ABD’de korona virüs krizinin toplumsal boyutları

Analiz

Korona virüs krizi ABD’de devasa bir toplumsal tahribata neden oluyor. ABD ekonomisindeki ve toplumundaki mevcut yapısal eşitsizlikleri ve ayrımcılıkları büyütüyor.

2020 Nisan’ında ABD’de, aşevlerinin önünde kilometrelerce kuyruk, 22 milyon insanın işsizlik ödeneği başvurusu, COVID -19 testi yaptırmak için fazlasıyla uzun süre beklemek durumunda kalan hastalar ve artık kirasını ya da ev kredisi taksitini ödeyemeyen umutsuz insanların hikâyeleri var. Korona virüs krizi Amerikan toplumundaki yarılmayı acımasızca gözler önüne serdi.

Büyüyen toplumsal eşitsizlik

Son yıllarda rekor büyüme gösteren Amerikan ekonomisine rağmen çok sayıda yurttaş temel ihtiyaçları için hayat mücadelesi veriyor: Sağlık hizmeti almak, başının üstünde bir çatı ve masada bir kap sıcak yemek. 2018’de en zengin Amerikalıların serveti eşi görülmemiş oranda artarken, yurttaşların yüzde 40’ının beklenmeyen bir gelişme karşısında kullanmak için ayırdıkları tasarrufları 400 doların altına düşmüştü. Finans sektörünün ABD ekonomisindeki payı gelmiş geçmiş en yüksek oranına ulaşmış olmasına rağmen, ülkenin vergi sistemi sermaye, ticaret ve finansal işlemlerden ziyade gelirlere odaklanmaya devam ediyor. Bu durum toplumsal yarılmanın ciddi biçimde genişlemesine neden oldu. Ayrıca ABD’de hâlâ ihtiyaç sahiplerini güçlendirecek bir refah devletinden bahsetmek mümkün değil.

Ülke, herhangi birinin ekonomik başarıya ulaşabileceği rüyasından uyanalı çok uzun zaman oldu. ABD yurttaşlarının üçte ikisinin yükseköğrenim derecesi olmadığı için geleceğe yönelik bir kurtuluş ümitleri de yok. Bu esnada Amerika’nın en zengin ailelerinin oluşturduğu yüzde 1’lik kesimden Yale ve Princeton gibi Ivy Lig üniversitelerine kayıt yaptıran öğrenci sayısı kalan yüzde 60’ın sayısından da fazla. Mevcut kriz söz konusu ağır eşitsizliklerin kesin bir biçimde telafi edilmesi gerekliliğini dayatırken bu eğilimlerin ciddi oranda artmaya devam etmesine de neden oluyor. Yaklaşık olarak 50 milyon Amerikalı uzun süredir yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve kelimenin gerçek anlamıyla hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Kriz en güvencesiz insanları nasıl etkiliyor

Pek çok açıdan korona virüs krizi nüfusun en güvencesiz kesimlerini daha sert vuruyor.

Yoksul Amerikalıların evden çalışma koşullarına sahip olma oranı çok daha düşük ve krizden olumsuz etkilenen işlerde yani otel, lokanta, perakende ya da nakliye gibi sektörlerde çalışma oranları da çok yüksek. Yeterli sosyal devlet desteğinin ve kişisel birikimlerin olmadığı durumda bu insanlar uzun dönemli işsizlik tehdidinin yanı sıra evsiz kalma ve açlık tehlikesi ile de yüz yüze kalıyorlar.

İşlerine devam edebileneler ya da kapıya teslim işleri gibi yeni piyasalarda iş bulanlar düşük kazançlarıyla ters orantılı biçimde yüksek enfeksiyon kapma riskiyle karşılaşıyorlar. Ülke çapındaki kişisel koruyucu donanım eksikliği de bu riski büyütüyor.

