Prof. Christian Schwarz-Schilling ile yapılan söyleşi
Eski bakan ve eski Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi
Söyleşi Heinrich Böll Stiftung Saraybosna temsilcisi Marion Kraske tarafından gerçekleştirdi.
1. Dayton Barış Antlaşmasının 25. yıl dönümünü fırsat bilen bölgedeki çeşitli milliyetçi aktörler Bosna-Hersek devletinin yapısına saldırı niteliğinde ifadeler kullanmaya başladı? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Milliyetçiler maalesef Dayton’un 25. yılı gibi her siyasi fırsatı milliyetçi ve ayrılıkçı sloganlar atmak için kullanıyor. Bosna’da olan bu şu anda maalesef ve en kötüsü, herkesin, hem Bosnalılar’ın hem de uluslararası toplumun buna alışmış olması. 15 yıl önce böyle bir şey sineye çekilmezdi. Bugün kabul ediliyor, hepsi bu. Ama bu daha ne kadar böyle gidecek diye de .soruyorum kendime.
2. Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Sırp Temsilcisi Milorad Dodik ve milliyetçi Hırvat Demokrat Birliği (HDZ BiH) lideri Dragan Covic ortak bir karar vermiş gibi, bir taraftan ayrılık istiyorlar, diğer taraftan kendi etnik bütünlüklerini. İkisi de Dayton Antlaşmasına aykırı yaklaşımlara ve ülkenin parçalanmasına yol açabilirler. Sizce planlanan nedir?
Bunların hiç biri yeni değil. Uzun zamandır konuşulan bir konu bu. Hırvatlar üçüncü bir entite oluşturmak istiyor. Sırplar ise Bosna Sırp Cumhuriyeti’ni (RS) Bosna-Hersek’ten ayırmak istiyor tabii. Ama ne birinin ne ötekinin mümkün olmayacağını da biliyorlar. Yine de halkı huzursuz etmek ve korkutmak, böylece iktidarda kalabilmek ve seçimleri manipüle edebilmek için oyunlarına devam ediyorlar. Bunu yaparken uluslararası toplumun sabrını sınıyorlar, çünkü yaptıkları her şey yürürlükteki hukuka aykırı.
3. Srebrenica soykırımı gibi ağır suçların işlenmesine neden olarak tek etnisitenin yaşadığı bölgelerin karşısında konumlandırılan Bosna’nın çok etnisiteli yapısı için ne kadar tehlikeli bu politika?
Propaganda ve nefret mesajları kullanan bu siyaset gerçekten de çok tehlikeli. Bölge barışına yönelik kalıcı bir tehdit aynı zamanda. Her cenahtan sürekli bir nefret söylemine, ayrılıkçı ve milliyetçi sloganlara maruz kalan insanların, çok etnisiteli bir devlette ortak yaşamı imkansız kılan siyasi bir aşırılığa savrulması çok doğal. Bu durumda her şeyi nefret yönetiyor ve bu çok tehlikeli. Böyle bir çevrede gerçeği ve en doğru yaklaşımı bulabilmek için çok güçlü bir kişiliğe sahip olmak gerekiyor. Önemli pozisyonlara dürüst siyasetçilerin gelmesinin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz burada.
4. Milorad Dodik’in SNSD’si (Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifakı) ve Dragan Covic’in Hırvat Demokrat Birliği (HDZ BiH) Bosna’ya reform ültimatomu verdi. Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi Valentin Inzko buna tepki göstererek, ülkeyle ilgili yürürlükteki planlardan taviz verilmeyeceğini söyledi. Saldırganları sakinleştirmeye yeter mi bu?
Tehlikeli bir gelişme konusunda uyaranlar Inzko’yla sınırlı değil. Büyük Britanya, Fransa, ABD, Almanya ve İtalya’dan oluşan Beşli Temas Grubu, ABD büyükelçisi Nelson ve Barış Uygulama Konseyi ülkeleri de Dayton Antlaşmasının içinin boşaltılmaması konusunda uyarıyor. Ama görünen o ki bu yeterli değil. Uluslararası toplum daha sert önlemler almadığı sürece, HDZ ve SNSD daha da küstahlaşacağa benziyor. Bence ikazla yetinmeyip daha sert tepki gösterilmeli. Yüksek Temsilcik bunun için gerekli olan araçlara sahip. Tek gerekli olan, siyasi irade aslında. Bence çok yakında bu da olacak.
5. SNSD ve HDZ BiH partilerinin gündemi, 90’lı yılların ayrılıkçı politikalarını, mesela Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franjo Tudjman ve onun Sırp mevkidaşı Slobodan Milosevic’in Karadjordjevo Zirvesinde Bosna’yı bölüşmesini hatırlatıyor. Bu noktada tarihi bir devamlılık gözlemliyor musunuz?
