Enerji: TOPRAĞI KAZMAK

Alternatif yakıtlar gezegeni kurtarabilir mi? Katran kumları gibileri basbayağı kirli. Ama biyoyakıt için yetiştirilen bitkiler de çok fazla arazi işgal ediyor ve umulduğu kadar iklim dostu olmayabilirler. Toprak Atlasından bir makale;

Toprak ve toprağın altında yatan kayalıklar enerjiye ev sahipliği yapıyor. Biyokütle toprağın üstünde yetişiyor, fosil yakıtlar ve jeotermal kaynaklar altında. Rüzgâr ve güneş çiftlikleri ise yüzeye inşa ediliyor. Dünya çapında artan enerji talebi bu enerjiyi üretmek için daha fazla araziye ihtiyaç duyulması anlamına geliyor. Son 20 yılda kömür, petrol ve doğalgaz gibi klasik fosil yakıtlara katran kumu, kaya gazı ve biyoyakıtlar da eklendi. Kanada’da katran kumu 15 milyon hektar alana yayılmış durumda ve bu alan 13 milyon hektarlık İngiltere’den daha büyük. 2012’de buradan günde 1.9 milyon varil petrol elde edildi. Bu, dünyada tüketilen günlük 90 milyon varilin önemli bir kısmı. Fakat petrolü çıkarmak çok büyük toprak alanı, enerji ve su gerektiriyor. Katranlı kumlar yüzeyin 30 metre kadar altında, bunlara ulaşmak için ormanların kesilmesi ve üstteki toprak katmanının kaldırılması gerek. Petrolü kumdan ayırma prosedürleri geleneksel petrol üretimine kıyasla dört kat fazla sera gazı salımına sebep oluyor. Bir varil (159 litre) petrol üretmek 636 litre toksik atık su oluşumuna yol açıyor. Petrol çıkarılan alan sonrasında ayın yüzeyi gibi görünmeye başlıyor, ekosistemi tamamen yok ediliyor.

2010 yılında kaya gazı ABD’deki doğalgaz üretiminin %20’sini oluşturdu. Tahminlere göre 2035 yılında bu oran %46’lara yükselecek. ABD’deki toplam yüzölçümünün onda biri hidrolik çatlatmaya elverişli. Arazi üretim tesisleri, petrokimya altyapısı ve kirlilik sebebiyle tarumar edilmekte. Kayaların içine enjekte edilen kimyasallar doğada çözünemiyor.

Geleneksel enerji kaynakları da toprağa zarar veriyor. Almanya’nın açık ocak linyit kömürü madenlerinin %40’ı şu anda suyla dolu ve sadece su sporu meraklılarına hizmet ediyor. Madenden çıkarılmış toprakları rehabilite etme çalışmaları yüksek maliyetler sebebiyle genellikle başarısızlıkla sonuçlanıyor. Orijinal ekosistem ve toprak kalitesine geri dönmek ise mümkün olmuyor.

 

Biyoyakıt gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına siyasi destek yüksek. Siyasetçilerin iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmeleri ve yenilenemeyen enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltmaları bekleniyor. AB yönetmeliklerinden biri 2020 yılında ulaşımda kullanılan yakıtların en az %10’unun yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasının gereceğini söylüyor. Almanya’daki yenilenebilir enerji kanunlarından biri elektrik ve ısı üretimi için biyokütle ve biyogaz kullanımını destekliyor. Bunun için gereken biyokütle, mısır ve kolza gibi enerji açısından zengin bitkilerden gelecek. Fakat kullanılan arazi dikkate alındığında iklimi kurtarmak için bu bitkilerin yakıt olarak kullanılmasının verimsiz bir yol olduğu ortaya çıkıyor. Rüzgâr ve güneş enerjisi çiftlikleriyle kıyaslandıklarında biyoyakıt metrekare başına sadece onda biri kadar enerji üretebiliyor.

 

İlk bakışta enerji ihtiyacı için biyoyakıt kullanmak iklime zarar vermiyormuş gibi görünebilir. Bitkiler fotosentez yoluyla atmosferden karbondioksit alıyor ve ortaya çıkan biyoyakıt enerjiye dönüştürülürken depolanan sera gazı tekrar atmosfere salınıyor. Fakat bu bakış açısı üç noktayı göz ardı ediyor.

  • Biyokütle üretmek için harcanan fazladan enerji bitkilerin büyümesi, hasat edilmesi, işlenmesi ve taşınması için gereken enerjidir. Gübre olarak hayvan dışkısının kullanımı karbondioksitten 25 kat daha güçlü olan metan gazının büyük miktarda atmosfere salımına sebep olurken sentetik azotlu gübreler ise 300 kat güçlü azotoksit oluşumuna yol açıyor. Farklı kaynakların enerji bütçesi çıkarılırken tüm bu emisyonlar, biyokütlenin eksi hanesine yazılmalı.
  • Biyoyakıt üretimi genellikle arazinin başka bir şekilde kullanımının yerini alır. Araziyi dönüştürmek de yeni emisyonlar ortaya çıkarabilir. Örneğin orman toprağında tarla açılması ya da otlakların sürülerek tarlaya dönüştürülmesi gibi. Bu süreçlerin ne kadar sera gazı emisyonu ortaya çıkardığı henüz tam olarak netleşmedi.
  • Biyoyakıt ayrıca biyoçeşitliliği, su ve toprak kalitesini de olumsuz etkiliyor. Bu alanlardaki etkiler henüz tam anlamıyla araştırılmadı. Dünya çapında monokültür ekim alanları hızla yaygınlaşıyor ve kereste, biyodizel ve etanol için yeni zararlı ticaret akımları oluşuyor. Bitkilerin yetiştirildikleri yerde biyoçeşitlilik zarar görüyor, su ve tarım kimyasallarının kullanımı ise artıyor. Biyoyakıt üretmek için kullanılan araziler artık gıda üretmek için kullanılamıyor. 800 milyon insan açlıkla boğuşurken bu durum çok ciddi bir ahlaki ikilem yaratıyor.

Biyokütlenin enerji açısından akla yatkın bir biçimde ekin ve bitki artıkları olarak kullanılması mümkün. Hâlâ açlık çeken çok sayıda insan olması sebebiyle Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), hükümetlerden biyoyakıt üretimini destekleme politikalarını sonlandırmalarını istedi. Enerji kaynağı olarak biyoyakıt ürünlerinin yetiştirilmesine destek vermek yanlış bir teşvik yaratıyor. Daha fazla toplumsal ve ekolojik hasarın önüne geçmek için bu durum bir an önce radikal bir şekilde değişmeli. 

-----------------------------------

Kaynak bilgisi:

s.30: Energy Technology Perspectives 2012, veri bankası, http://bit.ly/1zJrRbg. s.31: Leopoldina. Stellungnahme Bioenergie – Möglichkeiten und Grenzen, 2013, s.23, http://bit. ly/1pMgmwx. US Energy Information Administration, http://1. usa.gov/1pN2imj.