Krizin Cinsiyeti: Pandemi Günlerinde Kadınlar

Analiz

Covid 19 salgını nedeniyle yaşanan krizin cinsiyeti var ve her türden toplumsal eşitsizliği açıkça ortaya çıkarıyor. Çeşitli dezavantajlı ve marjinal grupların yanı sıra kadınları da özel olarak etkiliyor. Kadınların haklarını hedef alarak pandemiyi kısa vadeli politik çıkarlarına alet etme çabaları da söz konusu.

Kriz bir büyütece benzetilebilir, eşitsizlikleri ve tüm toplumsal grupların zaman zaman yakalandığı buhranı açıkça gösteriyor: Kadınlar, engelliler, geçici işlerde ya da karaborsa piyasasında çalışanlar, mülteciler. Bugün hâlâ Covid-19 pandemisinin uzun vadeli etkilerinin ne olacağı belirsiz. Ancak ilk verilere göre herkesin hasta olabilme ihtimaline rağmen hastalığın “yüce eşitlikçiliğinden” bahsetmek söz konusu olamaz çünkü hastalığın ortaya çıkardığı maliyetlerin yükünü dezavantajlılar ve marjinalleştirilenler üstlenmek zorunda kalıyor. New York’ta enfekte olanlar hakkındaki bilgilere göre, Amerikalı epidemiyoloji uzmanı Justin Feldman, yoksul bölgelerdeki hastane başvuru sayısının beyaz orta sınıf bölgelerdekine göre daha yüksek olduğunu söylüyor. Bunun nedeni olarak iki temel noktaya dikkat çekiyor: Kalabalık apartmanlar ve bu bölgelerde yaşayanların daha yoksul olması ama her şeyin ötesinde daha çok sayıda insanın diyabet ve kalp damar hastalığının olması.

Pandeminin etkisinin farklılıkları üzerindeki belirleyici etkenlerden biri de cinsiyet. Basitçe ifade edersek krizlerin cinsiyeti vardır, hem doğal afetlerle hem de insanların umursamazlığı ya da kar hırsı nedeniyle oluşan tüm krizlerin cinsiyeti vardır. Robert Blanton, Shannon Blanton ve Dursun Pekşen 1980-2010 arasında yaşanan farklı tipteki finansal krizlerin (bankacılık veya bağlantılı enflasyon ve borç krizleri) 68 dünya ülkesinde kadınların durumunu nasıl etkilediğini araştırmışlar. Eldeki veriler çerçevesinde sağlık ve eğitimin yanı sıra kadınların siyasete ve emek piyasasına katılımını da analiz etmişler. 2019’da Cambridge University Press tarafından yayımlanan çalışma, kadınların krizin maliyetini siyasete katılım, istihdam düzeyi, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşım konularında erkeklerden çok daha fazla yüklenmek zorunda kaldıklarını ve krizin etkilerini yedi yıla varan bir süre boyunca hissettiklerini gösteriyor. Benzer etkilerin Covid 19 için de görülmesi beklenebilir: Erkekler daha çok hastaneye kaldırılıyor ve ölüm oranları daha yüksek kadınlar ise pandeminin ekonomik sosyal ve politik sonuçlarıyla boğuşuyorlar. Pandeminin etkilerinin farklı toplumsal gruplar arasında eşitsiz dağıldığını hem uluslararası örgütler (örn. BM) hem de bilim çevreleri tespit ediyor ancak bu zamana kadar hükümetlerin bu sorunlara verdiği cevaplar yetersiz kaldı. Bu yüzden her şeyden önemlisi sorunu kamusallaştırmak.

İş

Kadınlar pandemide işçi olarak kaybeden durumundalar ve hem kültürel hem de yapısal etkenler bu duruma katkı sağlıyor. Blanton, Blanton ve Pekşen’in çalışması (2019) bir başka bildik ilkeyi, kriz dönemlerinde kadınların işten ilk çıkarılanlar ve en son geri alınanlar olduğunu, gösteriyor. İşverenlerin çoğu açısından, kadınların kazançları sadece hane bütçesine erkeğin getirdiğine ilave bir gelir olarak görülürken, kadınlar özel alandaki sosyal güvenlik ağının hayati parçası olarak değerlendiriliyor ve bu yüzden en doğrusunun kadınların evde oturup çocuklara ve hastalara bakması olduğu düşünülüyor. Bunun yansıması kadınların emek piyasasına katılımında görülüyor: Polonya’da kadınların yarısından daha azı profesyonel olarak aktif, yani çalışıyor ya da iş arıyor ve en sık söylenen gerekçe ise bakım yükümlülükleri.