Kesinlikle evet. Sırbistan “Büyük Sırbistan” planlarından hiç vazgeçmedi. Hırvatistan da öyle. Bu iki komşu ülke Bosna onların sömürgesiymiş gibi davranıyor. Bosna’daki resmi kurumları muhatap almamaları ve yok saymaları korkunç. HDZ BiH ve SNSD, gündemlerinin Sırbistan’dan ve Hırvatistan’dan destek gördüğünü bildikleri için böyle davranabiliyorlar.
6. Sırbistan şu anda, Karadağ’daki son seçimler de dahil olmak üzere bölgedeki çeşitli gelişmelere müdahil oluyor. Belgrad’ın “Büyük Sırbistan” hedefi hala güncel mi?
Kesinlikle. Bu plan hala geçerli ve hala bu konuda hummalı çalışmalar yürütülüyor. Sırp Cumhurbaşkanı Aleksander Vucic, Dodik, Ortodoks Kilisesi; bunların hepsini Rusya destekliyor. Sonuç, Balkanlar’da istikrarsızlık ve huzursuzluk. Hırvatistan ve Sırbistan gündemleriyle barış düzenini tehlikeye sokuyor.
7. Son zamanlarda, Balkanlar'daki mevcut barış düzeninde Hırvatistan'ın olumsuz rolünü vurgulayan çok sayıda toplantı yapıldı (örneğin, Cumhurbaşkanı Milanoviç- Milorad Dodik görüşmesi). AB'nin en genç üyesi, başka bir devletin içişlerine nasıl bu şekilde müdahale edebiliyor ve geçmişte işlediği suçları (Büyük Hırvatistan'ı kurmak isteyen suç örgütü ve paralel devlet Herceg-Bosna) sorgulamak yerine, onları açık açık yüceltmeye devam edebiliyor?
Bu tür durumlar her zaman o ülkede baskın olan siyasi yapıya bağlıdır. Hırvatistan siyasetini belirleyen HDZ’dir ve bu siyaset - tıpkı eski Cumhurbaşkanı Tudjman dönemindeki gibi – Bosna’ya düşman milliyetçi bir siyasettir. Burada, Borsna-Hersek’te iki HDZ arasında çok olumsuz yansımaları olan bir etkileşim gözlemliyoruz. Bosna-Hersek’e karşı yürütülen siyasette birbirlerini destekliyor ve kışkırtıyor bu iki parti. Hırvatistan Cumhurbaşkanı Milanoviç sosyal demokrat bir lider gerçi, ama açıklamalarını okursanız, HDZ başkanlığına aday olduğunu düşünürsünüz. Stjepan Mesiç'in Hırvatistan cumhurbaşkanı olduğu dönemi düşünün. O yıllarda böyle bir şey hayal dahi edilemezdi.
8. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas kısa bir süre önce Federal Mecliste yaptığı konuşmada, savaş suçlarının cezasız kalmaması gerektiğini ve Almanya’nın AB Konseyi Başkanlığı sırasında bir insan hakları yaptırım sistemi kurmak için çalıştığını vurguladı. Aynı anda AB'nin en genç üyesi Hırvatistan'da, Bosna Savaşı sırasında Bosna'da, daha doğrusu Hersek’te Hırvat olmayan her şeyi ortadan kaldırmayı ve yok etmeyi amaçlayan paralel suç devleti Herceg-Bosna'nın yüceltildiğine tanık oluyoruz. Lahey’de mahkeme salonunda bir savaş suçlusu intihar ettiğinde Hırvatistan Parlamentosunda ve Katolik kiliselerinde saygı duruşu yapılmıştı. Tarihle eleştirel bir hesaplaşma nasıl yapılabilir? Holokost’la yüzleşerek demokratik reformların gelişmesi için önemli bir adım atan Almanya bu konuda destek olabilir mi?
Zor bir soru. Eski Yugoslavya’nın hesaplaşmadığı tek dönem yakın geçmişi değil. Bu bölgede yüzlerce yıldır yaşananlar uzlaşmaz karakterini hala koruyor. Almanya’nın tarihiyle ve deneyimleriyle, bölgenin geçmişiyle yüzleşmesinde itici bir güç olabileceği konusunda iyimserim.
