Aynı yıl içinde arka arkaya üç kez sandık başına gitmek zorunda kalan Bulgaristan’da, uzun bir belirsizlik döneminin ardından, son seçimde birinci çıkan partinin hükûmet kurma maratonu da henüz sonlanmış değil.
Bulgaristan seçim komisyonunun verilerine göre %40 gibi kaygı verici derecede düşük bir katılım oranıyla 14 Kasım seçimleri, 2021’de Bulgaristan’da yapılan üçüncü genel seçimdi. 1989’da komünizmin sona ermesinden bu yana ülkede ilk kez böylesi bir açmaz yaşanıyor.
Yeni kurulan Değişime Devam Partisi (Prodalzhavame promyanata, PP), Avrupa’nın en uzun süre görev yapan politikacılarından ve Bulgaristan siyasetinin etkili isimlerinden olan önceki Başbakan Boyko Borisov’un Avrupalı Gelişimi İçin Yurttaşlar Partisi’ni (GERB) geride bıraktı. Bulgaristan resmi rakamlara göre AB’nin aşılama oranı en düşük ülkesi durumunda,[1] ayrıca Uluslararası Şeffaflık Örgütü endeksine göre yolsuzluğun en yaygın olduğu AB üye ülkesi.[2] Bu yüzden yeni merkez parti yolculuğuna “yolsuzluğa son” vaadiyle başlıyor, çıkmazlarla dolu bir labirentteki tek çıkış yolunu bulmaya çalışıyor.
Harvard’da eğitim görmüş ve geçici bir süre bakanlık yapmış olan Kiril Petkov ve Asen Vasilev ikilisinin kurduğu PP, Bulgaristan’ın en çok okunan yazarlarından Georgi Gospodinov’un Hüznün Fiziği’ndeki betimlemesiyle, “muğlak, soyut ideolojiler” enkazından yepyeni bir manzara resmetme ihtimali en yüksek parti olarak öne çıkıyor. Makedonya Üniversitesi Balkan, Slav ve Doğu Çalışmaları Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Yorgos Christidis'e göre, PP’nin bunu gerçekten yapabilmesi her şeyden önce, koalisyon ortakları arasında imzalanmış bir anlaşma temelinde, değişimi hayata geçirme yetkisine sahip bir hükümeti hızlıca kurabilmesine bağlı. PP’nin bir çoğunluk hükümeti kurması matematiksel olarak ancak Demokratik Bulgaristan (Demokratichna Balgariya, DB) ve Böyle Bir Halk Var (Ima takav narod, ITN) partileri ile Bulgaristan sosyalistlerinin koalisyonuyla mümkün görünüyor. Peki ya sonra? Yeni hükûmetin vaatlerini yerine getirmesi gerekiyor. Bu vaatlerden biri de kamu harcamalarına öncelik verilmesi ki PP’nin iki lideri bu konuda ne kadar ciddi olduklarını Nisan seçimlerinin ardından kurulan geçici hükûmette bakanlık görevinde bulundukları kısa sürede bile gösterdiler zaten. Christidis ayrıca bir seçim daha yapmak durumunda kalmanın ülkeyi nasıl bir felakete sürükleyeceğine dikkat çekiyor: Bir hükümet kurmaktan başka çare yok. Eğer bir anlaşmaya varılamaz da bir seçim daha yapılırsa, bunun ülkeye maliyeti çok ağır olur. Hem içeriden hem de dışarıdan bastıran bir sürü sorun var, bunlar bekleyemez. Siyasi partiler, özellikle de “değişim”i savunanlar bunun gayet farkında. Siyasi belirsizliğin herhangi bir şekilde uzaması GERB gibi statüko partilerinin ekmeğine yağ sürer. Bulgaristan’ın kendine has siyasi atmosferini anlamak istiyorsak, ülkedeki partiler mozaiğinin nasıl bir siyasi parçalanmaya vardığını ve seçmenlerin neden sandığa gitmediğini kendimize sormamız lazım.