İstihdam yapısı da kadınların işsiz kalmasında belirleyici: Pandeminin en ağır vurduğu sanayi kollarında çalışanların büyük çoğunluğu kadın.  Polonya İstatistik ’in 2017 verilerine göre konaklama ve yemek sektöründe, örneğin otel, lokanta, barlar ve benzeri hizmet sektörlerinde çalışanların yüzde 70’i kadınken, kültür, eğlence ve dinlence işlerinde çalışanların yüzde 60’ı kadınlar. Ayrıca kadınların istihdam oranının yüzde 100 olduğu meslekler de söz konusu, örneğin güzellik uzmanları ve terziler. Temiz Giysi Kampanyası tarafından toplanan verilerde milyonlarca kadının dikiş atölyelerinde istihdam edildiği ülkelerde aynı zamanda kitlesel işten çıkarmaların da yaşandığı görülüyor: Bangladeş’te giyim endüstrisinde çalışan altı milyona yakın insan işlerini kaybetmiş olabilir.  Çoğu iş kanunlarının koruması altında değil çünkü geçici çalışma (Polonya) veya sözleşmesiz çalışma (özellikle Bangladeş ve Kamboçya) söz konusu. Kampanyanın ilk tespitleri Polonya’daki terzilerin de krizden etkilendiğini ve çoğunun Mart ayının ödemelerini alamadığını gösteriyor.

Durum belli ki zaman içinde kötüleşecek. İşlerini koruyan işçiler sık sık düşük ücretlerle fazla çalışmak zorunda kalabilirler. Bugün kadınlar Covid19’a karşı verilen mücadelenin ön saflarında, sağlık ve sosyal hizmetlerde çalışanların yüzde 80’den fazlası kadın, keza eğitimde de.  Medyadaki haberlerde, korunma önlemleri ve yardımlarının eksikliğine rağmen, bakım evlerinde hizmetlerin sürekliliğini sağlamaya çalışan yorgun personel görüntülerindekilerin çoğunun kadın olması tesadüf değil. Neredeyse dünyanın her yerinde hasta, yaşlı ve çocuk bakımı düşük ücretli, prestijsiz ve kadınlar tarafından yapılan işler. Bu tesadüf değil. Tam da bir kısır döngü: Kadınların “doğalarından gelen yazgılarının” başkalarının bakımını yapmak olduğu düşünüldüğü için genellikle bu tür mesleklere yönelmeleri teşvik edilir. Aynı zamanda bakım işi mimarların ya da IT uzmanlarının işinden daha değersiz kabul edilir. Hemşireler ve bakıcılar az ücret alırken esas olarak muhtaçlara yardım arzusu ile çalışmaları teşvik edilir. Kadın sağlık çalışanlarının yakın zamana kadar “kız kardeş” diye çağırılması tesadüf değil ve bugün hastanelerdeki yetersiz hemşire sayısı üzerine konuşurken politikacıların bu mesleğin bir kutsal yetenek işi olduğunu vurgulamaları da boşuna değil.

Uluslararası perspektifle bakıldığında en kötü durumda olanların kadın göçmenler olduğunu bakım işlerinde ya da fabrikalarda sağlık güvencesi olmaksızın çalıştıklarını ve ülkelerine dönmelerinin de mümkün olmadığını görüyoruz.  New York Devlet Üniveritesi’nde araştırmacı olan Dr Wen Liu, Tayvan’da bugün Endonezya, Filipinler ve Vietnam’dan gelmiş yaklaşık 50 bin işçi olduğunu ve resmi kayıtlarda görünmedikleri için sömürüye ve şiddete açık olduklarını söylüyor. Çok sayıda Ukraynalı kadın da Polonya’da benzer koşullarda yaşıyor, ev hizmetlerinde, çocuk bakımında ya da yirmi dört saat bakıcılık yaparak yaşa dışı olarak çalışıyorlar. Yabancılar Ofisi’nin 2017 tarihli verileri, 125 bin Ukraynalının oturum başvurusu yaptığını söylese de gerçek rakam bundan çok daha fazla.

