Görünmeyen koronavirüs sistemik cinsiyet eşitsizlik ve adaletsizlikleri görünür kılıyor

Analiz

Makale Covid-19 kadınları özellikle ve pek çok açıdan etkiliyor. İşte bazıları;

I. Giriş – Covid-19 Mevcut Sistemik Adaletsizlikleri Derinleştiriyor

Toplumsal dünyamızda her şey cinsiyetli ve dolayısıyla ekonomik faaliyetlerin durdurulmasını ve zorunlu sosyal mesafe uygulanmasını gerektiren Covid-19 salgınının da cinsiyet-nötr olmaması sürpriz değil. Salgının cinsiyet boyutu çok ve felç edici derecede şiddetli ama bunlar yeni ve şaşırtıcı da değil. Aslında, görünmez koronavirüs, tersine, ekonomik, çevresel ve sosyal adaletsizlikleriyle, daimî cinsiyet eşitsizliği ve cinsiyetçiliğiyle, şiddetli yabancı düşmanlığı ve ırkçılığıyla, kendinden menkul mali, politik ve entelektüel seçkinler tarafından uygulanan yeni sömürgecilik ve piyasalaştırılmış madencilik faaliyetiyle hiper-küresel ve büyük ölçüde şirket güdümlü dünyamızda halihazırda var olan birçok fay hattını görünür kıldı.

Salgın, uluslararası toplumun, kadınların evrensel insan hakları ve kapsamlı bir cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesine yönelik küresel taahhütler içeren Pekin Eylem Planının uygulanmasında son 25 yılda elde edilen başarıların envanterini yapmaya hazırlandığı bir zamanda dünyayı vuruyor. Toplumlarımıza, kültürlerimize ve Pekin Eylem Planının savunduğu sistemlere yeniden temelden yön verilmesi bugün her zamankinden daha önemli. Zaten birçok feminist, toplumsal cinsiyet savunucusu ve kadın örgütü, bu önemli yıldönümünün arifesinde, sadece var kalmaya ve yaygın cinsiyetçilik ve yeniden dirilen mizojini eğilimini yavaşlatmaya çabaladığını düşünüyordu. Ve ardından Covid-19 salgını geldi. Salgın, kapsamlı bir kültürel ve sistemik değişim tasavvur etme sürecinde bu çabaları daha da önemli hale getiriyor ve bu hiç de azımsanacak bir şey değil çünkü bugün bile, çok az kadın, şimdiki kriz müdahalelerini ve uzun vadeli bir toparlanma ve geleceğin küresel sistemlerinin ana hatlarını yapılandıracak olan farklı düzeylerdeki karar alma süreçlerine sesini katabiliyor. Buna rağmen, pek çok feminist ve kadın hakları örgütü, şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan rutin faaliyetlerinin gerektirdiği kaynaklar başka yöne aktarıldığı için varoluşsal bir tehdit altında.

Covid-19 salgını asıl neden değil, ancak günlük yaşamın pek çok alanında kadın ve kız çocukları ezmek, kullanmak ve mağdur etmek de dahil olmak üzere, sistemlerimizde ve toplumlarımızdaki mevcut ayrımcılık ve adaletsizliklerin pekiştiricisi, artıcısı ve ağırlaştırıcısıdır. Virüs ayırmaz, toplumlar ve sistemler ayırır. Hakim ekonomik örüntü ve düşüncenin mevcut toplumsal cinsiyet stereotipilerini sürekli olarak sömürmesi ve bakım işini büyük ölçüde görünmez, değersiz, düşük ücretli ve önemsiz hale getirerek kadın ve kız çocukların toplumların ayakta kalmasına yaptıkları katkıları sürekli olarak küçümsemesi tesadüf değildir. Bu nedenle koronavirüse karşı mücadele kapsamlı ve sistemli olmalıdır. Bu mücadele viroloji düzlemiyle sınırlandırılamaz ve sağlık sistemlerini iyileştirmeye havale edilemez; milliyetçi ve otoriter kemer sıkma ve rekabet politikalarına karşı baştanbaşa işbirliği, küresel dayanışma ve yeniden canlandırılmış bir çoktaraflılık üzerinde yükselen feminist, insan haklarına dayalı, kesişimsel ve adalet-yönelimli bir tahlil yaparak birbiriyle çok yönlü karşılıklı ilişki içinde, kültürel, politik, sosyal ve ekonomik düzeylerde içerdeki ve dışardaki ayrımcılığa ve eşitsizliğe saldırmalıdır.

II. Salgın sonrası Sistem Değişikliği için Feminist Odak ve Kadın Liderliği

Toplumsal cinsiyet savunucuları, pek çok feminist grup ve son haftalarda sayısız kaynak derlemesi gibi sayısız katkılarıyla, salgın sonrası dönem için bu tür sistemli bir paradigma değişimine rehberlik etmesi gereken temel feminist ilkeleri dile getiriyor. Ayrıca, savaş ve çatışma, yerinden edilme, doğal afetler, iklim değişikliği, ekonomik ve mali krizler veya önceki sağlık krizleri gibi daha önce yaşanan felaketleri daha da kötüleştirmiş olan mevcut eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gidermek için gereken öncelikli eylemleri ve güvenceleri ana hatlarıyla belirtiyorlar. Zorunlu karantina ve sosyal mesafe gibi tedbirler nedeniyle insanların temel sosyal, ekonomik, kültürel ve politik insan haklarını yadsınmak suretiyle, aynısı daha önce etkilenmemiş yeni insan grupları için, sadece daha üst ve evrensel bir düzeyde, Covid-19 salgını ile oluyor.

Toplumsal cinsiyet uzmanları ve feministler, yazdıkları yazılar ve yaptıkları analizlerde, tüm dünyadaki karar alıcılara ve vatandaşlara, toplumlarımızın işleyiş biçimini, en savunmasız ve ötekileştirilmiş grupları, özellikle de kadın ve kız çocukları koruma, güçlendirme ve onlardan yararlanma biçimini dönüştürmeye başlamak için salgınla akıllıca baş etmeye yönelik bu ivmeyi -ve girişimleri, kaynakları, araştırmaları, eylemleri ve söylemleri- kullanmamız gerektiğini hatırlatıyor. Ayrıca, hükümetlerin ve şirketlerin eylemlerini izlemek ve ihtiyaç duyulan temel değişimleri şimdi başlatma sorumluluğunu onlara yüklemek için ortak bir çaba sarf ediyorlar. Bu, yerel, ulusal ve küresel düzeyde hedeflenen sorumluluklar için merkezî olarak Covid-19 salgını sırasındaki ve sonrasındaki tüm araştırmalara, planlara ve politika belgelerine insanların iyiliğini, karar alma süreçlerine katılımını ve temel hizmetlere ve kaynaklara erişimini önceliklendiren, toplumsal cinsiyet eşitlikçi, kesişimsel ve insan hakları temelli yaklaşımların entegre edilmesi anlamına geliyor.

Eğer hayata geçirilirse, bu tür öncelikli eylemler, birkaçını saymak gerekirse şunlar olabilir: halk sağlığı sistemine yatırımı artırmak; kayıt dışı, belgesiz ve düşük ücretli bakım işçileri de dahil olmak üzere genel sağlık güvencesinin toplumsal koruma alanını genişletmek; gelişmekte olan ülkelerin mevcut borçlarını silmek; cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetleri önündeki düzenleyici ve yasal engelleri ortadan kaldırma ve bunlara erişimi güvence altına almanın yanı sıra toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ele alan ve faillerin hesap verebilir olmasını sağlayan tedbirlere fon sağlamak; seçim yasalarını ve oy verme usullerini koronavirüsle ilgili alınan halk sağlığı tedbirlerine uygun hale getirmek için yeniden düzenleyerek demokratik seçimleri güvence altına almak; ve askerî fonların azaltılması ve yeniden yönlendirilmesinin yanı sıra, sanayileşmiş ülkelerin yaptıkları kalkınma ve insani yardım miktarını bir adalet ve küresel dayanışma meselesi olarak arttırmak da dahil olmak üzere, ihtiyaç duyulan müdahale önlemleri için önemli ölçüde ek finansman üretmek.

Salgın sonrası daha iyi bir küresel sistem oluşturma fırsatından yararlanmak aynı zamanda, yaş, ırk, etnik köken veya yetenek gibi kesişimsel çoklu ayrımcılığa ilişkin verilerin yanı sıra cinsiyete göre farklılaştırılmış verileri de toplayıp uygulayarak ve yerel halk grupları ve kadınların önderlik ettiği örgütler ve feminist örgütler de dahil olmak üzere, toplulukları ve taban örgütlerini yerel salgın müdahaleleri oluşturma ve uygulama sürecine katıp bunları finanse ederek Ebola ve Zika gibi daha önceki tehdit ve acil durumlarla baş etmeye çalışırken yapılan hataları ve neredeyse cinsiyet körü uygulamaları tekrar etmemek anlamına geliyor. Doğru dersleri çıkarmak ve hiçbir taviz vermeden ve mazeret ileri sürmeden önemli yapısal değişiklikleri gerçekleştirmek bugün, insanların iyiliği ve hakları ile çevre ve gezegenin karşı karşıya gelmesinin önüne geçecektir. Tersine, Covid-19 salgınının kaynağı, küresel sağlık krizi ile, yeni bir salgın yaşanması olasılığını artırmak da dahil olmak üzere, iklim ve biyolojik çeşitlilik krizi arasındaki karşılıklı bağlılığı gözler önünde sermiştir. COVID-19 salgınına odaklanmanın, insanlığın hayatta kalması için daha az baskıcı olmayan diğer krizleri geçici olarak bile gölgede bırakmasına izin veremeyiz. Bu nedenle, koronavirüs krizine yönelik tüm sosyal, politik ve ekonomik düzelme önlemleri, karbondan arındırma için de itici güç olmalı ve yeni bir yeşil küresel düzen ve adil geçiş için feminist bir vizyon içermelidir.

Son olarak, Covid-19 salgını gibi dehşet verici bir küresel kriz zamanında, özellikle siyasi liderlik de dahil olmak üzere, hem gerçek liderlik örneklerine hem de başarısızlıklarına ve bu sayede, çoklu ve kesişen insanî, ekonomik, sosyal, sıhhî ve siyasi krizler yaşayan toplumlara, salgın öncesi dünyadan kökten farklı bir salgın sonrası dünyada rehberlik etmesi beklenen liderlerde ne tür nitelikler aradığımızı yeniden değerlendirme gerekliliğine tanık oluyoruz. Koronavirüs krizine verilen farklı ulusal tepkileri -ve liderlik tarzlarını- kıyaslayan bir dizi toplumsal cinsiyet uzmanı ve gözlemci, Tayvan, Yeni Zelanda ve Almanya gibi birbirinden farklı ülkelerin yönetimindeki kadın liderlerin ve bazı İskandinav ülkelerindeki kadın devlet başkanlarının, kriz zamanlarında empati ve özenle diyalog kurmanın borç değil, bir güç olduğunu vurguladıklarına işaret ediyor. Salgının ülkelerinde en kötü aşırılıklarını sınırlamadaki başarıları, salgının başlangıcında, seçilmiş 152 devlet başkanından sadece 10'unun ve dolayısıyla tüm küresel siyasi liderlerin sadece %7'sinin kadın olduğu düşünüldüğünde daha da etkileyicidir. Bunu, tüm dünyada, belki de en çarpıcı örneği olan Macaristan'da, otoriterliği hızlandırmak, güçler ayrılığı ilkesini zayıflatmak için krizi kullanan ve istikrarlı bir kriz yönetimi sunmak yerine suçlama savaşına başvuran bir grup erkek liderin tarzı ile karşılaştırın. Bu, sadece sosyal bilimcilerin daha önce çeşitli düzeylerde teyit ettikleri şeyi, yani liderlik etkinliğinde bazı cinsiyet farklılıklarının var olduğunu göstermektedir.

Koronavirüs salgını ve diğer sistemik krizler bağlamında, kendi sınırlarını bilmek, dönüşüm yoluyla motive etmek, insanları kendini övmenin üzerine koymak, alçakgönüllülük, başkalarını yükseltmeye odaklanmak ve başkalarını yönetmek yerine empati kurmak gibi kadın liderliğiyle ilişkilendirilen bazı faydalı özellikler toplumsal cinsiyete daha duyarlı, eşitlikçi ve insan hakları merkezli yanıtların geliştirilmesine yardımcı olabilir. En azından, halk sağlığı ve insan güvenliğini birlikte ele alma konusundaki yaklaşım ve deneyimlerin çeşitliliği, kadınların karar alma süreçlerinin her düzeyinde daha eşit temsil edilmesi için bir argüman olmalıdır. Bu, örneğin, parlamentoların (şu anda dünya çapında %75 erkek) insan haklarını nasıl koruduğunu ve güvence altına aldığını, aldıkları önlemlerin ne kadar cinsiyet duyarlı olduğunu ve Covid-19'un ardından uygulanmasını nasıl denetlemeleri gerektiğini ve daha iyi bir geleceği nasıl inşa edeceğimizi etkileyebilir.

Bu makale, aşağıdaki bölümlerde, salgının küresel kamuoyunun dikkatine sunduğu çok sayıda ve kökleşmiş sistemik zorluklara yanıt olarak, giderek artan sayıda ilgili makale, analiz ve savunuculuk önerisinden yararlanarak koronavirüs salgınının cinsiyete göre farklılaştırılmış etkilerini ve bunlara verilmesi gereken yanıtları, kısa bir özet geçmeden önce, daha ayrıntılı olarak inceleyecektir. Özellikle, şu konular ayrıntılı biçimde incelenecektir:

  • Hem kriz sırasında hem de iyileşme döneminde, cinsiyete dayalı ekonomik etkiler, özellikle cinsiyetlendirilmiş istihdam modelleri, esas işin ne olduğunun yeniden gözden geçirilmesi, kayıt dışı çalışmanın toplumsal cinsiyet modelleri, göçmen ve belgesiz kadın işçilerin rolü, küresel tedarik zincirlerinin cinsiyet boyutu ve birinci grup ulusal ekonomik kurtarma önlemlerinin odak noktası ve teminatı;
  • Ücretli sağlık ve sosyal bakım, ücretsiz bakım emeği, okulların kapanması ve eğitim üzerine etkileri ve sağlıkla ilgili kararları küresel olarak kimin verdiği, bakım emeğinin yeni bir tanımı ve değerlendirilmesi;
  • Koronavirüsün sağlık üzerindeki cinsiyete bağlı olası sonuçları, kadınların cinsel ve üreme sağlığı ve hakları ile LGBTİ ve gender non-confirming bireylerin sağlık sorunları ve cinsel hakları konusundaki salgın kaynaklı kısıtlamaları analiz etmek için Covid-19 enfeksiyonunun ötesine bakmak; ve
  • Kişisel ve toplumsal emniyet ve güvenlik tavsiyeleri, özellikle cinsiyete dayalı şiddet ve aile içi şiddet, insan kaçakçılığı ve mültecileri etkileyen insani ihtiyaçlar ve özellikle salgın sırasında uluslararası olarak yerinden edilmiş insanlar.