Tartışmaların devam ettiği böyle bir ortamda, tıpkı diğer analistler gibi, Sofya'daki Demokrasi Araştırmaları Merkezi'nden Kıdemli İklim ve Enerji Uzmanı Dr. Radostina Primova da pek çok belirsizlik ve biraz da değişim potansiyeli görüyor: Yeni hükümet için yürütülen koalisyon müzakereleri daha önce gördüklerimize benzemiyor. Müzakereleri daha ziyade çalışma grupları etrafında yürütme yaklaşımı benimsenmiş gibi görünüyor ve müzakereler esasen şu başlıklar çerçevesinde ilerliyor: enerji, ekoloji, finans, ekonomi, uluslararası ilişkiler, tarım, turizm, kültür ve sosyal işler, hukukun üstünlüğü ve adalet sistemi, eğitim. Çalışma gruplarının temel amacı, nereye kimin atanacağını kararlaştırarak pozisyonları partiler arasında paylaştırmaktan ziyade, öncelikle söz konusu alanlarda ortak politikalar ve stratejiler geliştirmek üzere tarafların hangi noktalarda ortaklaşıp hangi noktalarda ayrıldığını (yani kırmızı çizgileri) tespit etmek. Görüşmelerin nihai sonuca ulaşmasının, söz konusu alanlara ilişkin temel politikalar belirlenip daha kapsamlı bir yol haritası ortaya konarak gerçekleşmesi bekleniyor. Politika ve çözüm önerilerinin ince ayarı daha sonraki müzakerelere bırakılacak. Görüşmeler son derece şeffaf bir biçimde gerçekleştiriliyor, İnternet üstünden isteyen herkes takip edebiliyor; ekonomi ve enerji gibi ivedi çözüm bekleyen konular daha yeni, diyaloğa daha açık bir strateji ve eylem planıyla masaya konuyor.
Dr. Primova’ya göre tarafların anlaşamama ihtimalinin en yüksek olduğu konu başlıkları şunlar: enerji geçişi (örneğin kömürden çıkış tarihi ve stratejisi, 2030 için yerel iklim hedefinin yükseltilmesi, keza nükleer enerjinin geleceği ve Bulgaristan’ın 2050 iklim hedefleri doğrultusunda yeni nükleer reaktörlerin inşası), Bulgaristan'ın Kuzey Makedonya'nın AB üyelik müzakereleri konusundaki tutumu ve bu çıkmazı aşmanın yolları, Rusya ile ilişkiler ve İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması (Balgarska sotsialisticheska partiya, yani Bulgaristan Sosyalist Partisi BSP’nin lideri sözleşmenin toplumsal cinsiyetle ilgili maddelerine karşı çıkarak geleneksel aile değerlerinin korunması gerektiğini savunmuştu).
Tarafların muhtemelen üstünde çok rahat anlaşacağı konular ise şunlar: adalet sisteminin reformu, özellikle de hukukun üstünlüğü ve Cumhuriyet Başsavcısının rolü (diğer tüm savcıların çalışmalarını denetlediği ve soruşturma süreçleri üstünde son söz sahibi olduğu için, Cumhuriyet Başsavcısı Bulgaristan’daki en güçlü figürlerden biri) konularında yapılacak değişiklikler. Yürürlükteki mevzuata göre, yasama organı Cumhuriyet Başsavcısı hakkında suç duyurusunda bulunamıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu ve Avrupa Komisyonu[3] gibi uluslararası kuruluşlar Cumhuriyet Başsavcısı’nın böylesine sınırsız yetkilere sahip olmasını sorunlu bulduklarından eleştiriyorlar; bu durumun adalet sisteminin şeffaflığını ve hesap verebilirliğini tehlikeye attığını, kamu sektörü reformları ve KOBİ için iş geliştirme açısından bir darboğaz yarattığını düşünüyorlar.
Her halükârda, anlaşmazlığa düşme ihtimali barındıran bir koalisyon tek seçenek gibi görünüyor. PP yeni kurulan bir parti, geçmişten gelen bir siyasi altyapısı yok, dolayısıyla ilan edilen planı fiilen uygulayıp uygulayamayacağı konusunda büyük bir soru işaretini beraberinde getiriyor.
