Doğal gaz ve Doğu Akdeniz’in jeopolitiği

Analiz

Akdeniz’in doğal gaz rezervleri bölgesel rekabetleri alevlendirmeye devam ediyor. Doğal kaynakların devletler arası işbirliğini teşvik edeceği beklentilerinin aksine doğal gaz keşifleri bölgedeki ihtilafları şiddetlendirdi ve yeni gerginlikler yarattı. Gaz keşiflerinin teşvik ettiği ekonomik ortaklıklar politik-askeri ittifaklara evirildikçe, Akdeniz’deki rekabet görünür şekilde jeopolitik hale geldi. Artan belirsizlik ve yükselen çatışma riski doğal kaynakların keşif ve geliştirilmesi sürecini sekteye uğratmaya devam ediyor.

doğal gaz akdeniz yazısı

Bu makale, öncelikle Akdeniz’in enerji görünümünü inceliyor ve ardından Türkiye’nin bölgesel stratejisini analiz ediyor. Türkiye, süregelen deniz yetki sahaları ihtilafları ve Kıbrıs meselesinin kilit aktörü olarak, bölgenin fay hatlarının kesişim noktasında bulunuyor. Son dönemde, diplomasiyi caydırıcılıkla birleştiren agresif bir yaklaşım ortaya koyan Türkiye hem rakiplerinden hem de müttefiklerinden eleştiriler aldı. Peki Türkiye’nin Akdeniz politikasına ne yön veriyor? Bu yazının temel savı, Ankara’nın yürüttüğü politikanın bilindik bir enerji kaynaklarını kontrol çabasından ziyade Türkiye’nin denizlerdeki egemenliğine yönelik tehditlere verdiği bir karşılık ve bölgesel yalnızlaşma algısının bir yansıması olarak değerlendirilebileceğidir.

Çatışmanın esas kaynağı ne olursa olsun Akdeniz bölgesinin hızla askerileştiği ve bunun da beraberinde açık bir çatışma riskini beraberinde getirdiği yadsınamaz bir durum. Kıyı devletleri ve bölge dışı güçler denizdeki mevcudiyetlerini artırdıkça Akdeniz dünyanın en istikrarsız bölgelerinden biri haline geliyor. Makale, çatışmaların kontrolden çıkmasını önlemek için kapsayıcı, çok taraflı diplomatik bir diyalog çağrısı ile son buluyor.

Bu noktaya nasıl geldik?

Akdeniz gazının yakın dönem tarihi İsrail açıklarındaki Noa (1999) ve Mari-b (2000) sahalarındaki keşiflere uzanıyor. Bu keşifler mütevazı rezerv büyüklüklerine rağmen sonraki arama faaliyetlerine zemin hazırlamaları bakımından önemliydi. 2009’da İsrail Tamar sahasında 300 milyar metreküp (bcm) büyüklüğünde bir keşif yaptı. 510 bcm ile son on yılın en büyük derin deniz rezervi olan Leviathan’ın 2010’da keşfi dönüm noktası oldu. 2011’de Noble Energy Şirketi Leviathan’ın aşağı yukarı 30 km kuzeybatısında, Kıbrıs’ın 12. parselinde yaptığı bir keşfi duyurdu. Şimdiye kadarki en büyük keşif ise Mısır’ın Zohr sahasında keşfettiği, 845 bcm gaz ihtiva ettiği tahmin edilen devasa rezervdi.[1] Bölgedeki önemli son keşifler ise Calypso (2018) ve Glaucus-1 (2019) sahalarında gerçekleşti.

Bu keşifler neden önemli ve küresel enerji piyasaları üzerindeki olası etkileri neler? 2009’dan 2019’a kadar keşfedilen toplam gaz miktarı aşağı yukarı 2,5 trilyon metreküp (tcm). Bu tahmini miktar Azerbaycan’ın kanıtlanmış rezervlerinin (2.8 tcm) altında, Nijerya’nın rezervlerinin (5.4 tcm) yarısından daha az ve İran’ın rezervlerinin (32 tcm) ancak %8’i kadar.[2] Akdeniz’deki gazın bir kısmının iç tüketime tahsis edileceğini de düşünürsek ihracata uygun nihai hacmin küresel ölçekte oyun değiştirici bir etki yaratma ihtimali az. Buna rağmen Akdeniz’deki gaz en azından iki sebepten ötürü önem taşıyor.