Bu konuda iyi bir gelişme de oldu: Avrupa Halk Partisi (EPP) Parlamento Başkanı Manfred Weber'in söylediği gibi, hukuk devleti ilkesi mekanizması konusundaki uzlaşı, AB için tarihi bir adım. Bu mekanizma uyarınca, hukuk devleti ilkesini ve temel demokratik değerleri ihlal eden üye devletler AB fonlarından faydalanamayacak. AB’nin en genç üyesi olan Hırvatistan'ın, hüküm giyen savaş suçlularını övmeye, antidemokratik davaları desteklemeye devam edip etmeyeceğini iyice düşünmesi gerekiyor artık.
AB’ye girmek isteyen Batı Balkan ülkeleri de gelecekte dikkatli olmak zorunda. Almanya Dışişleri Bakanı Maas’ın, “Batı Balkanlarda Gençlik, Göç ve Demografik Sorunlar Konferansının” açılış konuşmasında Bosna-Hersek’e atıfta bulunarak şu cümleyi kurmuş olması tesadüf değil: “AB’ye girmek isteyen bir ülkede milliyetçi kışkırtmalar, savaş suçlarının inkarı ya da yüceltilmesi söz konusu olamaz.”
BM Yüksek Temsilcisi Valentin Inzko’nun 5 Kasım tarihli raporuna bakın. Inzko burada, meselenin Bosna-Hersek açısından ne kadar önemli olduğuna atıfta bulunuyor. Milliyetçi liderlerin savaş suçlarını inkara, hüküm giymiş savaş suçlularını yüceltmeye, hatta (SDS kurucusu ve hükümlü savaş suçlusu Momcilo Krajisnik örneğinde olduğu gibi) onların adına resmi anma törenleri düzenlemeye devam etmesi barışmaya değil, nefretin artmasına neden olur. Inzko, başkalarının acıları ve kayıplarıyla empati kurulmuyor ve merhamet gösterilmiyor derken, çok haklı. Avrupa ve dünyada geçerli olan insani standartlara aykırı bir tutum bu.
AB’nin bu kararı sonrasında Balkanlar’ın tamamında bu yönde bir ilerleme kaydedileceğini umuyorum. Bosna Hersek’te soykırımı inkara ve savaş suçlarını yüceltmeye karşı bir yasa çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor. Bu konuda tekrar Dışişleri Bakanı Maas’tan bir alıntı yapmak istiyorum: “Gelin, geçmişin hayaletlerini gömelim artık.”
9. Brüksel ve Berlin, Sırbistan’ın ve Hırvatistan’ın Bosna’yla ve şu anda geçerli olan barış düzeniyle ilgili ajandasının farkında mı? Bölgede olayların tırmanmasını ve – muhtemelen savaş formatında- yeni hesaplaşmaları engellemek için özellikle AB’nin ne yapması gerekiyor?
Berlin’in farkında olduğunu söyleyebilirim, ama Brüksel’den emin değilim. Uluslararası toplumun tamamı soruna daha yoğun bir şekilde taraf olmalı. ABD, büyükelçisi Eric Nelson aracılığıyla Bosna’da ciddi anlamda aktif. Jo Biden başkan olursa daha da iyi olacağı muhakkak. Bazılarının hoşuna gitmese de Bosna-Hersek Yüksek Temsilciğinin olduğu yerde durduğunu unutuyoruz. Temsilcilik, Dayton’un uygulanmasında yaşanan birçok sorunu yasal olarak çözebilecek bir kurum. Tekrarlıyorum: Eksik olan şey, siyasi irade!!
Bosna sorunu gündemden düştü ve önce, kerhen de olsa Balkanlar’daki diğer sorunları ele alıp, daha sonra Bosna sorununa geri dönülmesi düşünüldü. Ben söyleyeyim, doğru yol bu değil! Bosna’daki korkunç savaş unutuldu mu?! Bosna-Hersek mercek altına alınmadığı sürece milliyetçi ve ayrılıkçı güçler telafisi mümkün olmayan büyük zararlara yol açacaktır.
Öte yandan Çin, Rusya ve Türkiye gibi büyük güçlerin Balkanlar’da at koşturduğunu söylemeden geçmek olmaz.
Benim beklentilerim, AB ile ABD arasında eylem birliği, Bosna- Hersek Yüksek Temsilciliğinin güçlendirilmesi, yeni bir rota tayin edilmesi ve Dayton'un ihlallerine yönelik daha güçlü önlemler alınması. Bosna-Hersek’te milliyetçileri ve ayrılıkçıları durdurmanın birçok yolu var. Bunu istemek yeterli. Daha fazla beklenemez. Bosna-Hersek'e hemen şimdi yardım etmek gerekiyor!!
10. Alman dış politikasından beklentileriniz?
Bosna’ya yoğunlaşması ve daha çok inisiyatif alması. Şunu da söyleyeyim, bu konuda oldukça iyimserim.