Şiddet

Pandeminin uzun vadeli etkileri, özellikle de tüm ailenin uzun süreli olarak eve kapanmasının etkileri ancak aylar boyunca elde edilecek verilerin değerlendirilmesiyle mümkün. Kuşkusuz çoktan pandeminin kadınlara, çocuklara ve muhtemelen yaşlılara yönelik şiddette artış yaşanmasına neden olan sonuçlarını görmeye başladık. Bir kadın hakları merkezi olan Centrum Praw Kobiet’ten  Joanna Gyzra-Iskandar, Gazeta Wyborcza’ya verdiği demeçte yaklaşık olarak salgının başlangıcından beri kurum çalışanlarının yüzde 50 daha fazla oranda şiddet haberi aldıklarını söylüyor. Sağlık Psikolojisi Enstitüsü’nün (Instytut Psychologii Zdrowia) Mavi Hat (telefon) koordinatörü psikolog Ewa Foks da benzer biçimde alışıldığın iki katı telefon başvurusu olduğunu ve çoğu aramanın gece ya da sabah erken saatte yapıldığını ve bazılarının destek verecek örgütlere de ulaşamayabiliyor olduğunu söylüyor.

Diğer ülkelerin kayıtlara geçmiş şiddet vakası verilerine bakıldığında da belirgin bir artış eğilimi görülüyor. Çin’in salgından yoğun etkilenen bölgelerinde artış oranı yüzde 300’ü bulurken İspanya’da polise yansıyan başvuruların sayısında yüzde 20 artış ve İtalya’daki D.İ.R.E’nin kayıtlarında ise artış oranı yüzde 74 olarak görünüyor. Bu esnada İngiltere’de, 26 Mart ile 1 Nisan arasında, Women’s Aid, şiddet mağdurlarının kullandığı Live Chat hizmetinin aranma oranının bir önceki haftaya göre yüzde 40 arttığını söylüyor. Pandemi, özellikle de hükümetlerin enfeksiyon yayılımını azaltma çabaları mağdurların kendilerine yardım edecek kimselerden tecrit edilmesi anlamına gelirken işkencecileriyle birlikte kalmaya zorlandıkları “ev hapsine” dönüşüyor.   Bu öncelikle yardıma ihtiyacı olan kadın ve çocukları kimi zaman da erkekleri etkiliyor, bilhassa internet ulaşımı olmayan ve sağlık sorunu olanların çevrelerinden tümüyle daha da kopmaları söz konusuyken yaşlıların durumu da benzer bir nitelik arz ediyor.

Sağlık hizmeti ve üreme sağlığı

Pandemiler de diğer krizler gibi kadın sağlığını pek çok açıdan olumsuz etkiliyor. Birincisi, ekonomik krizin sonucu olarak doğrudan korona virüsle mücadele kapsamına girmeyen sağlık hizmetleri alanlarında kesinti yapılıyor. İkincisi, Blanton, Blanton ve Pekşen’in (2019) gösterdiği üzere zor günlerde aileler kadınların ihtiyaçlarından “tasarruf” etme eğilimine giriyorlar, örneğin jinekolojik bakım gereksiz addediliyor. Üçüncüsü aşırı muhafazakâr gruplar “ahlaksız” buldukları kürtaj ya da doğrum kontrolü gibi hizmetlere ulaşımın sınırlandırılmasını istiyorlar.

Aşırı muhafazakâr örgütlerin temsilcileri, kökten dinciler pandemiyi kadınların haklarına ve eşitliğine saldırı için büyük bir fırsat olarak görüyorlar. Başpiskopos Stanislaw Depo’nun Polonyalı kadın ve erkekleri “korona virüsün savaşlar ve toplumsal cinsiyet ideolojisi kadar olmamakla birlikte en önemli tehlikelerden biri olduğuna” iknaya çalışması gibi. Diğerleri yasaları değiştirmeye çalışıyor. Pandeminin ABD’de patlamasıyla Indiana, Iowa, Mississippi, Ohio, Oklahoma ve Teksas’ın cumhuriyetçi valileri kürtaja ulaşım konusunda çok sert kısıtlamalar getirdiler, gerekçeleri ise virüsle mücadeleyi daha etkin hale getirmekti. Protestolara rağmen kürtaj, sağlık krizinde kaynakları tasarruflu kullanma bahanesiyle  –plastik cerrahi gibi-  “acil olmayan sağlık prosedürü” olarak belirlendi.

Polonya’da iki önemli yurttaşlık tasarısı Sejm’in* önüne geldi: Birincisi –“Kürtajı Durdur”- kürtaj üzerindeki yasağın daha da artmasıyla sonuçlanacak zira fetüsün ciddi ve kalıcı bir biçimde zarar görmüş olduğu koşullarda bile gebeliğin sonlandırılmasını yasa dışı hale getiriyor. İkinci proje –“Pedofiliyi Durdur”- eğitim kurumlarında ve okullarda cinsellik eğitimini yasaklamayı ve üç aydan beş yıla kadar hapis cezasını öngörüyor. Polonya’da halkın herhangi bir desteği olmamasına rağmen her iki yasa da reddedilmedi. Müteakip anketlerde görüşülenler arasında ancak her on kişiden bir ikisinin mevcut kürtaj düzenlemelerinin sertleştirilmesini ve büyük çoğunluğun da okullarda cinsellik eğitimin verilmesini desteklediği görülüyor. Her iki önerge de komisyonlara gönderildi ve yakın zamanda parlamentonun önüne gelebilir.

