Sinirler gergin

makale

ABD ile İran arasındaki nükleer program anlaşmazlığı doruğa ulaşıyor. Artan cezai yaptırımlar halkı gitgide daha fazla etkiliyor. Tahran’da doğan, Yeşil hareketten bir politikacı ve halihazırda (Alman Federal Meclisi) Bundestag’da Alman Yeşiller Partisi’nin dış politika sözcülüğünü yürüten Omid Nouripour, kısa süre önce İran’ın başkentine gitti. Nouripour Avrupa’nın felaketi önlemek için hâlâ vakti olduğunu söylüyor.

ABD ile anlaşmazlığın gitgide yükselmesiyle İran halkının günlük yaşamı daha da zorlaşmaya başladı. Tahran merkezi hâlâ Avrupa tarzı kafeleriyle orta sınıfların yükselişine tanıklık ediyor. Çok sayıda İranlı, İslam Cumhuriyeti’nin katı kurallarına isyan ediyor. “Kadınların Bedenleri için Mücadele” başlıklı bir renkli afiş tartışmalı bir gösterinin çağrısını taşıyor. Alışveriş merkezlerinde de başörtülerini aşağılayan öz güvenli kadınlar gördüm. Kafeler ve alışveriş merkezleri hâlâ kozmopolit orta sınıfların cenneti. Ama bu durum değişebilir. Açık giyim kuşam nedeniyle kontrollerin ve tutuklamaların arttığı söylendi. Söylentilere göre özel kurumlar bile ahlak polisi tarafından özellikle de katı alkol yasalarının ihlali konusunda, artan bir incelemeye tabi tutuluyormuş. Tutuklamalar gündelik hayatın parçası olmuş.

Tüm bunlar muhtemel bir savaş riski altında önemsiz görünebilir. Ancak aynı zamanda iktidar odakları arasındaki dengelerin de yön değiştirdiği görülebilir. İslam Cumhuriyeti hiçbir zaman, giyim kuşam kuralları gibi (sınırlı) sivil özgürlükler konusunda olduğu gibi, homojen bir blok olmadı.

Mevcut Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanı Javad Zarif’in yakın çevresinde ABD ile diplomasi ve nükleer anlaşma yapma eğilimi ağır basarken muhafazakârlar plana hep kuşkulu yaklaştılar. Tahran’dayken tekrar tekrar duyduğum iddia şöyleydi: Muhafazakârlar son durum itibarıyla uyarılarında haklı çıktılar, ABD’ye güvenilmez ve İran anlaşma yükümlülüklerini yerine getiriyor olmasına rağmen ABD nükleer anlaşmadan geri çekildi. Bu durum sistemin ılımlı kesimlerinin arkasındaki rüzgârın yön değiştirmesine neden oldu. Muhalefetin gücü de giderek azaldı. Geçen yılki yaygın gösterilerin pek az izi kaldı. İnsanların kaygılanacak başka şeyleri var.

Umut Avrupalılarda

Özellikle Avrupalılardan daha fazlasını umut etmişlerdi. Başlangıç olarak AB yüksek sesle ve net bir biçimde anlaşmayı kurtarmak istediğini ifade etmeliydi. Böyle yapma şansı her zaman çok az oldu çünkü Avrupa iş çevreleri özellikle de bankalar ABD yaptırımlarıyla vuruldular ancak bugüne kadar sahip oldukları sınırlı seçenekleri bile neredeyse hiç kullanmadılar. Tahran’da söylenen, açıklamalardan farklı ve AB geçen yıl boyunca neredeyse hiçbir şey başaramadı.

Bu durumun tipik bir örneği Instex ticaret platformu. İran küresel işlem sistemi Swift’ten ABD baskısıyla çıkarılınca İran’la iş yapma ve para transfer etme ihtimali kalmadı. Instex bir tür bankalar aracılığıyla para transferi içermeyen destek amaçlı denge mekanizması.  Ancak mekanizma hâlâ oluşmadı ve işlemeye başlamadı. Bu nedenle en temel insani işlemler bile imkânsız hale geliyor. Bir Alman ilaç firmasının İran’da acil ihtiyaç olan malları tedarik etmeye hazırlandığını ve karşılığındaki ödemenin de hazır olduğunu duydum. Ama işlem gerçekleşemedi.

İran liderliği içinde muhalif sesler azalsa da net bir strateji diye tanımlanabilecek herhangi bir şeyden bahsetmek hâlâ mümkün değil. Hatta karşılıklı güvensizlik ve harekete geçecek kararlı bir tutum eksikliği söz konusu. Dolayısıyla İranlılar şu anda iktidara güvenerek Trump’ın önerisine ilişkin tartışmalara dahil olamıyorlar. Tahran’ın durduğu noktadan Amerikan aşağılamasının rafa kalktığı Kuzey Kore’ye bir bakış atmak, anlamlı olabilir. Kim Jong-Un bu zamana kadar Trump’la politik arkadaşlığını kullanarak ABD ile yaşadığı en kötü gerilimleri bile bertaraf etmeyi becerdi.

Diğer yandan İran, Ortak Kapsamlı Eylem Planı’nın şartlarını yerine getirmeyi düşünmediğini söyleyerek kışkırtıcı bir tutum aldı. Ancak hepsi laf. Nükleer anlaşma protokolüne göre ilk adım Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun ilk çeyrekteki raporunda, ki ağustos sonunda çıkacak, ihlali belirtmesi. Ardından mesele Birleşmiş Milletler Komitesi’ne yönlendirilecek. Bunun anlamı tam kapsamlı yaptırımların yeniden başlaması için birkaç ay daha sürenin olduğu.

Tabii İran bombaları istediği izlenimi verse de sonuçta Suudi Arabistan da Trump’ın desteğinin verdiği cesaretle kendisinin de nükleer silah edinebileceği fikrine kapılabilir. Örneğin yakın ortakları Pakistan’dan nükleer silah satın almaları mümkün ve bu İran için ciddi bir güvenlik riski anlamına gelir.

Tahran’da bulunuşum hiçbir açıdan güven verici değildi. Sinirler gergin ve aynı Washington’daki gibi Tahran’dakilerin de ne yapmak istediklerine dair net bir stratejileri yok. Bu noktada Avrupalılar devreye giriyor.

Avrupa diplomatik krizi sakinleştirmeli

Ancak AB’den İran’a son günlerde gelen yegâne üst düzey yetkili Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas oldu. Güzel bir jestti ancak hiçbir karşılığı yok. Birkaç kibar cümle ve yan yana verilen resimden başka Maas’ın herhangi bir katkısından söz etmek mümkün değil.

Yine de Avrupa bu büyük diplomatik krizi sakinleştirecek olanaklara sahip. Ancak kaybedecek zaman yok.

Kaybedenler sadece yeni ortaya çıkan orta sınıflar olmayacak. İnsanların en önemli gündemi bir sonraki yemeği nasıl yiyecekleri olduğunda kadınların bedenlerine sahip çıkmalarına ilişkin gerekli ve acil mücadeleyi vermeye güçleri kalmayacaktır. Ve Tahran’ın merkezindeki kafeler de yakın zamanda kapılarını kapatır. Bu da hiç hayra alamet değil.

Bu makale ilk olarak 26 Haziran 2019’da Die Zeit’ta yayımlandı