İçindekiler

  1. Giriş – Covid-19 Mevcut Sistemik Adaletsizlikleri Derinleştiriyor
  2. Salgın sonrası Sistem Değişikliği için Feminist Odak ve Kadın Liderliği
  3. Salgın sırasında ve sonrasında COVID-19'un Cinsiyete Göre Farklılaşmış Ekonomik Etkileri
  1. Cinsiyetlendirilmiş İstihdam Modelleri
  2. Esas İşin Yeniden Gözden Geçirilmesi
  3. Kayıt dışı Çalışmada Toplumsal Cinsiyet Örüntüsü
  4. Göçmen ve Belgesiz Kadın İşçiler
  5. Küresel Tedarik Zincirinde Kadın İşçiler
  6. Ekonomik Kurtarma Önlemleri
  1. Bakım Emeğine Dikkat Çekmek
  1. Ücretli Sağlık Bakımı ve Sosyal Hizmetler
  2. Ücretsiz Bakım Emeği
  3. Sağlık Yönetimi ve Karar Alma
  4. Okulların Kapanması ve Eğitim üzerine Etkileri
  1. Sağlık üzerindeki Cinsiyete Bağlı Sonuçlar
  1. Kadınların Cinsel ve Üreme Sağlığı Sorunları ve Kısıtlanmış Hakları
  2. LGBTİ ve Gender non-Confirming Bireylerin Sağlık Sorunları ve Cinsel Hakları
  1. Cinsiyetlendirilmiş Emniyet ve Güvenlik Sonuçları
  1. Cinsiyet Temelli Şiddet ve Aile içi Şiddet Salgını
  2. İnsan Kaçakçılığı
  3. İnsani İhtiyaçlar, Kadın Mülteciler ve Ülke İçinde Göç Etmek Zorunda Kalmış Kimseler
  1. Salgının Üstesinden Gelmek ve İnsan Haklarına, Cinsiyet Eşitliğine Yatırım Yaparak ve İnsan Güvenliğini Genişleterek Gelecek Krizlere Karşı Dayanıklılık Geliştirmek

III. Salgın sırasında ve sonrasında COVID-19'un Cinsiyete Göre Farklılaşmış Ekonomik Etkileri

Küresel olarak 2.7 milyar işçi ya da küresel işgücünün yüzde 81’i, koronavirüs nedeniyle alınan kısmi veya genel kapanma tedbirlerinden etkilendi ve dünya ekonomisi daha öncekilerden oldukça farklı ve çok daha şiddetli olması beklenen derin bir küresel resesyona doğru gidiyor. Covid-19’un uluslararası, ulusal ve yerel düzeyde neden olduğu dramatik ekonomik gerilemenin getirdiği, kadınları orantısız biçimde daha kötü etkileyen adaletsizliklerin ve cinsiyete göre farklılaşan etkilerin çoğu, açıkça ortaya çıkmıştır; toplumsal cinsiyet duyarlı, insan haklarına dayalı, adil ve eşit bir salgın müdahalesi ve salgın sonrası iyileşme dönemi için karşılıklı ilişki içinde olan bir eylemlilikler dizisinin gerekli olduğunun açıkça ortaya çıkması gibi. Bu toplumsal cinsiyet farklılıkları ve temel insan hakları, cinsiyete duyarlı ve haklara dayalı ekonomik ve sosyal politika önlemleri içeren ulusal ve uluslararası müdahale/iyileşme planları ve paketleri hazırlanırken dikkate alınmazsa, geçtiğimiz on yıllar içinde kadınlar lehine elde edilen işgücüne katılım ve ekonomik kazançların yanı sıra yoksulluğun kadınlaşması gündemi de kaybedilecek. Bu durum, küresel olarak aşırı yoksulluk içinde yaşayan kadın nüfusu erkeklerden çok daha fazla, bunların arasında da ev geçindirmekle yükümlü kadınların ve özellikle bekar annelerin sayısı orantısız şekilde çok olduğu için geçim kaynaklarının mevcut kırılganlığını daha da artıracak.

  1. Cinsiyetlendirilmiş İstihdam Modelleri

Koronavirüs ile başa çıkmak için sosyal mesafe ve kapanma önlemleri nedeniyle, 2008 mali krizi gibi kadınlardan çok erkeklerin işlerini kaybettiği geçmiş ekonomik durgunlukların aksine, Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan istihdam kaybı kadınları daha ciddi bir şekilde etkiliyor. Küresel olarak, kadınlar düşük ücretli hizmet işlerinin yanı sıra yarı zamanlı ve geçici işlerde orantısız biçimde büyük bir paya sahiptir ve kayıt dışı çalışma sıralamalarında da ağırlıkta. Bu işlerin çoğu, geleneksel güvenlik ağları ve sağlık sigortası, ücretli hastalık ve doğum izni, emekli aylıkları ve işsizlik tazminatı gibi işe bağlı yardımlar gibi koruma sağlamaz, çünkü bunlar çoğunlukla işgücüne kayıtlı ve tam zamanlı katılmaya bağlı. Bu durum, orta ve düşük gelirli ülkelerde daha sık görülür, ancak benzer şekilde cinsiyete göre farklılaşmış istihdam modellerinin bulunduğu Kuzey Amerika ve Avrupa da dahil olmak üzere yüksek gelirli ülkelerdeki kadınları da etkiliyor.

Kadınlar dünya genelinde toplam istihdamın %40'ından daha azını temsil ederken, yarı zamanlı işlerde çalışanların %57'sini oluşturuyor. Ayrıca geçici ya da gündelik işçilerin de çoğu kadın, pek çoğu salgın sırasında işlerini ilk kaybedenler. Hizmet sektöründe istihdam edilenlerin %55'i kadın ve 800 milyon işçiyi kapsayan perakende, gıda ve ikram hizmetleri, turizm ve konaklama gibi birkaç kadın-yoğunluklu düşük ücretli hizmet sektörü var. Bu sektörlerdeki kadınlar, salgın nedeniyle çalışma saatlerinin azalmasından ve iş kayıplarından özellikle etkileniyor. Düşük ve orta gelirli ülkelerde, ağır hasar görmüş bu sektörler yüksek bir kayıt dışı istihdam oranına ve sağlık hizmetleri ile sosyal korumaya sınırlı erişime sahip. Tek başına perakende sektöründe, küresel olarak 482 milyon kasiyer, esnaf ve satış elemanı etkilendi, bu işletmelerde yapılan pek çok iş, daimî olarak kapatılarak ve istihdam azaltmaya gidilerek zorunlu olmayan iş kategorisinde kabul edildi. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde giyim ve ayakkabı mağazalarında çalışanların %77'si kadın, çoğunluğu da renkli kadın. Dünya çapında 144 milyon işçinin istihdam edildiği ve bazı ülkelerde neredeyse tamamen kapanan, açık olanlarda da belirgin bir talep düşüşünün yaşandığı, çalışanların çoğunun kadın olduğu konaklama ve gıda hizmetleri sektörü de ciddi şekilde etkileniyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde, örneğin, restoran çalışanlarının %70'i kadındır ve renkli kadınlar yine orantısız bir paya sahiptir.

Uluslararası Çalışma Örgütü'ne (ILO) göre, kadınların geleneksel bakım sorumlulukları, iş kalitesi, iş güvenliği ve işe bağlı sosyal, sağlık ve emeklilik yardımları açısından bu cinsiyet farklılaşmasının başlıca nedeni. Bakım sorumluluğu olan kadınların serbest meslek sahibi olma veya geçici işlerde, kayıt dışı ekonomide çalışma olasılığının daha yüksek ve bu nedenle sosyal güvenlik sistemlerine ödeme yapma olasılığının daha düşük olması tüm dünyada yaygın görülebilecek bir olgu. 6 yaşından küçük çocuk sahibi anneler bu tür “istihdam cezası”na en çok maruz kalanlar.

Birçok ülkede ve bu işlerin birçoğunda, cinsiyet farklılaşması ırk, eğitim veya göçmenlik statüsü ile kesişiyor. Düşük ücretlerle çalışan hizmetçiler, ev yardımcıları, temizlikçiler veya mağaza çalışanları da çoğu zaman ötekileştirilmiş ve dezavantajlı kişiler arasından çıkıyor. Üstüne üstlük, erkeklerle aynı işi yapan kadınlar hâlâ onlardan ciddi biçimde az kazanıyor. Küresel olarak, cinsiyetler arası ücret farkı %19'da takılı kalmış durumda, ancak Pakistan gibi bazı ülkelerde kadınlara erkeklerle aynı iş için, iş tanımından veya kıdemden bağımsız olarak, %35'e kadar daha az ödeniyor. Bu durum, çalışan kadınların, Covid-19 salgınının sebep olduğu türden kesişen sağlık, sosyal ve ekonomik şokları emme yeteneğini önemli ölçüde zayıflatıyor.

Birkaç örnek, cinsiyetin ve bu kesişimselliğin kazanç ve gelir potansiyeli üzerindeki bu etkisini daha iyi gösterebilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, 31 Mart'ta kadın hakları aktivistleri tarafından kutlanan ‘Eşit Ücret Günü’nde, kadınların ABD'li erkeklerin geçen yılki kazancını yakalamak için bu yıl kaç gün fazladan çalışması gerektiğine dikkat çekildi. Amerikalı çalışan kadınlara, erkeklere ödenen her bir dolar başına sadece 82 sent ödeniyor, bu da beyaz kadınlar için yaşamları boyunca 400 bin dolar civarında bir kazanç kaybına neden oluyor, ancak siyah kadınlar, Latinler ve yerli kadınlar için bu kayıp iki kattan fazla, 1 milyon dolara yakın. Bu cinsiyete bağlı ücret farkı, mesleğe ve gelir düzeyine bakılmaksızın da gözlemlenebilir, ancak annelerin kazançlarını babalarla karşılaştırdığımızda durum daha kötüdür; ABD'de 15 milyon hanenin, çoğu renkli bekar anneler tarafından yönetildiği düşünüldüğünde ise daha da kötüleşiyor.

  1. Esas İşin Yeniden Gözden Geçirilmesi

Birçok kadının, Covid-19 salgını nedeniyle hizmet sektöründeki işlerini kaybettiği veya çalışma saatlerinin azaltıldığı görülse de, diğer kadınlar, gıda dağıtımı veya sağlık gibi önemli görülen hizmet sektörlerinde çalışmaya devam ediyor. Salgın nedeniyle yüksek bir meslekî sağlık riskiyle karşı karşıyalar. Bu kriz sırasında hangi işlerin önemli sayıldığını görmek ve düşük ücret ve sıfır sosyal yardımla işleyen ekonomik sistemimizde, bu önemli sayılan işlerin değer verilen toplumsal rollerinin rutin bir biçimde eksik takdir edildiğine ve karşılığının eksik ödendiğine utanç içinde tanık olmak oldukça göz açıcı. Pek çok toplumun şu anda, bu düşük ücretli hizmet işlerinde çalışan çoğu belgesiz göçmen kadınlardan, toplumun beslenmesi, hasta ve zayıf durumda olanların bakımı, temiz ve güvenli ortamların sağlanması gibi önemli işlerin işçileri olarak risk almasını istemesi açıkça rezalettir. Geçmişte, aynı toplumlar ve sistemler bu insanlara geçinmeye yetecek bir ücrete sahip düzgün bir geçim kaynağına sahip olma onurunu vermeyi ve iyi yapılmış değerli bir iş için toplumsal takdir ve koruma sağlamayı reddetmişti ancak salgın sonrası gelecekte bunu yapmaya devam etmemelidir.

Genel olarak, hemşireler, doktorlar ve diğer sağlık çalışanları, yatılı bakım tesisleri ve sosyal hizmet çalışanları yanı sıra çamaşır ve temizlik personeli gibi yardımcı unsurlar da dahil olmak üzere insan sağlığı ve sosyal hizmet alanında Covid 19 gibi ciddi bir riskle karşı karşıya 136 milyon işçi var. Bu sektördeki işlerin yaklaşık %70’inde kadınlar çalışıyor. Pek çok ülkede bu oran çok daha yüksek; tıpkı bu yaşamsal sektörün %78’ini kadınların oluşturduğu ve Afro-Amerikalıların yüksek bir orana sahip olduğu (çalışanların %18’i) Amerika Birleşik Devletleri gibi.

İngilizlerin yaptığı yakın tarihli bir araştırma, önemli işlerde hastalığa maruz kalma riskinin erkekler ve kadınlar arasında çok eşitsiz bir biçimde dağıldığını ortaya koydu. Araştırma, Birleşik Krallık'ta yüksek riskli olarak değerlendirilen 3.2 milyon işin (hemşire, eczacı, doktor, market çalışanı ve cezaevi ve polis memurları gibi pozisyonlarda çalışanlar) 2.5 milyonunda veya kabaca % 77'sinde kadınların çalıştığını tespit etti. Bununla birlikte, bu işlere yapılan en düşük ödeme yine neredeyse tamamen, yani % 98’i, kadınlara yapılıyor.

C.Kayıt Dışı Çalışmada Toplumsal Cinsiyet Örüntüsü

Yaklaşık 2 milyar insan ya da küresel anlamda işçilerin %61'i, serbest çalışan günlük işçiler gibi kayıt dışı ekonomidedir, yani sosyal, sağlık ya da iş güvencesi sağlayan resmî düzenlemeler kapsamında değildirler ya da yetersiz. Pek çok insanı düşük ücret, sömürü ve güvensiz çalışma koşullarına maruz bırakan iş kanunları korumasının dışında kalıyorlar. Bu kötü koşullar, kadınların, özellikle de göçmen kadınların fazla temsil edildiği kayıt dışı işgücünde, birçok kayıt dışı işçinin karşılaştığı emek ayrımcılığı, cinsiyetçilik, ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla daha da kötüleşmektedir. En kırılgan kayıt dışı istihdam biçimlerinden biri aile çalışmasına katkıda bulunmak. Küresel olarak kadınlar, aile işlerinde veya çiftliklerde doğrudan ücret ödemeden istihdam edilen bu işçilerin %63'ünü oluşturuyor. Gelişmekte olan ülkelerde tüm işçilerin %90'ı ve kentsel alanlardaki işçilerin %79'u kayıt dışı sektörde. Kayıt dışı sektör, gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar için birincil istihdam kaynağı. Dünyanın Güney Asya gibi bazı bölgelerinde, kadın işçilerin %95 kadarı kayıt dışı sektörde, %80'i tarım dışı kayıt dışı işlerde çalışıyor; Sahra altı Afrika, Latin Amerika ve Karayipler'de bu rakam tarım dışı kayıt dışı işler için sırasıyla %74 ve %54'tür.

