Sürdürülebilir ve dayanıklı bir gıda sisteminin yapı taşları: Avrupa Birliği için Covid sonrası fırsatlar

Yorum

BM’nin 2021 yılı Gıda Sistemleri Zirvesi’nin hazırlık süreci, hem açlığı sona erdirmek hem de mevcut sorunlar ağıyla mücadele edip sürdürülebilirliğe katkı sağlamak için sistem hakkında kafa yormanın neden vazgeçilmez olduğunu ve hemen eyleme geçmenin gerekliliğini öne çıkardı.

Pandemi, onun yol açtığı ekonomik krizler, çevre ve iklim stresinin her zamankinden daha görünür hale gelen belirtileri nedeniyle dünya gıda sistemi son iki yılda zorlu testlerden geçti. Avrupa'daki gıda sistemleri sayısız etkilerinin yanı sıra toprakları tehdit etmekte, arazilerin büyük bölümünü hayvan yemi üretimi için kullanmakta ve bitki sağlığı ve verimi için aşırı kimyasal madde ve gübre kullanımıyla suya, biyolojik çeşitliliğe ve insanlara zarar vermektedir. Ayrıca, sürdürülemez tüketim örüntüleri ve ekolojik bozulmaların pandemileri tetiklediği de ortaya konmaktadır. BM’nin 2021 yılı Gıda Sistemleri Zirvesi’nin hazırlık süreci, hem açlığı sona erdirmek hem de mevcut sorunlar ağıyla mücadele edip sürdürülebilirliğe katkı sağlamak için sistem hakkında kafa yormanın neden vazgeçilmez olduğunu ve hemen eyleme geçmenin gerekliliğini öne çıkardı.

Gıda sistemindeki eşitsizlikler: stok

Pandemi baş gösterdiğinde, geçmiş yılların eylem ve siyasi tercihleri, kent ile kır, fakir ile zengin arasındaki eşitsizliklerin ve toplumsal cinsiyet ayrımının katlanarak büyümesine sebep oldu. Bu etkiler birdenbire ortaya çıkmadı, bunlar onlarca yıldır bize eşlik etmiş olan sürdürülemez ekolojik, ekonomik ve sosyal uygulama pratiklerinin bir sonucudur. Eşitsizlikler ile çevresel zorluklar arasındaki etkileşimin şiddeti arttı ve dünyanın sıfır açlık (SDG2) hedefi dahil, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin çok daha gerisinde kalmasına neden oldu.Tarımsal üretimden evde tüketime kadar sürdürülebilir ve adil bir gıda sistemi oluşturmak, zamanımızın en zorlu işlerinden biridir.

BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin 2.4 maddesinde sürdürülebilir bir gıda üretim sistemi inşa etme hedefinden söz ediliyor ve Avrupa’nın dengeli sayılabilecek bir sisteme geçmesi için önemli atılımlar yapması elzem. Özellikle belli hayvancılık türleri, çevre kirliliğinin ve doğal kaynakların tükenmesinin en temel sebeplerinden biri olarak kabul ediliyor. Yılda kişi başı en fazla yaklaşık 67 kg gibi bir et tüketimi olacağı hesabıyla ve ihracat pazarının sürekli büyüdüğünü göz önünde bulundurarak AB ülkeleri, 2019 yılında 43,6 milyon ton et (sığır, domuz, koyun, keçi, kümes hayvanları) üretti. Et sektörü, çevreye zararlı emisyonların (özellikle metan ve azot oksit emisyonları) doğrudan kaynağıdır; et sektörü kaynaklı emisyonların miktarı AB'nin tarımsal GHG emisyonlarının yaklaşık %70'ini oluşturmaktadır. Sektörün, AB tarım arazilerinin yaklaşık %72'sini kapladığı tahmin edilen hayvan yemi bitkilerinin su kirliliğine, toprak erozyonuna ve biyoçeşitlilik kaybına neden olmaları nedeniyle çevreye dolaylı etkileri de vardır. Avrupa'daki yoğun hayvan üretiminden sadece Avrupa toprakları etkilenmekle kalmıyor, bu çevresel etkiler aynı zamanda AB'ye yem ihraç eden ülkelere de yansıyor. Yoğun ve endüstriyel tarım sisteminin dolaylı etkileri nedeniyle 1990'dan bu yana tarım arazisi biyoçeşitliliğinde %30'dan fazla bir düşüş yaşandı.

