İngiltere’nin küresel gaz krizine maruz kalmasından alınacak dersler

Yorum

Mevcut küresel gaz krizinin nedenleri artık iyice anlaşıldı. Avrupa, kendini boru hattı arzındaki eksiklik ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) teslimatlarını çekememe şeklinde gösteren iki tedarik zorluğunun kesişim bölgesinde buluyor. Bunun sonucunda, kışa yaklaşırken depolama seviyeleri düşük ve fiyatlar son derece yüksek. Ancak Birleşik Krallık’ın çoğu Avrupa ülkesinden daha savunmasız olduğu görülüyor. Peki, neden böyle ve mevcut durumdan hangi dersler çıkarılabilir?

Gaza Hücum

İlk olarak, bugün İngiltere’de enerji tüketiminin yüzde 30’unu ve elektrik üretiminin yüzde 42’sini oluşturan doğal gaza yüksek düzeyde bağımlılık söz konusu. 1990’ların “gaza hücum” döneminde kömürle çalışan elektrik santrallerinin yerini Kuzey Denizi’nden gelen kaynaklar aldı ve hatta daha öncesinde evler ve sanayi gaza geçti. Bugün İngiltere’de hanelerin yüzde 85’inden fazlasında bir gaz kazanı bulunuyor. Doğal gaz üretimi 2000’de zirve yaptı ve 2004’te İngiltere net ithalatçı oldu. O günden bu yana gaz talebi önemli ölçüde düştü, çünkü yakın zamanda açık deniz rüzgârı enerji üretiminde gazın payını azalttı. Bu ikincisi, gazın İngiltere’nin enerji sisteminde oynadığı rolü de değiştirdi, giderek daha az temel yük güç üretimi kaynağı oldu ve yenilenebilir kesintiler için yedek kaynak haline geldi. 2000’lerde ortalama yüzde 65’in üzerinde olan ancak son on yılda yüzde 40’ın biraz üzerine düşen CCGT filosunun düşen yük faktörü de bunu kanıtlıyor. Aynı zamanda, Kuzey Denizi’nden gelen üretim talepten daha hızlı düştüğü için ithalata bağımlılık arttı ve Birleşik Krallık tükettiği gazın yarısını ithal eder hale geldi.

Kömürün zamanı geçti

İkinci olarak, İngiltere kömürden kurtulmayı başardı. 2020’de kömür, faaliyette halindeki ve bir elin beş parmağını geçmeyecek elektrik santraliyle toplam elektrik üretiminin yalnızca yüzde 1,8’ini oluşturuyordu ve 2024’ün sonuna kadar tamamen ortadan kalkacak. Kömürün bırakılması karbonsuzlaştırma açısından çok büyük faydalar sundu ve 1990 ile 2019 yılları arasında enerji sektöründen kaynaklanan sera gazı (GHG) emisyonu yüzde 72 oranında azaldı. Ancak kömürle çalışan elektrik santralleri ve stokları net bir elektrik üretimi ve enerji depolama kaynağıydı ve artık enerji sisteminde yerleri yok. Kömürün bırakılmasıyla birlikte gaz İngiltere’nin elektrik üretim sisteminin en karbon yoğun unsuru haline geldi. 1990’larda çözüm olan gaz 2020’lerde sorun olmaya başladı.

Piyasaya güven

Üçüncü olarak, Birleşik Krallık özelleştirilmiş ve liberalleştirilmiş bir enerji sistemine sahip ve güvenli ve uygun fiyatlı enerji hizmetleri sunmak için piyasaya bağlı. Hükümet ve kurumlarının görevi düzenlemek ve teşvik etmek. Bu, ülkenin LNG altyapısını ve tümü özel sermayeyle inşa edilmiş iki gaz ara bağlantısını inşa etmeye geldiğinde işe yaradı. Ancak gaz depolama konusunda başarısızlık söz konusu. Yerli gaz üretimi düştüğü için yeterli iş olmadığını düşünen endüstri önemli bir depolama alanı inşa etmedi. Ardından 2017’de Centrica, Rough Storage tesisinin kapatıldığını duyurduğunda, Hükümet yeni depolama için destek sağlamayı reddetti. Bu İngiltere’nin depolarında çok az gaz bulunduğu ve hatta hiç olmadığı ve özellikle bu kış açıkta kalacağı anlamına geliyor.