Hindistan, Nijerya, Brezilya, Vietnam, Pakistan veya Çin gibi birçok gelişmekte olan ülkede Covid-19 salgınına karşı alınan kısıtlayıcı önlemler, çoğunluğu kadın ve göçmen olan on milyonlarca kayıt dışı işçiyi ciddi şekilde etkiliyor. Tek başına Hindistan'da, ülkedeki tüm çalışanların neredeyse %90'ını anlamına gelen kayıt dışı ekonomideki 400 milyondan fazla işçi, daha derin bir yoksulluğa itilme riskiyle karşı karşıya. En acımasız ve sıkı kapanma önlemlerinden bazıları, gelir veya geçim alternatifleri olmadan kırsal alanlara geri dönmek zorunda kaldıkları için çıkmaza girmiş ve seçeneksiz milyonların yollara döküldüğü kıyamet sahnelerine yol açıyor.

Gelişmekte olan ülkelerde, kayıt dışı sektördeki çoğu kadın birçok işçi, kentsel gıda, bakım ve hijyen sistemlerinin Covid-19 salgını sırasında çalışmaya devam etmesini sağlamak için gereken temel hizmetleri sunmaktadır. Küresel Güney'de kayıt dışı sektördeki kadınlar, herhangi bir yasal ya da sosyal güvence olmadan belirsiz ekonomik ve toplumsal koşullarda sokak ve pazar satıcısı, mal ve hizmet erbabı, atık toplayıcı ve ev işçisi olarak çalışmaktadır ve şimdi de koronavirüs krizi sırasında çok az alternatifle veya hiç alternatif olmadan artan bir risk altındadır. Salgın darbesinden önce her yerden kovulan ve hiç takdir edilmeyen, kayıt dışı sektörde çalışanlar lehine faaliyet yürüten savunuculuk grupları, kayıt dışı çalışanların hizmetleri olmadan tüm kentsel sistemlerin çökebileceği fikrinin gelişmekte olan ülkelerdeki politika yapıcılar ve halk arasında giderek arttığını düşünüyor. Sonuç olarak, birçok şehir zorunlu kapanma sırasında bazı kayıt dışı çalışanlar için istisnai hükümler getirmiştir.

Çok sayıda geçimlik tarım yapan ya da mevsimlik tarım işçisi kadının, gelişmiş ülkelerdeki en büyük sektör olan bu kayıt dışı sektörde çok az bir ücret karşılığında ya da karşılıksız, çoğunlukla aile işine katkı olarak görülen kesintisiz çalışması, sınırların kapanması da dahil olmak üzere, kapanma önlemleri nedeniyle gıda güvenliği bakımından giderek artan riske karşı korunmak hayati önemdedir. Virüs, sosyal destek ve sağlık bakım sistemlerinde daha da büyük bir eksikliğin görüldüğü kırsal alanlara da yayılabileceğinden, kamu hizmetlerinin eksikliğini telafi etmek için kadınlar tarafından yapılan ücretsiz bakım işine olan talebin artmasıyla kadınlar ve kız çocukların, iki kat yükle karşı karşıya kalması muhtemeldir. Bu da, ailelerinin, toplumlarının ve ülkelerinin gıda ihtiyaçlarını karşılamak için fazladan bir gerginlik yüklenmeleri demektir.

  1. Göçmen ve Belgesiz Kadın İşçiler

258 milyondan fazla göçmen işçi, başka ülkelerde yaşamakta ve çalışmaktadır, çoğu kayıt dışı sektörde veya belgesiz göçmen olarak, hem kendi ülkelerinin hem de ev sahibi ülkelerin ekonomik zenginliğine ve refahına katkıda bulunmakta ve kendi ülkelerindeki 800 milyon aile üyesini para havalesi yoluyla desteklemektedir. Sadece 2018'de, bu şekilde yapılan havale tutarı 529 milyar dolara ulaştı ve bu rakam yıllık resmî kalkınma yardımının (ODA) üç katından fazladır. Asya ve özellikle Güney Asya, küresel olarak göçmen işçilerin birincil kaynağıdır.

Küresel işgücünde göçmen olmayan kadınlardan daha fazla göçmen kadın vardır ve bu işgücü çoğunlukla kayıt dışı ekonomide kadın egemen bakım ve hizmet sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. Tahmini 8.5 milyon ev işçisi göçmen kadın, kötü çalışma koşullarına, uzun ve çoğu zaman sınırsız çalışma saatlerine, sık sık güvencesiz ve sömürücü sözleşmelere tabi olarak çalışan ve hiçbir sosyal güvenceye sahip olmayan en savunmasız göçmen işçi gruplarından biridir. Normal zamanlarda kötü niyetli istihdam koşullarına karşı zaten savunmasız olan bu grubun suiistimal edilmesi ihtimali Covid-19 salgını sırasında iyice artar, çünkü bunlar genellikle yeterli koruma ve güçten yoksun olarak ön saflarda bakım verenlerdir. Kadın göçmen işçilerin ayrıca, zorlama ve aldatma yoluyla onları güvencesiz veya sömürücü iş sözleşmelerine ve bir dizi diğer insan ve işçi hakları ihlallerine maruz bırakan ahlaksız işçi simsarlarının ağına düşme ihtimali de vardır. En kötü durumda, büyük ölçüde zorla ya da ekonomik olarak başka şansları olmadığı için bu durumda olan Avrupa Birliği içinden ve dışından çoğunlukla göçmen kadınların oluşturduğu Avrupa Birliği’ndeki fuhuş piyasasındaki gibi cinsel sömürüye maruz kalırlar.

Covid-19 salgını sırasında, birçok göçmen işçi, özellikle belgesiz olduklarında, ev sahibi ülkelerde damgalanma ve ayrımcılığa maruz kalmanın yanı sıra Covid-19 bağlantılı birçok sağlık hizmeti ve sosyal hizmetten de dışlanmayla karşı karşıyadır. Pek çok belgesiz göçmen işçi, sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmakta ve gözaltına alınıp sınır dışı edilmek üzere toplama merkezlerine götürülmektedir, bazı ülkelerde ise hastalığın müsebbibi olarak günah keçisi ilan edilmiştir. Tıpkı Körfez ülkelerindeki, göçmen işçiyi tek bir işverene bağlayan kafala sistemi gibi, kapalı sınırlar, parasızlık ya da yasal sınırlamalar nedeniyle evlerine dönemeyen binlerce işçi bulundukları ülkede kapana kısılmış durumdadır. Bunun dışındakiler de, enfeksiyon riskini artıran mecburî karantinalarla güvensiz, kalabalık ve sağlıksız koşullarda yaşamaya ve çalışmaya zorlanmaktadır. Aynı zamanda, birçok göçmen işçi, sağlıkları ve maddi refahları için yeterli önlemler alınmadan salgın döneminde zorunlu görülen tarım, sağlık ve sosyal bakım alanlarında, hasat yapmaya, gerekli ürünleri üretmeye ve temel hizmet sunmaya devam etmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki belgesiz göçmen işçilerin durumu, birçok gelişmekte olan ülkede sahip olduğu çok ciddi etkilerle birlikte, sanayileşmiş, zengin ülkelerde bile, toplumun koronavirüs krizi sırasında duyduğu bazı ciddi kaygılara ışık tutmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde tahminen 8 milyon belgesiz işçi yaşıyor, bunların çoğu salgının en sert vurduğu bazı sektörlerde ve kriz sırasında açık olması zorunlu görülen sektörlerde restoran çalışanı veya aşçı, temizlikçi, sağlık ve sosyal hizmet sağlayıcısı veya çiftlik işçisi olarak istihdam ediliyor. Yarısından fazlası on yıldan uzun bir süredir Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşamakta olmasına rağmen, sağlık sigortası yok. Salgın zamanında bile göçmen bürosuyla karşılaşmaktan korkarak yaşıyorlar. Koronavirüs krizi sırasında operasyonlarını ertelemeyen ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE), yalnızca tıbbi tesislerde veya yakınlarında yakaladığı belgesiz göçmenleri toplamayacağını taahhüt etmiştir. Yaklaşık 900.000'i kadın olan 2 ila 3 milyon göçmen çiftlik işçisinin Covid-19 salgını sırasında çalışması hâlâ bekleniyor. Trump yönetimi, gıda ve tarım işçilerini 'zorunlu' işçi ilan etti, ancak tarım işçilerini, özellikle de kadın işçileri, sağlık ve yaşamları üzerinde akut etkiye sahip pestisitler de dahil olmak üzere ciddi meslekî risklere maruz kalmalarına rağmen, onları büyük ölçüde korumasız bıraktı ve en temel iş hukuku düzenlemelerinin dışında tuttu. Amerika Birleşik Devletleri'nde 2.1 milyar dolarlık bir teşvik tasarısı onaylanmış olmasına rağmen yönetim, belgesiz işçileri ve ailelerini açıkça dışlıyor, örneğin işsizlik ödeneğinden yararlandırmıyor. ABD’de çalışan belgeli göçmenler bile daha sonra yeşil kart başvurusunda bulunmaları halinde kamu kaynaklarını kullanmaktan dolayı cezalandırılabilir; bunun, gıda kuponu veya eyalet ve yerel yardım hizmetleri gibi hak sahibi oldukları avantajlardan faydalanmak için başvuran birçok göçmen işçi üzerinde korkutucu bir etkisi olabilir.

Bu nedenle, küresel göç ağları ve göçmen işçi savunucuları, kamu görevlilerinin, göçmenlik veya belge durumuna bakmaksızın göçmen işçilerin yaşamlarını korumak için ayrımcılık yapmamaya ve herkese eşit muamele edilmesini sağlamaya öncülük etmeleri gerektiğini vurguluyor. Hükümetleri ve işverenleri göçmen ve belgesiz işçilerin haklarını korumaya çağırıyorlar. Göçmenleri ve göçmen işçileri, kapsayıcı, hak temelli ve cinsiyete duyarlı yaklaşımlara odaklanarak krize verilen cevabın ayrılmaz bir parçası halinde kurallara bağlanmasını talep ediyorlar. Krizin sosyal ve ekonomik sonuçlarını hafifletmek için alınan tedbirler, kayıt dışı ekonomide çalışanlar da dahil olmak üzere, göçmenleri, mültecileri, ev ve bakım işlerinde çalışan göçmen kadınları tam olarak, hiçbir ayrımcılığa maruz bırakmadan içermelidir. Bu önlemler ücret desteği, sigorta, sosyal güvence; iflasları ve iş kaybını önlemek için önlemler; krizle ilgili işçi ve işsizlik ödeneği; vergi, kira, ipotek ve diğer finansal ödemelerin uzatılması; göçmen işçi sözleşmelerinin ve vizelerinin yenilenmesi şeklinde olabilir. Bazı ülkeler başlangıç niteliğinde bazı adımlar atmıştır. Örneğin, Portekiz bazı belgesiz kişilerin kamu hizmetlerine ve sosyal güvenlik yardımlarına vatandaşlarla aynı düzeyde erişmesine geçici olarak izin verdi; ancak diğerlerinin de aynı şeyi yapması ve bu tür önlemlerin süresiz olarak uzatılması gerekiyor.

E. Küresel Tedarik Zincirinde Kadın İşçiler

Covid-19 salgını, tüm dünyada, tedarik zincirlerinin yanı sıra küresel pazarları ve ticareti de alt üst ediyor. Aynı zamanda, mevcut küresel ticaret modellerinin bir kısmının nasıl en yoksul işçilerin ve özellikle de çoğu göçmen ve kayıt dışı sektördeki kadın işçilerin sırtları üzerinde inşa edildiğini ortaya koyuyor. Uluslararası ticaret anlaşmaları, gelişmekte olan ülkelere vergi oranlarını düşürmeleri, ucuz işgücü ve üretim maliyetleriyle rekabet etmeleri ve küresel yarışın çevresel ve sosyal etkilerini en alttakilere yansıtmaları için baskı yapıyor. Bu yapılar, tıpkı gelişmekte olan ülkelerde yargıyı ve iyi bağlantılara sahip, yozlaşmış siyasi ve ekonomik elitleri satın alan büyük ulusötesi şirketler gibi, insanların ve çevrenin zararına olarak çok büyük ölçüde azınlıklara yarar sağlar. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'na (ITUC) göre, dünyanın en büyük 50 ulusötesi şirketindeki % 94 gibi şaşırtıcı bir orandaki çalışan, küresel tedarik zincirlerine gizlenmiştir. Salgının etkilerini izleyen işçi hakları savunucuları, potansiyel olarak on milyonlarca küresel tedarik zinciri işçisinin asgari düzeyde bir tazminatla veya tazminatsız olarak işten çıkarılabileceğinden endişe ediyorlar. Düşük gelirli ülkelerde sanayileşmiş Kuzeye ihraç edilmek üzere mal üreten 150 milyondan fazla işçi ve zengin ülkelerdeki ulusötesi şirketlere bağlı on milyonlarca hizmet işi var. Bu işçilerin yaklaşık 50 milyonunu oluşturan kadınlar, genellikle ailedeki esas gelir getirici konumunda ve giyim, tekstil ve ayakkabı gibi sektörlerde yoğunlaşıyor. Kadınlar, küresel çiçek ticareti gibi diğer küresel tedarik zinciri sektörlerinde de ağırlıkta. Doğu ve Güney Afrika'da yoğunlaşan birçok çiçek çiftliği ile yalnızca Kenya'da on binlerce çiçek toplayıcısı, güvencesiz, gündelik düşük ücretli işlerdeki hemen hemen tüm kadınlar, koronavirüs krizi nedeniyle taze kesme çiçeklere talep düştüğü için eve gönderildi. Küresel tedarik zincirlerinin başındaki işçilerin pek azına tasarruflarını korumaya yetecek kadar para ödeniyor ve birçoğu zaten borç kapanına yakalanmış durumda. Bu durum, hem tedarik zinciri sistemimizin sürdürülemezliğini hem de küresel dayanışma ve destek ihtiyacını vurguluyor.

Covid-19 salgınının genellikle az istihdam alternatifi olan kırsal alanlardan gelen ve şimdi aşırı yoksullukla karşı karşıya olan, yaklaşık %90’ının kadın olduğu konfeksiyon işçileri üzerindeki etkilerini düşünün. Bangladeş, Sri Lanka ve diğer ülkelerdeki bu koşullardaki milyonlarca işçi, birçok Batılı büyük marka siparişlerini iptal ettiği veya salgının işçiler üzerindeki etkilerinin azaltılmasına katkıda bulunmayı reddettiği için ücretsiz izne çıkarmanın yasak olduğu Bangladeş veya Kamboçya'da bile, herhangi bir tazminat ödenmeden ücretsiz izne çıkarıldı ya da açıkça kovuldu. Bütün bunlar bu markaların çoğu “sorumlu çıkış” politikasına sahip olduğunu iddia etmesine rağmen gerçekleşti. Batılı markalar ve perakendeciler, en azından fabrikaların halihazırda üretim aşamasında olduğu siparişleri ödemek konusunda anlaşıp süreci hızlandırarak (bazılarının yaptığı gibi) doğru şeyi yapmadığından, hazır giyim işçileri geri dönüş seçenekleri de olmadan yoksulluğa terk edildi. Bunun nedeni, konfeksiyon üreten ülkelerin büyük çoğunluğunda, sağlık sigortası, işsizlik sigortası veya iflas durumunda devreye girecek güvence fonları gibi sosyal güvence mekanizmalarının, en azından kısmen, konfeksiyon ürünleri fiyatları üzerindeki on yıllardır süren aşağı yönlü baskıların bir sonucu olarak ya hiç olmaması ya da yetersiz olması. Henüz çok kısa süre önce, Bangladeş'te binlerce yoksul konfeksiyon işçisi, çoğunluğu kadın, sokaklarda çoktan yaptıkları işin karşılığının ödenmesi için gösteri düzenledi.

