lideri Giorgio Meloni’den kara maskeli aşırılıkçı semboller içeren dövmeleri olan futbol holiganlarına uzanan bir yelpaze. Son dönemde Orbán yeni bir düşman figürü bulmakta açıkça zorlanmış görünüyor. Yeni geçen bu yasayla da LGBTQI topluluğunu yeni düşman olarak sundu ve bu hareketin ilk kurbanlarının kim olacağı belli oldu: Bir taşra kenti olan Pécs’te öfkeli bir güruhun iki gey doktora ağır bir dayak attığı haberi çıktı.

Üçüncü olarak, kendisini eleştirenlere göre Orbán’ın herhangi bir ahlaki pusulası yok. Çıkan yasa da bu yaklaşımına kanıt teşkil ediyor, zira bir yasama adımıyla üç hedefi vurmak için yapılan kasti kötücül bir hareket söz konusu. Bir yanıyla bu yasa aracılığıyla Orbán aşırı sağ Jobbik’i birleşik muhalefetten koparıyor.

Şu anda Jobbik birleşik muhalefetin önemli bir gücü, çünkü yaklaşan 2022 seçimlerinde kırsal kesimdeki seçmenlerin büyük çoğunluğu açısından gerçek anlamda oy verilebilir yegâne alternatif konumunda. Tüm partiler Orbán’ın partisi Fidezs’e karşı birleşebilirse bu seçimleri kazanmak için küçük bir şansları olabilir. Ancak Jobbik, çocukların pedofillere karşı güçlü bir biçimde korunması tasarısı kendi parti programından kopyalanmış olmasına rağmen, parlamentoda pedofili yasasına olumlu oy vermekten kaçınamadı.

Yasanın ikinci hedefi özel hayatı odağa yerleştirmek ve dikkati gerçek ekonomik konulardan uzaklaştırarak hoşnutsuzluklara alan açmamak. Otuz bini aşkın Macaristan vatandaşı COVID-19’dan hayatını kaybetti ve bu oransal olarak dünyadaki en yüksek ikinci sayı. Yasanın üçüncü hedefi, daha önce de bahsedildiği gibi, yaklaşan seçimlerden önce yeni bir düşman figürü yaratmak. Büyük oranda geçen seçimlerde gayet iyi tutan, çok düşük göçmen nüfusuna sahip bir ülkede göçmenlerin şeytanlaştırılması politikası gibi.

“İktidar hırsının” iki ayağı tehlikede

Soru, Orbán’ın “iktidar hırsının” bir simgesi olarak iktidarını korumak için her tür rezalete direnmeyi becerip beceremeyeceği. Bu gayet yerinde bir soru, zira Orbán’ın iktidarının iki ayağı var ve son çıkan homoseksüellik karşıtı yasa nedeniyle her ikisi de sallantıda.

Orbán iktidarının birinci ayağı AB’den Macaristan’a akan denetimsiz mali yardımlar. Avrupa gitgide daha fazla vergi verenlerinin paralarını ve avrolarını tutumlu harcamanın yollarını ararken, Macaristan’ın bu yeni yasası bu zamana kadar yapılan mebzul miktardaki AB desteğini denetim altına almak için Macaristan’a karşı kullanılabilir.

İkincisi, Orbán’ın iktidarı sırtını hiç tartışmasız uluslararası iş dünyasına yaslıyor. Macaristan’ı çokuluslu şirketler için kurumlar vergisinin olmadığı bir harikalar diyarına çevirirken, verdiği büyük çaplı mali devlet desteğinin yanı sıra kârların ülke dışına çıkarılmasına ilişkin sınırlandırmalar da getirdi. Fidesz hükümeti 2010’dan sonra işyerlerindeki işçi örgütlenmelerinin koşullarını ağırlaştırdı; sendikaların “kölelik yasası” olarak adlandırdığı bir yasa paketiyle Macaristan’da işçiler iki sene sonra ödenmek üzere 300 saat fazla mesaiye zorlanıyor.

Yeni yasa ile bağnaz Macar devleti yine uzun zamandır dokunulmaz olduğu varsayılan bir kırmızı çizgiyi aştı: Vatandaşlarının özel hayatına müdahil oldu. Yasa kimi Macaristan vatandaşlarının onurlu bir yaşam sürmesini kabul etmemekle kalmıyor, Avrupalı addedilen kimi değerleri de doğrudan karşısına alıyor. Bu yasa “Avrupalı değerlerin” sadece hiyerarşileri dayatmaktan ibaret olmadığına dair umutların suya düştüğü ve AB aktörlerinin CEU davasında olduğu gibi ilkelerinin arkasında durmaktan uzak oldukları bir anda çıkmış oldu.

Yasaya tepki olarak uluslararası Alman şirketleri BMW, Volkswagen, Siemens, Puma ve Deutsche Telekom logolarını gökkuşağıyla değiştirdi. Tabii tüm bunlar Almanya’da oldu ve açıkçası yerel kamuoyunu tatmin etmek içindi. Aynı esnada resmi Macaristan web sayfalarında bir değişiklik olmaması politik tutumları nedeniyle kendilerinin ve yatırımcılarının kârlarını riske atmayı göze alamamalarından kaynaklanıyordu. Ayrıca Macaristan’daki işçilere Alman işçilerle aynı işi yaptıkları için aynı onurlu çalışma koşullarının ve ücretlerin sağlanmasına ilişkin bir tartışma da açılmış değil.

