Yem Bitkileri: ENDÜSTRİYEL HAYVANLARI BESLEMEK

Endüstriyel hayvan yetiştirmek gerçekten de et ve süt üretmenin verimli bir yolu mu? Kapalı yerde tutulan hayvanları beslemek için gereken yemler ithal edilmek zorunda, ayrıca dışkılar da bir yerlere gönderilmeli. Toprak Atlasından bir makale;

Çok sayıda hayvanın kalabalık barınaklara sokulması sayesinde endüstriyel hayvancılığın toprak tasarrufu yapmamızı sağladığı söylenir bize sıklıkla. Bu iddia endüstriyel hayvanları beslemek için üretilen tahıl ve soya için gereken devasa toprakları görmezden gelir. Dünyadaki tahıl ekili alanların %33’ü hayvanlara yem üretmek için kullanılmakta: Avrupa Birliği’nde bu rakam daha da fazla, AB’de üretilen tahılın %60’ı hayvanları beslemeye ayrılıyor.

Fakat tahılları hayvanlara yedirmek verimli değil. İnsanlar tarafından yenebilecek her 100 kalorilik bitkiyi hayvanlara yedirdiğimizde karşılığında ortalama 17-30 kalorilik et elde ederiz. Ekilebilir alanları hayvan yemi ekmek için kullanmak israftır, çünkü herhangi bir ekilebilir arazide doğrudan insan tüketimi için tahıl üretilse çok daha fazla sayıda insanın karnı doyabilir.

Buna karşılık hayvanlar açık alanda yetiştirildiği zaman bu alanları son derece verimli kullanırlar:

  • Otu bizim de yiyebileceğimiz bir gıdaya çevirdikleri meralarda başka tür ürün yetiştirilmesine olanak sağlamayan arazileri,
  • Ekinlerin, insanların yiyemediği kısımlarıyla hayvanların beslendiği entegre tarım hayvancılık sistemleriyle de bitki artıklarını değerlendirmiş olurlar.

Büyük miktarlarda yem bitkisi ihtiyacı tahıl üretiminin yoğunlaşmasına yol açtı. Yem bitkilerine olan talep azalırsa ekilebilir arazilerde daha az monokültür, daha az gübre ve pestisit gerektiren az yoğun tarım biçimleri mümkün hale gelebilir. Bu da rotasyon, havadaki azotu bağlayıp toprağa katabilen baklagillerin kullanılması, nadasa bırakma ve hayvan gübresinin kullanılması yoluyla toprak kalitesinin arttırılmasına imkan verir. Bu çok acil çözüm bekleyen bir dert: Avrupa’daki toprakların %45’i organik madde azlığıyla kendini gösteren kalite sorunu yaşıyor.

Küresel olarak endüstriyel hayvanlar için yem talebi artmaya devam ederse ekilebilir alanların ya genişletilmesi ya da daha yoğun olarak kullanılması gerekecek. Ekilebilir araziler, otlaklar ve ormanlar pahasına genişleyecek. Bunun yıkıcı etkilerinden bazıları ise şunlar olacak:

  • Araziler tarlaya dönüştürülmek üzere düzlenirken depolanmış karbon açığa çıkarak atmosfere salınacak.
  • Biyoçeşitlilik kaybı yaşanacak.
  • Hayvan otlatanlar daha marjinal topraklara itildikçe buralar çölleşecek.
  • Yerlilerin yaşam alanları ve geçim kaynakları erozyona uğrayacak ve buradaki ormanlar yok olacak.

Dünyanın bazı bölgelerinde, özellikle de Sahraaltı Afrika’da verimlilik artırılabilir. Fakat birçok başka bölgede daha fazla yoğunlaşma biyoçeşitliliği hiçe sayacağı ve pestisit kullanımını artıracağı için son derece zararlı olacak. Ağır tarım makinaları toprağı sıkıştırıp, bitki gelişimini olumsuz etkileyecek. Tarımın yoğunlaşması aynı zamanda daha fazla sulama demek. Bu da toprakların orta vadede tuzlanmasına yol açarak verimliliği azaltacak. Yoğun tarımın daha geniş alanlara yayılmasını engellemenin en etkili yolu insanlar tarafından yenilebilen bitkilerin hayvan yemi olarak kullanımını azaltmak ve bunun yerine hayvanların otlatılmasını ve bitki artıklarıyla beslenmesini sağlamaktır.

 

Endüstriyel hayvan üretiminde büyük miktarda soya kullanılıyor. Dünya çapında üretilen soyanın %90’ından hayvan yemi yapılıyor. Güney Amerika’daki ormansızlaştırmanın en temel sebebi soya üretimidir. Arjantin’de soya plantasyonlarına pestisit ve herbisitlerin sıkılması solunum yolu problemleri, doğum kusurları ve düşüklerde yaşanan artışla ilişkilendiriliyor. Arjantin devasa ovalarındaki serbest sığır yetiştiriciliğiyle ünlüydü. Fakat bu otlaklar her geçen gün soya üretimi için sürülmeye ve sığırlar ise çorak ahırlara hapsedilerek tahıl bazlı bir beslenme biçimiyle yağlanmaya itiliyor.

Endüstriyel hayvancılıkta, içme suyu değil de yem yetiştirirken sulama suyu olarak aşırı miktarda su kullanılıyor. Endüstriyel olarak üretilen et, süt ve yumurta çoğunlukla otlatmalı ya da karma hayvancılık yöntemlerine oranla çok daha fazla suyu tüketiyor ve kirletiyor.

Tarım ürünleri yetiştirmek için besin maddeleri gerekli olsa da kirliliğin en temel nedenlerinden biri de topraktaki besinlerin kaybıdır. Çevreye yayılan reaktif azotun fazlası toprağa, havaya ve suya zarar verir. Avrupa’da reaktif azotun en yaygın kullanımı hayvan yemi yetiştirmeye özel gübrelerin üretimindedir. Bu gübreler toprağa uygulandığında, azotun büyük kısmı bitki kökleri tarafından emilmez. Azotlu yemler hayvanlara verildiğinde yemin içinde bulunan azotun büyük bir kısmı hayvanın vücudunda tutulamayarak idrar ve dışkıda birikir. Bu gübrenin tarlalara dağıtılması toprağa daha da fazla azot yüklenmesine sebep olur.

Emilmeyen azot ise çevreyi kirletir; akan yağmur sularıyla birlikte derelere sürüklenir, topraktan sızarak yeraltı sularına ve içme suyuna karışır. Çin, Meksika Körfezi, Brittany ve Chesapeak körfezleri başta olmak üzere dünya genelinde endüstriyel domuz ve tavuk çiftlikleri deniz ve kıyı ekosistemlerine zarar vermektedir.  

--------------------------------------------

Kaynak bilgisi:

s.26: Instituto Nacional de Estadistica y Censos, Veri bankası, http://indec.gov.ar s.27: Landwirtschaftskammer Niedersachsen, Wirtschaftsdüngermanagement in Niedersachsen, 2014, Fol. 23–25, http://bit.ly/1IzxU4R topagraronline, Die Güllekosten explodieren, 12 Nisan 2013, http://bit.ly/1Bo0qBB