İşçi hakları aktivistleri, Covid-19 salgını sonrasında, imalatçıların, hizmet sağlayıcıların, markaların ve perakendecilerin, küresel tedarik zinciri işçileri için ulusal sosyal güvenlik programlarını oluşturup geliştirerek bu eksikliklerin üstesinden gelmek için gelişmekte olan ülkelerdeki hükümetlerle birlikte çalışması için mücadele ediyor. Kurumsal sosyal sorumluluk bir slogandan fazlası olacaksa, küresel tedarik zincirleri yeniden düzenlenmiş bir fiyatlandırma modeline göre yeniden düzenlenmeli. Bu model, cinsiyete duyarlı sosyal yardımların yanı sıra, geçinmeye yetecek ücretlerin her bir cinsiyete eşit olarak ödenmesine de olanak sağlamalı, işçi güvenliği devletin yükümlülükleriyle uyumlu olmalı ve tüm küresel tedarik zinciri çalışanlarının insan haklarının korunması ve bunlara saygı gösterilmesine ilişkin ulusötesi şirketlerin ihracat yaptığı gelişmiş ülkelerdeki yasal sorumluluğu artırılmalıdır.

F. Ekonomik Kurtarma Önlemleri

İş kayıpları ve işyeri kapatmalar küresel olarak dalgalar halinde yayılıyor, sanayileşmiş dünyada bile geçim kaynaklarının azalmasıyla yoksulluk artıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde sadece dört hafta içinde 22 milyon kişi işsizlik başvurusunda bulundu ve gıda bankaları artan gıda güvencesizliğini gideremedi. Ancak yine de, gelişmekte olan ülkelerde, özellikle de en fakir ve en kırılgan, çatışmaların sürdüğü ve çok borcu olan ülkelerde, kalkınma kazançlarının kaybı ve uzun vadeli ekonomik ve sosyal yıkım daha da belirgindir. Gelişmekte olan bu ülkelerin birçoğu, zaten, işçi haklarını kısıtlayan, sosyal güvence programlarını zayıflatan ve birçok iş sözleşmesinin riskliliğini daha da artıran reformlar nedeniyle birbirini izleyen mali ve yapısal düzenlemeler dalgasına maruz kalmıştı. Bu durum, on milyonlarca insanı, özellikle de kayıt dışı sektörde ve hizmet sektöründeki yoğunlaşan kadınları, salgının ekonomik etkileri onları ve ülkelerini vurduğundan, daha savunmasız hale getiriyor.

168 ülke, koronavirüs salgınının etkileriyle baş etmek için 5 trilyon doları aşan, bir tür mali müdahale paketi uygulamaya koyarken, gelişmekte olan ülkelerin ezici çoğunluğunda bu müdahale paketleri son derece küçüktür. Örneğin, Zambiya gibi en az gelişmiş ülkelerden biri, (çok daha küçük) GSYİH'sının yalnızca %0,01'ini, ekonomik müdahale için ayırabilirken İsveç (çok daha yüksek) GSYİH'sının %9,2'sini ayırabilir. Küresel Güney'deki ülkelerin çoğu, herhangi bir yeterli acil durum müdahalesinde bulunabilecek mali esneklikten yoksundur.

Bu nedenle, bir ahlak, adalet, insanlık, küresel dayanışma ve aynı zamanda toplumsal cinsiyet duyarlılığı meselesi olarak, sadece borçların geçici olarak ertelenmesi değil, geniş kapsamlı ve yaygın borç affının yanı sıra gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere yaptığı resmî kalkınma yardımına (ODA) ek olarak en az 100 milyar dolarlık maddi ve sürekli bir artışa ihtiyaç vardır. Bu aynı zamanda aydınlanmış kişisel çıkar tezi gereğince daha zengin ülkelerin de yararınadır. Küreselleşen sistemlerde, diğer insani ve ekolojik krizlerle birleşen bir salgında, herkes güvende olana kadar kimse virüsten korunamaz ve zenginleşemez.

Şu anda pek çok ülke koronavirüse yönelik ekonomik ve sosyal müdahalelerini formüle etme sürecinde olduğu için, bu kurtarma paketlerinin daha geniş bir toplumsal cinsiyet ve insan hakları değerlendirmesi içermesi çok önemlidir, her ne kadar mevcut durumda birçoğunun sistematik bir şekilde bunu yaptıklarına dair çok az kanıt olsa da. Böyle bir değerlendirme, sadece acil destek ve rahatlama sağlamaya odaklanmakla kalmayıp aynı zamanda ekonomik sistemdeki temel yapısal cinsiyet eşitsizliklerini yeniden üretmek yerine, bunların üstesinden gelme niyetinde olan cinsiyet duyarlı ve insan hakları merkezli politikalar ve kurtarma önlemlerinin tasarlanması ve uygulanmasının zeminini sunacaktır. Birincil odak noktası, küresel COVID-19 salgınının gelişmiş ülkelerde bile yetersiz olduğunu ortaya koyduğu mevcut sosyal güvenlik sistemleri olmalıdır, çünkü ekonomiye yarı zamanlı, çağrıya bağlı veya kayıt dışı katılan pek çok kadını büyük ölçüde kapsam dışında bırakıyor. Koronavirüsün etkileri ile şiddetlenen zaten mevcut eksikliklerin giderilmesi için hem cinsiyete göre ayrıştırılmış (cinsiyetin diğer faktörlerle nasıl kesiştiği hakkında daha spesifik bilgi edinmek için yaş, ırk veya etnik köken gibi diğer faktörlerle tamamlanmış) verilerin toplanması hem de spesifik olarak kadınların (ve kadınların ekonomik katılımının baskın olduğu sektörlerin) hedeflenmesi gerekecektir.

Toplumsal cinsiyet duyarlılığı ve insan haklarının küresel ve ulusal düzeydeki ekonomik ve sosyal politika ve planlara entegrasyonuna odaklanmak, aynı zamanda cinsiyetlendirilmiş kurtarma plan ve analizlerinin bulunmadığı Ebola salgınından alınan derslerin uygulanması olacaktır. Örneğin, Ebola’nın ekonomik etkileri hakkındaki ufuk açıcı bir Dünya Bankası raporu, salgının cinsiyete dayalı ekonomik etkilerini tartışmada eksik kaldı. Sonuç olarak, erkeklerin gelirleri, salgından sonra kadınların gelirlerinden çok daha hızlı bir şekilde salgın öncesi seviyesine geri döndü ve birçok kadın ekonomik anlamda hiçbir zaman tam olarak toparlanamadı. Sierra Leone'deki Ebola iyileştirme çabaları sırasında bir sivil toplum kuruluşunun çalışmasından elde edilen bazı iyi uygulama deneyimleri, müdahale tedbirlerinin acil ihtiyaçlar ve yapısal eşitsizlikler arasında tercih yaparak değil, her ikisini birlikte ele aldığında en iyi sonuçlara ulaşıldığını ortaya koydu. Bu ikinci örnek, ayrıca COVID-19 salgını ve iyileşmeye yönelik doğrudan müdahale önlemlerinin alınırken sivil toplum örgütlerinin ve özellikle kadın örgütlerinin sürece dahil edilmesinin önemini vurguluyor.

Genel olarak, salgına yönelik mali ve ekonomik müdahale, yeniden dağıtım adaletinin sağlanması için birçok ülkede, varlıklı gerçek kişi ve tüzel kişilerin servetleriyle orantılı bir servet vergisi uygulamak gibi ilerici vergilendirme reformları da dahil olmak üzere, uzun süredir gecikmiş yapısal reformlarla başlamalıdır. Devletler ayrıca, 130'dan fazla ülkede 2020 yılı için planlanan askerî harcamaları azaltmalı ve başka alanlara yönlendirmelidir. En iyi 10 ülke, yalnızca savunma için toplamda 1.4 trilyon dolarlık bir bütçeye sahipti. Korona sonrası dünyada, kamu fonlarını temel hizmet harcamalarına, uzun vadeli sürdürülebilir istihdam ve daha yeşil bir ekonomi yaratmaya yönlendirerek genel insan güvenliğine ve güvenliğine yatırım yapmak askerî güç ve savunmadan çok daha önemlidir. BM dış borç ve insan hakları bağımsız uzmanı, hükümetler ve finans kurumlarına yazdığı bir mektupta, devletler, salgın sırasında, yapay borç tavanlarını veya borç sınırlarını (zengin ülkelerin salgın sonrası iyileşme önlemleri için gösterilen bölgesel ve uluslararası dayanışmayı desteklememek için mazeret olarak ileri sürmesi de dahil olmak üzere) gözlemlemek yerine, Covid-19 krizinin neden olduğu yoksulluğu ve yapısal eşitsizlikleri ve altta yatan sosyal adaletsizlikleri hedef alan harcamaları ciddi bir biçimde artırmalıdır, diye uyardı. Devletlerin, şirketler, bankalar veya yatırımcılar için öngörülen herhangi bir kurtarma paketini bağlayıcı insan hakları, sosyal koşullar ve hesap verebilirlik önlemleri ile birlikte yürütmelerini istedi.

106 ülke tarafından Nisan ayı başlarında tanıtılan 418 ayrı sosyal güvence ve iş programına ilişkin ayrıntılı bir analiz, 241 tedbirin nakit transferi, çocuk bakımı desteği, gıda ve diğer kuponlar, okul gıdası veya emeklilik gibi sosyal yardımlara; bunu takip eden 116’sının ücretli hastalık izni veya işsizlik ödeneği gibi sosyal güvenceye ve 61’inin de ücret sübvansiyonları, kısa çalışma ödeneği veya eğitim önlemleri gibi arz yönlü işgücü piyasası müdahalelerine odaklandığını gösteriyor. Sosyal yardım önlemleri genel olarak şu an 593 milyon kişiye ulaşıyor. Küresel toplama tek başına en yüksek katkıda bulunan ülke, 440 milyonu bulan sosyal yardım çabalarıyla Hindistan’dır.

Yiyecek kuponları veya doğrudan nakit transferi gibi sosyal yardım müdahaleleri, salgın sırasında kadınlar ve ailelerinin ekonomik ve sosyal yüklerini hafifletmek için en iyi acil müdahale önlemlerinden biri olabilir. Bunlar, mümkün olan yerlerde, mevcut programlar üzerine inşa edilen veya bu programları genişleten bir tarzda tasarlanmalı ve ayrıca çok az kadının banka hesabı veya krediye erişimi olduğu göz önünde bulundurularak mobil bankacılık gibi farklı dağıtım modelleri kullanılmalıdır. Bununla birlikte, bu tür sosyal yardım müdahaleleri, ekonomi ve sağlıkla ilgili ileride yaşanacak şoklara karşı dayanıklılık kazandırma sürecini yaygın sosyal koruma planlarının yapacağı şekilde, örneğin kadınların ağırlıklı olarak yaptığı tüm yarı zamanlı, geçici ve kayıt dışı işleri kapsayacak şekilde ele almaz veya inşa etmez.

Sosyal sigorta açısından, koronavirüs ekonomik destek paketlerinde ücretli hastalık izni, Cezayir, El Salvador, Finlandiya ve Lübnan gibi ülkeler de dahil olmak üzere en sık başvurulan tedbirdir. Bununla birlikte, Uluslararası Sendikalar Federasyonu (ITUC) bu tür önlemlerin çoğalmasına rağmen, ücretsiz sağlık hizmetlerinin hâlâ analiz edilen ülkelerin sadece yarısında erişilebilir olduğunu ve bu paketlerde işletmeleri kurtarmak için tüm işçilere verilen hastalık izninden daha fazla para harcandığı sonucuna ulaştı. İşsizlik ödeneği de, örneğin Romanya, Rusya ve Güney Afrika da dahil olmak üzere, yaygın biçimde kullanılmaktadır, ancak bunun eskiden beri kapsadığı çalışanlar için işsizlik yardımının miktarını ya da süresini mi artırdığı yoksa serbest meslek sahipleri, yarı zamanlı çalışanlar veya kadınların yoğun olduğu kayıt dışı çalışanlar gibi yeni işsiz gruplarını mı kapsama aldığı belli değildir. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşım, işsizlik yardımlarının ağırlıklı olarak kadınların temsil edildiği ve hatta baskın olduğu öğretmenlik, sosyal bakım, turizm, gıda ve konaklama veya perakende gibi Covid-19 krizinden en çok etkilenen sektörleri özel olarak hedefleyecek şekilde genişletilmesini gerektirir.

Hükümetlerin toplumsal cinsiyete duyarlı bir destek verebileceği bir diğer önemli yol işgücü piyasasına müdahale etmektir. Birçok ülkede, kadın işçiler gerçekliğini hesaba katmak demek, inceleme konusu yapılan 168 ülkede, ekonomik iyileşme önlemlerinin en büyük bölümünü oluşturan ücret sübvansiyonlarının kayıt dışı çalışanlara (Tayland ve Peru’nun yaptığı gibi), özellikle ev işçilerini kapsayan önlemler de dahil olmak üzere genişletilmesi demektir.

Son olarak, işletmelere sağlanan finansal desteğin, çoğu ülkenin ekonomik toparlanmasının bel kemiği olan mikro ve küçük işletme kategorisinde kadın girişimcilere ait işletmelerin sayıca çok fazla olduğunu, ancak büyük işletmelerin yararlandığı avantajlardan yararlanamadığını ve birçok ülkede, bırakın uygun faiz ve şartlarla bulmayı, krediye erişimde büyük zorluklar yaşadığını hesaba katmak durumunda. Bu nedenle, hükümet programlarının ticarî sektör müdahalelerinde cinsiyet duyarlı olması için, sosyal bakım ve hizmet sunumu veya küçük işletme tacirliği gibi feminize olmuş sektörlerdeki işletme ve girişimlere sübvansiyonlu ve devlet destekli krediler, vergi ertelemeleri ve muafiyetler sağlamaya odaklanması gerekiyor. Kadınlara kurtarma ödeneği ve ilgili bilgileri kazandırmak için, kadın ağlarını, kadın sivil toplum gruplarını, mikrofinans ve tasarruf gruplarını finans alıcısı ve bilgi/finans sağlayan aracı sıfatıyla sürece dahil etmeleri gerekiyor.

