Climate Tracker, Yeşil Gazete ve Heinrich Böll Stiftung Derneği ortaklığında İstanbul’da gerçekleştirilen İklim Gazeteciliği Atölyesi, Bonn İklim Görüşmeleri’ne doğru benim için başlangıç noktası oldu. Dünyanın farklı bölgelerini çeşitli koşullarda etkilemeye devam eden iklim değişikliği ve onun yansımaları hakkında yazmak çok değerliydi. Nitekim İklim Değişikliği Atölyesi’nin sunmuş olduğu yazı yarışması fırsatını iyi değerlendirerek, Bonn’a gitme hakkı kazandım ve konu hakkındaki düşüncelerimin pek çok kişiye ulaşmasını sağladım.
Vize alma sürecinin uzaması nedeniyle programa zamanında gidemedim. Hafta ortasında katıldığım görüşmelere hızlı bir şekilde adapte oldum ve ekibimdeki arkadaşlarım gibi çeşitli yolları kullanarak Bonn’da yaşananları aktarmaya çalıştım. İçinden geçtiğimiz dönemin kritik olması nedeniyle, Bonn’da hızlı ve yoğun bir atmosfer vardı. Dünya adına iklim konusunda bazı eşikler çoktan aşılmış, bazıları ise aşılmak üzereyken engellenmeye çalışıyordu. Bu atmosfer içerisindeyken en sıcak ay istatistiklerini öğrenmek tedirgin ediciydi fakat bir yandan da bu konuyu müzakere edenleri izlemek oldukça ilginçti.
Görüşmelerde çok farklı konular çeşitli boyutlarıyla ele alınırken, ön plana çıkan belirli durumlar söz konusuydu. Bu durumların kapsamını; Paris Anlaşması’nın kurallar kitabı, farklı aktörler arası çıkar çatışmaları, yenilenebilir enerjiye olan yatırımlar ve küresel ısınmanın 1.5 derece ile sınırlandırılması gibi konular oluşturuyordu. Fosil yakıt endüstrisi aktörlerinin, sivil toplum aktörü statüsüyle görüşmelerde lobi çalışmalarına devam etmesi pek çok kişiyi rahatsız ediyordu. Karar alıcıların bu konuda bir önlem alması gerekliliği, gerek yapılan eylemler gerekse oturumlarda dile getirilen argümanlarla pek çok kez belirtildi. Öte yandan, konferansa katılan çeşitli kişilerin oluşturduğu genel izlenim, iklim değişikliği müzakerelerinde belirli bir ilerleme olduğu ama bu ilerlemenin çok yavaş olduğu idi. Bu yavaşlığın en dikkat çekici sebeplerinden biri ise, somut adımların atılmasına yönelik detayların tam olarak belirlenmemiş olmasıydı. Yine de Paris Anlaşması dünya adına bir umuttu.
İlgi çeken oturumlar serisinden bir diğeri ise Çok Taraflı Değerlendirme toplantılarıydı. Ülkelerin, ulusal katkı beyanları konusunda teorik ve pratik olarak yapılanları ve yapılacakları paydaşlarıyla değerlendirdiği bu toplantılar, gözlemciler adına çok önemliydi. Bu toplantıların gerçekleşmesini sağlayan Çok Taraflı Değerlendirme platformu Amerika, Çin, Rusya, Avrupa Birliği vb. büyük aktörlerin (yani büyük kirleticilerin) gelişmekte olan ülkelere ve kamuoyuna hesap vermesini sağlayan uygun ortamı hazırlıyordu. Tabii ki, ülkeler adına aynı zamanda diplomatik imajların sergilendiği bir platform olan bu oturumlarda, somut atılımlardan çok diplomatik cevaplar almak daha beklenir bir şeydi. Nitekim, Trump rüzgarından etkilenen ABD’nin sunumu tam olarak böyle gerçekleşti.
Farklı görüntülere sahne olan İklim Görüşmeleri’ne dünyanın pek çok bölgesinden binlerce insan katıldı. Kimisi politikacı, kimisi sivil toplum çalışanıydı. Bir diğer yanda gazeteciler, lobi faaliyeti içerisinde olan özel sektör temsilcilerinin konumu takip etmeye devam ediyordu. Bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimizde iki haftalık maratonun, ilk haftası tamamlanmıştı. Gerçekleştirdiğim röportajlar sonrası olumlu ve olumsuz izlenimlerin sentezlendiği bir sonuç vardı elimde. Paris’te 1.5 derece eşiği adına kritik kararlar alınmıştı ama şimdi aksiyon zamanıydı. Doğa ve canlılık adına harekete geçme zamanı…