Dünya genelinde, gelir kaybının, daha değişken ve genellikle daha yüksek gıda fiyatlarının ve lojistikte yaşanan zorlukların kümülatif etkileri, sağlıklı ve besleyici gıdaya erişimin kesintiye uğramasına neden oluyor. Avrupa pandeminin yarattığı şoklara karşı durmayı başarsa da, gıda sistemindeki zafiyetler ve bu sistemin bünyesindeki sosyal, ekonomik ve çevresel eşitsizlikler bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Azalan gelirler ve buna bağlı olarak beslenme kalitesinin düşmesi, yiyecek çeşitliliğinin azalması, hane halkının gıda güvensizliğinde artışa yol açtı. Avrupa nüfusunun yaklaşık yarısı şu anda bir tür mikrobesin eksikliğinden ve obeziteden musdarip; ayrıca AB’de yetersiz beslenmeye bağlı sağlık harcamalarının yıllık yaklaşık 120 milyar Euro olduğu tahmin ediliyor. Öte yandan, daha sağlıklı ürünler tüketme imkânı ve zamanı olanların yerel ve sürdürülebilir gıda üretimine ilgisi artmış durumda. Pandemi, bu uçurumu büyüttü. Ekonomi, çevre ve gıda krizlerinin birbirini nasıl beslediğini buradan da görebiliriz.

Vücut kitle endeksi 30'dan fazla olduğu için obez olarak sınıflandırılan yetişkinlerin oranı

Missing media item.

Kaynak: 2016 yılı https://ourworldindata.org/obesity. Eurostat, vücut kitle endeksini 25'in üzerinde olanlar (fazla kilolu) üzerinden hesapladığı için listesindeki sayılar farklıdır (https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php?title=File…). Ne var ki bu sayılar 2019'dan; DSÖ’den gelen dünya genelindeki obezite verileri ise 2016'ya ait. Bu durum, daha geniş bir karşılaştırmayı zorlaştırıyor. Vücut kitle endeksinin kişilerin yalnızca boyunu ve kütlesini dikkate aldığını, bunun tek başına genel sağlığın bir göstergesi olarak kabul edilemiyeceğini belirtmek gerek. Vücut kitle endeksi, vücut yağı ölçümünde ırk ve cinsiyet farklılıklarını göz önünde tutmadığı gibi, kas kütlesi ve kemik yoğunluğunu da dikkate almıyor.

Gıda sistemindeki aksaklıklara karşılık vermek

Avrupa gıda sistemi, AB içinde ve dışında envai çeşit aktörü birbirine bağlar. Gıda sistemimiz, gıdanın ekim ve hasatından başlayıp işlenmesine, nakliyesinden pazarlara, ve tüketimine uzanan ve atık haline geldiğinde sonlanan yolculuğunu tarif eder. Bir gıda sisteminin herkesin faydasına çalışması için sağlığa, sürdürülebilirliğe, kapsayıcılığa, verimliliğe ve dayanıklılığa önem vermelidir.

AB gıda sisteminin dayanıklı olmasının, yani bir şoktan sonra hızlı bir şekilde normal duruma dönme veya toparlanma yeteneğine sahip olmasının gerekliliği COVID krizinde vurgulanmaya başlandı. Dayanıklı tarım ve onunla bağlantılı olan sağlam gıda üretimi, ekonomik bozulmalara ve krizlere karşılık verebilmeli ve sistemde herhangi bir aksaklığa neden olmadan bunlardan ders çıkarabilmelidir; örneğin, sosyal ve çevresel eşitsizliklere ve ekonomik oynaklığa önemli ölçüde karşı durabilmelidir. Geleceğin gıda sistemi a) şokların daha nadir ortaya çıktığı, b) ortaya çıktığında ne yapacağımızı kestirebildiğimiz ve bu durumda şokun c) daha az etkili olduğu, hayatın devam etmesine veya mevcut duruma adapte olmasına imkân tanıyan bir sistem olmalıdır.

Sürdürülebilir bir gıda sistemine geçerek gelecekteki krizleri önlemek

Herkesin yararına çalışan dayanıklı bir gıda sistemi oluşturmak için doğru bir değişim planı gerekir. Gıda sisteminin bünyesinde barındırdığı çeşitlilik, doğada, toplumda, tarımda ve beslenme rejimi seçiminde meydana gelebilecek şoklara güçlü bir tepki vermek için farklı seçeneklerin kullanılmasını kolaylaştırır. Gıda sistemindeki işbirliği ve çeşitli fırsatlar esneklik yaratır.

Son 20 yılda, bu değişikliği gerçekleştirmek daha ziyade birbiriyle ilişkili aktörlerin nasıl yönetileceği sorunu haline geldi. Sistemik değişim için doğru gıda ortamını yaratmak, hükûmetlerin ve perakendecilerin sorumluluğudur. Bu değişim planı, gıda ve beslenmeyle ilgili tüm doğru kararları verme sorumluluğunu bireyden alıyor ve bunu daha iyi seçenekler (gelir, bulunabilirlik, zaman) yaratma sorumluluğuna dönüştürüyor. Yemek alışkanlıkları, başka faktörlerin yanı sıra satın alma ve mali önlemler gibi kamu politikaları, reklâm düzenlemeleri ve sürdürülebilir ve besleyici gıdaya eşit erişim sağlayan sistemler tarafından şekillendirilir. Gerek politika değişiklikleri gerekse piyasa teşvikleri, değişiklikleri özendirebilir, toplumda ve teknolojide yenilikçi çözümleri teşvik edebilir.