IV.     Bakım Emeğine Dikkat Çekmek

Covid-19 salgını ve küresel yankıları, hiç değilse - hem ücretli hem karşılıksız - bakım işleri üzerindeki görünmezlik pelerinini kaldırmış ve kadınların sunduğu orantısız katkının ve aldığı risklerin altını çizerek ekonomilerin, toplumların ve ailelerin hayatta kalmasındaki önemine dikkat çekmiştir. Salgın, aynı zamanda, ücretli olduğunda genellikle sadece asgari ücret düzeyinde bir ücret ödenen ve böylelikle bir bütün olarak toplumların refahı için sunulan hizmetlerin de hak edilenden çok daha düşük ücretlendirildiği bakım işlerinin ekonomik ve sosyal anlamda değersiz görülmesi biçiminde ekonomik sınıf, ırk, yasal statü ve coğrafya ile cinsiyetin kesişimselliğini gözler önüne seriyor. Toplumlarımızın zorunlu, ücretli çocuk, hasta, engelli ve yaşlı bakımını rutin olarak, çoğunlukla kadınlar ve özellikle de renkli, göçmen ya da güvencesiz göçmen statüsündekiler gibi sosyal, ekonomik ve politik olarak marjinalize edilmiş ve dezavantajlı kadınlar vasıtasıyla sağlamaları tesadüf değildir. Bu nedenle, Covid-19 salgını için geliştirilen ekonomik ve sosyal iyileşme planları, sosyal güvenlik, sağlık, emeklilik ve eğitim sistemlerimizdeki ücretli ve ücretsiz bakım işlerinin gerçek bir değerlemesine ve orantılı siyasi ve sosyal bir doğrulamasına ve buna karşılık gelen zorunlu reformlara odaklanmalı.

A.      Ücretli Sağlık Hizmetleri ve Sosyal Hizmetler

Kısmen kültürel ve sosyal stereotipler, sınırlı kariyer fırsatları ve dolayısıyla oluşan meslekî ayrışma sonucunda, Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, tüm dünyada sağlık ve sosyal hizmet sektöründeki 136 milyondan fazla işçinin %70'ini oluşturan kadınlar aynı işi yapan erkeklerden ortalama %11 daha az kazanıyor. Dünyanın tüm bölgelerinde erkek hekim sayısı kadınlardan fazlayken hemşire, ebe ve halk sağlığı çalışanları arasında kadın işçilerin erkeklere oranı bunun tam tersidir. Bu aynı zamanda, kadın sağlık çalışanlarının daha düşük ücretli ve daha düşük statülerde (sağlıkta liderlik rollerinin sadece %25'i kadınlardadır) ve sıklıkla ücretsiz görevlerde yoğunlaştığı ve acımasız cinsiyet ayrımcılığı ve taciz gerçekliğiyle yüz yüze olduğu küresel sağlık işgücünde sistemik olan mevcut işyeri cinsiyet önyargılarını, ayrımcılığını ve eşitsizliklerini gösteriyor.

Kadınlar ayrıca bakım evi gibi sağlık ve sosyal hizmet tesislerinde temizlik, yemek servisi veya çamaşır işlerini yapan hizmet personelinin çoğunluğunu oluşturuyor. Kadınların düşük ücretli bakım hizmetine, küresel olarak birçok ülkede, örneğin yaşlılar veya engelliler için evde sağlık veya kişisel bakım yardımcıları olarak hizmet vermesi de ekleniyor. Bu alanlarda çalışan kadınlar genellikle sağlık sigortasına veya ücretli izin, hastalık izni gibi sosyal güvencelere erişemiyor. Bu durum, Almanya'daki aileleri destekleyen birçok Polonyalı kadın gibi evde sağlık bakımı sunan birçok göçmen kadın işçi için geçerlidir. Aynı zamanda, evde sağlık bakımı hizmeti verenlerin %86’sının kadın ve bunun da %59’unun Afro Amerikalı ve Latin kadınlar olduğu Amerika Birleşik Devletleri'nde de durum aynıdır, bu da kadınların deneyimlediği sağlık ve sosyal hizmet alanındaki ücret uçurumlarının ırk, etnik köken, göç durumu ve coğrafya ile kesişimselliğini sergiliyor.

Bu ayrışma ve buna karşılık gelen sosyal ve ekonomik fay hatlarının bir sonucu olarak, çok büyük bir çoğunluğunu renkli ve göçmen kadınların oluşturduğu sağlık ve sosyal hizmet sektöründeki kadınlar Covid-19 hastalarının bakımında ön saflarda yer alıyor ve yaygın toplum enfeksiyonlarını önlemek için çalışıyor. Çin’in Hubei eyaletinde, koronavirüsle savaşan sağlık çalışanlarının yaklaşık %90'ı kadındı. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Nisan başında salgının küresel merkez üssünde, kadın sağlık çalışanlarının oranı %78 civarındadır.

Bakım verdikleriyle çok daha yakın ve doğrudan temas gerektiren ve aynı zamanda sağlık hizmeti çalışanları maaş bordrosunda en altta yer alması hiç de tesadüf olmayan ev hemşireliği ve flebotomistlik (kan alma uzmanı) gibi işlerde, sağlık ve sosyal hizmet çalışanı kadınlar, ağırlıklı olarak yaptıkları işin türü nedeniyle yüksek bir virüs ve enfeksiyon kapma riski altındadırlar. Durum, cerrahi önlük, eldiven ve maske gibi kişisel koruyucu ekipmanların (KKE) birçok sağlık ve sosyal hizmet çalışanına ve özellikle sağlık hizmetlerinde daha düşük statüde olduğu düşünülen kişilere yetersiz sayıda sunulmasıyla daha da kötüleşiyor. Buna ek olarak, önlük, maske ve kalkanlar genellikle erkekler için “varsayılan boyuttadır” ve bu nedenle birçok kadına uymaz. En çok etkilenen iki Avrupa ülkesi olan İspanya ve İtalya'da Covid-19 ile enfekte olmuş sağlık çalışanlarının sayısına cinsiyete göre farklılaştırılmış bir bakış, sağlık çalışanı kadınların karşı karşıya olduğu tehlikeleri doğruluyor. İtalya'da Mart ayı sonlarında enfekte olmuş sağlık çalışanlarının %66'sı kadın iken, İspanya'daki sayı %72 ile çok daha yüksekti.

Kadın sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının halihazırda karşı karşıya olduğu yüksek enfeksiyon oranları ve bu suretle fiziksel sağlıklarının tehlike girmiş olmasıyla, koronavirüse karşı mücadelede ön saflarda gösterilen çaba, bu kadın işçilerin psikososyal ve hatta hijyenik ihtiyaçlarına ne kadar az özen gösterildiğini de ortaya koyuyor. BM Kadın ve diğer örgütler, bu tür kişisel hijyen öğelerinin sağlanmasının kadın sağlık çalışanlarının yanı sıra koruma, izleme ve tedavi amaçlı karantinaya alınan kadın ve kız çocukların sağlık ve haysiyetleri için hayatî önemde olduğunu vurgulasa da, Çin'de hijyenik ped veya tampon gibi menstrual hijyen ürünlerinin çalışanların KKE'lerinin bir parçası olarak kadın bakıcılara ve cephe hattı çalışanlarına verilmediğine dair raporlar mevcuttur. Bu alanda ilk olma özelliğine sahip bazı çalışmalar, Çin'deki Covid-19 ile uğraşan kadın hemşireler ve sağlık uzmanları arasında özellikle yüksek oranda depresyon, anksiyete, uykusuzluk ve endişe görüldüğünü ortaya koymuştur ki, bazı araştırmacılar bunu, kadınların bunları ifade etmede erkeklerden daha güçlü olduğunu ileri süren bulgularla açıklıyor. Headspace veya Talkspace gibi kullanıcıları lisanslı terapistlere bağlayan sanal ruh sağlığı uygulamaları, kullanıcı hacimlerinin son haftalarda önemli ölçüde arttığını belirtiyor.

İlk veriler, bu artışın büyük ölçüde yardım isteme nedeni olarak açıkça salgını kontrol altına alma işinin stresinden bahseden kadın sağlık çalışanlarından kaynaklandığını gösteriyor. Fiziksel yükün üstüne bir de psikososyal yük binmektedir çünkü sağlık ve sosyal hizmetlerle ilgili meslekleri icra eden kadınların, hemşireler ve danışmanlar gibi, yüksek düzeyde duygusal emek harcaması bekleniyor. Ayrıca kadınların sadece ücretli işlerinde değil aynı zamanda aileleri için de temel sağlık hizmetleri lojistik destek birimi olarak daha çok “doğal” bakıcı, duygusal destek sağlayıcısı ve “her şeyci” olmaları yönünde toplumsal bir beklenti ve baskı vardır. Bu nedenle, birçok sağlık ve sosyal hizmet uzmanı kadın, bakım işinde çifte mesai yapar: işte genellikle düşük ücretli ve evde tamamen ücretsiz.

B. Ücretsiz Bakım Emeği

Covid-19 pandemi haline gelmeden önce bile, tüm dünyada BM Kadın tarafından 11 milyar dolarlık bir ekonomik değere sahip ücretsiz bakım işlerinin çoğunu kadın ve kız çocuklar rutin olarak zaten yapmaktaydı ki, bunlar olmadan toplumun ve küresel bir ekonomik sistemin sürdürülmesi düşünülemez. Uluslararası Çalışma Örgütü'ne (ILO) göre, kadınlar erkeklerden yaklaşık üç kat daha fazla ücretsiz bakım işi yapıyor, yani toplam ücretsiz bakım işi süresinin %76.2’si; ki bu, oran Asya-Pasifik gibi bazı bölgelerde %80'e ulaşıyor. Bazı ülkelerde, erkeklerin ücretsiz bakım işine katkısı son 20 yılda artmış olsa da gelişim hızı en iyi ihtimalle buzul devrinin ilerleme hızı kadardır ve 'eve ekmek getirenin erkek' olduğu aile modeli, toplumlara derinlemesine işlemiştir. Bu, çoğu ülkede inatçı kültürel ve sosyal rol ve normların bir sonucu ve erkek hak sahipliğinin ifadesidir ve genellikle kadınlar kayıt dışı, yarı zamanlı ve düşük ücretli işlerde ağırlıkta olduğu için ekonomik zorunluluklar ve daha fazla iş esnekliği gibi pratikliklerle birleştirilmiştir. Bununla birlikte, araştırmalar, kadınlar kocalarından daha çok kazanırken veya koca işsiz olduğunda bile, kadınların daha fazla ev işi yapmaya devam ettiğini gösteriyor. Uzmanlar, mevcut ilerleme oranıyla, ücretsiz bakım işlerindeki cinsiyet farkının kapatılmasının 210 yıl süreceğini hesaplamışlardır.

Karşılığı ödenmemiş ve az değer görmüş bakım ihtiyaçları salgınla birlikte katlanarak artmıştır ve bununla birlikte aile içinde virüse maruz kalma riski de artmıştır. Okullar ve kreşler çoğunlukla kapalı olduğundan evde çocuk bakımı sorumluluğu hâlâ ağırlıklı olarak kadınlara aittir; daha fazla kişinin evde kalmaya zorlanması da ev işlerine olan talebi artırmıştır; özellikle halk sağlığı ve sosyal bakım hizmetlerine aşırı bir yüklenme olduğu için evde bakım hizmetine ihtiyaç duyulan zamanlarda, ailedeki yaşlı ve hastalara geleneksel olarak bakıcılık yapan kadınlara başvurulmaktadır. Özellikle hasta aile bireylerinin bakımı, birincil bakım görevlisi olarak kadınların sağlık risklerini artırmaktadır ve çoğu zayıf sağlık sistemlerine sahip gelişmekte olan ülkelerde bu daha çok böyledir. Kadınların sadece evde hasta bakmakla kalmayıp bir de gelenekler gereği cenazeleri gömülmek üzere hazırladığı Ebola virüsü salgını sırasında Batı Afrika’da yaşanan deneyimler bu yöndeydi. Araştırmalar, Ebola örneğinde, evlerde hastalık bulaşma oranının hastanelere göre daha yüksek olduğunu göstermiştir. Ayrıca, Covid-19 salgınının hemen sonrasında aile ve toplum sağlığı çalışanları olarak kadınların ücretsiz bakım emeğine daha ne kadar bel bağlanacağı henüz belli değildir, çünkü toplulukların ve koronavirüsten kurtulan bireylerin uzun süreli bakım ihtiyaçlarının ne kadar süreceği de henüz bilinmiyor. Eğer Zika salgınını gösterge olarak alırsak, gelecekteki bu talepler çok yoğun olabilir. Zika salgını sonrasında, toplumlarında rutin taşıyıcı kontrol faaliyetlerini gerçekleştiren çoğunlukla kadınlardır; ayrıca pek çok kadın da ücretli işlerine geri dönememiştir ve bunun yerine kamu destek sistemlerinin yokluğunda Konjenital Zika Sendromu ile doğan çocuklara bakmaktadırlar.

Hiçbir şey, salgın sırasında çoğunlukla kadınlara yapılan sadece evde değil, aynı zamanda daha geniş toplumun yararı için de karşılıksız bakım işini artırmaları çağrısı, ardından pek çok ülkede resmî koruyucu yüz maskesi olmadığı için son dönemde yüz maskesi dikme işinin evlere yayılması – aile içinde ücretsiz çalışanların yanı sıra ücretli bakıcılar için ve herkesin sosyal mesafeyi uygulaması için – bir toplumsal dayanışma çağrısına öncülük etmiştir. Buna karşılık, çoğunlukla kadınlar evde ve hatta mülteci kamplarında aileleri ve sağlık çalışanları için dikiş makinesi veya el dikişiyle ücretsiz maske yapmaktadır. Bu, büyük bir sosyal destek ifadesi olmakla birlikte, bir kez daha, yetkililerin yapması gereken hazırlık ve tedarik eksikliğini telafi etmek çoğunlukla kadın emeğine bağlıdır ve kriz zamanında kadınların mevcut zihinsel ve fiziksel bakım yükünü ve stresini artırmaktadır, birçok kadın katkıda bulunma baskısı altındadır.

Koronavirüs döneminde artan bakım yükü, çocuk bakımı, yaşlı bakımı, evde eğitim ve ev işlerini aynı anda dengelemeye çalışan çocuk sahibi kayıtlı sektör çalışanı kadınlar için özellikle zordur. Kadınların işi, daha çok sayıda baba, evde kalır ve evden çalışırken karşılıksız bakım vermeye yaptıkları katkıyı “artırmakta” (ve aile içindeki bir adalet meselesi olmasına rağmen övgü ve takdir kazanmakta) olmasına rağmen zordur. Artan bakım taleplerini yönetmek, aile reisinin kadın olduğu, salgın sırasında özellikle savunmasız hale gelen haneler için neredeyse imkansızdır. Birleşik Krallık’ta, mevcut ailelerin dörtte biri tek bir ebeveynli ve bunların %90'ından fazlası kadın. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde, annelerin %41'i, evin geçimini sağlayan erkeklerin elde ettiği gelirin sadece %69'unu kazanmasına rağmen, aileyi geçindirmek konusunda ya tek başına ya da birincil konumdadırlar.

