Karbon ticaretiyle ilgili kurallar hariç, Paris Kural Kitabı belgelerinin bir derlemesi olan Katowice İklim Paketi, finansman, toplumsal cinsiyet, ve kadim halklar gibi belirli alanlarda küçük ilerlemeler getiren çeşitli karar ve eylem maddeleriyle beraber COP 24’de kabul edildi. Ancak genel resme bakıldığında ulusal katkılarda hedef büyütmek, Paris Kural Kitabı’nda insan haklarının hayata geçirilmesi, ve gelişmekte olan ülkelerin küresel iklim değişikliği ve etkileriyle mücadele çabalarına yardımcı olacak adil ve güvenilir desteğin güvence altına alınması gibi en temel konularda COP 24 çözümden uzak kaldı.
Elinizdeki bu detaylı analiz şu konuları içeriyor:
- İki haftalık müzakere sürecinde yaşananların tasviri
- Katowice iklim Paketi içeriğinin değerlendirilmesi
- COP 24’ün diğer karar ve gündem maddelerinin açılımı
- Resmi konferansın yanında yer alan diğer faaliyetlerin ve olayların özeti
- Polonyalı evsahiplerinin gözünden organizasyonun tasviri
- Sıradaki adımlar
Yüksek hedeflere dair büyük beklentiler
İklim değişikliğinin bilimsel yanını değerlendirmekle görevli BM organı olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change - IPCC) 8 Ekim’de yayınladığı 1.5 derecelik Küresel Isınma Özel Raporu dünyayı kurtarmak adına bir son dakika alarmı vermişti. Raporun temel mesajları çok açık ve tereddütsüzdü: Sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırmak ancak karbon emisyonunu 2030 itibarıyla – yani sadece 11 yıl içinde – yarıya indirmek ve 2050 itibarıyla da “net sıfır” noktasına getirmekle mümkün olabilir. Bu kadar radikal emisyon kesintileri ise küresel enerji ve taşımacılık sistemlerinde muazzam dönüşümleri, ve doğal ekosistemlerin korunması ve restore edilmesini gerektirmektedir.
Dolayısıyla Paris Anlaşması’nın kabulünden neredeyse 3 sene sonra, 2 Aralık’ta Polonya’nın kömür üretiminin kalbinde yer alan Katowice şehrinde başlayan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change - UNFCCC) 24. Taraflar Konferansı’ndaki (Conference of the Parties -COP 24) 22.000’i aşkın katılımcı – emisyonların azaltılması ve kalkınmakta olan ülkelere sözkonusu azaltımları hayata geçirmeleri için gerekli finansmanın artırılması konularında- hedeflerin büyütülmesine dair büyük bir iyimserlik taşıyordu.
İklim hedeflerinde erken -ve dramatik – bir geri adım2018’de yayınlanan – IPCC Özel Raporu da dahil – bilimsel çalışmaları derleyen alt kurula (SBSTA – the Subsidiary Body for Scientific and Technical Advice / Bilimsel ve Teknik Tavsiye Alt Kurulu) ait bir belgenin kabulünden ibaret olması beklenen rutin bir süreç 8 Aralık’taki ara dönem genel kurulunda büyük bir dramaya dönüştü. Belge IPCC raporunu yalnızca “dikkate almakla” kalmıştı. Ancak - iklim değişikline karşı en savunmasız ülkeler arasında yer alan – Küçük Ada Devletleri İttifakı’nın (Alliance of Small Island States - AOSIS) 44 üyesi adına konuşan Maldiv Adaları, raporun “memnuniyetle karşılandığı” ibaresinin konmasını önerdi. Neredeyse tüm dünya ulusları Maldivleri destekledi.
Amerika Birleşik Devletleri hariç. “ Birleşik Devletler’in 6 Ekimde’deki IPCC genel kurulunda da ifade ettiği gibi, raporun kabulü ve IPCC’nin Karar Alıcılar için Özet’inin[1] onaylanması, belirli bulguların veya onlara temel olan içeriklerin Birleşik Devletler tarafından desteklendiği anlamını taşımaz.” Kuveyt, Rusya Federasyonu ve Suudi Arabistan hemen ABD’nin yanında yer aldı. Suudi Arabistan ve petrol ihraç eden diğer bir kaç ortağı IPCC raporunun sonuçlarını Ekim ayındaki oturumda da sulandırmaya çalışmış, hatta Paris Anlaşmasına dair tüm atıfları kaldırmaya yeltenmişti.
Genel kurula aniden ara verildi ve, bir saati aşkın bir süre sonra “IPCC uzmanlarının çabalarını memnuniyetle karşılayan” uzlaşı cümlesi de net biçimde reddedildi. BM kuralları uyarınca, konsensus oluşmadığı için belge rafa kalktı.
Raporun “zamanında tamamlanmasını memnuniyetle karşılayan” ve raporun sunduğu bilgilerden “Tarafları faydalanmaya davet eden” bir uzlaşma dili, bir hafta sonra kabul edilen COP nihai kararında yer aldı. Ancak bu restleşme görüşmelerin kalanındaki atmosferi de belirlemiş oldu.
COP 24’de neler oldu?
1. Hafta: Teknik görüşmeler uzun zamandır süre giden ayrımları ortaya çıkardı; mutabakat oluşmadı
Katowiçe görüşmelerinin ilk haftasında Paris Anlaşması Çalışma Programı’nın hiç bir konusuna dair uzlaşma emaresi görünmedi. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke tarafları uzun zamandır süregelen konumlarında ve Pariş Anlaşmasının farklı tefsirlerinde mevzilendiler. Yıllardır bu konumların odağını kapsam, farklılaşma ve finansman konuları oluşturuyor. Kapsam konusundaki ayrım NDC kılavuzunun sadece azaltımdan mı ibaret olacağı yoksa olası tüm olası unsurları (azaltım, intibak, icra araçları) kapsayacağı mı noktasında oluşuyordu.
Farklılaşma konusunda: Aynı kılavuz belli bir esneklikle mi uygulanmalı, yoksa gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için farklı kılavuzlar mı oluşturulmalı? Finansman konusunda ise, gelişmekte olan ülkeler, öngörülebilirliği ve hesap verilebilirliği arttırabilmek adına, gelişmiş ülkelerin kamu finansmanı konusunda -gerek önceden, gerekse finansman sağlandıktan sonra - yeterince detaylı nicel ve nitel bilgi verme istek ve samimiyetine dair güvence talep ediyorlardı.
2. Hafta: Bakanlar arası görüşmeler kapalı kapılar ardına alınıyor
İkinci hafta Pazartesi günü, COP 24 başkanı Michal Kurtyka ve COP’a üç ziyarette bulunan BM Genel Sekreteri António Guterres’in yönlendirmesiyle Kural Kitabı’ndaki her bir madde üzerinde mutabakat sağlamakla görevlendirilen (biri gelişmiş diğeri gelişmekte olan ülkelerden olmak üzere) ikili bakan gruplarının görüşmeleri kapalı kapılar ardına alındı. Gelen sınırlı bilgiler kaos dedikodularıyla birleşince, 2009’da Kopenhag’daki COP 15’in akıbetine benzer şekilde müzakerelerin suya düşeceğine dair korkular ortaya çıktı.