Gıda sistemini yeniden şekillendirmek için siyasi imkânları kullanmak

Beslenmeye ve çevreye uyumlu gıda üretimine ihtiyaç olduğu, araştırma çevrelerinde pandemiden çok önce büyük oranda kabul edilmişti. Bununla birlikte, gıda sistemiyle ilişkili çoklu sistemlerin karmaşıklığı ve bunları tutarlı bir şekilde yeniden düzenlemenin zorluğu geniş kapsamlı bir değişimin ulaşılamaz olduğu düşüncesine yol açtığı için, gıda sisteminde reform yapılmasına ilişkin siyasi tartışmalar sık sık çıkmaza girmiştir. Halbuki, böyle bir değişim için birçok aktörü koordine etmek, sayısız ilişki kurmak ve bazı cesur seçimlerde bulunmak mümkün.

Harekete geçme konusunda AB içindeki bu tereddüt, Avrupa Yeşil Anlaşmasına ve Çiftlikten Çatala (F2F) Stratejisine bağlılık sözünün yüksek düzeyden dillendirilmesinin ardından ve pandemi deneyiminin sonrasında bir parça azalmaya başlamış görünüyor. Mevcut Slovenya Konseyi başkanlığı, pandemilere karşı dayanıklı ve hazırlıklı olmayı gündemin başına alma sözü verdi. Çiftlikten Çatala stratejisindeki öneriler, ana amaç üretim olsa da, üretim ve tüketime aynı ağırlıkta önem vermeyi hedefliyor. Bu strateji aynı zamanda, 2023'te Komisyon'dan geçecek bir kanun teklifi ile birlikte sürdürülebilir gıda sistemleri için önemli olabilecek bir yasal çerçeveye de bir temel oluşturuyor. Böyle bir yasal çerçeve, üretimde, arazi kullanımında, gıdanın işlenmesinde ve pazarlanmasında meydana getirilecek değişikliklerin yanı sıra beslenme düzenlerinde ve gıda seçimlerinde eşzamanlı bir değişime neden olacak bir dönüşüm için daha fazla tarafın ortaklaştığı bir yaklaşım oluşturma potansiyeli taşıyor. Böylece hem sürdürülebilirliğin artırılması hem de halk sağlığının iyileştirilmesi hedeflenebilir. Gelgelelim, yakın bir zamanda 2022 sonrası dönem için kararlaştırılan ve gıda sisteminin ana finansman aracı olan Ortak Tarım Politikası’nda (OTP), Avrupa Komisyonu’nun eskiden çevre ve iklim konularında gösterdiği hevesin kaygı verici biçimde azaldığına dair emareler var. Avrupa Sayıştayı'nın, OTP'nin geleceği konusunda bir anlaşma zemini oluşmadan hemen önce, iklime atfedilen bütçenin (100 milyar €) sera gazı azaltım çabaları üzerinde çok az etkisi olduğu sonucuna varması daha da endişe vericidir. AB'de sürdürülebilir tarım sistemlerine geçişin kaderi artık tarım bakanlarının elinde; anlaşmanın bazı unsurlarının sahada çevrenin iyileştirilmesine yönelik etkileri olabilir ve kırsal alanların iklim değişikliğine karşı direnç kazanmalarını sağlayabilir, ama bunlar ancak ve ancak bu bakanlar, OTP stratejik planlarında kendilerine tanınan yüksek düzeydeki esnekliği en iyi şekilde kullanırlarsa olur.

Avrupa gıda sisteminin kıtanın çok ötesinde bir etkisi var ve yeni nesil politikaların bu küresel ayak izini hesaba katması gerekiyor. Gezegen ölçeğinde sürdürülebilirliğe sistematik ve adil bir geçişi aktif olarak teşvik etmeleri gerekiyor. İhtiyacımız olan, OTP ve Çiftlikten Çatala stratejisini içeren AB gıda sistemiyle ilgili bir U dönüşü politikası. OTP’nin olumlu bir iklim ve çevresel etki yaratabilmesi için ulusal tarım planlarının uzun vadeli stratejilerle (Çiftlikten Çatala stratejisi dahil Avrupa Yeşil Anlaşması ile) uyumlu olmalıdır. Hesap verebilirlik, sağlam bir denetleme ve şeffaflık, vaatlerin yerine getirilmesinde önemli bir rol oynar. Şimdi, herkesin sürdürülebilir bir şekilde beslenmesini engelleyen ekonomik ve sosyal kısıtlamaları, eşitsizlikleri ortadan kaldıran gıda ortamlarını yaratmanın tam zamanıdır.