Kurtarma ve teşvik paketlerindeki devlet müdahaleleri bu nedenle, kadınların bakım ekonomisine orantısızca yüksek katkısının yansıması ve kabulü olarak, yüksek fayda getiren düşük maliyetli sağlık sigortası, acil nakit yardımı, ücretli hastalık izni ve evde çocuk ya da yaşlılara baktığı için işe gidemeyenler için aile sağlığı izni gibi sosyal koruma önlemlerini içermelidir. Aynı zamanda, hükümet ileti sistemi, resmî tebligat ve risk azaltma stratejileri, mevcut krizden birey ve hane halkı düzeyinde hayatta kalmaya yönelik bakım emeğinin toplumsal cinsiyete göre eşit paylaşımını aktif olarak teşvik etmesini gerektirir. Ancak o zaman kriz, aynı zamanda hane halkı, aile ve toplum içinde ücretsiz bakım emeğinin hâlâ süregelen dengesiz dağılımına yol açan sosyal normların ve yerleşik uygulamaların aşınmasını hızlandırmak için bir fırsat olabilir.

C. Sağlık Yönetimi ve Karar Alma

Küresel olarak, sağlık ve sosyal hizmet alanında çalışmanın yükünü kadınlar çekerken ve daha büyük risklerle karşı karşıyalarken, küresel sağlık hizmetleri kararlarını erkekler alıyor: Küresel sağlık kuruluşlarının %69'u erkekler tarafından yönetiliyor ve kurul başkanlarının %80'i erkektir, küresel sağlık kuruluşlarının sadece % 20'si yönetim kurullarında cinsiyet eşitliği geçerli ve sadece %25'i üst yönetim düzeyinde cinsiyet eşitliğine sahip.

Kadınların seslerini, deneyimlerini ve toplumsal cinsiyet uzmanlığını müdahale önlemlerine dahil etmeyerek, genel sağlık müdahalelerinin etkinliğinin zayıfladığını ve kadınların ve kız çocukların özel sağlık ihtiyaçlarının büyük ölçüde karşılanmadığını gösteren Ebola ve Zika gibi önceki acil durumlardan çıkan deneyimlere rağmen bu yaşanıyor.

Maalesef, küresel sağlık yönetişimindeki bu cinsiyet körlüğü örüntüsü, koronavirüs salgınına kadınların gerçek anlamda temsil edilmediği ve toplumsal cinsiyet uzmanlığından büyük ölçüde yoksun olan ulusal ve uluslararası düzeylerde yanıt veren çeşitli çalışma ekipleri ve kuruluşlarını bünyesinde barındırmaya devam ediyor. DSÖ'nün yakın zamanda bizzat onayladığı, acil durumlar için hazırlıkları güçlendirmeye ilişkin yönetim kurulu kararı, devletlere “karar verme süreçleri de dahil olmak üzere, hazırlık süreçlerinin tüm aşamalarına kadınları dahil etmek ve kadınlara söz hakkı vermek için ve hazırlık planlaması ve acil müdahale konularında toplumsal cinsiyet perspektifini anaakımlaştırmak için gereken adımları atmalarını” ısrarla tavsiye ederken DSÖ'nün Covid-19 Acil Durum Komitesinin yalnızca %20’si kadındır. Birçok ülkeye mesaj henüz ulaşmadı. Örneğin ABD'yi ele alalım: İkinci bir yeniden yapılanma turundan sonra bile ABD Koronavirus Görev Gücü üyelerinin sadece %10'u kadındır. Grup başlangıçta “mandemi” eleştirisini davet edercesine sadece erkeklerden kuruldu. BK Başbakanı Boris Johnson’ın BK’nın Covid-19 müdahalesi için oluşturduğu lider takımı da aynı şekilde tamamen erkek.

Sonuç olarak, salgına karşı geliştirilen müdahale ve salgın sonrası iyileşme sürecine kadınların seslerini ve deneyimlerini katmadaki eksiklik kadar toplumsal cinsiyet uzmanlarının da yokluğu endişe vericidir. İleride, tüm Covid-19 müdahale planlaması ve karar alma süreci, yalnızca kadınları ve erkekleri eşit temsil etmekle kalmayıp aynı zamanda ırksal ve etnik çeşitliliğe de öncelik verecek şekilde kapsayıcı olmalıdır. Toplum sağlığı, kriz ekonomisi, teknoloji ve risk iletişiminde toplumsal cinsiyet duyarlı ve kesişimsel analiz ve yöntemleri dahil etmek, sağlık veya iklim alanında gelecekteki bunun gibi acil durumlar ve afetler için hazırlıklı olma ve dayanıklılık oluşturmada çok önemlidir.

D. Okulların Kapanması ve Eğitim üzerine Etkileri

Covid-19 salgını Nisan ayı başı itibariyle, UNESCO'ya göre, 192 ülkede okulların kapatılmasını zorunlu kıldı. Şimdi, küresel olarak kayıtlı öğrencilerin %91'i (veya 1.57 milyar çocuk ve ergen) evde; zengin ve fakir arasında halihazırda mevcut eğitim farkının hem yüksek-düşük gelirli ülkeler arasında hem de yüksek-düşük gelirli bölgeler, topluluklar ve mahalleler arasında daha da artması muhtemel bir sonuçtur.

Okulların kapanması tüm çocuklar, özellikle de dezavantajlı ülke ve topluluklardan olanlar için eğitimi kesintiye uğratırken, UNESCO ve diğer uzmanlar bu okul kapanmalarının en sert ve en kalıcı şekilde kızları vurma olasılığı konusunda uyarmaktadırlar. Birincisi, birçok ülkede okulların kapanması hem kadınların hem de özellikle yaşça büyük kızların, örneğin evde eğitim ve küçük çocuklara çocuk bakımı sağlamak gibi bakım işi yükünü arttırmaktadır. Salgından önce de, ergen kızlar zaten erkeklere kıyasla ev işlerine önemli ölçüde daha çok ve bu nedenle eğitimlerine daha az zaman ayırmaktaydı. Geçmişte ortaya çıkan salgın hastalıklardan ve yaşanan ekonomik sıkıntılardan edinilen deneyimler yol gösterici olarak kabul edilirse, birçok gelişmekte olan ülkede – çoğunda özellikle orta öğretim ücretlidir - ergen kızların okulu bırakma ve kriz bittikten sonra bile geri dönmeme olasılığı daha yüksektir. Bunun nedeni, genellikle, artan yoksulluk dönemlerinde ve sosyal güvenlik ağlarından yoksun olan toplumlarda ailelerin kızlarını eğitmenin finansal ve fırsat maliyetlerini göz önünde bulundurarak onları gelir getirmeye katkıda bulunmak zorunda bırakmasıdır. Bu durumda pek çok örnekte, ergen kızlar erken evlendirilir; kızların cinsel olarak sömürülmesi, ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılamak için verdikleri mücadeleye gıda ve diğer temel ihtiyaç maddelerinin temini için seks satmanın da dahil olmasının sonucunda, okulun sağladığı korumanın dışında kaldıklarında sıklıkla artar. Ebola krizi sırasında, Sierra Leone'de ergen hamileliği %65'e kadar arttı, birçok hamile bir daha okula dönmedi, Sierra Leone yakın zamanda hamile kızların okullara gitmesini engelleyen bir uygulamayı yürürlükten kaldırdı. Belli politikalar uyarınca yasaklanmış olmasa bile, hamile gençler ve genç anneler çoğu zaman, sanayileşmiş, zengin ülkeler de dahil olmak üzere yeterli destek hizmetlerinin olmadığı birçok ülkede, eğitimlerini tamamlamalarını engelleyen ayrımcılık ve damgalama ile karşı karşıyadır.

Birçok ülkede salgına bağlı okul kapanışlarının bir sonucu olarak uzaktan eğitimin giderek çevrimiçi hale gelmesi nedeniyle, ülkelerin gelir düzeylerine göre uzaktan eğitimde görülen farklılıkları inceleyen yakın tarihli bir çalışmanın bulgularına göre, evde karantinaya alınan öğrenciler arasında, cinsiyetin sınıf ve gelir düzeyi, ırk veya coğrafya ile kesiştiği mevcut dijital bölünmenin tanınması ayrıca önemlidir.

Birden fazla aile üyesinin evde sınırlı çevrimiçi kaynaklara erişmesi gereken birçok evde, cinsiyet eşitsizliği kızların erişimini kısıtlayabilir. Bazı ABD okul bölgelerinin çocukları zorunlu korona molasına dizüstü bilgisayarlarla göndermeye yönelik çabaları övgüye değerdir, ancak bu uygulama, bırakın birçok gelişmekte olan ülkeyi, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki daha fakir okul sistemleri için bile uygun değildir ve birçok aile ve toplumun dijitalleşmede geri kaldığı gerçeğinin üzerine gitmemektedir. Bu nedenle, en çok marjinalize edilmiş ve en fakir öğrencilere ulaşmak için internet yoluyla eğitime alternatif olarak, kızların evdeki bakım işleriyle uyumlulaştırılabilen esnek eğitim programlarıyla birlikte, yazılı materyaller veya yerel radyo ve televizyon yayınları da dahil olmak üzere düşük teknolojili ve cinsiyete duyarlı yaklaşımlar gerekebilir. Okulların kapanması, ayrıca, kızların ve en savunmasız gençlerin genellikle okul yemeği, sosyal koruma veya danışmanlık gibi okullar aracılığıyla genellikle sağlanan destek hizmetlerinden yararlanamadığı anlamına da gelmektedir. Okul beslenme programlarının (sadece ABD'de düşük gelirli ailelerden gelen 30 milyon ABDli çocuk yararlanmaktadır) ve diğer hizmetlerin mümkün olan en iyi şekilde sürdürmek veya gıda karnesi ve eğitim desteği gibi destekler sağlamak için alternatif yollar bulmak, birçok kız da dahil olmak üzere en dezavantajlı çocukların, salgın sırasında ve sonrasında eğitimlerine devam edip edemeyecekleri konusunda fark yaratır. 

V. Sağlık üzerinde Cinsiyete Bağlı Olası Sonuçlar

Korona krizi, açıkça cinsiyete göre farklılaşmış sağlık ve kişisel güvenlik etkileri göstermektedir, bu da Covid-19 salgınından cinsiyete özgü dersler çıkarmayı ve bunları gelecekteki küresel sağlık krizlerine uygulamak için cinsiyete göre ayrıştırılmış sağlık verilerinin toplanmasını çok önemli hale getirmektedir. Son on yılda yaşanan SARS veya Ebola salgınlarından sonra, gelecekteki salgınlara hazırlanma fırsatı, büyük ölçüde göz ardı edildi ancak bu, dünyadaki sağlık sistemlerinin salgını nasıl ele aldığı ve izlediğini anlamak için önemli bir zorunluluktur.

İlk olarak Çin'den ve daha sonra büyük ölçüde Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelerden elde edilen verilerden, erkeklerin kadınlarla kabaca aynı oranda enfekte olmasına rağmen, Covid-19 semptomlarından orantısız olarak daha şiddetli muzdarip olduğu ve sonuç olarak erkek ölüm oranının daha yüksek olduğu görülüyor; İtalya'da gözlemlenen % 10’dan iki kata kadar daha yüksektir. Sebepler arasında hem biyolojik (cinsiyete dayalı genetik ve hormonal farklılıklar) hem de sosyal ve kültürel (toplumsal cinsiyet rolleri) faktörlerden şüphelenilmektedir, ancak sağlık araştırmacıları daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu da kabul etmektedir. Bu anlamda, Covid-19 salgını, küresel sağlık araştırmacıları için çalışmalarının sonuçlarını cinsiyete göre analiz etmeleri veya örneğin yeni ilaçların hem erkek hem de kadın modeller üzerindeki etkinliği konusunda deneyler yapmaları için çok ihtiyaç duyulan uyarı işareti olabilir. Epidemiyolojide, kadınların kalp krizi gibi fazlaca incelenmiş durumlarda genellikle daha düşük sağkalım oranlarına sahip olması veya onaylanmış ilaçların yan etkilerini erkeklerden daha kötü yaşamasının sorumlusu bu tür cinsiyet körü yaklaşımlar olabilir.

Bununla birlikte, Covid-19’a yakalanma sıklığı ve Covid-19’un cinsiyete duyarlılığı diğer faktörlerle birleştiği için, cinsiyete göre ayrıştırılmış veri toplama önemli olmakla birlikte yeterli değildir. Bunlar, ırk, yaş, sınıf ve Covid-19'un küresel bağlamda göze çarpan şekilde belirginleştirdiği gibi coğrafya ile cinsiyetin kesişimselliğini kabul etmenin önemini güçlü bir şekilde gösteriyor. Örneğin, halihazırda sağlık hizmetlerine erişimi zayıf olan, bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalık oranlarının önemli ölçüde yüksek, temel hizmetlere, hijyene erişimin yetersiz ve virüse karşı kırılganlıkları üzerinde önemli etkilere sahip diğer koruyucu tedbirlerin eksik olduğu yerli topluluklar gibi yerli kadınların da spesifik sağlık tehditlerine ve sağlık koşullarına sahip olduğunu kabul etmek önemlidir. Yerli topluluklardaki toplumsal cinsiyet farklarına aynı zamanda başka başka geleneksel cinsiyet rolleri de eşlik ediyor.

Covid-19'dan kaynaklanan hastalığın şiddeti ve ölüm oranının temel belirleyicisi yaş olarak tanımlanmış olsa da, örneğin Birleşik Devletler'de, değerlendirmeler sadece siyah topluluklarında değil, aynı zamanda Nisan ayı başlarında New York City’deki Latin mahallelerinde de, Covid-19 enfeksiyonları riskinin çok daha yüksek olduğunu ve beyaz mahallelerdekinden çok daha ciddi sonuçlara yol açtığını ve dolayısıyla Afrikalı-Amerikalı ve Latin kadınların beyaz kadınlara göre daha fazla etkilendiği tespitiyle başlıyor. Bu, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından toplanan Covid-19 verilerinde bir faktör olarak ırkla ilgili kapsamlı verilerin eksikliğinden kaynaklanıyor. Her ne kadar siyah toplumlarda yüksek obezite veya diyabet oranları gibi altta yatan sağlık sorunları kısmen sorumlu tutulabilirse de, bu, halk sağlığı alanında ve salgınla mücadelede ön cephede yer alan doktorların, bilinen ırksal ve ekonomik önyargı kalıplarının, salgına karşı verilen mücadelede de örneğin koronavirüs testine erişim konusunda, talihsiz bir tekrarı olarak gördükleri şeyden ibarettir. ABD sağlık, sosyal ve ekonomik sistemindeki bu sistemik ayrımcılık ve önyargılar, siyah kadınların doğum sırasında ölme olasılığının beyaz kadınlarınkinden iki kat fazla olmasının nedeninin en azından bir kısmıdır. Dolayısıyla, Covid-19'un patolojisi, köklü Amerikan ırkçılığının patolojisi ile daha da kötüleşmektedir.