14 Aralık Cuma: Zamanın durduğu gün
Kapanış genel kurulunun öğlen 12’ye konulduğu 14 Aralık Cuma gününün, COP 24’ün son günü olması planlanmıştı. Peşembe gecesi geç saatlerde ve cuma sabahı çoğu maddede yeni metinler ortaya çıkmaya başlamıştı, ancak delegelerin genel kurul öncesinde belgeleri inceleyecek yeterli zamanları olmayacağı aşikardı. Dolayısıyla genel kurul önce öğleden sonraya, sonra akşama, ardından Cumartesi sabah 4’e, son olarak da sabah 10’a ertelendi. Söz konusu olan sadece belgelerin incelenmesi meselesi değildi. Bir sorun vardı.
Sorun, NDC’lerin tatbikine dair ülkeler arasında gönüllü işbirliği kurallarını – yani karbon piyasalarını - derleyen Paris Anlaşmasının 6. maddesinde düğümlenmişti. Uluslarararası karbon ticaret sistemi içerisinde çok fazla emisyonda bulunan bir ülke – veya bir fosil yakıt üreticisi ya da bir havacılık şirketi – bunu daha düşük emisyonda bulunan bir ülkeden mahsup edebiliyor. 6. Madde “piyasa” tabiri yerine “azaltım sonuçlarının uluslararası devri”, ve Kyoto Protokolü’nde yer alan ve ilave azaltım oluşturma konusunda başarısız olduğu yaygın kanaatına haiz Temiz Kalkınma Mekanizması yerine de “Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması” tabirlerini kullanıyor. 6. Madde aynı zamanda piyasa temelli olmayan yaklaşımların geliştirilmesi için bir program da içeriyor.
Bütün bir yıl boyunca özellikle Brezilya, karbon kredilerinin muhasebesi konusunda, bir ülkenin kendi hesapları içerisinde kullandığı emisyon azaltımlarının bir başka ülke tarafından da kendi hedefleri içerisinde kullanabilmesi gibi durumlara imkan tanıyan, zayıf bir dizi kural için bastırmıştı. Brezilya – mükerrer hesap olarak bilinen – bu konuda taviz vermeyi reddederek “karşılıklı denkleştirmenin” (kendi emisyon indirimlerini bir başka ülke veya teşekküle transfer eden bir ülkenin, azaltım sonuçlarının net devrini doğru yapabilmek adına, söz konusu indirim miktarını yeniden kendi emisyon bilançosuna eklemeyi içeren bir muhasebe prosedürü) kredi devirlerinde uygulanmasına dair kurallara karşı koydu. Bir çok taraf ve çoğu gözlemci mükerrer hesabı düpedüz hile olarak tanımlıyor.15 Aralık Cumartesi: Kural Kitabı kabul edildi ancak temel bir konu ertelendi
Cumartesi öğleden sonraya gelindiğinde 6. Madde’de bir uzlaşma sağlanamayacağı belli olmuştu; Brezilya ödüne yanaşmıyordu. Bir sayfalık bir belgeyle alt kuruldan, konuyu Haziran’da gerçekleştireceği bir sonraki toplantısında değerlendirmeye devam etmesi talep edildi.
Bu temel tıkanıklığın ve müzakerelerin suya düşme olasılığının ortadan kalkmasıyla beraber Cumartesi akşam 7:30’da COP Başkanı delegelere – karbon ticaretiyle ilgili kurallar hariç – Paris Kural Kitabı belgelerinin derlemesini sundu. Nihayet genel kurul akşam saat 9:30’da toplandı. Katowiçe İklim Paketi olarak yeniden adlandırılan Kural Kitabı kabul edildi ve COP 24 Cumartesiyi Pazara bağlayan gece 12:36’da kapanış gonguyla sona erdi.
Katowiçe iklim paketinde neler var
Bu ayın ilerleyen günlerinde Katowiçe İklim Paketi adıyla resmi olarak yayınlanacak olan 133 sayfalık kararlar derlemesi Paris Anlaşması Çalışma Programının her bir öğesini kapsıyor. Aşağıda bu öğelerin bir kısmının genel bir derlemesi yer almaktadır.
Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılara (NDC) dair Kılavuz
NDC’lerin kapsamına dair gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında süregiden yukarıda bahsi geçen tartışma – dar kapsam (sadece azaltım) veya geniş kapsam (ek olarak intibak, destek, ve kapasite geliştirme) – en azından 2024’e kadar sona erdi. Kapsam, azaltımla sınırlandırıldı. Her ne kadar karar “bilgilendirme kılavuzunda... ulusal olarak belirlenmiş katkılara azaltım dışında başka unsurların eklenme hakkının saklı kaldığını vurguluyor” olsa da Birleşik Devletler’in uzun süredir kırmızı çizgisini teşkil eden bu konu gelişmiş ülkeler için büyük bir zafer oldu.
Tehlike şu ki, azaltım odaklı bir NDC rejiminin oluşması gelişmekte olan ülkelerle ilgili intibak, finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme hususlarının gitgide geri plana itilmesine yol açar. Taraflar yine de 2024’de NDC’lerin “vasıfları dair ilave kılavuzları değerlendirmeye devam etme” kararı alarak, ikinci tur NDC’lerin gündemine bu meseleleri dahil etme imkanını yaratmış oldu.
Paris Anlaşmasının temel unsurlarından biri – Paris Anlaşmasının küresel ısınmayı sınırlandırma hedeflerine dair ülkelerin müştereken doğru yolda olup olmadığının beş yılda bir değerlendirilmesi anlamına gelen - Küresel Envanter’dir. Kural Kitabı, bu sürecin “hakkaniyeti ve mevcut olan en iyi bilimi” göz önünde bulunduracağını beyan ediyor. Ancak Kural Kitabı bu verilerin nasıl kullanılacağını ve Envanter sonuçlarının hedefleri ne şekilde yükselteceğini somut olarak detaylandırmıyor.
Bu durum, her ne kadar iklim mücadelesinin gerisinde kalıp kalmadığımızı bilmemizi sağlayacak olsa da, Kural Kitabı’nın sorunları düzeltmeye dair bir reçete sunmayacağı kaygısına yol açıyor. Bu da Paris Anlaşmasıyla ilgili şu ana kadardi en büyük sorunlarından birinin üzerine eğilmekte başarısız olma riskini içeriyor: ülkeler, verdikleri iklim taahütlerinin toplu hedeflerle uyumlu olduğunu garanti etmeye dair hiç bir yükümlülük taşımıyorlar. Başarılı, ihitraslı, ve emredici bir beş yıllık değerlendirme süreci dünyada işlerin yolunda gitmesi için elzemdir.
Katowiçe görüşmelerinin bir amacı da ülkelerin iklim politikalarındaki ilerlemeleri rapor edeceği bir dizi ortak format ve takvim geliştirmekti.
Yeni kurallar nicel iklim taahhütleri ve düzenli şeffaflık raporları sunmak konusunda pek iştahlı olmayan en savunmasız ülkelere belli bir esneklik getiriyor. Diğer tüm ülkeler iklim mücadelelerini 2024’den başlamak üzere iki yılda bir raporlarmakla mükellef olacaklar.