Kaldı ki Covid-19 tehdidi ABD’deki hastalar açısından da kıyas götürür durumda değil. Son dönemde yapılmış bir çalışmada, özellikle krizden ağır etkilenen şehirlerdeki yaşlı ölüm oranlarının yoksullukla doğrudan ilintili olduğu ve Avrupa’daki rakamlardan dikkat çekici bir biçimde yüksek olduğu, görülüyor. Bunun nedenlerinden biri de geçmişten gelen sağlık koşulları ve yoksulluğun izleri. Bir başka çalışma temel göstergenin hava kirliliği olduğunu, hava kirliliği sorununun ABD’deki dağılımının da eşitsiz olduğunu ve yoksulların yaşadığı bölgelerde daha yoğun olduğunu gösteriyor. Ayrıca sağlık sisteminin durumu ve ne kadar hazırlıklı olduğu da bir bölgeden diğerine fazlasıyla değişiyor. Ve milyonlarca ABD yurttaşının yaşadığı güvencesiz ekonomik koşulları, ne kadar acil bir durum olursa olsun, maddi sebeplerle doktora gidememelerine engel olacak bir sağlık sigortasından yoksun kalmalarına neden oluyor.

Sonuncu ama çok önemli bir nokta da, Amerikan eğitim sistemindeki toplumsal tahribatın tümüyle ortaya dökülmüş olması. ABD’de bölge okulları esas olarak o bölgenin yerel vergileri ile finanse edilir ve bulundukları bölgeye göre okullara ayrılan kaynaklar büyük farklar gösterir. Bunun çarpıcı bir sonucu ise özellikle okulların dijital öğrenim olanaklarına ne kadar sahip olduğunda ve öğrencilerin de evde dijital bağlantı olanaklarının ne kadar olduğunda, görünür hale geliyor. ABD’de eyaletlerin çoğu okulların yeniden açılması için gerekli hazırlıklara sahip değil ve bir kısmı da bu eğitim yılının devamında okulda öğrenime devam edilemeyeceğini kesin olarak açıkladı. Laptopları, tabletleri ve evden çalışmalarına olanak sağlayan güvenli bir geliri olan varlıklı aileler için uzaktan dijital eğitim mümkün ancak internet ulaşımı, çalışacak iş ve barınma güvencesi olmayan milyonlarca aile için bu durum ya çok sınırlı kullanılabilecek ya da hiç kullanılamayacak bir eğitim seçeneği anlamına geliyor.

Irkçılık ve toplumsal eşitsizlik

ABD’deki toplumsal tahribat, nerdeyse ülkenin kuruluşundan bu yana, ırkçılık ve azınlıklara karşı yapısal ayrımcılıkla el ele yükseldi. Bugün de siyah ve Latin toplulukların özellikle COVİD-19’ın etkilerine hem ekonomik hem de sağlık açısından daha fazla maruz kaldığını gösteren çalışmalar mevcut.

Siyahlar ve Latinler büyük oranda kentlerin en ağır etkilenen bölgelerinde yaşıyorlar. COVİD-19’a maruz kalma riskleri daha büyük, test yaptırma olanakları daha az ve ciddi biçimde enfekte olma ihtimalleri yüksek. Kriz sonucunda işlerini kaybetme oranı en yüksek olanlar da bu kesim. Ve aslında krizden önce de, çoğunun işi varken bile, Afrikalı-Amerikalıların yüzde 40’ından fazlası gıda yardımına muhtaçtı. Mevcut toplumsal koşullar özellikle tek yaşayan ebeveynler için alarm verici noktada. ABD’de Afrikalı-Amerikalı çocukların yüzde 60’ından fazlası tek ebeveynle, çoğu zaman anneyle büyüyor ve bu ülke ortalamasının çok üstünde bir oran.

Krizin tüm nüfusu eşit oranda etkilemiyor oluşu coğrafi, ekonomik ve etnik koşulların farklılığına dayanıyor. Bu gerçekliğe politik düzeyde dikkat çekip nüfusun en güvencesiz kesimlerinin acil ihtiyaçlarına yanıt veren kurtarma paketleri hazırlamak gerekirken, Başkan Trump ve Cumhuriyetçi Parti, ABD’nin sosyal devlet uygulamalarını genişletme konusunda herhangi bir adım atılmasına direnç gösteremeye devam ediyorlar. Bu direnci belirleyen esas faktör ise pandeminin asıl yükünü taşıyan Afrikalı-Amerikalı ve Latin nüfus ile bir seçmen ilişkisi kurmamaları. Tersine, Başkan Trump esas olarak politikalarının yetersizliğine günah keçisi aramakla meşgul ve eyaletleri ABD nüfusunu bölerek karşı karşıya getiriyor.

