Biz insanlar için hissedilmeyecek kadar yavaş ilerlese de her geçen gün denizlerimizde asit oranı artıyor. Bu asidifikasyonun sonuçları denizlerin birçok kesiminde görülmeye başlandı bile.
Afrika ve Amerika kıtalarının özellikle batı kıyılarındaki dört yukarı doğru akış bölgesi asiditeden en çok etkilenen yerleri oluşturuyor. Buralarda besin öğesi bakımından zengin sular, derin katmanlardan yükselerek yüzey yakınlarındaki ışık alan kısımlara geliyor. Azot ve fosfor bağları gibi besin öğeleri, besin zincirinin esasını oluşturuyor. Bunlar tek hücreli algler olan fitoplanktonlar tarafından tüketilirken son derece küçük hayvanlar olan zooplankton da bu alglerle beslenir; zooplankton ise balıkların yemidir. Bu nedenle yukarı akış bölgeleri, balıkçılık için özellikle verimli alanlardır. Buralarda gerek türlerin çeşitliliği gerekse de canlıların popülasyonu yüksek olmakla kalmaz, dünyadaki biyolojik kütle üretiminin %7’si de buralarda gerçekleşir ve balıkçılık ürünlerinin %25’i buralardan çıkarılır. Buralar yaşamla dolup taşan ve milyonlarca insan için varoluşsal öneme sahip alanlardır. Ancak asidifikasyon tüm bu zenginliği tehdit eder. 19. yüzyılda Kaliforniya açıklarındaki yukarı akış bölgelerinde patlayan istiridye endüstrisi tüm ülkeye bu canlıdan yapılmış lezzetli mahsulleri sunuyordu. Ancak 2005 yılında istiridye yetiştiricileri bir şokla karşılaştı. Bu hayvanın larvaları ölüyordu ve artık yeni istiridye yetişmiyordu. Sonraki yıllarda istiridye endüstrisi çöktü ve binlerce kişi işini kaybetti.
Tüm bunların sebebi neydi? Yukarı akış bölgesine derinlerden gelen suyun özelliği değişmişti. Araştırmacılar kıyı açıklarındaki suyun pH değerinin ciddi oranda düştüğünü tespit etti. Derin deniz suyu, istiridye larvaları için besin sağlayan bir unsur olmaktan çıkıp ölümcül bir ortama dönüşmüştü. Suyun asit oranı artmıştı. Araştırmacılar giderek artan ve asidifikasyon adı verilen bu süreçten, kısmen insanların atmosfere saldığı CO2’nin sorumlu olduğunu buldu. Dünya tarihi boyunca okyanus suyundaki CO2 değerleri sık sık yükselip düşmüştü, ancak günümüzde okyanuslar dünya tarihinde eşi benzerine rastlanmamış bir hızla asidikleşiyor. Yapılan tahminlere göre denizler, insanların Sanayi Devrimi’nden bu yana atmostefe saldığı toplam karbondioksitin üçte birini aldı bile. Bunun sonucunda denizlerdeki asit miktarı ise %26 arttı.
Asidifikasyon, su içindeki karbondioksitin karbonik asite dönüşmesine ve suyun karbonat doygunluğunun azalması anlamına geliyor ve kireç yapan midye, deniz salyangozu, mercan, deniz kestanesi gibi birçok canlı için
sorun teşkil ediyor. Çünkü karbonat, bu hayvanların kabuklarını inşa etmeleri için gerek duydukları ana yapı taşıdır. Yine kireç kullanan ve plankton sınıfının önemli bir kısmını oluşturan deliklilerde, bu değişimin izlerine daha şimdiden rastlanıyor. Güney Okyanusu’ndaki deliklilerin kabuk kalınlıkları, Sanayi Devrimi öncesindeki akrabalarına kıyasla belirgin şekilde azaldı. İstiridyelerdeyse temiz sularda kabuk kalınlıklarının azalmadığı ancak enerjilerinin önemli kısmını kabuk üretiminde kullandıkları için büyüyemeyip küçük kaldıkları görülüyor. Bunun sonucunda “istiridye matkabı” gibi doğal düşmanlarına daha kolay av oluyorlar. Karbonat doygunluğunun eksilere düştüğü sularda kireç oluşturan canlıların durumu daha da kötü, zira burada su, kabuklardaki kireci emiyor ve hayvanların erimesine yol açıyor.
Güney Kutbu’ndaki denizin bazı kesimlerinde bu sürecin çoktan başladığı görülebiliyor. Benzer bir durum Kuzey Atlantik için de geçerli: Burada yetişen soğuk su mercanları, kendileri için hayati öneme sahip kireç iskeletlerini artık muhafaza edemez halde ve bir noktadan sonra kendi içlerinde çökmeye başlayacaklar. Hemen belirtmeli ki kireç oluşturamayan canlı türleri de tehlike altında. Atlantik morinasının yumurtalarının hayatta kalma oranları zaten son derece düşük, yumurtaların %95’i hayatta kalmayı başaramıyor. İçinde yaşadıkları suyun asit oranı arttığında bu oran %97’ye çıkıyor. Aradaki fark bu balık türünün yok olması anlamına gelebilir. Asidik, yani kireç parçalayıcı suların olduğu okyanus kesimleri, giderek daha da büyümeye başladı. Kutup denizlerinin yanı sıra bu durumdan en çok etkilenen yerlerin öncelikle yukarı doğru akış bölgeleri olduğu kaydediliyor. Yaklaşık otuz yıl içinde Kaliforniya açıklarının bu durumda olacağı tahmin ediliyor. Yukarı doğru akış bölgelerinin ekosistemi risk altında, zira aynı anda hem asidifikasyon, hem ısınma hem de oksijen kaybı gibi unsurların baskısını hissediyorlar. Bu gelişme, bu bölgelerin dünyanın beslenmesi için hayati öneme sahip oldukları için korkunç bir gelişme. Kaliforniya açıklarında istiridyelerin ansızın ortadan kaybolup yeniden toparlanmaması, asidifikasyonun sonuçlarını önceden kestirmenin ne kadar zor olduğunu gözler önüne seriyor. Bu nedenle bu yüklere, ister turizm, ister atıklar ya da aşırı avlanma olsun bir yenisini daha eklememek birincil önceliğimiz olmalı.