Birincisi, keşifler bölgesel ekonomiler için önemli bir itici güç olabilir. Yam Tethys ve Tamar sahaları İsrail’i ithalata bağımlı bir ülke olmaktan kurtarıp net gaz ihracatçısına dönüştürdü. Kısıtlı miktarlardaki gaz ithalatından elde edilecek gelir dahi, ekonomileri sallantıda olan Kıbrıs ve (potansiyel olarak) Lübnan’a büyük bir nakit girdisi sağlar. Mısır ve Türkiye gibi ülkelerin ise kendi enerji tüketimine ek olarak, bölgesel enerji merkezi olmak hedefleri söz konusu ve bu hedefin gerçekleşmesinde ek gaz tedariki kilit bir önemde. Bu yüzden, kısıtlı ihracat hacimlerinde dahi, Akdeniz gazı ekonomik değer teşkil edecektir.

İkincisi, şu ana kadar keşfedilen gaz miktarı sınırlı olmakla beraber Akdeniz’in hidrokarbon potansiyeli kayda değer. Son on yılda artan sismik araştırmalar ve sondaj faaliyetlerine rağmen, Akdeniz dünyada hidrokarbon kaynakları en az keşfedilmiş bölgelerden biri. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezine göre yalnızca Levant Havzası tahmini 3,5 tcm gaz ve 1,7 varil petrol ihtiva ederken,[3] Nil Delta Havzası 6,3 tcm gaz ve 1,8 varil petrol bulunduruyor olabilir.[4] Güvenilir değerlendirmeler için daha fazla veriye ihtiyaç var ancak Girit’in güneyinde kalan alanın da kayda değer hacimlerde gaz ve petrole ev sahipliği yaptığı tahmin ediliyor. Henüz bulunmamış rezervleri tahmin etmek imkansız olsa da Akdeniz’deki doğal gaz potansiyelinin Kuzey Denizi rezervlerinden bile büyük olması olasılık dahilinde.[5]

Gazın değerlendirilmesi

Bölgenin hidrokarbon potansiyeli yüksek ancak bu kaynaklar değerlendirilmediği sürece pek bir şey ifade etmeyecektir. Bölgesel ihracat anlamında en ulaşılabilir pazarlar Ürdün ve Mısır. 2016’da Ürdün ve İsrail 15 yılda 45 bcm gaz tedariki için 10 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladılar. 2020’nin Ocak ayında, İsrail Leviathan gazını kısıtlı ölçekte Ürdün’e ihraç etmeye başladı. İsrail aynı zamanda, Ocak 2020’den beri Mısır’da özel bir firmaya sualtı boru hattı aracılığıyla gaz satıyor. Başlangıç hacimleri yılda sadece 2,1 bcm ama her iki taraf da ticareti genişletmeyi düşünüyor.[6] Mısır’ın İdku ve Dimyat’taki atıl LNG altyapısı aracılığıyla İsrail’in gazını tekrar ihraç etmesi de seçeneklerden biri.

Bölgesel pazarlar, üreticilere nispeten düşük başlangıç yatırımlarıyla hızlı ekonomik geri dönüşler sunuyor. Bununla birlikte, bölgedeki çözümlenmemiş çatışmalar ve tarihi husumetler nedeniyle gaz anlaşmalarının siyasi dinamikleri karmaşık. Örneğin, geniş kesimlerin İsrail’i hala düşman olarak gördüğü Ürdün’de, İsrail’den gaz ithalatı eleştiriliyor.[7] Leviathan gaz anlaşması, tarihi 1979 Barış Antlaşması’ndan bu yana İsrail ile Mısır arasındaki ilk büyük mutabakat ve Mısır’a gaz satma planlarına karşı İsrail’de de kimi sesler yükseldi. Bölgesel enerji pazarlarının hacmi ve gaz anlaşmalarının siyasi riskleri göz önüne alındığında İsrail ve diğerler rezerv sahiplerinin ihracat portföylerini çeşitlendirme yollarını aramaları şaşırtıcı değil.

En cazip pazarlar ise Türkiye ve Avrupa Birliği. Türkiye 2009 ile 2019 yılları arasındaki yıllık ortalama 45,7 bcm doğal gaz tüketimiyle[8] ihracatçılar için makul bir seçenek. Rus gazına bağımlı Türkiye ithalatını çeşitlendirmeye çalışıyor. Son iki yıldır Ankara, Azerbaycan’dan gaz tedarikini artırarak ve LNG imkanlarını değerlendirerek Rusya’nın payını düşürmeyi başardı. Akdeniz’den gaz ithal etmek Türkiye’nin portföyünü çeşitlendirmesine yardımcı olacaktır. Doğru fiyatlandırıldığı takdirde, Akdeniz gazı Ankara’nın mevcut tedarikçileri ile olan pazarlık gücünü de artırabilir. En önemlisi de Akdeniz gazı Ankara’nın bölgesel enerji merkezi haline gelme hayalini ileriye götürebilir. Türkiye yakın geçmişte gaz ticareti için spot piyasası kurmuştu. Enerji merkezi olmaya giden yolda bir sonraki adım, Akdeniz de dahil olmak üzere, birden çok bölgeden gaz çekmek olacaktır.