Sırada ne var

Bu arka plan karşısında, ulusal ölçekteki mevcut kurtarma paketleri hiçbir yerde ABD’nin, korona virüs nedeniyle ortaya çıkmamış olsa bilen bu süreçte derinleşen, köklü toplumsal tahribatlarına cevap verebilecek yeterliliğe sahip değil.  

Beyaz Saray’ın esas meselesi büyük işletmeleri kurtarmak ve borsayı ayakta tutmak. Küçük işletmeler için öngörülen görece sınırlı destek ise çoktan tükendi ve medya raporlarına bakılırsa başlıca otel ve restoran zincirleri arasında paylaştırıldı. Bunun ötesinde vergi yükümlüleri Donald Trump tarafından imzalanmış sembolik teşvik çeklerini almaya başladılar. Meblağlar kaba bir yaklaşımla temel gelire göre sınıflandırılsa da yurttaşların en çok ihtiyacı olan kesimlerini gözetmekten ziyade bir seçim kampanyasının izlerini taşıyor. Bunların yanı sıra, Demokratların ısrarıyla gıda yardımında ve işçi haklarında kimi gelişmeler yaşandı.  

Ancak şu ana kadar sorunun köküne müdahale eden çok az şey yapıldı. Yani, ABD nüfusunun büyük bölümü, esas olarak Afrikalı-Amerikalılar ve azınlıklar, kendilerinden önceki nesillerden çok daha fazla güvencesiz toplumsal koşullarda yaşıyorlar ve ABD’nin ekonomik başarısından pay aldıkları da söylenemez.

Demokratların saflarında ise daha ciddi tartışmalar gündemde. Bernie Sanders’in adaylığı ve partinin bir bütün olarak daha ilerici bir yönelime girmesi, ABD’nin sosyal devlet ve toplum yapısının geleceğine ilişkin canlı bir tartışmanın ortaya çıkmasına neden oldu. Örneğin “Yeşil New Deal” konusu bir yıl önce gündem olurken sürdürülebilir gelişme, yapısal ayrımcılık ve toplumsal eşitsizlik ile bir arada ele alındı.

Joe Biden’ın başkan adayı olarak ne dereceye kadar bu kavramlara gönderme yapacağı belirsiz. Ancak krizin ortaya çıkardıkları ekseninde, Demokratların – Franklin D. Roosevelt’in New Deal çizgisine benzer biçimde- Amerikan sosyal devletinin ve Amerikan ekonomisinin kapsamlı bir yapısal reforma tabi tutulmasını ele alması bekleniyor. Ayrıca eğitimde daha fazla adaleti, ucuz sağlık hizmetine ulaşımı artırmayı, işçi haklarının korunması için daha fazla çaba göstermeyi ve Amerika’nın yapısal ırkçılığına dikkat çekmeyi, en azından seçim kampanyalarında gündem yapacakları görülüyor.

Böyle bir yaklaşımın sahip olacağı başarı şansı için Demokratların Amerikan meritokrasisi* efsanesinin anlamsızlığını da kabul etmesi gerekiyor. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yerleşik inanca göre sistem herkese eşit temel olanakları sunduğu için sosyal ve ekonomik başarının temelinde kişinin nitelikleri ve çalışkanlığı belirleyici oluyor. Bu yaklaşım Amerikan toplumunun zengin kesimlerinin sahip oldukları statüyü bizzat kendilerinin “elde ettiği” inancını ortaya çıkarırken toplumun kıyısında yaşayan insanlarla empati oluşmasına da engel oluyor. Bu safsata ile korona virüs sürecinde apaçık görünen toplumsal sefaletin, hali hazırda tüm ülkeye nasıl eziyet ettiğini de ortaya çıkarıyor.

Bu makale ilk olarak www.boell.de’de Almanca olarak yayımlandı.

 

* liyakata dayalı sistem (ç.n.)

Bu metin İngilizce'den Türkçe'ye Hülya Osmanağaoğlu tarafından çevrilmiştir.