Sudan’ın politik reform için sürdürdüğü uzun soluklu mücadelede sivil toplum her zaman önemli bir yere sahip olmuştur ve yaklaşık 30 yıldır iktidarı acımasızca elinde tutan Ulusal Kongre Partisi de bunun farkında.
Son dört ay içinde Sudan’da yaşanan gelişmeleri çok az sayıda siyasi analist tahmin edebilirdi. 19 Aralıkta, görünürde ekmek fiyatının üç katına çıkması yüzünden başlayan küçük çaplı bir protesto domino etkisi yaratarak, eski iktidar partisinin kalesi sayılan bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke çapına yayıldı. Kısa sürede bu ilk protestoların, 30 yıllık otoriter rejimden, yaygın yolsuzluktan, hantal güvenlik aygıtından bıkmış Sudan toplumunda barut fıçısını ateşlediği anlaşıldı; Sudanlılar yeter artık diyorlardı. Eski Devlet Başkanı Ömer el Beşir’in 22 Şubatta olağanüstü hal ilan edip ulusal hükümeti ve eyalet hükümetlerini feshederek yerlerine askeriye ve savunmadan yetkililer getirmesine karşın sivil toplumun başı çektiği protestolar devam etti. 6 Nisanda ordu karargâhlarıyla Devlet Başkanı Beşir’in konutunun önünde başlayan büyük çaplı bir oturma eylemi, beş gün sonra Beşir’in görevinden alınmasına yol açtı. Protestocular, Beşir’in devrilmesinin ardından onun yerine geçip Askeri Geçiş Konseyinin ilk başkanı olan Orgeneral Ahmed Avad bin Avf’ın önceki rejimin kuklası olduğunu ısrarla dile getirip gösterilere devam ettiler. 24 saatten kısa bir sürede bin Avf görevini bıraktı ve yeni bir başkan, Orgeneral Abdulfettah el-Burhan göreve geldi. Bütün bu gelişmelerin, önceki devlet yetkililerinin değişimi tetikleyen bu tip faaliyetleri amansızca bastırdığı bir ülkenin sivil toplumu öncülüğünde gerçekleşmiş olması dikkate değerdir.
Bir Sivil Aktivizm Tarihi
Devletin vatandaşlarına uyguladığı baskı ve ekonominin tamamıyla kötü idare edilmesi, bugüne dek görülmemiş sayıda Sudanlıyı, genç ve organize bir sivil toplum hareketine katılarak Sudan Arapçasına özgü bir deyim olan Tasgut Bas (“Bas git artık”) sloganını atmaya sevketti. Arkasında sosyal medyanın ve değişim için kendilerini feda etmeye hazır çok sayıda bıkkın insanın desteğiyle, bir çatı sivil toplum örgütü olan Sudan Meslek Odaları (SPA) kuruldu. SPA, pek çok silahlı ayaklanmayı ve hakkındaki uluslararası tutuklama kararını atlatmayı başarmış bir başkanı devirmekte önemli bir rol oynamıştır. Ancak bu dinamik, halk destekli sivil toplum hareketinin nihai amacına ulaşıp ulaşamayacağı henüz belli değildir.
Ekim 1964’te de Tabipler Birliği, Barolar Birliği ve Hartum Öğretim Elemanları Sendikası birlik olmuş ve sadece iki gün içinde General Abbud’un rejimine son verilmiştir. Devrimin ilk şehidi, Hartum Üniversitesi kampüsünde öğrenciler ve polis arasında çıkan çatışmalarda hayatını kaybeden bir üniversite öğrencisi, Ahmed el Kureyşi olmuştur. Benzer şekilde 1985’de meslek odaları, Başkan Cafer Numeyri’yi görevinden edecek yürüyüşe ön ayak olmuşlardır.
Böyle bir miras karşısında Devlet Başkanı Ömer el Beşir liderliğindeki iktidar partisi, Ulusal Kongre Partisi, zorla başa geçtiği 1989 yılından itibaren Sudan sivil toplumunun çabalarını baskı altına alıp kontrol etmeye azmetmiştir. Yeni Başkan olağanüstü hal ilan edip siyasi partileri yasaklamış, meslek odalarının yerine devlet kontrolünde kuruluşlar getirmiş ve 70 binden fazla kamu görevlisini görevden almıştır. 1989 yılının sonlarında Tabipler Birliği Başkanı Dr. Meymun Muhammed Hüseyin genel grev çağrısında bulunmuş, karşılığındaysa Beşir tarafından ölüm cezasına mahkûm edilmiştir.