İklim Finansmanı
İklim zirvelerinde sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğu üzere, iklim finansmanıyla ilgili çeşitli zorluklar COP 24’te en son çözülecek konular arasındaydı. Bu durum güven, iyi niyet, tekmil paketin emelleri, ve müşterek çabalar gibi hususların tamamının, gelişmiş ülkelerin kendi paylarına düşen görevi yerine getirerek, UNFCCC’den kaynaklanan ve uzun süredir varolan finansal yükümlülükleri gereğince ve Paris anlaşmasının uygulanmasını destekleyecek şekilde, gelişmekte olan ülkelere uygun, hesap verilebilir ve ön görülebilir finansal destek sunmaya razı olduklarına dair sinyale bağlı olduğunun bir kez daha ispatıydı. Bir çok NDC gelişmiş ülkelerden sağlanacak ek finansman koşuluna dayandığı için, gelişmekte olan ülkelerin NDC taahhütlerinde hedefledikleri seviye ve bunların yukarı doğru revizyonu bu sinyale bağlı.
COP 24 bu güven verici sinyalleri sağlamak konusunda başarısızdı. Gelişmekte olan ülkelerin, öngörülen kamu finansman tedariğine dair belirleyici, ön raporlamayı (ex ante), kalkınmış ülkelerin geçmiş iki yılda fiilen sağladıkları iklim finansmanına dair (ex post) Paris Kural Kitabı’nın parçası olacak açık bir raporlama prosedürüyle birleştiren kapsamlı bir iklim finansman paketi ile Katowiçe’den ayrılma çabası başarısız oldu.
Resmi kalkınma desteklerinin üzerine yeni ve ek finansman kaynaklarının sağlanması, kayıp ve hasarlar için de finansman sağlanması, gelişmiş ülkelerin bildirimler için ortak bir zaman çerçevesi kullanması, ticari krediler, ihracat kredi garantileri, veya kapasite geliştirme ve teknoloji transferi gibi finansal olmayan çabalar benzeri uygulamaları dışarda bırakan dar tanımlı bir iklim finansman raporlaması kullanılması, sağlanacak finansmanın hibe değerinin raporlanmasının isteğe bağlı değil zorunlu olması gibi açık taahhütlerin finansal metinlerde sağlama alınmasına dair gelişmekte olan ülkelerin çabası engellendi.
Bunun yerine, onaylanarak Katowiçe İklim Paketi şeffaflık çerçevesine dahil edilen iki yıllık dönemlerde sağlanan finansmanın raporlanması yönetmeliğinde, üzerinde uzlaşılan bir tanım olmayan “yeni ve ilave” ifadesinin kendi anlayışlarına göre yorumlanmasına fazlasıyla açık kapı bırakılan gelişmiş ülkeler, aynı zamanda neredeyse sınırsız ölçüde finansman akışını, hatta finansal olmayan çabaları bile iklim finansmanı sağlanması olarak göstermek konusunda özgür bırakıldı; ki bu da sağladıkları finansmanın karşılaştırılabilime imkanını sınırlandırıyor.
Daha fazlasını umut etmiş olan gelişmekte olan ülkeler, büyük ölçüde prosedürel olan bir kaç küçük kazanımdan söz edebilirler. Her ne kadar uygulamanın takibini oluşturmak adına sağlanacak finansmanın ön bildirimi ile fiili finans akışları arasında eşleştirme yapılmayacak olsa da, gelişmiş ülkelerin bildirmek zorunda olduğu ileriye dönük bilgiler UNFCCC sekreteryası tarafından kamu erişimine açık bir internet portalında toplanacak ve iki yılda bir düzenlenecek ara dönem atölyeleri ve üst-düzey bakanlık görüşmelerine – her ikisi de 2021’de başlayacak - servis edilecek. Söz konusu prosedürel mekanizmalar, gelişmiş ülkelerin 2009’da Kopenhag’da vermiş olduğu 2020’ye kadar yılda 100 milyar dolar sağlama taahhüdüne bağlı olan ve 2020’de resmi olarak sona erecek olan uzun vadeli finansman çalışma programının de facto devamı işlevini görecek.
Her ne kadar Paris Anlaşmasına eşlik eden karar bu miktarın 2025 itibarıyla belirlenecek yeni bir nicel iklim finansman ortak hedefinin oluşturulması için bir alt barem niteliği taşıyacağını şart koşmuşsa da, gelişmekte olan ülkeler yeni finans hedeflerinin belirlenmesi sürecinin bir an önce başlaması için bastırdı. Bu süreç şimdi 2020’deki COP 26’da başlayacak. Bunun amacı, müstakbel iklim finansman ortak hedefinin toplu müzakereler ve gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarının değerlendirilmesine dayanmak yerine, (tıpkı Kopenhag’da olduğu gibi) gelişmiş ülkelerin politik olarak belirlediği rastgele bir rakam olmasının önüne geçmek.
İnsan Hakları
Paris Anlaşmasının en kayda değer başarılarından biri Gerekçe kısmına insan hakları dilinin katılmasıydı. Ancak bu dil Anlaşmanın hiç bir maddesinde dayanak bulmamıştı.
Sivil toplum savunucularından oluşan geniş bir koalisyon ve bir kısım öncü savunucu ülke COP 24’e gelirken, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabulunün 70. yılıyla da birleştiğinde, ortak bir çabanın “Büyük Sekizli” gibi - yoksulluğun giderilmesi, Kadim Halkların hakları, halkın katılımı, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesi, gıda güvencesi, işçiler için adil dönüşüm ve saygın iş, kuşaklararası adalet, ve ekosistem bütünlüğü - Gerekçe’de yer alan bazı insan hakları atıflarını, Paris Anlaşmasını işlevselleştiren Paris Kural Kitabı’na sağlam bir şekilde yerleştirmeye yeterli olacağı umudunu taşıyordu. Yanıldıkları ortaya çıktı.
Müzakeler ilerledikçe, NDC kılavuzu, uyum planlaması ve gözlemlemesi, geliştirilmiş şeffaflık çerçevesi, ve Küresel Envanter’e dair metinlerin her yeni versiyonundan insan haklarına özgü dil çıkartılıyordu. İlerideki çabalara bir dayanak oluşturması adına bu ilgili bölümlerde hiç değilse Gerekçe’ye atıfta bulunma çabaları da başarısız oldu. Böylece kararların 133 sayfalık derlemesinde insan haklarına tek bir aleni atıf bile yer almadı. Konferans merkezindeki bir çok renkli ve yaratıcı eylemle insan haklarının öneminin altını çizmiş olan sivil toplum savunucuları Katowiçe’nin sonuçlarını, iklim mücadelesinde insan haklarını koruma, saygı gösterme ve dikkate alma taahhütünde bulunan Paris Anlaşmasıyla bağdaşmadığı gerekçesiyle kınadı.Ne oldu? Bazı ülkeler – ağırlıklı olarak gelişmiş olanlar - Paris’ten bu yana insan hakları dilinin işlevselleştirilmesine karşı çıkıyorlar. Bu dilin sadece Gerekçe’de yer almış olmasının sebebi de bu. Ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerden oluşan diğerleri için ise insan hakları dili ulusal egemenlik ile çatışıyor.