Kadınların ve sivil toplumun siyasal temsili

Krizin siyaset yapan kadınlar için yeni kapılar açacağını düşünen olabilir. Kadınlara ilişkin şefkatli ve empati kurabilir algısının kariyer düşkünü, agresif adamlar karşısında seçmenlere güven vereceği sanılabilir. Tabii ki mevcut veriler bu tezi desteklemiyor. 2008-09 krizinin kadınları iktidara getirdiği (örn. Litvanya) ülkeler olsa da bunlar istisnai. Güvenlik ve inanç gerektiren zor zamanların kararlı ve “sert” bir erkek liderliğine ihtiyaç duyduğu düşünülüyor.  Bu vargı 68 ülkede yapılan politik durum analizi ile teyit edilmiş durumda: Ortaya çıktı ki kriz kadınların parlamentodaki varlığını olumsuz etkiliyor, göstergesi de seçimlere daha az sayıda kadının katılması ve zor günlerde kadınların liderliğine ilişkin talebin düşüşü olarak açıklanıyor (Blanton, Blanton, Dursun Pekşen 2019). Bunun anlamı pandemi sürecinde kadınların siyasette sözünün azalması ve devletin toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadeleye odaklanması için verilen kavganın zayıflaması oluyor.

Bir başka sorun da STK’ların ve sosyal hareketlerin eylemlerinin azalması tabii  pandemi bağlantılı dayanışma çalışmalarına odaklananlar hariç: Koruma önlemleri, tıbbi cihaz alımı, sağlık hizmetleri sistemini desteklemek için para toplamak dışında kalanlar. Öncelikle kamunun gündeminin virüsle ilgili konular olması medyanın ve halkın dikkatini de bu konulara yöneltiyor. İkincisi, çok sayıda örgüt, özellikle daha küçük olanlar gündelik işlerde personel ve mali açık sorunuyla karşı karşıya kalıyorlar ve işlerini askıya alıyorlar zira devlet desteği olmaksızın işlerini sürdürmeleri mümkün değil. Üçüncüsü protesto eğilimi ve örgütlü taban eylemleri ciddi biçimde sınırlandı. Bahsi geçen kürtaj ve cinsel eğitim yasa tasarılarına verilen tepki bunun örneği. Polonyalı Kadınlar Grevi (Ogolnopolski Strajk Kobiet), Demokrasi Eylemi (Akcja Demokracja) ve Kadın ve Aile Planlaması Federasyonu (Federacja na Rzecz Kobiet i Planowania Rodziny) milyonlarca Polonyalıyı eylem yapmak için harekete geçirdi. Varşova ve diğer kentlerde araba protestoları düzenlenirken, dükkânların önünde kuyruklarda bekleyen yüzlerce insan slogan atıp siyah şemsiye gibi protesto sembolleri taşıdı ve yaklaşık 3 milyon mektup da Demokrasi Eylemi aracılığıyla parlamentoya gönderildi. Kuşkusuz birçok yerde kuyruklardaki ve arabalarla yapılan protesto eylemleri polis tarafından tümüyle ya da kısmen engellendi ve çok sayıda eylemci ceza aldı.  Polonya’da olağanüstü hal ilan edilmemiş olsa da yurttaşların kontrol altında tutulma ve polis müdahalesi oranları açıkça yükseldi ve bu müdahaleler virüsle mücadele olarak sunulsa da esas olarak insan hakları kısıtlanıyor ve dahası denetimsiz uygulamalar ve sonu belli olmayan bir süreç söz konusu. Panoptykon Vakfı Başkanı Katarzyna Szymielewicz’in de belirttiği üzere bugün kısıtsız devlet gücünün ve iletişim ile toplumsal hareketlilik konularında ana zemin haline gelen Facebook gibi küresel şirket tekellerinin tehdidi altındayız. Sonuçta toplum üzerindeki en kötü etki bırakacak şey virüsün değil lafta virüsle savaştığını söyleyenlerin eylemleri olabilir.

Kaynakça

 

* Polonya parlamentosu alt meclisi ç.n.

Bu metin İngilizce'den Türkçe'ye  Hülya Osmanağaoğlu tarafından çevrilmiştir.