Lüks moda markası COS yasaya tepki olarak farklılıkları kutlamak amacıyla sınırlı sayıda tişörtü piyasaya sürdü, ancak bu tişörtler Macaristan’da satılmıyor. Bavyera başbakanı ve Orbán’ın sıkı bir destekçisi olan Markus Söder için gökkuşağı renklerinde bir maske takmak Macaristan’daki Bavyeralı sanayicilerin ve lobicilerin çıkarlarını tehlikeye atmaktan çok daha cazip. İstisnalar da var: IKEA çok bilinen mavi çantalarının yerine gökkuşağı temalı çantalar satıyor ancak IKEA da işveren olarak Macaristan’daki işçi hakları ve çevresel sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda olumlu emsal oluşturmaktan hayli uzak.

Can sıkıcı bir yanlış hesap

Her şeye karşın Orbán, CEU hakkındaki yasadan farklı olarak, yeni çıkan yasanın etkilerine ilişkin kısmen bir hesap yanlışına düşmüş olabilir. Yeni yasanın bilinçli biçimde tahrifat yapıp homoseksüellikle pedofiliyi birbirine bağlayarak okullarda cinsellik eğitimini yasaklamasının bir başka boyutu var. Yasada “18 yaşından küçüklere cinsel içerikli anlatımlarda bulunmak yasaktır” deniyordu. Karar kişi adına cinselliğin ne olduğuna kimin karar vereceğini netleştirmediği gibi cinselliğin sattığı tüm reklam endüstrisini de tehdit altında bırakıyor.

Durum tam da böyle zira gıda teslim şirketi olarak mal taşıdığı kamyonetlerin üstünde açıkça pornografik kadın ve erkek görüntüleri ile reklamını yapan Chef-Market lehine zaten emsal değeri olan bir mahkeme kararı mevcut. Chef Market davayı Eşit Muamele Yetkilisine karşı süt ve sebze reklamları üstündeki çıplak erkek ve kadınların iradeleri dahilinde resimlerinin koyulduğunu söyleyerek kazanmıştı.

Macaristan hükümeti cinsel ahlak konusunda her şeyden habersiz olamaz, ki bunu kimi siyasetçilerin kişisel yaşamlarından da anlamak mümkün. Yine de cinsellik bundan böyle içeriklerin sansürlenmesi ve alternatif bilgi kaynaklarının engellenmesi için kullanılacak. Netflix ve HBO çoktandır “homoseksüellik propagandası” yapan yayınları açıkça yaygınlaştıran medya kuruluşları olarak, hükümet yanlısı medyanın radarına takılmış durumdalar. Nüfusun yüzde 60’ının hükümet denetimindeki medyayı takip ettiği bağnaz bir ülkede, yayın yapan hükümet denetimi dışındaki yayıncılar için bu uluslararası yayın kuruluşları risk oluşturuyor. Bağnaz bir ülke adım adım tüm muhtemel riskleri ve direniş odaklarını elimine eder.

Orbán, bu yasa dolayısıyla tehdide maruz kalan uluslararası şirketlerin kârlarını korumak için savaşmaya karar vermeleri durumunda oyunu kaybedebilir. Söz konusu uluslararası şirketlerin pazarlama stratejilerini ve sanatsal seçimlerini bu yasaya göre düzenlemeleri istenirse, Macaristan’da elde ettikleri kârlar azalmaya başlayacaktır. Yasaya karşı etkili protestolar AB kurumlarından değil de uluslararası şirketlerden gelirse bu durum sadece “neoliberal neopatriyarka” denen, bağnaz rejimlerin yükselişine ve popülaritesine katkı yapan sistemi güçlendirecektir. Neoliberal bağnaz Macaristan hükümetinin kendisinin inşa ettiği kurtarıcılık söylemi gerçekte sadece iktidar hırsına hizmet etse de, çocukları incinmekten ve vatandaşları da belirsizlikten koruyan güçlü devlet yanılsaması yaratabiliyor.

Hiçbir şey yapılamayacağı aşikârken ne yapılabilir? AB kurumları topal ördeğe yatıyor, uluslararası şirketler de yasaya sadece kendi kârları azalınca tepki gösteriyor. Entelektüellerin sorumluluğu büyük ancak bu zamana kadar sadece birkaç tanesi çağrılara cevap verdi. Macaristan’ın en büyük devlet üniversitesi olan ELTE Instagram hesabından LGBTQI kimliğinin ne olduğuna ilişkin bir açıklama paylaştı. Ancak muhafazakâr aktivist grup CitizenGO paylaşıma karşı [150] imza toplayınca açıklama silindi. Bu esnada 130 bin Macaristan vatandaşı da yasada değişiklik yapılması talebiyle imza topladı. Bu 10 milyon kişinin yaşadığı bir ülkede herkesin onurlu bir yaşam sürmesi için gerekli değerler ve olanaklar üzerine düşünmeye başlamak için iyi bir sayı olabilir.

Bu makale ilk olarak LSE EUROPPblog’da yayımlandı.