Avrupa ise Akdeniz gazının nihai hedefi. Karbonsuzlaştırma politikalarına rağmen, doğal gaz Avrupa’nın enerji sepetinde yer bulmaya devam ediyor. Gaz ithalatını çeşitlendirme Avrupa’nın enerji güvenliğinin kilit noktası, özellikle de Rus gazına bağımlı olan AB üyeleri için. Avrupa Komisyonu, Güney Gaz Koridoru stratejisinin bir parçası olarak Akdeniz hattını teşvik ediyor.

İhracat seçenekleri

Geçtiğimiz on yıl boyunca, bölge devletleri, enerji şirketleri ve diğer paydaşlar doğal gazı Avrupa’ya nakletmek için farklı seçenekleri araştırdılar. Tarafların çoğu riskten korunma (hedging) stratejisi izleyerek, LNG ve boru hattı seçeneklerini eş zamanlı geliştirme yoluna gitti.

Transit devletlere bel bağlamadan birden çok pazara erişim olanağı sağlayan LNG esnek bir çözüm sunuyor. Bununla birlikte LNG için gerekli yatırım harcamaları boru hatlarına kıyasla yüksek. Mevcut rezerv seviyelerinde herhangi tekil bir üretici için LNG seçeneklerinin uygulanabilirliği tartışılır. Bu bağlamda ortaya atılan ilk önerilerden biri İsrail’de gaz sıvılaştırma tesisi inşa etmekti fakat çevresel ve diğer bazı kaygılar dolayısıyla reddedildi. Leviathan ortakları yüzen bir LNG tesisi inşa etme seçeneğini araştırdılar ki bu ileri teknolojili ancak pahalı bir çözüm. Kıbrıs da kendi LNG projesi—Vasilikos’ta yüzen bir depolama ve gazlaştırma terminal ünitesi (FSRU)—üzerinde çalışıyor.[9]

Boru hattı seçenekleri bağlamında ise iki proje masada: İsrail-Türkiye Boru Hattı ve Doğu Akdeniz Boru Hattı (EastMed). İsrail-Türkiye Boru Hattı projesi Leviathan’ı Türkiye’de Ceyhan’a bağlayacak ve Avrupa’ya geçişe hizmet edecek bir çözüm. Nispeten kısa bir mesafe kat eden bu boru hattı Türkiye ve Avrupa pazarlarına erişim için en uygun maliyetli seçenek. EastMed boru hattı ise Akdeniz gaz sahalarını Avrupa’ya doğrudan bağlamak üzere tasarlandı. Yaklaşık 1900 km uzunluktaki bu boru hattı inşaat maliyetlerini iyice artıran teknik zorluklar da içeriyor.[10] Projenin finansal fizibilitesi tartışmalı olsa da[11] EastMed AB tarafından destekleniyor ve ortak çıkar projesi olarak kabul ediliyor.[12]

İhracat planlarının çoğu kapsamlı bölgesel işbirliği gerektiriyor. Rezervlerin sınırlı olduğu göz önüne alınırsa, üreticiler için mantıklı olan rezervlerini birleştirmek, müşterek bir ihracat altyapısı inşa etmek ve ortak faydayı maksimize edecek iş birlikleri yapmak. İşbirliğinin gerçekleşmemesi durumunda ise gazın büyük bir kısmı toprakta kalabilir veya ticareti sadece yerelde yapılabilir.

Bu aynı zamanda birçoklarının bölgenin enerji potansiyelinin siyasi çatışmaların çözümüne olanak sağlayacağını düşünmesinin de sebebi.[13] Liberal uluslararası ilişkiler kuramlarının ticari barış[14] mantığına göre doğal kaynaklar çatışma maliyetini yükselterek ihtilafları barışçıl bir şekilde çözümlemek adına taraflara güçlü ekonomik teşvikler sağlıyor olmalı.[15] Ne yazık ki, Akdeniz gazı bölgedeki istikrara katkıda bulunmak bir yana çatışmaları daha da derinleştirmiş görünüyor.