Uluslararası Ceza Mahkemesinin 2009 yılında Beşir’i, Darfur’da insanlığa karşı suç işlemekle itham etmesinin ardından iktidar partisi, uluslararası yardım kuruluşlarının yanı sıra özellikle uluslararası vakıflarla işbirliği yaptığı düşünülen yerel sivil toplum örgütlerini hedef almıştır. Sadece o yıl içerisinde Sudan, Darfur’da çalışan 10 uluslararası yardım örgütünü ülkeden atmıştır. Hükümet, zaten 2006 yılında Hümaniteryen ve Gönüllü Çalışmanın Düzenlenmesi Yasasını (daha bilinen adıyla “STK yasası”) yürürlüğe koymuştu. Bu yasa, güvenlik güçlerinin, devlete bağlı İnsani Yardım Komisyonu (HAC) aracılığıyla, kâr gütmeyen kuruluşları kontrol etmesini sağlamıştır; buna ülke içinde hangi kuruluşun hangi alanda çalışabileceğine karar vermek de dâhildir.
İktidardaki Ulusal Kongre Partisi, yabancı ya da yerel örgütlerin bu baskıya karşı koyma çabalarına her defasında misillemeyle cevap verdi. Eylül 2013’te başkent Hartum ve diğer şehirlerde yaklaşık 200 barışçı gösterici resmi görevliler tarafından öldürüldü. Bir yıl sonra basın, 48 aktivistin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındığını kaydetti. Ertesi yıl ise güvenlik güçleri en az 16 gazeteye el koydu ve 21 muhabir gözaltına alındı. Ayakta kalmayı başaran az sayıdaki bağımsız yayın kuruluşu da ön sansüre maruz kalmıştır. Bağımsız Al Tayyar gazetesi muhabiri Şamil Elnur “Her gazetenin matbaasında Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatından bir yetkili bulunuyor ve basımdan önce sansürlüyor,” diye konuştu.
Liyakâte ve sosyal hizmetlere dayalı kamusal meşruiyet
Sudan’daki, sendikalar ve meslek birlikleri de dâhil olmak üzere, organize sivil topluma uygulanan bu amansız baskı altında insanlar, resmi devlet düzenlemelerinin dışında faaliyet göstermeye başlamıştır. Hal böyle iken Sudan Gazeteciler Ağı, Sudan Doktorlar Komitesi ve Darfur Barosu gibi sivil kuruluşlar, kamusal meşruiyetlerini hükümet onayıyla değil, üyelik ve liyakâtle kazandılar.
Darfur Barosunun kurucularından avukat Abdülrahman El Kasım, Darfur ve Güney Kordofan’daki savaş suçlarını ortaya çıkarmak için çalışmış. El Kasım “Hartum’dayken Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatı tarafından tutuklandım ve 2012’de ülkeden kaçmak zorunda kaldım,” dedi. El Kasım’ın BM İnsan Hakları Konseyiyle beraber çalışmasına rağmen bu, onu Sudan güvenlik aygıtının gazabından koruyamamıştır.
Sivil toplumun, aslında hükümetin gündeminde yer alması gereken hizmetleri sağlaması, hatta bazı durumlarda halkı devletten koruması, halk tarafından daha çok kabul görmesini sağladı. Hizmet sektöründekiler, örneğin çaycı kadınlar yerel yetkililerin ve sürekli olarak kadınları hedef alıp eskiden kalma Kamu Düzeni Yasasını kullanarak ceza kesen sözde “Kamu Düzeni Polisi”nin giderek artan hak ihlallerine maruz kalmaktadır. Bunun üzerine Awadia Kuku, Kadın Kooperatifleri Birliğini kurdu. Birliğin amacı sadece çaycı kadınları ve diğer seyyar satıcıları devlet zulmünden korumak değil, kreşler ve okuma yazma kursları da açmaktır. Awadia’nınki gibi Sudan sosyal geleneğinden beslenerek ortaya çıkmış pek çok örgüt vardır. Mesela, Arapçada “harekete geçme” anlamındaki bir kökten türemiş olan “nafeer” (seferberlik) kavramı Sudan geleneğindeki toplumsal dayanışmayı ve gönüllülüğü yansıtır. Örneğin 2013’te Hartum ve civarında binlerce sayıda insanı etkileyen sel felaketinde hükümet müdahalesinin yetersiz olduğu eleştirileri yapılırken, selzedelere yardım etmek için gençlerin öncülüğünde gönüllü bir girişim ortaya çıkmıştır.
2013’te Sudan’ın sorunlu sağlık sektöründeki boşluğu doldurmayı amaçlayan bir gönüllü oluşumu olan “Emergency Road” kuruldu. Temmuz 2015’te “Emergency Road” El Cezire eyaletindeki Fao yerleşim biriminde bir şube açtı ve ilk üç hafta boyunca hastalara kan nakli yaptı, yetersiz beslenmiş çocuklara günlük kahvaltı ve yatan hastalara da akşam yemeği sağladı. 16 Ağustos 2015’te Fao yerel hükümeti, oluşumun banka hesaplarını ve yerel şubenin malvarlıklarını dondurdu, onları ulusal güvenliğe ihbar edip İsrail adına çalışmakla suçladı.
