Kafes balıkçılığı altın çağını yaşıyor. 2014 yılında masamıza gelen neredeyse her iki balıktan biri çiftlik menşeliydi. Ancak su altında kitlesel hayvan besiciliğinin yarattığı ekolojik ve toplumsal sorunlar devasa boyutlara ulaşmış durumda.
Kişi başına düşen balık ve deniz canlısı tüketimi son 50 yılda iki katına çıktı. Özellikle sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerde talep ciddi bir artış gösteriyor. Bu talebe karşılık verebilmek için 1970’li yıllardan itibaren deniz çiftlikleri, kamu kaynakları ve kalkınma teşvikleri aracılığıyla yoğun biçimde desteklendi. 1950 yılında dünyada kafes balıkçılığı yoluyla yaklaşık 500 bin ton hayvan yetiştirilirken 2014 yılında bu miktar, %88’i Asya’da elde edilmek üzere 73,8 milyon tona çıktı. Tek başına dünya çapındaki balık yetiştiriciliğinin %62’sini oluşturan Çin Halk Cumhuriyeti, dünyada en önemli balık yetiştiricisi ülke konumunda.
Balık yetiştiriciliği karada gölet, nehir ve kapalı dolaşım sistemleri, açık denizdeyse balık çiftliklerindeki büyük ağ kafesler içinde yapılıyor. Açık deniz ve kıyı şeritlerinde balık yetiştiriciliği, toplam balık üretiminin %36’sını oluşturuyor. Kafeslerde özellikle balık, karides, yengeç ve istiridye yetiştiriliyor.
Yetiştirme yöntemiyle sadece balık ve deniz mahsullerine olan küresel talep artışı karşılanmakla kalmıyor, aynı zamanda aşırı avlanmaya da çözüm üretilmeye çalışılmış oluyor. Ancak yetiştirme çiftlikleri, özellikle endüstriyel ölçekte yapıldıklarında etik, ekolojik ve çoğu zaman da toplumsal açıdan son derece tartışmalı bir çözüm olarak karşımıza çıkıyor.
Çünkü yetiştiricilik için ciddi miktarda yeme ihtiyaç var. Örnek olarak bir kilo karides, somon ya da benzeri bir canlı yetiştirmek için yaklaşık 2 buçuk ila 5 kilo arasında değişen miktarlarda yaban balığı gerek ki bu miktar, ton balığında 20 kiloya kadar artış gösterebilir. Bunun doğrudan sonucu olarak Malta’da ağ kafesler içerisinde yapılan Atlantik orkinosu besiciliği, bu büyük yırtıcı balıklara yem olarak verilen yerel uskumru ve sardalya mevcudunu tehdit ediyor. Dolayısıyla balık çiftliklerinin her zaman denizlerdeki aşırı avlanmanın önüne geçtiği iddia edilemez. Kafes balıkçılığı, (Editörün notu: akvakültür, agua kültür ya da kültür balıkçılığı) olarak da bilinen su altında kitlesel hayvan yetiştiriciliği ekolojik bir felaket yaratır. Balıklar kafes içinde yaralanır, hastalık kapar ve kolayca parazitlere maruz kalır. Bu olumsuz tabloyla mücadele etmek için geniş spektrumlu antibiyotik ve kimyasallar kullanılır; hijyen banyosundan pestisit uygulamalarına kadar uzanan bu yöntemler suyu kirletir. Bir havuzda yetiştirilen balık adedi ne kadar çoksa kafesin altındaki deniz tabanında da o kadar çok dışkı, besin kalıntısı ve kadavra birikir. Bu durum suyu aşırı gübre yüküne maruz bırakır. Yetiştirme çiftliklerinin atık suyu, içerisindeki kimyasallar ve ilaç kalıntılarıyla beraber nehirlere, göllere, denizlere karışır ve buralara komşu olan toprak parçalarına nüfuz eder. Buna ilaveten longoz ormanları genellikle bu balık çiftliklerine yer