COP 24’te başka neler oldu?
Katowiçe’deki finansman taahütleri
İki yeni iklim finansman raporunun ortaya çıkmasıyla beraber, gelişmiş ülkelerin uzun vadeli finansman taahütlerini yerine getirmek konusunda istim üzerinde olup olmadıkları COP 24’de fazlasıyla tartışma konusuydu. Raporlardan birisi Finansman Daimi Komisyonu İki Yıllık Değerlendirmesi, diğeri ise kamu akışlarını inceleyen bir OECD raporuydu. Her ne kadar iki rapor da 2013-2017 döneminde akışların arttığını bulguluyor olsa da, eleştirilerin odak noktasını muhasebe yöntemleri ve dolayısıyla da sayısal raporlamanın iklim finansmanına dair hikayenin sadece bir kısmını anlattığı oluşturuyordu. Sağlanan iklim finansmanının niteliğinin ciddi ölçüde artması gerekiyor. COP’un orta noktasında gerçekleşen İklim Finansmanı Üst Düzey Bakanlık Toplantısı iklim finansman tedariğine dair hedefleri yükseltmek için bir fırsattı ancak bundan yeterince yararlanılamadı.
Paris Anlaşmasının finansal mekanizması kapsamındaki başlıca çok taraflı fon olan ve gelişmekte olan ülkelerin, NDC’lerinin hayata geçirilişini desteklemek için birincil umudunu teşkil eden Yeşil İklim Fonu ( The Green Climate Fund - GCF) şu anda ilk takive aşamasında. Her ne kadar fon, önceki katkılarını iki katına çıkarma sözü veren Almanya ve Norveç’ten önemli taahhütler kapmış olsa da, diğer çoğu gelişmiş ülke bir kenara çekilip, ilave kaynak sağlama taahütünde bulunmadan önce GCF’in yönetişim reformlarını görmeyi bekledi.
Katowiçe’de, 2019 itibarıyla Paris Anlaşmasına hizmet edeceği teyit edilen Kyoto Protololü İntibak Fonu batmamak adına aralıksız sürdürdüğü kaynak geliştirme çabalarında 129 milyon dolara yakın taahhüt topladı ve bir yıllığına daha paçayı kurtardı. Memnuniyet verici olmakla birlikte, söz konusu taahütler gelişmiş ülkelerin ortak finansman hedeflerini temsil etmiyor; ki bu durumun da kesinlikle COP 24 müzakerelerinin kalan kısmına etkisi oldu.
Talanoa Eylem Çağrısı
Paris Anlaşması ve Kararları, 2023’den başlayarak beş yılda bir tüm ülkelerin kendi ulusal olarak belirlenmiş katkılarını (NDC) ve Paris Anlaşmasının hedeflerine ulaşmaya yönelik küresel ilerlemeyi değerlendirip güçlendirecekleri “Küresel Envanter”in bir test sürüşü mahiyetindeki “Kolaylaştırıcı Diyalog” toplantısı düzenlenmesini COP’a şart koşmuştu.
Kolaylaştırıcı Diyalog adı, geçen seneki COP başkanlığını yürüten Fiji tarafından “konuşma veya hikaye anlatma” anlamına gelen “tala” ve “örtbas etmeden” anlamına gelen “noa”dan türeyen Talanoa Diyaloğu olarak değiştirildi. Ocak 2018’de Fiji ve Polonya’nın liderliğinde başlatılan diyalog üç konu etrafında örülmüştü: “Neredeyiz?”, “Nereye gitmek istiyoruz?” ve “Oraya nasıl ulaşacağız?” Çoğu taraflar dışındaki paydaşlardan gelen 220 kadar katkı elde edildi. 23 Nisan’da Katkıların Genel Değerlendirmesi yayınlandı, Hazırlık Evresinin Sentezi 19 Kasım’da basıldı, hazırlık evresinin toparlama toplantısı da 6 Aralık’ta gerçekleştirildi.
11 Aralık’ta gerçekleşen politik evrede üst düzey temsilciler ve bakanlar tarafların ortak çabalarının envanterini çıkardı. Ertesi günkü kapanış toplantısında ana mesajların bir özeti – Talanoa Eylem Çağrısı – yayınlandı.
Söylemesi üzücü olsa da, Talanoa Eylem Çağrısı’nda hedeflere yönelik somut izlekler bulunmuyor. Daha da hayal kırıcı olanı, COP 24 kararı sadece “Talanoa Diyaloğu’nun sonuç, katkı ve çıktılarını not etti” ve “tarafları kendi ulusal olarak belirlenmiş katkılarını hazırlarken (bunları) göz önünde bulundurmaya davet etti...” Büyük beklentiler taşıyan bir sürece dair zayıf bir sonuç.
Yüksek Hedefler Koalisyonu
Paris Anlaşmasının kabul edilmesinde kritik rol oynayan ülkelerin oluşturduğu Yüksek Hedefler Koalisyonu (High Ambition Coalition - HAC) COP 24’ün sonuna doğru yeniden oluşturuldu. 12 Aralık’ta Avrupa pavyonunda bir araya gelen Arjantin, Kanada, Kolombiya, Danimarka, AB, Etyopya, Almanya, Grenada, Marshall Adaları, Norveç ve İsviçre çevre bakanları (Koalisyonun eski üyesi ABD eksik olması süpriz olmadı) IPCC 1.5 raporunu memnuniyetle karşılayan bir karar, ve Talanoa Diyaloğuna dair bir karar olmadan Katowiçe’den ayrılmanın kabul edilemez olduğunu ifade etti.
HAC’nin İklim Kararlılığını Arttıma Beyanatı, Paris Anlaşmasının uzun vadeli sıcaklık hedefi doğrultusunda, bir yandan iklim taahütlerini arttırma ve kısa vadeli eylemler, bir yandan da uzun vadeli düşük emisyon geliştirme stratejileri yoluyla 2020’ye kadar hedeflerini yükseltme kararlılığını ifade ediyor.
Jeomühendislik: Burada Kalıcı ama Şimdilik Heves Az
IPCC’nin 1.5 Derece Küresel Isınma Özel Raporu’nun yayınlanmasından iki ay sonra, COP 24’teki jeomühendislik taraftarları, iklim değişikliği mücadelesinde bir çok teknolojinin çözüm olarak değerlendirilmesini gündeme taşımak için bir fırsat yakaladılar. Karbon yakalama ve depolama, (CCS) ve bununla bağlantılı karbon yakalama ve depolama içeren biyoenerji (BECCS) ve karbon depolamalı doğrudan hava yakalama (DACSS) gibi “negatif emisyon” ve “karbon uzaklaştırma” teknolojileri, müsrif sunumlar ve gösterişli broşürler eşliğinde bir çok resmi yan etkinlik ve (Polonyalı araştırma ve hükümet kurumları tarafından düzenlenenler de dahil olmak üzere) yerleşke dışı etkinlikte geniş biçimde tartışıldı.