Hesap Verilebilirlik Talebi
“Emergency Road”un popülarite kazanmasıyla gönüllü hareketler sağlık alanına kaymaya başladı ve bu da başarısız tıp sektörüyle ilgili soruların dile getirilmesini sağladı. Ekim 2018’de 32 sahte ilaç ithalatçısı firma, ilaç ithalatını düzenleyen standartlara uymadıkları için yolsuzlukla suçlandı. Bu, ilaç fiyatlarında artışa yol açtı ve Kasım 2016’daki sivil itaatsizlik eylemlerini tetikledi. Halkın tepkisi sonuç vermeye başlayıp yeni alanlar açtı, bunlar başarılı sivil katılım yolunda önemli adımlardır.
Yıllardır vatandaşlarına hesap vermeyen bir iktidar partisi, sivil topluma ve sosyoekonomik sorunlara halkın getirdiği alternatif çözümlere olan kamuoyu desteğini tabii ki artırmıştır. Belki de bunun en uç örneği Darfur’da yaşanmaktadır. Tahminlere göre 2003-2019 yılları arasında hükümet yanlısı milislerle askerler, Darfur’da çıkan ayaklanmayı bastırmak ve hükümet taraftarı etnik toplulukları istimlak edilmiş topraklarla ödüllendirmek adına 300 bin kişiyi öldürmüş ve 3 milyon kişiyi de yerinden etmiştir. Nuba Dağları ve Mavi Nil bölgelerindeki dışlanmış topluluklarda da görüldüğü üzere, Darfur’daki çatışmalar, sivil toplum aktivizminde büyük çaplı bir artışa yol açtı, özellikle de yerinden edilmişler arasında.
En bilinen örnek Hawa Salih’tir. Salih, Kuzey Darfur’da yerinden edilmiş kişilerle çok zor şartlar altında çalışmış ve Darfur’un yanı sıra Nuba Dağları ve güney Mavi Nil’deki içler acısı güvenlik koşullarını ortaya çıkardığı için 2012 Uluslararası Kadın Cesaret Ödülünü kazanmıştır. 2003 yılında Darfur’da çatışmaların patlak vermesinden itibaren Darfur Üniversitesi öğrencileri de Beşir hükümetine karşı yürütülen politik mücadelede ön saflarda yer almışlardır. Eğitim merkezi olması gereken kampüsler, iktidar partisi ve Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatınca desteklenen öğrencilerle Darfur öğrenci gruplarına yakın olanlar arasındaki mücadelenin sürdüğü mikrokozmik savaş meydanlarına dönüştüler. Darfur Öğrenci Birliği ve Birleşik Halk Cephesi gibi öğenci örgütleri, yükseköğretimdeki Darfur gençliği için can kurtaran olmuştur.
“Kadınlar protesto etmesin de ne yapsın?”
Darfur örneğindeki gibi, nüfusun en savunmasız, en ezilen kesimleri Sudan sivil toplumuna ve rejimin yıkılması için yürütülen mücadeleye en çok katılımı sağlamıştır, bunlar kadınlar ve gençlerdir. 10 yaşındaki kız çocuklarının yasal olarak evlendirilebildiği, kadın ve çocukların ülkesinde yerinden edilmiş en büyük nüfusu oluşturduğu bir ülkede, Sudanlı kadınların rejimi devirmeye yönelik protestolara yoğun katılım sağlamalarına şaşmamak gerekir. Sudanlı kadınlar, ülkedeki protesto hareketlerinde her zaman yer almıştır ancak rejim karşıtı gösterilere en geniş çaplı katılım 2016’daki sivil itaatsizlik eylemlerinde kaydedilmiştir. İlaç, kozmetik gibi ürünlerdeki fiyat artışları ve sosyal medya kullanımı, daha önceki protestolara katılmamış pek çok Sudanlı kadını hükümete karşı verilen mücadelede yer almaya teşvik etmiştir. O günden beri koşullarında hiçbir iyileşme görmeyen bu kadınlar, daha önce görülmemiş sayıdaki eylemciye katılıp şimdiki protestoların ayrılmaz parçası olmuşlardır. Sudanlı aktivist Sarah Ahmed “Sudanlı kadınların artık canına yetti,” diyor. “Hükümet yıllardır bizi eziyor. Ekonomi tamamen çöktü, hayat yaşanmaz hale geldi… kadınlar protesto etmesin de ne yapsın?”