açmak amacıyla kesilir. Birçok balık türünün yavruları için bir erişkinliğe ulaşma alanı olan bu ormanların kesilmesi son derece akla aykırıdır. Dünya çapındaki longoz ormanlarının %20’si, 1980 ile 2005 yılları arasında insan müdahalesine bağlı olarak yok oldu. Kafes balıkçılığı çiftliklerinin inşası nedeniyle orman örtüsünün yarısından fazlası (%52) kayboldu. Sadece Filipinler’de toplam longoz ormanının üçte ikisi, karides çiftliklerine yer açmak için kesildi.Kafes balıkçılığı yerel halkın yaşam olanaklarına da zarar verir ve çatışmalara yol açar, zira geleneksel kıyı şeridi balıkçılığıyla çıkarılan ürün miktarı, yetiştirme çiftlikleri nedeniyle ciddi biçimde azalır. Bunun sonucunda da insanlar ya yerlerinden edilir ya da yeni çalışma biçimlerine zorlanır. Günümüzde yaklaşık 19 milyon insan, çalışma koşullarının son derece istikrarsız olduğu bu sektörde çalışıyor. İş akitleri genellikle sözlü olarak yapıldığı ve iş güvenliği talimatlarını nadiren uygulandığı için sömürüye uğruyorlar. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre yetiştirme çiftlikleri ve kıyı şeridi balıkçılığı olmak üzere balıkçılık sektörünün %70 ila 80’lik kısmını küçük işletmeler oluşturuyor ve buralarda iş gücü olarak aile fertlerine güveniliyor. Dolayısıyla çocuklar da genellikle fiziksel olarak son derece zorlayıcı ve tehlikeli olan bu üretim zincirinin içinde yer alıyor.
Kafes balıkçılığı, sazan ve alabalık yetiştiriciliğinden de bilindiği üzere temel ilke olarak ekolojik yollarla yapılmalıdır. Ekolojik ve kendi kararlarıyla işletilen çiftlikler yüzlerce yıl boyunca, özellikle Asya’da milyonlarca insanın varoluş standardını ve protein kaynağını oluşturdu. Yaklaşım biçimini değiştirmenin mümkün olduğu, Vietnam’daki Asya yayın balığı yetiştiriciliğinden biliniyor. Kötü yetiştirme koşullarının ifşa edilmesinin ardından bu hayvanın yetiştirilmesi için adım adım yeni çevre standartlarına, özellikle kafes balıkçılığı için koruma konseyinin “ASC standartlarına” geçildi. ASC damgasıyla aşırı avlanma fazlası balıktan elde edilen balık ununun, çiftlikte yetiştirilen hayvanlara yedirilmesi yasaklandı, iyi bir su kalitesine uyulması sağlandı ve yetiştirme sürecinde ölüm oranı düşük tutulabildi. Çevreyle dost bir kafes balıkçılığı için teknik çözümler üzerinde yürütülen çalışmalar da hız kazandı. Örneğin kapalı sistemler çevreye binen yükü ciddi oranda düşürüyor, ancak bu sistemler hem enerji yoğun bir üretim yöntemi kullanıyorlar hem de işletim sırasında özel bakıma ihtiyaç duyuyorlar. Halihazırda kullanılan endüstriyel kafes balıkçılığının sebep olduğu ağır toplumsal ve ekolojik problemler, salt teknolojik ve ekolojik iyileştirmelerle durdurulamaz. Balık ve deniz canlılarına olan yoğun talep, endüstriyel olarak işletilen balık kafeslerinin kullanımının daha da yaygınlaşmasının ana sebebidir. Büyük çoğunluğu su altında yapılan kitlesel hayvancılık örneği olan çiftlikler, ucuz balığa duyulan açlığı doyurmaya yönelik, kâr güdülü pazarlardır. Önemli olan küresel orta sınıfın balık ve deniz canlısı tüketimini düşürmektir.