Katowiçe’deki yeni bir manevra ise, karbon yakalama ve kullanımının (CCU) bu tartışmalarda kapladığı yerdi: Uluslararası Enerji Ajansı, Dünya Bankası, Avrupa Komisyonu, Britanya ve Polonya hükümetlerinden temsilciler ve başka bir çoğu – fosil yakıt endüstrisine iklime hiç bir olumlu etkisi olmayacak yeni sübvansiyonlar sunan – yakıt ve plastik gibi ürünleri üretmek için CCU teknolojilerine yatırım çağrısı yapıp durdular.
Güneş Işınımı Yönetimi veya Tadili’ne (Solar Radiation Management or Modification - SRM) gelince, (medyanın sevgilisi Harvard Universitesinden David Keith de dahil) bir çok kilit araştırmacı COP 24’ün koridorlarında volta attı, yan etkinliklerde konuştu, IETA’nın (International Emissions Trading Association / Uluslararası Emisyon Takas Birliği) işletme merkezinde bağırlara basıldı, ve henüz kamuoyuyla paylaşımda bulunmayanların kendi duruşlarının formülasyonunu etkilemek amacıyla sivil toplumla görüşmeler peşinde koştu.
Dolayısıyla (an itibarıyla 200e yakın grubun imzaladığı) EV Manifestosu’nun COP 24’den hemen bir kaç hafta önce yeniden lanse edilmesi, tıpkı Uluslararası Çevre Hukuku Merkezi’nden (Center for International Environmental Law - CIEL) Carroll Muffet’nin sunduğu, çığır açıcı yeni bir araştırmanın ön özeti gibi tam vaktinde gerçekleşti. 2019 başlarında yayınlanacak “Ateşe Benzin Dökmek” raporu, fosil yakıt endüstrisinin temel jeomühendislik teknolojilerinin geliştirilmesi, patentlenmesi ve reklamının yapılmasında hem ilk zamanlardaki, hem süre giden, ve çoğu zaman da şaşırtıcı olan rolünü inceliyor. Rapor, en yoğun şekilde pazarlanan Karbon Diyoksit Uzaklaştırması ve Güneş Isınım Yönetimi stratejilerinin nasıl karbon yoğun yakıtların üretimine ve yakılmasına bağımlı olduğunu irdeliyor.
Rapor gelecekteki jeomühendisliğin farazi vaatlerinin nasıl başlıca fosil yakıt üreticileri tarafından daha şimdiden, petrol, gaz ve kömür üretimini onyıllar boyunca sürdürmeyi meşrulaştırmak için kullanıldığını analiz ediyor. Rapor aynı zamanda, jeomühendisliğin dramatik iklim çalışmalarına ahlaken zorunlu bir yardımcı olduğuna dair yeni geliştirilmekte olan söylem ile, - tam da ortak bir noktaya doğru yaklaşan bilim ve teknoloji, dönüşümün hem acil olarak gerekli, hem de gitgide uygulanabilir olduğunu ispat etmeye başlamışken - temel bazı yandaşlarının jeomühendisliğin sadece gerçek sistemik değişim ihtiyacını bertaraf etmenin veya azaltmanın bir yolu olduğuna dair ticari savları arasındaki çarpıcı tezatı da gözler önüne seriyor.
Son olarak rapor, spekülatif ve riskli jeomühendislik teknolojilerine bel bağlamanın insan hakları için kritk öneme sahip olduğu tezinin savunulmasıyla, bir yandan da aynı teknolojilerin gerek şimdiki gerekse gelecek kuşaklar için taşıdığı yaygın ve yıkıcı insan hakları risklerinin görmezden gelinmesi arasındaki gitgide artan tutarsızlığın altını çiziyor.
Artık reddedemeyiz ki, Jeomühendislik ana akım iklim tartışmalarında sahneyi kaptı ve burada kalıcı olacak. Ancak bu tartışmaların sonucu belirgin olmaktan çok uzak. Geçtiğimiz yıl boyunca kimilerinin hiç değilse Karbon Diyoksit Uzaklaştırması’nın[1] (örneğin Talanoğa Diyaloğu, Kiresel Envanter, veya NDC’lerin güncellenmesi yoluyla – bkz. yeni İklim Analitiği / C2G2 makalesi) UNFCCC sürecine dahil edilmesini savunmasına karşın, bu çabaların başarısı son derece sınırlı oldu: resmi müzakere gündeminde hala CDR bulunmuyor. UNFCCC sürecine dahil edilmesi için hala olası giriş noktaları mevcut, ancak hükümetler nezdinde siyasi heves eksik gibi görünüyor.
Öte yandan, sadece çok az ülke SRM konusunda araştırma ve deney talebinde bulundu, Küresel Güney hükümetlerinin çoğunluğu ve sivil toplum / sosyal hareketler ise küresel termostatı kontrol etmeye yönelik her türlü çabaya karşı koyacaklar.
(Paris Anlaşması çalışma programı parçası olmayan) Diğer konular
Paris Anlaşması Çalışma Programına dair yapılması gereken işlerin ilerlemesindeki zorlukları, ve PAWP dışı konuların Katowiçe sonuçlarına dair öncelik teşkil etmediği hususunda başkanlık komitesinin COP öncesinde yaptığı uyarıları göz önüne alınca, “diğer konuların” bazılarında ilerleme kaydedilmiş olması bile şaşkınlık vericiydi.
Yerel Topluluklar ve Kadim Halklar Platformu
En çarpıcı olanı, tarafların, Kadim Halkların temsilcilerinin taraflarla eşit sayıda sandalyeye sahip olacağı “Kolaylaştırıcı Çalışma Grubu”nun kurulmasını, ve gelecek yılki COP’ta onaylanmak üzere iki yıllık çalışma planı geliştirilmesini kabul ettiği Yerel Topluluklar ve Kadim Halklar Platformunun kurulmasıydı. Platformun çalışmalarının temelini Kadim Halkların insan haklarının oluşturduğunu açık bir şekilde tasdik eden bu karar, insan hakları dilini açıkça içeren yalnızca iki COP kararından biriydi.
1992’de Sözleşme’nin imzalanışının kısa süre sonrasından itibaren, Kadim Halklar ve yerel topluluk mensupları iklim değişikliği müzakerelerine katılıyor, ve masada bir sandalye sahibi olmak için feryat ediyorlardı. Geçimleri neredeyse tamamen çevreye ve onun sunduğu kaynaklara bağlı olduğu için, iklim değişikliğinin etkileriyle ilk yüzleşecekler de genellikle onlardı. Bunun ötesinde, 2016’daki bir çalışma tüm tropik orman karbonunun en az dörtte birinin kadim halklar ve yerel toplulukların ortaklaşa yönettikleri topraklarda bulunduğunu ortaya koydu. Hakemli dergilerde yayınlanan bulgular gösteriyor ki bu toplumlar ormanların idamesi konusunda diğer tüm arazi yönetim mekanizmalarından daha başarılı bir iş çıkartıyorlar. Buna rağmen, güvence altına alınmış hakları olmadığı sürece bu toplumlar ve ormanları, yasadışı ve zorla gasp, çatışma, ve daha güçlü çıkarlarca ele geçirilme riski taşıyor.
