Dünya çapında gıda üretimini ve ekinlerin verimliliğini artırmak için gübreye hayati önem atfedilir. Fakat gübrenin toprağa verdiği uzun vadeli zararlar sıklıkla gözden kaçırılır. Toprak Atlasından bir makale;
Mineral gübreler kısa tarihlerinde hiç bugünkü kadar yaygın kullanılmadılar. Son 50 yılda tüketim beş kattan fazla arttı. Fakat bu artışın dünyadaki dağılımı eşit olmadı. En büyük tüketici Çin, yıllık hektar başına ortalama 344 kg kimyasal gübre kullanıyor, onu Brezilya ve Japonya takip ediyor. Buna karşılık Afrika kıtasının büyük bir bölümünde tüketim çok düşük: Ruanda’da kimyasal gübre kullanım miktarı hektar başına 2.7, Gana’da 7.5 kg. Avrupa ve ABD’de tüketim son yıllarda düştü. Gelişmiş ülkelerdeki topraklarda genel olarak azot, fosfor ve potasyum fazlası var. Bunun sebebi sadece mineral gübreler değil; bu besinler aynı zamanda hayvan gübresinden özellikle de sıvı gübreden gelir.
Tabi ki bitkiler büyüyebilmek için yeterli besin maddesine ihtiyaç duyarlar. Fakat mineral gübreler gerekli mi? Bu sorunun cevabı olan optimum ürün almak; toprağın verimliliğini, iklimi ve çevreyi korumak için hangi besine hangi şekilde ihtiyaç duyulduğuna bağlıdır. Dünya çapında kullanılan mineral gübrenin %74’ünü azot oluşturur ki; bazı ülkelerde bu oran %90’lara kadar çıkar. Bunun çevre üzerinde son derece olumsuz etkileri vardır. En yaygın azotlu gübreler, özellikle de üre, toprağı asitlendirir, zira amonyak bazlıdır. Bu da diğer bir yaşamsal öneme sahip besin olan fosforu azaltır. Azot, aynı zamanda humusun çözünmesini hızlandırarak topraktaki organizmaları besinden mahrum bırakır.
Azot, bitki besinleri arasında biyolojik olarak yenilenebilen tek besindir. Dolayısıyla çevre dostu şekillerde de üretilebilir. Köklerinde havadaki azotu bağlayabilen simbiyotik bakterilerin bulunduğu baklagil ailesine ait bitki yetiştirmek, bu besinin diğer bütün bitkilere yetecek miktarda üretilmesini sağlar. Bu teknik sadece gıda üretimini garanti altına almakla kalmayıp aynı zamanda azot gübresi üretmek için gerekli olan fosil yakıtlara da ihtiyaç kalmaması anlamına gelir. 1 ton amonyak üretmek için yaklaşık olarak 1 ton doğal gaza ihtiyaç var. Sektörün enerji gereksinimi ciddi boyutta. Sentetik azotu baklagillerle ikame etmek küresel enerji tüketimini %1.5 aşağıya çeker.
Buna rağmen dünyadaki 2.6 milyar insanı besleyen küçük çiftçilerin hasatlarını artırabilmeleri için gelişmekte olan ülkelerde sentetik azot giderek daha fazla sübvanse ediliyor. Fakat en iyi ihtimalle bu sübvansiyonlar sadece kısa vadede işe yarayabilir, etkileri kalıcı değildir. En kötü ihtimalle ise mineral gübreler eninde sonunda toprağı mahvedecektir.
Ayrıca küçük çiftçiler sübvansiyonlar kesilince gübre satın almayı bırakma eğilimindedir. Enerji ya da fosfor gibi kıt ham maddeler yüzünden fiyatların yükselince görece küçük kalan verim artışı gübre kullanımını çiftçiler için kârlı olmaktan çıkarmaktadır. Bu sebeple gıda üretiminde mineral gübrelere bağımlı bir yoğunlaşma ve gıda güvenliğinin sağlanmasında gübrelere bel bağlama stratejileri başarısız olmaya mahkumdur.
Bu durum gelişmekte olan ülkelerin ekonomisi ve gıda açığı olan bölgeler için ciddi sonuçlar doğuruyor. Mineral gübreleri sübvanse etmek yanlış bir yatırım. Geri dönüşü çok az ya da negatif. Sürdürülebilir olmayan bu yatırım ulusal bütçelere de aşırı bir yük getiriyor. Bazı Afrika ülkelerinde sübvansiyonlar ulusal tarım bütçesinin %45’ine hatta daha da fazlasına tekabül ediyor. Oysa bu para, tarımsal alanın genişletilmesi, eğitim ya da altyapı hizmetlerine harcanabilir.
Mineral gübre kullanımını tamamen ortadan kaldıramayız, fakat gübreleri farklı şekilde kullanabiliriz. Buna dair dört önerimiz var:
• Mineral gübreler organik gübrelerin tamamlayıcısı olmalıdır. Toprağın verimliliğini artırmada ilk hedef humus katmanı oluşturmak, besin ve enerji döngüsünü güçlendirmektir. Bu pek çok farklı şekilde yapılabilir: hayvan gübresi ve kompost kullanarak, yeşil gübre uygulayarak, araziyi nadasa bırakarak veya agrotarım yoluyla, yani tarlalara çalı türleri ve ağaçlar dahil ederek.
• Bazı bölgelerde ciddi oranda fosfor açığı var ve fosfat rezervleri de giderek azalıyor. Yeni teknolojiler ise kanalizasyon atıklarından fosfat dönüştürmek ve yerel fosfat kaynaklarının daha zararsız yollarla çıkartılması gibi potansiyel çözümler sunuyor.
• Azotu kullanma biçimimizde keskin bir U dönüşü yapmamız gerekli. Sentetik üretimden biyolojik azot bağlamaya tümden geçiş uygulanabilir. Tabi ki bir gecede değil, fakat bu dönüşüme bir an önce başlanmalı.
• Çok asitli topraklar sistematik kireçlemeye tabi tutulmalı. Bu tür topraklarda asitlenmeye yol açan gübreleri kullanmaya son vermeliyiz.
Sürdürülebilir yoğun tarıma geçiş uzun vadeli bir süreç gerektiriyor. Uygun teknolojiler geliştirilmeli, yaygınlaştırılmalı ve fonlanmalıdır. Buna karşı direnç geliştirilmesi beklenebilir. Sonuçta bu dönüşüm, mineral gübrelerin fonlanması için kamu kaynaklarının kullanılması üzerine kurulu şu andaki sistemden ekonomik kazanç sağlayanların çıkarlarına terstir. Özellikle de birkaç güçlü gübre üreticisi ve dağıtıcısı şirketin zararına olacaktır. Fakat gıda güveliği için anlamlı adımlar atılmak isteniyorsa kimyasal gübrelerin üretimi, ticareti ve kullanımı baştan aşağı değiştirilmelidir.
------------------------------------
Kaynak bilgisi:
s.22: Nikos Alexandratos, Jelle Bruinsma: World Agriculture towards 2030/2050. 2012 revizyonu. ESA çalışma makalesi No. 12-03, s.128, http://bit.ly/1lIkiWx s.23: Johannes Kotschi, A soiled reputation. Adverse impacts of mineral fertilizers intropical agriculture. Berlin 2013, s.25-27, http://bit.ly/1EBr0cq