Boşa çıkan beklentiler

Akdeniz gazının umutları boşa çıkaran gelişimi nasıl açıklanabilir? Problem kısmen ekonomik: yetersiz talep ve artan arz neticesinde düşük seyreden enerji fiyatlarının olumsuz etkisi söz konusu. Enerji fiyatlarının düşük olduğu bir ortamda şirketler gelişmekte olan yeni alanlara yatırım yapma konusunda isteksiz davranıyorlar. 2009 krizi sonrası toparlanmanın yavaş kaldığı Avrupa ekonomilerinde enerji talebi ve fiyatları özellikle düşük seyrediyor.[16] Dahası, LNG fiyatlarındaki dikkate değer azalma[17] ve özellikle Amerikan LNG’sinin ulaşılabilir olması, ithalat portföylerini çeşitlendirmenin yollarını arayan Avrupa ekonomilerinin üzerindeki baskıyı biraz azalttı. Son dönemdeki COVID-19 kaynaklı ekonomik daralma da dikkate alınırsa, yakın zamanda enerji fiyatlarının toparlanması pek muhtemel gözükmüyor.

Piyasa koşulları Akdeniz gazının cazibesini azaltırken, bölgedeki siyasi belirsizlikler riski artırıyor. Belirsizliğin temel kaynağı bölgede yaşanan deniz yetki sahaları ve egemenlik çatışmaları. Hidrokarbon aramalarında bazı kıyı devletleri münhasır ekonomik bölgeleri (MEB) sınırlandırmak için ikili anlaşmalar imzalama yoluna gittiler. Fakat imzalanan farklı anlaşmalar birbirleriyle çeliştiği veya üçüncü tarafların haklarına tecavüz ettiği ölçüde çatışmaları derinleştirmekten başka bir işe yaramadı.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır (2003), Lübnan (2007) ve İsrail (2010) ile deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşmaları imzaladı. Türkiye, Akdeniz’in yarı kapalı bir deniz olması sebebiyle çıkar sahibi tüm kıyı devletlerinin sınırlandırma sürecine dahil olmaları gerektiğine işaret ederek ikili anlaşmalara uluslararası platformlarda karşı çıktı.[18] Ankara aynı zamanda Kıbrıs’ta bir çözüm olmadan GKRY’nin tek taraflı olarak deniz sınırlarını belirleyemeyeceği, ruhsat veremeyeceği ve adanın hidrokarbonlarını işleyemeyeceği hususunda ısrarlı.

Türkiye, Eylül 2011’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile ve Aralık 2019’da Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti ile deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşmaları imzaladı. 2011 anlaşmasına istinaden, KKTC Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) GKRY’nin talep ettiği parsellerle kısmen çakışan alanlarda sondaj ruhsatı verdi. Ankara ve Trablus arasındaki anlaşma ise Yunanistan’ın talep ettiği parsellerle kısmen çakışan karşılıklı iki MEB oluşturdu. Bu anlaşmanın aynı zamanda EastMed boru hattını da bloke ettiği değerlendirilebilir. MEB savaşlarındaki son gelişme Ağustos 2020’de Yunanistan ve Mısır arasında imzalanan sınırlandırma anlaşması oldu. Anlaşmayı sertçe kınayan Ankara, birkaç gün sonra kıyılarından 2 km açıkta yer alan Yunanistan’ın Meis Adası (Kastellorizo) yakınlarında sismik araştırmaları yeniden başlatmak için bir NAVTEX (seyir teleksi[19]) ilan etti.

Türkiye sismik araştırma ve sondaj platformlarını stratejik çıkar ve tercihlerini vurgulamak için etkin bir şekilde kullanıyor. Ankara son on yılda edindiği sismik araştırma ve sondaj gemileriyle Karadeniz’de ve Akdeniz’de rutin operasyonlar yürütüyor. Türk Deniz ve Hava Kuvvetlerine ait unsurlar sıklıkla sivil gemilere koruma ve caydırma amaçlı destek veriyor. Temmuz 2017’de Ankara Kıbrıs’ın ihtilaflı 11. parselinde çalışmak üzere görevlendirilmiş bir sondaj gemisini izlemek üzere donanma unsurlarını bölgeye gönderdi.[20] Şubat 2018’de, 6. parselden seyir halindeki ENI sondaj gemisi ile Türk savaş gemilerinin karşı karşıya gelmesiyle kısa süreli bir gerilim yaşandı. Ağustos 2020’de, Türkiye ve Yunanistan aynı bölge için karşılıklı NAVTEX ilan edince Türk ve Yunan donanmalarının karşılıklı olarak mobilize edildiği rapor edildi.