Yerel topluluklar ve kadim halkların iklim değişikliğine karşılık verme çabalarının güçlendirilmesi ihtiyacı nihayet Paris Karar metninde tanındı. Her ne kadar platform COP 24’de hayata geçirildiyse de, buna giden yol engebesiz olmaktan çok uzaktı. Ülkeler kendi içlerindeki kadim kültürleri farklı şekillerde tanıyorlar, ve kadim halklara tanınan ayrı haklar yerel topluluklara tanınanlardan farklılaşıyor. BM kadim halkları yedi ayrı kadim sosyokültürel bölge üzerinden tanıyor, ancak yerel topluluklar için bu tarz bir tayin bulunmuyor. Çin, kadim halkları da yerel toplulukları da hiç bir surette tanımıyor.
Nihai karar, yedisi kadim halklardan, yedisi de taraflardan oluşan 14’lü bir çalışma grubu oluşturuyor ve nasıl atanacaklarına dair bir mekanizma oluşturulduğunda yerel toplulukları da ekleme planını içeriyor. Platform’un önerilen faaliyetlerine dair Çin, hiç bir eylemin “egemen ve bağımsız devletlerın toprak bütünlüğü veya siyasi birliğini, tamamen veya kısmen bölmemesi veya bozmamasını” talep etti.
Kayıp ve Hasar
Kayıp ve hasar, “uyumun ötesinde” geri döndürülemez kayıp ve giderilemez hasarları ele alıyor, ve Paris Anlaşmasında ayrı bir madde ile tanınıyor. Fakat bu konu resmi olarak Paris Anlaşması Çalışma Programının bir parçası değildi. Ancak COP 24’e gelinirken gelişmekte olan ülkeler, özellikle de gelişmekte olan küçük ada devletleri, kayıp ve hasar konusunun ele alınması taahhütü için bastırdılar. Ne yazık ki, varlıklarını sürdürmelerinin, sağlanan finansmanın arttırılmasına yönelik yükseltilecek hedeflere bağlı olduğunu bir çok üst düzey COP toplantısında gelişmiş ülkelere hatırlatan küçük ada devletlerinin manevi taleplerine rağmen, COP 24 sonuçlarında kayıp ve hasara yönelik finansal desteği sağlama alma çabaları başarısız oldu.
Kayıp ve hasarı Şeffaflık Çerçevesine dahil ederek, ve Küresel Envanter’e sunulacak verilere yapılan atıflarla, Katoviçe İklim Paketi en azından ilave görüşmelere açık kapı bırakmış oldu. COP 24, kayıp ve hasarı ele almak üzere 2013’teki son Polonya COP’unda kurulan Warşova Uluslararası Mekanizması’nın[2] İcra Kurulu tarafından hazırlanan ve 2019’da gözden geçirilecek olan raporu da onayladı. Raporun beş yıllık çalışma programı, finansal kaynaklarla ilgili söylemin yapay olarak kayıp ve hasarın sadece sigortacılık çözümleri üzerinden ele alınmasına indirgendiği yönünde, küçük ada devletleri ve sivil toplum savunucuları tarafından şiddetle eleştiriliyordu.
Iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle bağlantılı insanların yerlerinden edilmelerinin nasıl engelleneceği, asgariye indirileceği ve ele alınacağına dair WIM’in önerilerini kabul eden COP kararı, iklime yönelik faaliyetlerde bulunurken insan hakları yükümlülüklerini taraflara açıkça hatırlatan yegane iki karardan (diğeri yukarıda bahsedilmiş olan Yerel Topluluklar ve Kadim Halklar Platformu) biriydi.
Toplumsal Cinsiyet ve İklim Değişikliği
Toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği üzerine görüşmeler 2012’den bu yana COP’larda sabit bir gündem maddesi olarak yer alıyor. Dolayısıyla 2017’de Bonn’daki Fiji COP 23’de oluşturulan UNFCCC Toplumsal Cinsiyet Eylem Planı’nın yürürlüğe konmasına dair yol almaya yönelik görüşmeler COP 24’de devam etti, ancak hala bir karar alınamadı. Bu senenin başlarında yayınlanan teknik bir makalede Sekreterya UNFCCC çalışma kollarına toplumsal cinsiyetin entegrasyonuna dair giriş noktalarını detaylandırdı, ve ulusal iklim delegasyonları, komiteler, ve Sözleşme uyarınca oluşturulan diğer kurullardaki cinsiyet dengesini iyileştirmeye yönelik gelişmeleri de bildirdi. Taraflar artık resmi olarak toplumsal cinsiyet ulusal odak noktası atamaya teşvik edildi, ki an itibarıyla 40’dan fazla Taraf bu çağrıya yanıt verdi.
Kadın delegelerin katılımının arttırılması ve oluşturulan kurullarda toplumsal cinsiyet uzmanlığının genişletilmesi önemli, ancak bunlar ihtiyaç duyulan cinsiyet entegrasyonu çabalarının sadee bir kısmını oluşturuyor. Toplumsal cinsiyetle ilgili değerlendirilmelerin Katowice sonuçlarına nasıl yansıdığına bakıldığında bu durum çok daha açık şekilde belli oluyor. Toplumsal cinsiyetle ilgili değerlendirmelerden Katowiçe İklim Paketinin çeşitli kısımlarında bahsediliyor olsa da bunlar yalnızca kararların ekler bölümlerine sokuşturulmuş vaziyette. Örneğin söz konusu değerlendirmeler, NDC hazırlanmasında anlaşılırlığı kolaylaştırma adına toplumsal cinsiyete duyarlı planlama süreçlerinin zarureti, ve Uyum iletişimi kapsamında toplumsal cinsiyete duyarlı uyum faaliyetlerine dair bilgi sağlanmasının üzerine eğiliyor. Toplumsal cinsiyete duyarlı teknoloji ve inovasyon yaklaşımlarına duyulan ihtiyaç, ve teknoloji desteğinde toplumsal cinsiyet perspektifinin değerlendirilmesi de Teknoloji Çervesi altında beyan ediliyor.
Son olarak, finansman konusundaki bazı COP kararları da – çoğunlukla laf arasında – toplumsal cinsiyete atıfta bulunuyor. Öngörülen kamu iklim finansman bilgisinin tedariği yönetmeliğinde gelişmiş ülkelerden, sağlamayı planladıkları finansmanın içerdiği toplumsal cinsiyet vurgusunun belirtilmesini talep ediliyor. Finansman Daimi Komisyonu İki Yıllık Değerlendirmesinin temel önerilerinde iklim finansmanı sağlayıcılarından, iklim finansmanının toplumsal cinsiyetle bağlantılı taraflarının takibi ve raporlamasının iyileştirilmesi talep ediliyor.
İklim için Ormanlar hakkında Katowiçe Bakanlar Deklarasyonu
Polonya Başkanlığının baştan beri pazarlamaya çalıştığı ve Eylül’de kamuoyuna sızan Katowiçe’ye dair bir çıktı, ormanların iklim değişikliğinin kontrolden çıkmasını engellemek konusundaki can alıcı rolünü teyit eden bir deklarasyondu. Çevre kampanyacıları, sera gazı emisyonlarıyla ormanlar tarafından emilim arasında “denge oluşturmaya” yönelik deklarasyon taslağının diline, kifayetsizliği ve özünde fosil yakıtların kullanımının devamına yeşil ışık yakması nedeniyle derhal tepki gösterdi.