Beşir’i devirmek
Sudan Meslek Odalarının (SPA) Beşir karşıtı mücadeledeki en büyük başarısı, farklı sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirmesidir. SPA’nın koordinasyonu ve işbirliğini sağlaması, dijital dünyanın büyümesi ve erişimin kolaylaşması sayesinde gerçekleşebilmiştir. 2000’li yılların sonlarından itibaren artan blog kullanımı ve sosyal medyanın açığa çıkardığı yeni imkânlar, sivil katılımı dijital platformlara kaydırmıştır. 2010’lu yılların ortalarında internet kullanım oranı %10’dan yaklaşık %30’a çıkmıştır; böylece bu tip oluşumlar artık daha geniş bir kitleye ulaşıp daha kolay organize olabiliyorlar.
Sosyal medya üzerinden katılımın, özellikle kadınlar arasında artması, (2013’te şahit olunan) gösterileri amansızca bastırma çabalarını zora sokmuştur. İktidar partisi, terörle mücadelede istihbarat paylaşımı karşılığında ABD’nin yaptırımlarını kaldırmasını sağlamış; göçü, sözde durdurması için Avrupa Birliğinin maddi ve siyasi desteğini kazanmıştı. Hal böyleyken Batıyla olan ilişkilerde bir gerileme olmasından korkan iktidar, yıllardır işe yarayan acımasız bastırma taktiklerini bu son geniş çaplı protestolarda kullanmaktan kaçınmıştır. Diğer taraftan Beşir, iktidar partisindeki çekişme ortamında ve orta ile alt kademedeki subayların, onun protestoları bastırma çağrısına uymayı reddetmelerinden sonra, başta kalmak için ihtiyaç duyduğu büyük desteği bulamamıştır.
SPA’nın zafer ilan edebilmesi için daha yapılacak çok iş var. Sudan tarihindeki sivil toplum protesto hareketleri başarılı olmalarına rağmen kısa solukludurlar. SPA, 1960’dan beri varolan bir kısırdöngüden kurtulmalıdır: askeri yönetimin ardından gelen ve aynı bezgin siyasi sınıfın idare ettiği yetersiz bir sivil yönetim. Amacı, protesto hareketinin demokratik yönetime geçiş isteğini desteklemek olan geçici Askeri Geçiş Konseyi son yaptığı açıklamada eski iktidar partisinin geçici hükümetle hiçbir ilişkisinin bulunmadığını belirtmiştir. Geçiş yönetimine bağlı olan pek çok üst düzey askeri lider ve güvenlik sektörü mensubu, önceki Başkanla şu anda doğrudan ilişkili olmasalar da yakın zamana kadar öyleydiler ve bizzat onun tarafından görevlendirilmişlerdi. Örneğin, Hızlı Destek Güçleri komutanı Muhammed Hamdan’a (nâm-ı diğer “Hemeti”) Savunma Bakanıyla aynı yetkiye sahip olmasını sağlayan korgeneral ünvanı verilmişti. Beşir’e olan sadakati ve onun düşmanlarına karşı yürüttüğü acımasız saldırıları için ödüllendirilen Hemeti, 2014’ün sonlarıyla 2015’in başlarında Darfur’da gerçekleştirilen en kanlı harekâtlardan birini yönetmesine, hatta Nisan 2019 gibi yakın bir zamanda yine şiddete başvurmasına karşılık orduda hızla yükselmiştir. Beşir, güvenlik güçlerinin içindeki farklı unsurları dengede tutabilen usta bir manevracıydı, bunu Sudan vatandaşları pahasına yapmıştır.
SPA’nın ileride üstesinden gelmesi gereken en önemli şey, geçiş yönetimi, güvenliği sağlamakla, hatta bunun için gözü yükseklerde olan siyasi-askeri figürleri yatıştırmakla meşgulken gerçek siyasi reformları gündeme sokmaktır. Dünya Barış Vakfı Direktörü Alex de Waal, karmaşık güvenlik güçleri ağının “paraya ihtiyacı var ki o da kıt ve artık el Beşir tarafından bol bol dağıtılmayacak,” diye yazıyor. “Payına düşenden memnun olmayan bütün paramiliter komutanlar daha iyi bir anlaşma için her koşulda şiddete başvurabilirler.”
Ancak hâlâ ümit var. SPA, büyük bir disiplin ve kararlılıkla, geçmişe nazaran sayıca çok daha fazla sıradan Sudan vatandaşını harekete geçirmeyi ve uzun süredir iktidarda olan askeri bir lideri devirmeyi başarmıştır. Sudan daha önce böylesi bir sivil cesarete tanıklık etmemişti. Bu, politik entrikalarla ülkenin karşılaştığı sorunların iyice farkında olan genç nüfus ve nispeten de Sudan’ın yakın zamanda dijital medyayı benimsemesi sayesinde gerçekleşmiştir. Ordu karargâhlarındaki protestolara devam etmeye kararlı olan Sarah Ahmed “Hiçbir yere gitmiyoruz,” diyor. Kadın üniversitesi yeni mezunu Ahmed “İşler değişinceye kadar buradayız,” diye ekliyor.