Türkiye’nin Akdeniz’de artan askeri varlığı iddialı bir donanma modernleştirme programıyla destekleniyor. Milli Gemi Projesi (MİLGEM) kapsamında Türkiye’nin muharebe gücünü ciddi bir şekilde artıracak on beş adet çok amaçlı korvet ve firkateyn üretiliyor. Milli Denizaltı Projesi (MİLDEN) 2030’a kadar altı adet denizaltı tasarlayıp inşa etmeyi hedefliyor. Türkiye’nin ilk Amfibi Hücum Gemisi (LHD) TCG Anadolu’nun 2020’de tamamlanması bekleniyor. Aslen F-35 savaş uçaklarını kullanmak için tasarlanan bu platform, Ankara’nın Akdeniz’de güç kullanma kabiliyetlerini yükseltecek bir unsur.

Bölgesel jeopolitik ve tehdit algıları

Türkiye’nin Akdeniz’deki etkin duruşu öncelikle değişen tehdit algıları tarafından şekillendiriliyor. Bölgesel jeopolitik gruplaşmalar, Ankara’da bir kuşatılmışlık algısının ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Son dönemde ortaklaşan enerji çıkarları İsrail, GKRY ve Yunanistan’ı yakınlaştırdı. Mısır da bu gruba katıldı. Ekonomik zeminde oluşan pragmatik ittifakın ortak askeri tatbikatlar ve benzeri girişimler üzerinden güvenlik alanına da yayılması Türkiye’nin tehdit algısını şiddetlendirdi. Söz konusu algı Türkiye’nin sadece Akdeniz’deki enerji oyununun değil aynı zamanda kurulan yeni bölgesel düzenin de dışında bırakıldığı düşüncesine dayanıyor.

Yakın tarihli iki gelişme kuşatılmışlık algısını güçlendirdi. İlki Ocak 2019’da Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun (DAGF) kurulması. Merkezi Kahire’de bulunan DAGF’ye dahil olan ülkeler; GKRY, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır. DAGF Fransa ve Amerika tarafından da destekleniyor. Fransa’nın tam üyelik talebi söz konusu iken Amerika da daimi gözlemci olmayı talep ediyor. İkinci kilit gelişme ise Yunanistan, GKRY ve İsrail’in Ocak 2020’de EastMed Boru Hattı Anlaşması’nı imzalamaları oldu. Ankara hem DAGF’yi hem de EastMed boru hattını Türkiye’yi Akdeniz’in çeperlerine hapsetme çabasının bileşenleri olarak görüyor. DAGF’nin, EastMed boru hattının ve diğer bölgesel inisiyatiflerin Amerika ve AB tarafından destekleniyor olması Türkiye’nin müttefikleri tarafından dışlandığı kanısını daha da güçlendiriyor. Türkiye’nin aktif EastMed stratejisi öncelikle bu kuşatılmışlığı kırmayı amaçlıyor.

Ankara’nın yükselen tehdit algısının önemli bir yansıması ise son dönem Türkiye’nin güvenlik söyleminde sıkça karşımıza çıkan Mavi Vatan kavramı. 2006 yılında üst düzey bir donanma yetkilisi tarafından ortaya atılan Mavi Vatan terimi aslen Ankara’nın Akdeniz’deki hak iddialarına işaret ediyordu. Son dönemde Mavi Vatan hem karar vericiler arasında hem de kamusal alanda ilgi görmeye başladı.[21] Mavi Vatan doktrini, bir yandan Sevr Antlaşması ve anti-emperyalizm gibi kökleşmiş tarihi imgelerden beslenirken diğer yandan da giderek çok kutuplu bir yapıya bürünen küresel düzende Türkiye için bağımsız bir rota çizmeyi amaçlıyor. Türkiye’nin gelişen milli savunma sanayinin sağladığı sert güç kapasitesine yaptığı vurguyla bu yaklaşım bir önceki dönemin yumuşak güce dayalı dış politika retoriğinden uzaklaşmış oluyor. Mavi Vatan’ın nihai ulusal güvenlik doktrini haline geldiği sonucuna varmak için erken olsa da bu söylemin etkisinin arttığını gösteren kanıtlar var. Örneğin, Mayıs 2019’da yapılan Türk tarihinin en büyük deniz tatbikatı Mavi Vatan olarak adlandırıldı. Denizdeki anlaşmazlıklar sürdükçe, Mavi Vatan söyleminin etkisinin artması beklenebilir.

 

Bizi neler bekliyor?