Açıkçası, 12 Aralık’da açıklanan İklim için Ormanlar hakkında Bakanlar Katowiçe Deklarasyonu bu dili koruyor. Deklarasyon “bu yüzyılın ikinci yarısında insan kaynaklı emisyonların kaynağı ile sera gazlarının yutaklarca emilimi arasında bir denge oluşturmak amacıyla, bilim camiasının ormanlar dahil olmak üzere yönetilen arazilerdeki yutakların ve sera gazı haznelerinin etkisinin araştırılması ve nicelleştirilmesine devam etmesini teşvik ediyor...”
İklim, Toprak, Azim ve Haklar İttifakı (Climate, Land, Ambition and Rights Alliance - CLARA), Deklarasyonun açıklanmasından hemen önce COP 24’te düzenlediği bir basın toplantısıyla buna şiddetle tepki verdi. “Ormanlara bir mahsup aracı olarak muamele edilemez. Ne kavramsal olarak, ne Paris Anlaşması piyasa mekanizmasının bir parçası olarak, ve ne de asla kömür yakılmasının veya diğer her türlü fosil yakıt kullanımının sürdürülmesinin bahanesi olarak. Burada tehlikeli olan kavramsal yanılgı, arazi kullanımı sektörünün fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonu telafi edeceği fikridir. Bu mümkün değildir.”
COP 24’e dair Polonya’nın yaklaşımı
Başkanlık
Geçen yıl toplantının yeri açıklandığında, göneybatı Polonya’daki Silezya kömür madenciliği bölgesinin kalbinde yer alan Katowiçe şehri, iklim konferansı için garip bir seçim olarak algılanmış olabilir. Polonya elektiriğinin çok büyük çoğunluğunu kömürden üretiyor ve çoğu hane halkı hala evlerini kömür kazanlarıyla ısıtıyor. Polonya COP 24’de, kömürden kademeli olarak uzaklaşışını ve başka, yeşil endüstrilerle çeşitliliğe yönelişini sergilemeyi amaçlıyordu. Prensip olarak güzel, ancak Polonya Başkanı Andrzej Duda’nın ilk genel kurul toplantılarından birinde Polonya’nın 200 yıl boyunca yakmaya yetecek kadar kömürü olduğunu hatırlatması bu stratejinin olumlu teyidinden başka her şeye benziyordu.
Polonya Başkanlığının öncelikli hedeflerinden birisi “parçalı hedeflerin puanlanmasına dayalı tartışmaların yerine geçecek, tüm dünya için sistemik çözümler yaratan kural ve araçlar hayata geçirmekti”. “Teknoloji, İnsan, Doğa” teması altında öne sürülen üç deklarasyon “parçalı hedeflerin” konsolide edilmesine yönelik çabalarına örnek teşkil ediyor:
- Dayanışma ve Adil Dönüşüm Silezya Deklarasyonu düşük karbon ekonomisi geliştirmeyi amaçlayan faaliyetler için sosyal kabul oluşturma ihtiyacının altını çiziyor;
- Değişimi Birlikte Yürütelim – Elektromobilite için Katowiçe Ortaklığı, temiz taşımacılığı geliştirmek amacıyla şehirler, bölgeler, ve ülkeler, veya iş dünyası ve sivil toplum insiyatifleri arasında ağlar oluşturmayı amaçlayan Polonya – Britanya insiyatifi;
- İklim İçin Ormanlar, iklim politikalarında ormanların potansiyelini kullanmaya yönelik ortak faaliyetlerde bulunma çağrısı yapıyor (bkz. yukarıda analizi yapılan Bakanlar Katowiçe Deklarasyonu)
Ancak bu deklarasyonlar iklim değişikliğinin özüne - emisyonların azaltılması yoluyla küresel ısınmayla mücadele ihtiyacı – hitap etmiyor. Ve her ne kadar adil dönüşüm Polonya için önemli bir konu olsa da, COP 24’ün sponsorları, hükümet yetkilileriyle birlikte kömürün ekonomide devam etmekte olan rolünü savunan, ve azaltım yerine emisyonların ormanlar tarafından emilimini ön plana çıkaran, Polonya’nın önde giden enerji şirketleriydi. Bunun ötesinde başkanlık çoğu gözlemci tarafından ne net bir vizyonu, ne de güçlü bir liderliği olmadığı şeklinde algılandı.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in COP’u iki kez tekrar ziyaret ederek ikinci hafta bakanlar müzakerelerine gayri resmi tavsiyelerde bulunmuş olması bu algıyı teyit etti. Bu nedenle Polonya’nın COP’un başında “Günün Fosili”, konferansın sonuna doğru da nadir verilen “Devasa Fosil” sivil toplum ödüllerine layık görülmesi şaşırtıcı olmadı.
Medya yansıması ve toplum üzerindeki etkisi
COP 24’ün Polonya medyasındaki yansıması çoğunlukla olumluydu ancak beklendiği üzere siyasi çizgilere göre bölünmüştü. Devlet ve devlete yakın yayın organları doğal olarak konferansın başarısını ve etkin organizasyonunu överek, COP Başkanı Michal Kurtyka’nın liderliğini fazlasıyla vurguladı ve Polonya’nın Kural Kitabı’nın kabul edilmesindeki rolünü vurgulamak için “Katowiçe İklim Paketi” ifadesi tekrarlayıp durdu. Ilımlı ve özel medya hükümeti eleştirme fırsatını hissederek görüşmeleri “beklentilerin boşa çıktığı COP” diye yaftaladı. Solcu ve çevreye duyarlı yorumcular ivedi faaliyetlere ve insan haklarının yaşama geçirilmesine vurgu yaptı. Tabloidler ve popüler medya ise konferansa ev sahipliği yapmanın maliyetini ve alınan güvenlik önlemlerini eleştirdi.
Polonya toplumu için COP 24’ün en olumlu çıktısı iklim değişikliği ve ona bağlı yıkıcı olayların – Polonya bağlamında hava kalitesi ve dumanlı hava – yeniden haberlerde yer bulmasıydı. Bu durum Polonya’daki geçmiş COP’lardan bir adım öteye geçilmesi anlamına geliyor, zira, başta Polonya’nın enerji dağılımında kömürü sınırlandırma ihtiyacı olmak üzere, iklim ve enerji meseleleri, bu sefer kalıcı biçimde, yeniden anaakım konular haline geldi.
Sivil toplum faaliyetleri
COP 24 sırasında sivil toplum aktörlerine karşı bir kaç olay meydana geldi. İlk hafta içerisinde bir düzineden fazla kayıtlı COP 24 katılımcısının Polonya mercilerince sınırda yakalanıp gözaltına alınmaları ve akabinde de sınırdışı edilmeleri, katılımcılık ve şeffaklık adına umut aşılamadı. Tutuklama ve gözaltılarının tartışmasız sorumlusu Polonya’ydı, ancak Birleşmiş Milletler bunun bir daha asla gerçekleşmemesini sağlamak adına, bu tarz eylemleri engelleyecek katı kurallar oluşturma ve bu kuralların müstakbel ev sahibi ülkelerce uygulanmasını güvence altına alma sorumluluğunu taşıyor.