Bütün ülkelerde Covid-19 salgını sırasında sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlikler halihazırda ciddi düzeydeyken, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda bu eşitsizlikler katlanarak artıyor. Bunları kabul etmek yetmez, bir yandan geçmişte verilen zararları onarıp yenilerinden kaçınırken diğer yandan acil ihtiyaçları ele almak, birçok toplumsal cinsiyet ve insan hakları grubu için Covid-19'a verilmesi gereken feminist yanıtın ve aciliyet kazanmış küresel adalet meselesinin bir parçasıdır. 2008 mali krizinden ve amansız özelleştirme girişimlerinin sonucunda IMF ve Dünya Bankasının sağladığı kredi ve kurtarma programlarının kemeri birkaç defa sıkma dayatmasından muzdarip pek çok gelişmekte olan Küresel Güney ülkesi, salgınla birlikte kaynak yetersizliği ve zayıf bir halk sağlığı sistemi ile karşılaşmıştır. Bazı tahminlere göre, salgın olmayan zamanlarda bile dünya nüfusunun sadece yarısı temel sağlık hizmetlerine erişebiliyor. Güney Afrika Halk Dayanışma Ağı, Güney Afrika'da insanların çoğunluğunun bağlı olduğu kamu sağlığı sistemlerinin, Covid-19'un tamamen vurmasından önce bile, ülke çapında sadece 20 ventilatöre sahip Zimbabwe ve 17 milyon nüfusa rağmen sadece 25 yoğun bakım yatağına sahip Malawi ile dizlerinin üstünde sürünmekte olduğu konusunda uyarıyor. Büyük oranda kırsal bölgelerde yaşayan, savaşta zarar görmüş 31.6 milyon insanın yaşadığı, ülke çapında faal izolasyon merkezlerinde 1.100 yatağa sahip olan Afganistan gibi, dünyanın diğer bölgelerinde de, durum aynı derecede korkunçtur. En yoksul gelişmekte olan ülkelerin çoğunda gayrıresmi hasta, yaşlı ve çocuklar için karşılıksız toplum sağlığı ve evde sağlık bakım sistemi, güvenilmez haldeki resmî halk sağlığı sistemlerine payandalık eden kadınların sırtında yükselmektedir.

A.      Kadınların Cinsel ve Üreme Sağlığı Sorunları ve Kısıtlanmış Hakları

Covid-19 salgınının enfeksiyon ve ölüm oranları üzerindeki doğrudan etkilerinin yanı sıra, kadın sağlığı ve özellikle cinsellik ve üreme sağlığı, ihtiyaçları ve bununla ilgili meseleler bu küresel sağlık krizinden olumsuz etkileniyor. Birçok durumda cinsellik ve üreme hakları da ciddi şekilde kısıtlanmıştır. Ebola virüsü veya sivrisinek kaynaklı Zika virüsü gibi salgın hastalıkların cinsiyete dayalı etkileri, içlerinde insan hakları grupları ve toplumsal cinsiyet savunucularının da olduğu, bu önceki salgınlardan çıkarılan derslerin, salgının kadın ve kız çocuklarının cinsellik ve üreme sağlığı hizmetlerine erişim hakları üzerindeki etkilerini yakından izlemek ve onları korumak için zamanında ve proaktif bir şekilde müdahale etmek amacıyla, hükümetler ve uluslararası kuruluşlar tarafından uygulanmasını talep edenler tarafından belgelenmiştir.

Sağlık sistemi düzeyinde, finansal kaynakların öncelikle Covid-19 müdahalelerine ayrılması, üreme sağlığı programlarına ayrılan fonların geri çekilmesine ve bu tür hizmetlerin ücretsiz veya indirimli olmasına güvenen kadınların erişiminin azalmasına neden olabilir. Dünya genelinde, üreme çağındaki 214 milyondan fazla kadın ve kız çocuğun istenmeyen gebelikleri önlemek için modern doğum kontrol yöntemlerine erişimi bulunmuyor. Salgının doğrudan bir sonucu olarak, 9,5 milyon kadın ve kız çocuğu daha önce yararlandıkları aile planlaması hizmetlerine erişimini kaybedebilir. Kontraseptifler, progesteron gibi hammaddeler veya cinsel yolla bulaşan hastalıkları tedavi etmek için kullanılan antibiyotikler gibi ilaçlarda görülen yetersizlik, büyük ihtimalle özellikle dünyadaki en büyük ikinci farmasötik ürün ihracatçısı olan Çin'de ve önemli bir jenerik ilaç üreticisi olan Hindistan'da, tedarik zincirlerinin bozulmasından kaynaklanıyor. Dünyanın en büyük aile planlaması ürünleri tedarikçilerinden biri, çeşitli ülkelerde, örneğin Myanmar'da kontraseptif implantlar veya Mozambik'te prezervatif gibi, aile planlaması ürünlerinin zaten yetersiz olduğunu bildiriyor ve öngörüyor.

Bir temel sağlık hizmeti ve kadınların cinsellik ve üreme haklarının göstergesi olan −ve normal şartlarda pek çok ülkede zaten ciddi şekilde kısıtlanmış olan− kürtaja zamanında erişim, Polonya, İrlanda veya İtalya gibi Avrupa'daki birçok ülke de dahil olmak üzere, pek çok devlet ve yargı sistemi tarafından “zorunlu olmayan” sağlık hizmeti ilan edilerek ve bu tıbbi prosedür Covid-19 salgını sırasında doğrudan yasaklanarak daha da karmaşık hale getirilmiştir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde, beş eyalet - Ohio, Teksas, Iowa, Alabama ve Oklahoma - koronavirüs salgını sırasında kürtajı geçici olarak yasaklamak için acil durum bildiriminde bulunmuşlardır, diğer 18 eyalet de benzer önlemler hayata geçirmeyi düşünürken, Amerikan tıbbi dernekleri bu prosedürü uygulamayı ertelemenin pek çok durumda bunu reddetmekle aynı anlama geleceği konusunda uyarmıştır. Ayrıca, koronavirüs krizi zamanında uygulanan kürtaja erişim kısıtlamalarının salgından sonra da devam edeceğine dair endişeler artıyor. Hâlâ izin verilen yerlerde de, pek çok kadın için prosedürlerin planlanması, daha az kapasite, sınırlı tedarik ve sosyal mesafelenme gerekliliklerinin bir sonucu olarak daha zor hale geldi. Kadın sağlığı savunucuları, Covid-19 salgınının, kendi kendine uygulanan düşük ilaçlarına erişimi arttırmak da dahil olmak üzere, kürtaj üzerindeki lekenin küresel olarak silinmesi gerekliliğinin altını çizdiğini vurguluyor. Aynı zamanda yurtdışındaki sivil toplum kuruluşlarının örneğin, yerinden edilmiş insanlara ve mültecilere insani yardım gibi, Covid-19 salgınını önleme ve baskılama sürecinin neden olduğu cinsellik ve üreme sağlığı hizmetlerindeki açıkları kapatmasını güçleştiren, uluslararası yardımların kürtaj için kullanılmasına izin vermemek gibi şartlarla yapılan resmî kalkınma yardımı (ODA) aracılığıyla sağlık hizmetlerine kürtaj işlemini de içerebilecek şekilde getirilen kısıtlamalara karşı mücadeleye devam etmek gerektiğini de ortaya koyuyor.

Korona krizi sırasında sağlık sistemleri üzerindeki artan baskı ve pek çok ülkede kaynakların başka alanlara aktarılması, aynı zamanda pelvik muayene, doğum öncesi ve doğum sonrası bakım gibi standart jinekolojik muayenelere ve önleyici sağlık hizmetlerine erişimi ve ulaşımı azaltıyor. Doğum öncesi ve sonrası hizmetlerin aksaması salgın sırasında hamilelik, doğum ve emzirme zorunluluğu ortadan kalkmadığı için özellikle tehlikelidir. Bu, Ebola'dan etkilenen bölgelerde anne ölümlerinin arttığına veya Zika salgını sırasında doğum sonrası ve yenidoğan sağlığı hizmetlerine erişimin zorlaştığına ilişkin verilerin gösterdiği gibi, COVID-19'un sebep olduğu gerçek sağlık tehdidinin ötesinde, salgın sırasında doğuran anneler ve bebekleri için önemli kalıcı sonuçlara neden olabilir. Halihazırda mevcut sınırlı veriler Covid-19'un hamile kadınlar ve doğmamış çocukları (örneğin vektör-aracılı Zika'nın aksine) için bir sağlık tehdidi oluşturmadığını ve emzirmeyi engellememesi gerektiğini düşündürse de, Dünya Sağlık Örgütü riskleri kesin olarak ortadan kaldırmak için hedefe yönelik araştırmalar yapılması gerektiğini kabul etmekte ve gebeliğin genel olarak kadınların bazı solunum yolu enfeksiyonlarına yatkınlığını artırabileceği konusunda uyarıyor. Uzmanlar, bunun hamile kadınlar için birincil korunmaya daha fazla odaklanılmasını gerektirdiğini söylüyor.

Sağlık sistemleri ve klinikler üzerindeki baskı nedeniyle, daha çok hamile kadın ve aileleri evde doğum yapmayı düşünüyor; gelişmekte olan ülkelerde çok sayıda kadının sahip olduğu tek seçenek zaten budur. Evde doğum, yüksek riskli gebelikler için uygun değildir ve kötüleşen sağlık koşullarından dolayı fiili bir zorunluluk yerine kadınların tercihi olmalıdır. Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi bazı ülkelerde, özel hastaneler doğum sırasında partnerlere ve ziyaretçilere kısıtlama getirmek için başvurmuş ve böylece hamile kadınların, enfeksiyon durumuna bakılmaksızın, doğumdan önce, doğum sırasında ve sonrasında nitelikli bakım hakkına sahip olduğunu, bu hakkın doğum sırasında seçtiği kişiyi bulundurma ve onur ve saygınlıkla muamele edilmeyi de içerdiğini tüm taraflara hatırlatan DSÖ tavsiyesini göz ardı etmişlerdir. BM Nüfus Fonunun uyardığı gibi, tüm yeni anneler, doğumdan sonra, salgının aile ve genel olarak toplum üzerinde yarattığı sosyal ve mali etkilerle şiddetlenebilecek doğum sonrası anksiyete ve depresyon belirtilerine de özellikle dikkat edilerek, emzirmeye teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.

B.      LGBTİ ve Gender non-Confirming Bireylerin Sağlık Sorunları ve Cinsel Hakları

Covid-19'un sağlık hakları ve cinsel haklar üzerindeki etkileri, birçok ülkede genellikle en marjinal ve savunmasız gruplar arasında olan lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel, interseks insanlar (LGBTI) ve gender non-conforming bireyler (GNC) tarafından da akut olarak hissediliyor. Bu bireyler, salgından önce de, homofobi, önyargı ve kriminalizasyon ve kovuşturma gibi çoklu ve kesişen ayrımcılık biçimlerinin yanı sıra sağlık ve ilgili hizmetlere erişim engelleriyle karşı karşıyaydı. Sonuç olarak, halihazırda obezite, kalp hastalığı, solunum problemleri, astım veya HIV gibi kronik hastalıklardan kaynaklanan hasar görmüş bağışıklık sistemi sorunlarından muzdarip birçok LGBTİ ve GNC birey de Covid-19’un yol açtığı ağır sonuçlar bakımından yüksek risk taşıyan gruplar arasındadır. Hormon tedavisi veya cinsiyet değiştirme ameliyatı gibi özel sağlık ihtiyaçları olabilecek transseksüel ve interseks bireyler, koronavirüs krizi sırasında, sağlık sistemleri, bunları zorunlu olmayan sağlık hizmeti sınıfında gördüğü için Tayland veya İspanya gibi dünyanın birçok ülkesinde bu müdahalelerin ertelendiğini veya iptal edildiğini görebilirler. Bu tür hizmetlerin ne zaman devam edebileceğine dair artan belirsizlikler, depresyon, kaygı ve intihar düşünceleri de dahil olmak üzere, çok büyük sayıda LGBTİ ve GNC bireyin zaten muzdarip olduğu ruh sağlığı sorunlarını ağırlaştırabilir.

VI.     Cinsiyetlendirilmiş Emniyet ve Güvenlik Sonuçları

Koronavirüs krizi, ister toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riskinin artması, değişen insan kaçakçılığı tehdidi, ister çatışmaların, göçün ve yer değiştirmelerin neden olduklarına ek olarak insani güvenlik ihtiyaç ve koruma gereksinimlerinin artması olsun, kadınların kişisel ve toplumsal emniyet ve güvenlikleri için ciddi sonuçlar doğuruyor. Kadınlar ve kız çocuklar Covid-19 krizinden önce bile bu acımasız şiddet türlerine maruz kalmaktaydılarsa da, bu şiddet biçimlerinin zaten ağır olan etkileri, kaynakların ve dikkatlerin salgına karşı müdahale tedbirlerine kaydığı ve bunlara öncelik verilen bir dönemde daha da ağırlaşıyor.

A. Cinsiyet Temelli Şiddet ve Aile içi Şiddet Salgını

Cinsiyete dayalı şiddet, özellikle kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet, Covid-19 salgını sırasında hızla bir gölge salgın haline geliyor. Evde-kal talimatları, izolasyon ve sosyal mesafe zorunlulukları, koronavirüsle savaşmak için gerekli koşullar, tam da ev içi istismarcıların elini güçlendiren koşullardır. Sayılar son derece sarsıcıdır. Bununla birlikte sorun yeni değildir, aksine kemikleşmiş patriyarkanın hem nedeni hem de sonucudur, bu nedenle, pek çok araştırmacı ve savunucunun iddia ettiği gibi, süreğen yapısal şiddet, kadınların ve kızların temel hizmetlere erişimini baltalıyor. BM Kadın tarafından toplanan veriler, koronavirüsten önce bile, 2017 yılında dünya genelinde 87.000 kadının kasten öldürüldüğünü, çoğunun katilinin yakın partnerler ve aile üyeleri (yılda en az 5.000 + 'namus cinayeti’ dahil) olduğunu ve küresel maliyetinin tahminî 1,65 trilyon dolar olduğunu gösteriyor. Dünyanın dört bir yanından gelen verilerin doğruladığı gibi, Covid-19'un patlak vermesinden bu yana, cinsiyete dayalı aile içi şiddet ve kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet önemli ölçüde artmıştır. Cinsiyete dayalı aile içi şiddet, LGBTI toplulukları ve GNC bireyleri, cinsel yönelimlerini ve cinsiyet kimliklerini ve bunun ifadesini doğrudan cezalandıran özellikle Afrika, Orta Doğu, Asya ve Pasifik gibi pek çok ülkede orantısız olarak ciddi bir riske sokuyor ve bu nedenle, kovuşturmaya maruz kalma korkusu nedeniyle adalete veya destek hizmetine erişmeleri önerilmiyor.

Ne yazık ki, aile içi şiddetteki artış tahmin edilebilir bir senaryoyu takip ediyor gibi görünüyor: hükümet tarafından zorunlu kapanmalardan yaklaşık 7-10 gün sonra, tehlike çağrıları doruğa ulaşmıştır. Çin, Brezilya, Kanada, Almanya, İtalya, Kıbrıs, İspanya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki durum budur ve bazı örneklerde rakamlar bir önceki yılın aynı ayına göre üç kat artmıştır. Güney Afrika'da, sadece bir haftalık bir kapanmanın ardından yaklaşık 90.000 kadına ve kız çocuklara yönelik şiddet vakası bildirilmiştir ve Türkiye'de kadın hakları aktivistleri, hükümetin evde-kal kararı vermesinden bu yana öldürülen kadın sayısının tırmandığı konusunda uyarıyor. Aile içi şiddet vakaları ve cinsiyete dayalı şiddet ve aile içi şiddete adanmış kurumlar olması sıfatıyla acil sığınak talebi dalgalar halinde yayılmıştır, en iyi zamanlarda bile ciddi şekilde yetersiz finanse edilmiş, hizmet vermeye devam etmek veya artırmak konusunda zorluklar yaşamış ve birçok sığınak sağlık merkezine dönüştürülmüştür.