Akdeniz gazı bir çıkmazda. Geniş çaplı bölgesel işbirliği öngören kapsamlı çözümler halen gerçekleşmeyi bekliyor. Düşük seyreden enerji fiyatları da dikkate alındığında yüksek maliyetli ihracat opsiyonlarının finansmanı zor görünüyor. Daha da önemlisi, deniz yetki sahaları anlaşmazlıkları sadece yeni keşifleri engellemekle kalmıyor tüm bölgeyi içine çekebilecek bir çatışma olasılığını artırıyor. Denizdeki anlaşmazlıklar bölgesel rekabetlerle çakıştıkça kimse kasıtlı olarak savaş istemese de gerilimlerin açık çatışma seviyesine tırmanması olası.

Sürecin başlarında birçokları doğal gazın bölgeye barış getireceğini ümit etmişti. Fakat son on yılın gelişmeleri, kökleşmiş tarihsel sorunların, sınır ihtilaflarının ve stratejik rekabetlerin yoğun olduğu bir bölgede ekonomik çıkarların siyasi işbirliğini sağlamakta tek başına yeterli olmayabileceğini gösteriyor. Öyle görünüyor ki refah ve barış arasındaki nedensellik ilişkisi beklenenin tersi yönde işliyor. Barış, refahın bir sonucu değil bir ön koşulu olarak karşımıza çıkıyor. Başlangıçta minimal barış ve istikrarın olmadığı durumlarda refah yaratmak zor. Bu yüzden devletlerin—ekonomik kazançlarını artırmayı amaçladıkları varsayımıyla—öncelikle siyasi belirsizliği azaltmanın yolunu bulmaları gerekiyor.

Deniz anlaşmazlıklarının çözümünde en makul yaklaşım tüm kıyı devletlerini kapsayan çok taraflı bir diplomasi olmalı, zira ikili yaklaşımların yetersiz olduğu ortada. Prensipte, Doğu Akdeniz Gaz Forumu bu çok taraflı diplomatik çaba için elverişli bölgesel bir platform sağlayabilirdi. Fakat Türkiye’nin DAGF’nin dışında tutulması, bu organizasyonun bölgesel çapta kapsayıcı işbirliğini teşvik etme kapasitesini azaltıyor. Ankara’nın Akdeniz’e yönelik tutumunun altında zaten bu dışlanma ve kuşatılma algısının bulunduğunu vurgulamıştık.

Tansiyonu azaltmak ve diplomatik süreci kolaylaştırmak için, bazı gözlemciler Doğu Akdeniz’deki tüm hidrokarbon faaliyetlerini geçici olarak durdurmayı öneriyorlar.[22] Moratoryum ilan etmenin olumlu sonuç verdiği tarihsel vakalar olduğu biliniyor.[23] Ancak Doğu Akdeniz’de moratoryum tek başına yeterli bir çözüm olmayacaktır. Bunun birkaç nedeni var.

Birincisi, her ne kadar en son gerilimler Yunanistan ve Türkiye arasında yaşandıysa da, Doğu Akdeniz’deki çatışmanın pek çok tarafı var ve hatta bunların bir kısmı bölge dışı aktörler. Bu durumda bölgedeki her türlü aktiviteyi durdurma kararı almak ve moratoryumu fiilen işletmek oldukça zor olacaktır.

İkincisi, iç siyaset dinamikleri sorunu karmaşıklaştırıyor. Hem Yunanistan hem de Türkiye için hidrokarbon arama çalışmaları, bayrak etrafına toplanma etkisi (rally-around-the-flag-effect) yaratarak hükümetlerin politikalarına toplumsal destek sağlamalarına yardımcı oluyor. Bu nedenle, arama çalışmalarını karşılıklı olarak durdurmaya dayalı herhangi bir politikanın, iç siyasetteki olası yansımaları de dikkate alacak şekilde tasarlanması gerekir. 21 Ağustos’ta Türkiye Karadeniz’de 320 bcm olarak açıklanan bir gaz rezervi keşfetti. Bu keşfin Doğu Akdeniz gazı sahnesindeki etkisinin ne olacağı henüz kesin değil. Bir taraftan Karadeniz’deki keşif Akdeniz’de gerilimi azaltma adına bir fırsat sunabilir. Bu tarihi keşif sonrasında Ankara’nın diplomatik seçenekleri değerlendirmek için daha fazla siyasi sermayesi var. Diğer taraftan, keşfin ardından yükselen enerji bağımsızlığı söylemiyle birlikte hidrokarbon kaynakları meselesi Türkiye’de giderek siyasi bir konu haline geliyor. Bu da Ankara’yı Akdeniz’de elini yükseltmeye teşvik edebilir.