8 Aralık’ta, Polonya’dan ve COP 24 katılımcılarından 3000 aktivistin katılımıyla, ve muazzam bir polis güvenlik çemberi eşliğinde, Katowiçe’nin merkezinde İklim Yürüyüşü gerçekleştirildi. Bir çok katılımcı Katowiçe’ye gelirken durdurulup üzerleri arandı, ve en az üç gösterici yürüyüş sırasında gözaltına alındı. Kimisi Katowiçe ve etrafındaki Silezya’dan yurttaş katılımı olmamasından hayal kırıklığına uğramış olsa da, esasında eylem iklim adaleti mücadelesinde Polonya toplumunda gitgide büyüyen geniş bir yelpazenin işbirliğine dair olumlu işaretler verdi.
Polonya iklim hareketi büyüyor, gençlik daha güçlü şekilde angaje oluyor, ve Katolik Kilisesiyle akademi tartışmalarda daha aktif hale geliyor. İklim değişikliğinin sonuçlarının şimdiden tüm toplumu etkilediği anlayışını oturtmak için, ortak ilerici insiyatifleri bütüncül bir anlayışla yaratıp yaygınlaştırma görevi sivil topluma düşüyor.
Sırada ne var?
Daha önce hiç COP’a katılmamış, müzakere oturumlarına önem vermemiş biri, sadece ana müzakere bölgesinin yarım kilometre ötesindeki E Bölümündeki savurgan ülke ve endüstri pavyonlarında gezmiş olsa, kendisini bir ticaret fuarında zannedebilirdi. COP’lar gitgide endüstri yöneticileriyle lobicilerin ülke temsilcileriyle buluşup görüş alışverişinde bulunduğu, yeni projeler geliştirdiği, iklim devriminin yarattığı finansal fırsatlar üzerine stratejiler geliştirdiği, UNFCCC liderliğinden bağımsız küresel iklim ticaret fuarları haline dönüşüyor.
SKT aktivistleri, akademisyenler, gençlik liderleri, ve fon kuruluşları bir araya gelip kampanya stratejilerini veya araştırma bulgularını paylaşıp gelecekte daha fazla ve daha iyi işbirlikleri kurmanın yolunu açıyorlar. Onlar için bu durum gitgide, kafası karışık müzakereler bir kenarda devam ederken, uğruna dünyanın dört bir yanından kalkıp geldikleri temel etkinlik halini alıyor.
Bir COP, mevcut yoğun ve çok boyutlu küresel iklim görüşmelerine daha da fazla coşku katılmasına neden olabilir. Katowiçe tramvay sisteminin merkezi olan Rondo’daki COP 24 konferans merkezinin hemen karşısında, Greenpeace Polonya’nın sponsorluğunda Katowice’nin Klub Krolestwo’sundan dönüştürülen İklim Hub’ı yer alıyordu. Sıcak bir bar, restoran, tiyatro alanında dünyanın dört bir yanından onlarca STK, sosyal hareket, ve yerel örgütleyici iklim eylem ve hedeflerine dair en yeni etkinliklerini sergiledi.
Sırada ne var? Karbon piyasaları üzerine 6. Madde müzakerelerinin yeniden başlayacağı Haziran ayındaki Bonn’daki alt kurul toplantılarının ardından, bir sonraki başlıca küresel etkinlik New York’ta BM Genel Sekreteri’nin düzenleyeceği Eylül zirvesi olacak. Önümüzdeki dokuz ay boyunca tüm ülkeler, ama özellikle de gelişmiş ülkeler, Paris Anlaşması uyarınca verdikleri kifayetsiz taahütleri nasıl yerine getirecekleri ve Paris Anlaşmasının şart koştuğu üzere 2020’de iklim hedeflerini nasıl yükselteceklerine dair epey bir iç muhasebe yapmak zorundalar. BMGS zirvesi devlet başkanlarına gerçekte ne kadar ciddi olduklarını dünyaya ilan edecekleri bir platform sağlayacak.
25. Taraflar Konferansı Şili’de düzenlenecek. Paris Anlaşmasının ülkelere ulusal olarak belirlenmiş katkılarının yeni veya güncellenmiş halini sunma çağrısında bulunduğu kritik yıl olan 2020’deki COP 26’nın ev sahipliğini yapmak üzere Birleşik Krallık ve İtalya isteklerini ifade ettiler. Birleşik Krallık’ın teklifi aynı zamanda, Brexit sonrasında dünya lideri konumunu korumak – ya da yeniden kazanmak – konusundaki niyete de işaret ediyor.
COP 24 sonuçları Paris Anlaşmasının tamamıyla yürürlüğe konmasını sağlamayı başaramamış olmakla, ve Paris Anlaşmasının 1.5 veya 2.0 derecelik hedefini yakalamaya dair ülkelerin kifayetsiz taahütlerini arttırmalarına yönelik neredeyse hiç bir teşvikte bulunmayarak ciddi yetersizlikler barındırıyor olmakla birlikte, geleceğin ortaklaşa çok taraflı hareketine imkan tanıma adına “ancak yeterli” oldu. Müzakerelerin tamamen kopması son saatlerde engellendi ve belli ölçüde ilerleme imkanı elde edildi. Paris ruhu ve 1992’de doğan çok taraflı iklim müzakereleri bir yılı daha çıkarabilecek. Ama toplamda Katowiçe çok çok az şeyi çok çok geç yerine getirdi. Bu başarısızlık da dikkatlerden kaçmadı.
Greta Thunberg full speech at UN Climate Change COP24 Conference - Connect4Climate
Watch on YouTubeTalanoa Diyaloğu üst düzey toplantısının sonunda 15 yaşındaki İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg şöyle diyordu: “çocuklarınızı her şeyden çok sevdiğinizi söylüyorsunuz, ama bir yandan da gözlerinin önünde onların geleceğini çalıyorsunuz”. Bu sözler dünyanın dört bir yanından gençler ve yaşlıların oluşturduğu büyüyen bir hareketin de aklından geçenlerdi.
Onlar şunu biliyor: şimdiden başlamış olduğu apaçık ortada olan yıkıcı iklim değişikliğini engelleyecek gerçek eylemler UNFCCC koridorlarından çıkmayacak – çok taraflı çabaların sorunlu olduğu ispatlandı. İklimimiz artık, vatandaşların mahkeme koridorlarındaki baskılarıyla iklim adaletini talep ettiği ulusal ve ulusaltı düzeylerdeki gerçek eylemlere bel bağlıyor.
“Biz Paris’i yaşadık”[3] 2019’da onları sakinleştirmeye yeterli olmayacak.
Yazarlar bu analize verdikleri katkılardan ötürü Kate Dooley, Lili Fuhr, Erika Lennon, Agata Keller, Linda Schneider, Katarzyna Ugryn, ve Hans Verolme’e teşekkür eder.