Erik Marquardt 20 binin üzerinde sığınmacının insanlık dışı ve içler acısı koşullarda yaşadığı Moria’ya gidip yerinde incelemelerde bulundu. Adada Koronavirüs salgınının başlaması korkunç sonuçlara yol açabilir. Marquardt konuyu dikkat çekmek için “Leave no One behind” kampanyasını başlattı.
Şubat ayı sonunda Midilli Adasına vardığımda, durumun daha da kötüleşebileceğini hiç düşünmemiştim. Toplantım olmayan bu haftayı Moria'da geçirmek, kamptaki durumun nereye evrildiğini görmek istiyordum. Şu başvuruların işleme konulmasının bir yıldan fazla sürebildiği, çocukların okula gidemediği kamptan söz ediyorum; insanların dört kış boyunca rutubetli zeminde ya da yazlık çadırlarda yattığı kamptan.
İnsanların Avrupa Birliği'nin sınırları içinde bu koşullarda yaşıyor olması hepimizin alnında kara bir lekedir. Buradaki korkunç koşulların nedeni, AB'nin kötü organizasyonu değil, siyasi olarak tam da bunun arzu edilmesi, siyaset dünyasının insanları yıldırmak istemesidir. AB'nin dış sınırlarındaki kamplarda iç savaş koşullarından daha kötü bir ortam olsun da, artık hiç kimse Avrupa'ya gelmeyi düşünmesin, diye bir hedef olamaz.
Daha kötüsü olamaz diye düşünüyordum, maalesef yanılmışım. Erdoğan sınırları açacağını açıkladıktan hemen sonra birkaç bin kişi sınıra dayanınca Atina şiddete başvurdu ve iltica hakkını hemen askıya aldı. Yunanistan sahil güvenliği insanları kurtaracağına şişme botlara ateş açtı. Hemen müdahale etmek yerine botları batma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktılar. Midilli'ye ulaşmaya çalışan bir kız boğularak öldü, oysa kurtarılması mümkündü.
Avrupa aşığı sağı, ayaktakımı güruhunu Midilli'ye çağırdı. Kimi günler sığınmacıdan çok Nazi geldi adaya. Sağcı çeteler caddeleri ele geçirdi, bu çeteler ellerinde zincirler, şehrin sokaklarında devriye gezdiler. Günlerce yardım kuruluşlarını, sığınmacıları ve gazetecileri kovaladılar, polis ise kılını bile kıpırdatmadı. Hatta bir yardım kuruluşunun binası ateşe verildi. Yunanistan’da hukuk devletinin iflas ettiği andı bu.
Sonra daha da kötüsü oldu. Koronavirüs bütün Avrupa'da yayılmaya başladı. Bu virüs din, ten rengi ya da cinsiyet ayrımı yapmıyor. Bütün Avrupa'da insanların biraya gelmesi yasaklandı ve sokağa çıkma kısıtlamaları getirildi, ama burada, 3 bin kişi için yapılmış bu kampta, 20 bin kişi hala üst üste yaşıyor. 1300 kişiye bir musluk düşüyor, sular da sık sık kesiliyor. El yıkamak neredeyse imkansız, nerede kalmış sosyal mesafe. Koronavirüs Moria'ya gelirse, kolay kolay kontrol altına alınamaz.
Tıka basa dolu sığınmacı kamplarında Korona felaketini engellemek üye ülkelerin elinde. Avrupa'da hiçbir yerde virüsün kolayca yayılmasına izin verilmemesi bizim lehimize. Moria'yı Korona salgınına rağmen değil, tam da bu salgın yüzünden ivedilikle boşaltmamız şart.
Bu insanların virüsten korunabilecekleri başka bir yerde karantina altına alınabilmesi lazım. Avrupa Komisyonu bu süreci yürütmeli, ama daha önce üye ülkeler Yunanistan'a Korona salgınının yayılmasını önlemek konusunda destek olmalı. Buna mali yardım da dahil, ama asıl önemlisi, her şeyi biz yapamayız demeyi bir kenara bırakıp, sorunları çözecek siyasi iradeyi göstermek. Bu konuda Yunanistan ana karasının da, adaların da desteğe ihtiyacı var. Bu insanları zaten fazlasıyla kendi kaderlerine terk ettik.
Konuya dikkat çekmek için “Leave no One behind” adlı bir kampanya başlattım. Korona krizi günlerinde Avrupa'daki bütün yurttaşların dayanışma göstermesini ve dayanışmaya ihtiyacı olanlar için harekete geçmesini hedefleyen bir girişim bu. Hedef kitle, AB’nin dış sınırlarındaki sığınmacılar, evsizler, yaşlılar ve hastalar. Şimdi harekete geçmezsek bu insanları bekleyen felaketin sorumluğunu bizler de taşıyacağız.
-----------------------------------------------------------------
Bu metin Almanca'dan Türkçe'ye Dilman Muradoğlu tarafından çevrilmiştir.