Üçüncüsü, Türkiye ve bölgesel taraflar anlaşmazlıkları enerji çıkarları kadar bölgesel güç dengeleri perspektifinden algıladıklarından, doğrudan siyasi gerilimleri azaltmaya yönelik bir çaba olmadıkça moratoryumun somut bir netice üretmesi zor. Bu bağlamda en önemli gelişme Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi olacaktır. Bu durum Ankara’nın bölgede dışlanma ve kuşatılma algısını hafifleteceğinden kısa vadede en olumlu jeopolitik etkiyi yaratacaktır. Aynı zamanda, Akdeniz’deki herhangi kalıcı siyasi bir çözümün Türkiye ve Mısır/Birleşik Arap Emirlikleri arasında bir diyaloğu da kapsaması gerektiği unutulmamalı. Mevcut şartlarda Ankara ve Kahire arasında bir uzlaşma neredeyse imkansız, ancak iki bölgesel güç de rekabetlerini etkin bir biçimde yönetmek için mekanizmalar geliştirmeli.

Güvenilir ve tarafsız bir harici aktörün arabuluculuk yapması hem gaz kaynaklı tansiyonun azalması hem de karşılıklı siyasi ilişkilerin normalleşmesi için olumlu olabilir. Peki kim arabuluculuk yapabilir? İtalya ve Fransa bu rolü üstlenemezler çünkü her ikisi de çatışmanın tarafları konumunda. Amerika’nın bölgeye yönelik angajmanını azaltma eğiliminde olduğu düşünülürse öngörülebilir bir gelecekte Akdeniz’de liderlik rolü üstlenmesi pek muhtemel değil. Arabuluculuk için en uygun konumda olan Almanya gibi görünüyor. Alman hükümeti, Temmuz ayında Ankara’yı bölgedeki sismik araştırma çalışmalarını askıya almaya ikna ederek gerilimi geçici de olsa azaltmakta kilit rol oynadı. Almanya’nın Türkiye ile Yunanistan arasındaki tansiyonu azaltmanın yollarını aradığı yönünde de haberler gelmeye devam ediyor.[24] Bu bağlamda diplomatik girişimlerin önündeki en büyük engel Türkiye’ye yaptırım uygulamak isteyen AB üyeleri ile bu politikaya karşı çıkan üyeler arasındaki görüş ayrılıkları. Bu makalede sunulan değerlendirme, yaptırımların Türkiye’nin dışlanma ve kuşatılma algısını artırarak sorunu daha da derinleştireceğine işaret ediyor.

Akdeniz’in önündeki zorluklar ciddi ama aşılamaz değil. Bölgenin doğal zenginliklerini hakkaniyetle değerlendirmenin ön koşulu siyasi belirsizliğin azalması ve kıyı devletleri arasında güven tesis edilmesi. Ancak ve ancak en temel siyasi engellerin kaldırılması ve kaynakların değerlendirilmesinin önünün açılmasının ardından doğal gazın Akdeniz’e kalıcı barış getirip getiremeyeceği sorusu ele alınabilir.


[1] Tüm veriler tahminidir. Kesin gaz hacimleri sadece gazın çıkarılması tamamlandıktan sonra belirlenebilir.

[2]BP, “BP Statistical Review of World Energy 2020,” 2020, https://www.bp.com/en/global/corporate/energy-economics/statistical-rev….

[3] Amerika Birleşik Devleti Jeolojik Araştırmalar Merkezi , “Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, Eastern Mediterranean” (USGS, Mart 2010), http://pubs.usgs.gov/fs/2010/3014/pdf/FS10-3014.pdf.

[4] Amerika Birleşik Devleti Jeolojik Araştırmalar Merkezi , “Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Nile Delta Basin Province, Eastern Mediterranean” (USGS, 2010), https://pubs.usgs.gov/fs/2010/3027/.

[5] Sohbet Karbuz, “Doğu Akdenizde Ne Kadar Doğalgaz Var?” (Bilkent Enerji Politikalari Arastirma Merkezi, 2019), https://www.enerjiportali.com/wp-content/uploads/2019/07/Do%C4%9Fu-Akde….

[6] “UPDATE 2-Israel Starts Exporting Natural Gas to Egypt under Landmark Deal,” Reuters, 15 Ocak, 2020, 2, https://www.reuters.com/article/israel-egypt-natgas-idUSL8N29K1R8.

[7] “Jordan Gets First Natural Gas Supplies from Israel,” Reuters, 1 Ocak, 2020, https://www.reuters.com/article/jordan-israel-gas-idUSL8N2960Q9.

[8] EPDK, “Doğalgaz Piyasası 2019 Yili Sektör Raporu” (Ankara, Turkey: EPDK, 2020), https://www.epdk.gov.tr/Detay/Icerik/3-0-94/dogal-gazyillik-sektor-rapo….