Çalışma grubu toplantılarında en çok tartışılan konulardan biri olan kömürden çıkış, Bulgaristan’ın –bir ay önce AB’ye sunulan– toparlanma planına ve enerji geçişine uzanan yolda bir kilometre taşı olacak gibi görünüyor. Bulgaristan’ın Toparlanma ve Kalkınma Planı’nın son versiyonu, doğal gaz iletim altyapısının genişletilmesini ve linyitle elektrik üretiminin yerini alacak yeni bir 1 GW'lık gaz yakıtlı elektrik santralinin inşasını öngörüyor. Petkov ayrıca pompa-akümülatörlü hidroelektrik santrallerinin optimizasyonunu savunuyor, Tuna Nehri üstünde Romanya ile ortak bir hidroelektrik santralinin inşasını destekliyor.[4]
Ekonomi, enerji ve yolsuzlukla mücadele politikaları gündemdeyken, son 20 yılda Bulgaristan'da yapılan seçimlerin bir labirent olduğunu, bizim de bu labirentin tam girişinde durduğumuzu tahayyül edersek, kesinlikle gözlemleyeceğimiz şey –bu yapı ve dallanıp budaklanan patikalarının yanı sıra– çekimserlik olacaktır. Biraz daha geriye gidip son 25 yılı tahayyül edersek, ülkenin dönem dönem hafiflemekle beraber esasen kronik seyreden bir varoluşsal kriz içinde olduğunu görürüz. Yrd. Doç. Dr. Christidis, sıfır noktası olan 1989’dan sonraki dönemin bugün vatandaşların temel bir sinizme, güvensizliğe ve değerlere inançsızlığa sürüklenmesine yol açtığını söylüyor. 1989 mutlak bir dönüşüm uğrağıydı, sosyal Darwinizm fikirleri bütün ülkeyi etkisi altına almıştı. Zor bir dönemdi, diye devam ediyor sözlerine, giderek bugün yaşadığımız beyin göçüne, ilke ve değerlerin kökten sarsılıp yeniden şekillenmesine yol açtı. Az sayıda ve “mutlu” olan muktedirlerin kapitalizmi bu sürecin oluşmasında dramatik bir rol oynadı ve vatandaşlarını kolektif, dile gelmeyen bir travmaya maruz bırakarak yaraladı. Modern Bulgaristan edebiyatı ve sinemasında tasvir edilen hüzün ve üzüntünün kaynağı da yine bu dönemdir. 1989 sonrası dönem kimilerinin yüreğine sinizm ekti kimilerininkine metanet. Bu iki dünya tekrar birleşene kadar, Bulgaristan vatandaşlarının çoğu kaybettiği haysiyetini arıyor, değişim için sokaklarda gösteriler yapıyor, tam anlamıyla namevcutlar veya bekleme halindeler, ne kadar yol katettiklerini ölçerken çıkışın çok uzak olmadığını ümit ediyorlar.
Bu arada, partinin gündeminde böylesine aşikâr olmayan, unutulmuş gibi görünen konular da var: taşra manzarasının yavaş yavaş ölmesi, demografik gerileme ve insan sermayesine yatırım ihtiyacı[5] ve kimi toplulukların, sözgelimi Romanların dışlanması. Tümüyle kendi kaderine terk edilmiş gibi görünen böyle topluluklar, diyor Yrd. Doç. Dr. Christidis, AB sosyal destek programlarından yararlanabilecekken, bu konuda ne politikacılardan ne de kamudan destek gördüler. Sofya’da bir Roman mahallesinde yaşayan 34 yaşındaki Georgi, politikacılar Romanları insan yerine koymuyor diyor, pandemi yüzünden aç kaldık, işimiz yok ama polis kontrol noktalarımız var, halbuki bizim işe ihtiyacımız var.
Bir o kadar önemli başka bir mesele de, seçim sonucunda Kostadin Kostadinov’un milliyetçi, Rusya yanlısı, aşırı sağ eğilimleri olan Yeniden Doğuş (Vazrazhdane) partisinin meclise girmesi oldu. Seçim öncesinde esasen aşı karşıtlığına ve pandemiye bağlı kısıtlama tedbirlerine itiraza dayanan bir kampanya yürütmüşlerdi.
Bir neden sonuç labirenti, bir zaman mekân labirenti.
[3] Avrupa Komisyonu, 2020 Rule of Law Report: Country Chapter on the rule of law situation in Bulgaria, 2020, s. 4-5/ European Konseyi, Council Recommendation on the 2016 National Reform Programme of Bulgaria and delivering a Council opinion on the 2016 Convergence Programme of Bulgaria, 2016, s. 3.