BM Genel Sekreteri Guterres, tüm hükümetleri, sığınakları temel hizmet olarak ilan edip mevcut yatak sayısını artırmak, özellikle erkekler ve erkek çocukları hedefleyen kamuoyu kampanyalarını çoğaltmak, online hizmetlere ve danışmanlık ve psikososyal destek sunan sivil toplum gruplarına yapılan yatırımları artırmak, eczaneler ve marketler gibi şiddete uğramış kadınların hâlâ erişebileceği yerlerde alternatif uyarı sistemleri kurmak ve yasal uygulamaların ve yargı sistemlerinin hâlâ faillerin peşinde olduğunun güvencesini vermek de dahil olmak üzere, kadınlara ve kız çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi ve telafi edilmesini Covid-19 ulusal müdahale planlarının önemli bir parçası haline getirmeye çağırdı. Maalesef, Covid-19 zamanlarında ev içi istismarla karşılaşan çok çok fazla kadın ve kız çocuklar, bazı tahminlere göre sırf kadınların sayısı bir milyardan fazladır, mevcut kanunsuzluk kalıpları ve aile içi şiddete karşı yasal güvencesizlikle karşı karşıyadır. Dünya ülkelerinin yaklaşık dörtte biri evlilik içi tecavüzü suç saymıyor ve 49 ülkede aile içi şiddete karşı özel bir yasa bulunmuyor. Covid-19 salgınının yıkıcı etkilerinden kaynaklanan cinsiyete bağlı şiddet ve aile içi şiddete yapılan vurgu, bu direngen ülkelerde kalıcı yasal iyileştirmelerin yanı sıra, başka yerlerde de uygulama ve yasal takip konusunda daha yüksek düzeyde bir hesap verirliği teşvik etmesi gibi olumlu bir sonuç ve iyimserlik beklentisi olabilir.

B. İnsan Kaçakçılığı

İnsan kaçakçılığını izleyen gruplar, Covid-19 salgınının insan kaçakçılarına, sömürü sistemlerinin ve bağlantılarının koptuğu bu zamanlarda gelirlerinden olmamak için daha fazla şiddet veya yeni sömürü biçimleri, özellikle de kaçakçılığın yönünü giderek online olarak cinsel sömürüye kaydırmaları için fırsatlar sunmasından endişe ediyorlar. Cinsel sömürü maksadıyla yapılan insan kaçakçılığı mağdurlarının 9/10’unu zaten kadınlar ve kız çocuklar oluşturmaktaydı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının (AGİT) İnsan Kaçakçılığı ile Mücadele Özel Temsilcisi geçtiğimiz günlerde tüm dünyada hükümetlerin Covid-19 salgını sırasında insan kaçakçılığıyla mücadele konusunda tedbiri elden bırakmamaları ve çabalarını yoğunlaştırmaları gerektiği konusunda uyarmıştır. Çocuklar ve özellikle kızlar, okulların kapalı olduğu bu dönemde arkadaşlık ihtiyacıyla sosyal medyada daha fazla zaman geçiriyorlar ve artan bir sanal istismar riski ile karşı karşıyalar.

İnsan kaçakçılığı ile mücadele eden gruplar ayrıca Covid-19 salgınının ekonomik etkilerinin, insanları dünya genelinde seks ve işçi kaçakçılığına yatkın hale getiren bu savunmasızlığı artırdığından endişe duyuyorlar. İnsan kaçakçılığı, zaten ekonomik ve sosyal eşitsizliğin en tekinsiz sınırlarında yaşamakta olanlarla beslendiğinden, Covid-19 salgını sırasında birçok yeni kurban, özellikle kadın ve kız çocukları ile LGBTİ ve GNC gençler insan kaçakçılarının eline geçebilir. Ayrıca, göçmenlik belgelerine sahip olmayan birçok göçmen de dahil olmak üzere, zorla çalıştırma ve seks kaçakçılığı mağduru mevcut birçok kadın, LGBTİ ve GNC birey, sınırların kapandığı ve yabancı düşmanlığının arttığı bu zamanlarda, koronavirüs krizi nedeniyle sığınma evlerine erişime getirilen kısıtlamalar ve fonların halk sağlığı sorunlarına baskı yapmak için ayrılan fonların başka alanlara kaydırılması nedeniyle her zamankinden daha az koruma ve yardım kaynağına mecbur bırakılmıştır.

C. İnsani İhtiyaçlar, Kadın Mülteciler ve Ülke İçinde Göç Etmek Zorunda Kalmış Kimseler

Covid-19 krizi tüm dünyadaki insanları etkilerken salgının yarattığı tehlike büyümüş ve insanî yardım ihtiyacı dünya genelinde 168 milyondan fazla savunmasız insan için büyük ölçüde yoğunlaşmıştır. Bu, BM’nin 2019 sonunda, 2020 yılı için öngördüğü rakamdır ve büyük ölçüde silahlı çatışmalar ve aşırı iklim olayları sonucunda insani yardıma ve korunmaya muhtaç hale geleceği öngörülen insanları ifade ediyor. Koronavirüs tehlikesi vurmadan önce hesaplanmıştır ve bu nedenle önümüzdeki aylarda dramatik biçimde artacaktır. Bu yüzden BM Genel Sekreteri Guterres Mart ayı sonunda Covid-19'a yönelik insani yardım girişimlerini korumak için silahlı çatışmalara küresel ateşkes çağrısında bulunmuştur. Bazı çatışan taraflar, örneğin Yemen'deki düşmanlıkların sona erdirileceğini taahhüt ederek karşılık vermiş olsalar da, bu tür ateşkeslerin onurlandırılacağı veya silahlı çatışmalara verilen bu aranın süreceği ve salgın sonrası iyileşme dönemine kadar uzanacağı kesin olmaktan uzaktır.

Çatışmalardan etkilenen bölgelerde kalanlar, sağlık sistemleri ve altyapıları savaşta hasar gördüğünden korkunç koşullarla karşı karşıyadır, bu durum da pek çoğu çatışmalarda hedef halinde olan (yalnızca 2019'da 171 sağlıkçı çatışan taraflarca öldürüldü) sağlık çalışanlarının hastalık gözetimi yapmasına engel oluyor. Yardım ve hizmet dağıtımının siyasileştirilmesi ve insanî yardıma sınırlı erişim de, silahlı çatışmalar sırasında bulaşıcı hastalıkların yayılmasını ve etkisini daha da kötüleştirir; savaştan zarar görmüş toplumlarda en çok acı çekenler en savunmasız olanlardır; kadınlar ve çocuklar, engelliler, ötekileştirilmiş ve yerinden edilmişler.

Zulüm, çatışma, şiddet ve insan hakları ihlalleri nedeniyle ülkelerini terk eden çok sayıda mülteci ve zorla yerinden edilmiş insanlar ciddi derecede yüksek risk altındadır. Nüfus yoğunluğu, temel hizmetlere ve güvenilir bilgilere sınırlı erişim de dahil olmak üzere bir dizi faktör nedeniyle, salgının etkisi yaşadıkları koşulları kötüleştiriyor ve kendisi de kötüleşiyor. Dünya genelinde, 41 milyondan fazlası ülke içinde yerinden edilenler ve 26 milyonu mülteci olmak üzere 70 milyondan fazla insan, zaten toplumun kenarında yaşıyor ve Covid-19 salgınıyla karşı karşıya; yaşamları, sağkalımları ve geçim kaynakları tehdit altında. Çatışma veya kriz nedeniyle yerlerinden edilenlerin %60'ı kadın ve kız çocuklardır.

Birçoğu sağlık sistemlerinin zaten zayıf olduğu ülkelerde bulunan mülteci kamplarındakiler bakımından Covid-19'un yayılmasını sınırlamak için önerilen fiziksel mesafe, güvenlik ve hijyenik önlemleri uygulamak imkansızdır, bu da onları virüs bulaşma konusunda katlanarak artan risk altına sokuyor, özellikle mülteci tesislerinin çoğunda yeterli temiz su, banyo, hijyenik malzeme veya sabun yoktur. Bu durum, hızlıca enfekte olmuş çok sayıda insanın, yarıdan fazlası çocuk yaklaşık bir milyon Rohinyalı mülteciyi barındıran yeryüzündeki en büyük mülteci yerleşimi olan Bangladeş’teki Cox Bazar gibi aşırı kalabalık kamplarda yaşamasına neden olabilir. Virüse yakalandıktan sonra binlerce insan perişan olabilir. İlk Covid-19 vakasının Nisan ayı başında Midilli'de bir mülteci kampında görüldüğü Yunanistan’da da durum kötüdür. Hak savunucuları ve Avrupa Parlamentosu, Yunanistan’dan kalabalığı azaltmak üzere acil tedbirler almasını, diğer Avrupa hükümetlerinden de buradaki mülteci kamplarının yaşlılar ve kronik rahatsızlıkları olanlar için ölüm tuzaklarına dönüşmesini engellemesini talep etmiştir.

Kamplardaki koşullar mülteciler ve ülke içinde yerinde edilmişler için genel olarak kötü ve güvensiz ise, kadın ve kız çocuklar için daha da kötüdür. Mülteciler ve göçmenler için ruh sağlığını da içeren sağlık hizmetleri genellikle kıttır. Cinsellik ve üreme sağlığı hizmetleri, anne ölümlerini azalttığı, cinsel yolla bulaşan hastalıkları ve istenmeyen gebelikleri önlediği için mülteci kadınlar ve kız çocukların kriz zamanlarında hayatta kalmaları için çok önemlidir. Kadın mültecilerin çoğu, zaten, kamplarda kadınların ve ergenlik çağındaki genç kızların temel hijyenik ihtiyaçlarını karşılarken meraklı gözlerden ve erkek tacizinden uzak olmalarını sağlayacak, güvenli, cinsiyetlere göre ayrılmış alanların olmadığı kamplara terk edilmiş durumdadır. Mülteci kadınlar ve kız çocuklar zaten sık sık zorla evlendirme ve toplu tecavüz de dahil olmak üzere sürekli bir erkeklerden kaynaklanan cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Bu koronavirüs salgını sırasında, mülteci kamplarında da hasta bakma yükünü üstlenmeye, enfeksiyon riskini azaltmaya ve patlamaya hazır ortamda çıkan çatışmalara ve şiddete arabuluculuk etmeye çağırılan yine kadınlar olacaktır.

Salgının etkileri ve bununla bağlantılı hareket kısıtlamaları ve sosyal mesafe zorunluluğu insanî yardıma erişimi ve yardım kapasitesini ciddi biçimde zorlarken çatışmaya eğilimli ülkelerde ve mülteciler ve ülke içinde yerinden edilmiş kişiler için kurulan kamplarda Covid-19'un yayılmasına müdahale etmek, mevcut insani kaynaklarını esnetecektir. Bu nedenle, kısa süre önce yayımlanan Covid-19 BM Küresel İnsani Müdahale Planında, BM Genel Sekreteri Guterres, dünyanın en yoksul ülkelerinde virüse karşı mücadeleyi mümkün kılmayı bir öncelik meselesi haline getirerek önümüzdeki dokuz ay, özellikle kadınlar ve çocuklar, yaşlılar, engelli veya kronik hastalığı olanlar olmak üzere, en savunmasız insanların haklarını koruyacak ve ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde 2 milyar dolarlık bir başlangıç paketi için gelişmekte olan ülkeleri sıkboğaz ediyor.

VII.    Salgının Üstesinden Gelmek ve İnsan Haklarına, Cinsiyet Eşitliğine Yatırım Yaparak ve İnsanî Güvenliği Genişleterek Gelecek Krizlere Karşı Dayanıklılık Geliştirmek

Covid-19 salgını, mevcut ve kesişimsel eşitsizlikleri derinleştirmiş ve insan hakları ihlallerinin çoğalmasıyla küresel olarak pek çok kadın ve kız çocuğu için orantısız bir biçimde kötü sonuçlar ve cinsiyete göre farklılaşmış etkiler taşıyan cari toplumsal, ekonomik ve siyasi sistemlerimizdeki yapısal eksiklikleri gözler önüne sermiştir. Kriz ayrıca, kritik iklim ve biyoçeşitlilik meselesi gibi insanlığın hayatta kalmasına aynı şekilde tehdit oluşturan eli kulağında ve müstakbel tehlikelere karşı insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve insanî güvenliğin yaygınlaşmasını teşvik etmeye ve güçlendirmeye yatırım yaparak direnç geliştirebileceğimizi ve salgının üstesinden gelebileceğimizi göstermiştir. Gerekli ulusal ve eşgüdümlü ve çok taraflı müdahale ve iyileştirme önlemleri, salgının şiddetlendirdiği çoklu ve eşzamanlı sağlık, insanî yardım, bakım, ekonomik ve kişisel güvenlik krizlerini ele almalıdır. Bu önlemler, planlar ve destekledikleri iyileşme çabaları, mevcut yapılarımızın ve önceliklerimizin yanlış olduğuna dair bu sarsıcı küresel uyanış çağrısından sonra ihtiyaç duyulan sistemik yapısal değişim için bir fırsat sunmaktadır, ama ancak bizi işlerin her zamanki gibi olduğu bir salgın sonrası versiyona geri döndürecek başarısız sistemleri ayakta tutmak için sorumsuz şirketlere mali destek vermekten kaçınırlarsa.

Bunun yerine, tüm müdahale önlemleri ve iyileşme planları, kadınlar ve kız çocukların bütün kesişimsellikleriyle güçlendirilmesini ve toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan sağlık, eğitim ve sosyal koruma programlarına, kamusal altyapıya yapılacak yatırımlarla evrensel olarak erişilebilir ve uygun fiyatlı kamu hizmetlerinin sağlanmasını idrak etmeli ve güçlendirmek için çalışmalıdır. Sonuçta, bu salgın limonundan limonata yapmak için hâlâ bir şansımız olabilir. Ancak ve ancak çoğunlukla kadınların ve kız çocukların ücretsiz bakım emeğini sömürerek işleyen mevcut ekonomik paradigmayı, eşit bir biçimde ve ayrım gözetmeksizin herkesin ve gezegenin iyiliğini umursayan ve her yerde demokratik karar alma ve ifade özgürlüğünü, hareket özgürlüğü de dahil olmak üzere, hakları ve katılım ilkesini eski haline getirmek ve daha da geliştirmek için çalışan kapsayıcı bir ekonomiye dönüştürmek için uğraşmalıyız.

----------------------------------------------

Bu metin İngilizce'den Türkçe'ye Deniz Tuna tarafından çevrilmiştir.