Kısa vade ve fiyat sınırları

Dördüncü olarak, Birleşik Krallık gaz piyasası çoğunlukla spot piyasa tarafından yönlendirilen kısa vadeli satınalmalara ve gerektiğinde Avrupa’dan LNG tedariki ve boru hattı teslimatları için fiyat konusunda rekabet etme yeteneğine dayanmaktadır. Ancak önemli düzeyde uzun vadeli sözleşmeler ve depolama kapasitesinin olmaması, Birleşik Krallık tüketicisini fiyat şoklarına maruz bırakıyor. Rekabeti teşvik etmek için alınan önlemlerle durum daha da kötüleşti. Perakende piyasalarına yeni girenleri teşvik ederek, tavan fiyat uygulayarak tüketicileri fiyat artışlarından korudu. Halihazırda perakendeciler, toptancı piyasalarında müşterilerinden almalarına izin verilen fiyatların çok üzerinde gaz satın alıyor ve birçoğu batıyor. Aynı zamanda, tavan fiyat tarafından korunmayan enerji yoğun endüstriler, ülkenin sanayi tabanına kalıcı zarar verecek bir iflas tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Ne yapılmalı?

Kısa vadede Birleşik Krallık hükümetinin gaz fiyatları konusunda yapabileceği çok az şey var. Bunun yerine, Glasgow’da düzenlenen COP-26 öncesinde, Başbakan Boris Johnson’ın vaat ettiği Net-Sıfır stratejilerini yayımladılar: “Yeşil, temiz elektrik için ödediğiniz parayı karbon yüklü gazla rekabet edebilir hale getireceğiz ve elektriğimizin çoğunun Kuzey Denizi’ndeki rüzgar çiftliklerinden veya son teknoloji İngiliz nükleer reaktörlerinden gelmesiyle, dalgalanan uluslararası fosil yakıt piyasalarının neden olduğu ani fiyat artışlarına karşı kırılganlığımızı azaltacağız.” Çözümün karbondan arındırmak olduğuna şüphe yok; zorluk, enerji karışımının en önemli unsuru olan gazla İngiltere’nin bugün bulunduğu yerden, sadece 15 yıl içinde olması gereken yere nasıl ulaşılacağı. Sorun,i aynı anda yeni bir düşük karbon sistemi kurarken fosil yakıt sisteminin nasıl yönetileceğinde yatıyor. Hükümet, “…geçişi işleri ve yatırımları koruyan, mevcut altyapıyı kullanan, arz güvenliğini sağlayan ve iklim riskini hesaba katan bir çözümle yönetmeye” söz veriyor. Bu amaçla bu sonbaharda gaz sisteminin geleceği hakkında bir kanıt belgesi yayımlayacak, bunu takip etmek gerek.

Alınacak dersler

Kuşkusuz, Birleşik Krallık hükümetinin mevcut gaz krizinin etkisini azaltmak için geçmişte farklı yapabileceği çok şey vardı; küresel piyasa dengeyi yeniden kurdukça, en azından bir sonraki krize kadar bu durum geçecek. Ancak alınması gereken daha önemli dersler var. Birincisi, enerji güvenliği veya daha kesin olarak fiyat güvenliği sağlamak için piyasa mekanizmalarına aşırı güvenmenin tehlikeleri dikkate alınmalı. İkincisi, kömürün enerji karışımından çıkarılması gerekliliğinin sonuçlarına karşı tetikte olma ihtiyacı hesaplanmalı. Üçüncüsü, enerji sistemindeki rolünü yeniden konumlandırmak ve destekleyici altyapılarını yeniden kullanmak (veya hizmetten çıkarmak) ve eşzamanlı olarak gaz güvenliğini koruma zorluğuna da değinme ihtiyacı ortaya konmalı. Bunların hepsi, Avrupa’nın geri kalanının da, farklı derecelerde olsa da, önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı sorunlar.