[9] S&P Global Platts, “Cyprus Enters LNG Era with FSRU Groundbreaking at Vassilikos,” 10 Temmuz, 2020, https://www.spglobal.com/platts/en/market-insights/latest-news/natural-….PDK, “Doğalgaz Piyasası 2019 Yili Sektör Raporu” (Ankara, Türkiye: EPDK, 2020), https://www.epdk.gov.tr/Detay/Icerik/3-0-94/dogal-gazyillik-sektor-rapo….

[10] EastMed Boru Hattı için hesaplanan güncel maliyet 6.7 milyar dolar civarında.

[11] Simone Tagliapietra, “Is the EastMed Gas Pipeline Just Another EU Pipe Dream?,” 2017, http://bruegel.org/2017/05/is-the-eastmed-gas-pipeline-just-another-eu-….

[12]Avrupa Komisyonu, “Eastern Mediterranean Natural Gas Pipeline - Pre-FEED Studies,” 2016, https://ec.europa.eu/inea/sites/inea/files/7.3.1-0025-elcy-s-m-15_actio….

[13] Matthew J. Bryza, “Eastern Mediterranean Natural Gas: Potential for Historic Breakthroughs among Israel, Turkey and Cyprus,” Turkish Policy Quarterly 12, no. 3 (Fall 2013): 35–44; Ayla Gürel ve Laura Le Cornu, “Can Gas Catalyse Peace in the Eastern Mediterranean?,” The International Spectator 49, no. 2 (3 Nisan, 2014): 11–33,

[14] Erik Gartzke ve Oliver Westerwinter, “The Complex Structure of Commercial Peace Contrasting Trade Interdependence, Asymmetry ve Multipolarity,” Journal of Peace Research 53, no. 3 (1 Mayıs, 2016): 325–43, https://doi.org/10.1177/0022343316637895.

[15] Tolga Demiryol, “Between Security and Prosperity: Turkey and the Prospect of Energy Cooperation in the Eastern Mediterranean,” Turkish Studies, 2019, https://doi.org/10.1080/14683849.2018.1534204.

[16] Avrupa Birliği’nin 2010’da 521,3 bcm ile zirve yapan gaz tüketimi 2014’te, 401,4 bcm’e düştü. 2019’da ise ancak 469 bcm’e yükseldi. Statista, “EU Natural Gas Consumption in Cubic Meters 2019,” 2020, https://www.statista.com/statistics/265406/natural-gas-consumption-in-t….

[17] Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ithal LNG fiyatları 2012'de 10$/mmbtu'dan 2019'da ortalama 5.5$/mmbtu'ya düştü

IEA, “LNG Import Prices in Selected Countries, 2010-2018 – Charts – Data & Statistics,” IEA, 2020, https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/lng-import-prices-in-sel….

[18] “From Rep. of Turkey Ministry of Foreign Affairs,” Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, erişim tarihi: 14 Ağustos, 2020, http://www.mfa.gov.tr/no_-181_-5-Ağustos-2011_-press-release-regarding-….

[19] NAVTEX navigasyonel uyarıları iletmek için kullanılan otomatik bir sistem. Türkiye’nin NAVTEX’i Oruç Reis’in belirlenen alanda sismik araştırma yürüteceğine dair denizcilere uyarı niteliğindeydi.

[20] Elias Hazou, “Turkey Ups the Ante over Cyprus Drilling (Update 4),” Cyprus Mail, 13 Temmuz, 2017, http://cyprus-mail.com/2017/07/13/turkey-take-measures-cyprus-oil-gas-e….

[21] Ilhan Uzgel, “The ‘Blue Homeland’ and Turkey’s New Forward Defence Doctrine,” 2020, https://www.duvarenglish.com/columns/2020/06/25/the-blue-homeland-and-t….

[22] Gerald Knaus, “Schuman Plan for Eastern Med,” 14 Ağustos, 2020, https://twitter.com/rumeliobserver/status/1294176777053577216?s=20.

[23] Daryal Batıbay, “Doğu Akdeniz’de düğüme doğru mu çözüme doğru mu?,” Fikir Turu (blog), 17 Ağustos, 2020, https://fikirturu.com/jeo-strateji/dogu-akdenizde-dugume-dogru-mu-cozum….

[24] Hurriyet Daily News, “German Top Diplomat to Visit Ankara, Athens to Defuse Tension,” Hürriyet Daily News, erişim tarihi: 24 Ağustos, 2020, https://www.hurriyetdailynews.com/german-top-diplomat-to-visit-ankara-a….